Devletin vazgeçilmezi: STK’lar ve sendikal örgütlenme

Otuz beş yıl önce ABD kilisesinin Türkiye’nin başına sardığı PKK terörü ve arkasından FETÖ eliyle 15 Temmuz 2016 tarihinde akim kalan darbe girişimine karşı içte ve dışta Türkiye yalnız bırakılmıştır. Terör belâsına karşı mücadele için en güçlü ve önemli kurum, STK’dır. Son on yedi yılda maddî yönden güçlenen STK’lar, ne yazık ki terörle mücadelede görevlerini yerine getirmemişlerdir.

GEREK tarihte ve gerekse günümüzde modern ve çağdaş devletin teşkilât yapısı iki temel üzerinde yürütülmektedir: Formel ve enformel yapı…

Formel yapı; yasama, yürütme ve yargı olarak üçe ayrılmaktadır. Ülkemizde, kamunun ihtiyaç duyduğu alanlarda kanun yapma görevi TBMM’ye aittir. Kanunların yürütülmesi yani icra, son değişiklikle tamamen Cumhurbaşkanlığı’na verilmiştir. Yürütme ile yasama arasında meydana gelen ihtilafların çözümünde ise yargı devreye girmektedir.

Enformel yapı ise dernekler, vakıflar, sendikalar, meslek kuruluşları ve siyâsî partiler olarak beş kısımda ele alınmaktadır.

Egemenliği tartışmasız üç kıtada kabul gören Osmanlı Devleti, aynı zamanda bir “vakıf medeniyeti devleti”dir. Vakıf, aynı zamanda orijinal bir sivil örgütlenmedir. Osmanlı mirası üzerine kurulan Cumhuriyet Hükûmeti, başından beri modern ve çağdaş bir devlet yapılanmasında olması gereken hükûmet tesisi yerine, hem yasama, yürütme ve yargıyı, hem de sivil toplum örgütlenmesini tek elde toplamıştır. Dernekler bile özel kanunlarla resmi ideolojinin amacına yönlendirilmişlerdir.

Sivil toplum kuruluşları, tarih boyunca farklı yerlerde farklı amaçlar için kurulmuşlardır. Her ülkenin tarihsel ve kültürel dinamiklerinden beslenerek ortaya çıkan STK’lar, sivil katılım düzeyi, teknolojik keşifler, ekonomik koşullar ve devletin gücüne bağlı olarak varlığını olgunlaştırmışlardır. Toplumsal gelişmeler ve değişimlerden ortaya çıkan STK’lar, yapılandıktan sonra toplumsal gelişmeleri ve değişimleri etkiler olmuşlardır.

STK’ların modern şekli, endüstrileşme dönemi boyunca 19’uncu yüzyılda, çoğu Batı ülkesinde, kentli elitlerin artışı, büyüyen orta sınıf ve hızla genişleyen işçi sınıfıyla ortaya çıktı. Birlik kurma hakkının yanı sıra kadın hareketleri, sivil hak hareketleri ve çevre hareketleri gibi başarılı sosyal hareketlerin her biri, yüzlerce STK’nın oluşumuna yol açmıştır.

Cumhuriyet’in erken döneminde bir elin parmağı kadar sayıdaki STK’ya izin verilmiştir. Türk Hava Kurumu, Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Yardım Sevenler Derneği gibi kurumlar, o dönemin resmî ideolojilerinin simgeleridir.

CHP diktatoryasının 14 Mayıs 1950’de halk iradesi ile yıkılmasından sonra iktidara gelen Demokrat Parti, önce formel, sonra da enformel yapıya hayat vermiş ve ciddî adımlar atmıştır.

Demokrat Parti döneminde yasama, yürütme ve yargı erkleri net biçimde birbirinden ayrılmıştır. Buna rağmen enformel yapıda ciddî anlamda gelişmeler olmamıştır. CHP’nin halk üzerindeki ağır baskısı, insanların hür iradelerinin önünü tıkamıştır. Toplumsal psikoloji özgürce hayat bulamamıştır.

Demokrat Parti iktidarında dernekler, vakıflar ve meslek kuruluşları hayata geçirilmiştir. Bu dönemde en çok cami yaptırma ve Kur’ân kursu dernekleri öne çıkmaktadır. Cami ve Kur’ân kursu derneklerinin yanında özellikle sendika ve meslek kuruluşları alanında önemli bir gelişme görülmemektedir.

27 Mayıs 1960 Darbesi’nin devamında kabul edilen 1961 Anayasası ile sivil toplum kuruluşları -özellikle düşünce alanında ciddî meslek kuruluşu ve STK’lar- hayat bulmuştur. İşçi sendikaları, meslek örgütleri ve özel ihtisas isteyen dernekler hayata geçmiştir.

 

İnsanların her şeyi devletten beklemeleri ve yeni bir sivil inisiyatife karşı mesafeli durmalarının ön önemli sebebi, her on yılda bir nükseden askerî darbelerdir. Darbeler, başta siyâsî partiler olmak üzere STK’lara da darbe vurmuş ve mensuplarını şiddetli şekilde cezalandırmaları sebebiyle gönüller üzerinde korku salmıştır.

Yanlış bilgi, yanlış tavır

Darbe dönemlerinin şiddet uygulamaları insanları STK’lardan uzak tutmuş olduğundan, ülkemizde güçlü bir STK varlığından söz edilememektedir. Gerek Hak-İş ve gerekse Türk-İş gibi işçi sendikalarının yapılanmaları gerçekleşirken, memurlarınsa sendika talepleri “yasak” duvarına çarpmıştır.

Memurlarla ilgili en önemli adım, “öğretmen sendikası” alanında atılmıştır. Çok ilginçtir, öğretmen sendikacılığına en çok dindar kesim karşı çıkmış ve tavır koymuşlardır. Bilgisizce bir gerekçeyle, “Sendika bir Hıristiyan örgütlenme biçimidir. İslâm’da sendika yoktur” şeklindeki tutumlarıyla bu tavrı savunan kesime en iyi cevapsa İslâm kaynaklarından gelmiştir. İslâmî kaynakların tesciline göre, Müslümanların Orta Çağ’da sendikaları tanıdıklarını ve bu sendikaların çeşitli teşekküllere teşmil edildikleri ifade edilmektedir. İslâm’ın eğitim-öğretim tarihinde öğretmen sendikacılığının mevcudiyeti ve yaygınlaştığı bilinmektedir.

Millî Eğitim Bakanlığı’nın İslâm Ansiklopedisi’nin “Mescid” maddesinde Earnst Diez, konuyla ilgili geniş bilgi vermektedir. Sendikayı öteki sivil toplum kuruluşlarından yani dernek ve vakıflardan farklı kılan, öncelikle bir menfaat kuruluşu olmasıdır. Mensuplarının menfaatlerini/çıkarlarını savunan bir yapıdır sendika. Bu özelliği ile öne çıkmaktadır.

Teröre karşı mücadelede STK’nın önemi

İçişleri Bakanlığı verilerine göre, 300 bin 48 dernek bulunmaktadır ülkemizde. Ancak 116 bin 769 dernek aktif olarak faaliyetini sürdürmektedir. 80 milyon 810 bin 525 kişilik nüfusa sahip Türkiye’de derneklere kayıtlı insan sayısı 7 milyon 247 bin 7 kişidir. Verilere göre ülkenin yüzde 91,03’ü herhangi bir derneğe üye değildir. Bu, aynı zamanda Avrupa standartlarının çok gerisindedir. İşçi sendikaları açısından da henüz istenen ve arzu edilen seviye yakalanamamıştır. 13 milyon 581 bin 554 işçinin bulunduğu ülkemizde sendikalı işçi sayısı 1 milyon 673 bin 318’dir.

Otuz beş yıl önce ABD kilisesinin Türkiye’nin başına sardığı PKK terörü ve arkasından FETÖ eliyle 15 Temmuz 2016 tarihinde akim kalan darbe girişimine karşı içte ve dışta Türkiye yalnız bırakılmıştır. Terör belâsına karşı mücadele için en güçlü ve önemli kurum, STK’dır. Son on yedi yılda maddî yönden güçlenen STK’lar, ne yazık ki terörle mücadelede görevlerini yerine getirmemişlerdir.

Güçlü STK’nın vazifesi, başkentin ana arterlerine gökdelen dikmek değil, varlıklarını uluslararası arenada Türkiye’nin sesi olmaktır. Şayet bir sendika veya meslek kuruluşu uluslararası arenada Türkiye’nin sesi olamıyorsa, ne mensuplarının hak ve menfaatlerini yerine getirebilir, ne de sırtından nemalandıkları Türkiye’nin hakkını koruyabilir.

STK’lar toplumsal katılımı arttırmak ve sivil-kültürel değerleri korumak ve geliştirmek gibi, “sivil toplum” başlığı altında bulunan, daha az görünürlüğü olan, ancak önemli roller üstlenirler. STK’lar, belirli sosyal vizyonların ifade edilmesi ve gerçekleştirilmesiyle ilgilenirler. Bu hedefleri kurucuları, yöneticileri, üyeleri ve yararlanıcılarının ortak değerleriyle başarırlar. STK’lar insanlara yerel, ulusal ve küresel olarak hizmet edebilme fırsatı ve alternatifi sunarlar.

Vakıflar iyi oluşturulmasına, çoğulculuğu koruyabilmesine ve böylelikle toplumların problem çözme kapasitelerini arttırabilmesine rağmen yeniden dağıtımcı, etkili ve değişim odaklı olmayabilir veya etki anlamında sınırlı kalabilirler. 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’na göre vakıflar, “gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları” olarak tanımlanmaktadır.

Türkiye, Selçuklu ve Osmanlı döneminden bugüne kadar yaşayan güçlü bir vakıf geleneğine sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde -adalet, güvenlik ve özgürlük hâricinde- eğitimden sağlığa kadar günümüzde devletin üstlendiği birçok toplumsal hizmet, vakıflar tarafından üstlenilmiştir. Günümüzde de Türkiye’de bulunan vakıflar eğitimden sağlığa, kültür ve sanattan yardım faaliyetlerine kadar farklı alanlarda faaliyetler göstermektedirler.

İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de faal derneklerin sayısı 2018 yılı Ocak ayı itibariyle 112 bine yaklaşmıştır. TÜİK verilerine göre, 31 Aralık 2016 tarihi itibariyle Türkiye nüfusunun 79 milyon 814 bin 871 kişi olduğu dikkate alındığında, 712 kişiye bir dernek düştüğü görülmektedir. Faal 112 bin dernekten 390 tanesi “kamuya yararlı dernek” statüsüne sahiptir. Diğer taraftan, Dernekler Dairesi’nin 2014 yılı Türkiye toplam nüfusunu dikkate alarak yaptığı çalışmada, derneklere üye vatandaş sayısının 10 milyon 969 bin 533 olduğunu ve derneklerde kadın üye yüzdesinin yüzde 2,92 ve erkek üye yüzdesinin 11,39 olduğu görülmektedir. 2016 yılında derneklerde çalışan sayılarına bakıldığında ise, maaşlı çalışan sayısının 37 bin 157 ve gönüllü çalışan sayısının 17 bin 511 olduğu görülmektedir.

STK’lar, sosyolojik sıhhat adresleri olmalıdır

Sağlıklı bir toplumda yaşamak herkes için haktır. Ancak sağlıklı bir toplumun inşâsında vatandaşlar ile birlikte özel sektör, devlet ve üçüncü sektöre düşen görev ve sorumluluklar bulunmaktadır. Yaşanabilir bir toplum, ancak bu sektörler arasında ve sektörler içinde sağlıklı bir ilişki geliştirerek gerçekleştirilebilir.

STK’lar, üçüncü sektör ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlar gibi farklı ülkelerde farklı isimlerle adlandırılmaktadırlar. STK’ların kapsamı genişçe değerlendirildiğinde, içerisinde vakıflar ve derneklerin yanı sıra birlikler, kooperatifler, sendikalar ve partiler gibi farklı amaçlar için oluşturulan örgütler bulunmaktadır. Sivil toplumun güçlü olduğu toplumlarda STK’lar da yaygındır. STK’ların en bilinen yapıları, vakıflar ve derneklerdir. Vakıf ve derneklerin sayısı, sundukları hizmetler, yararlanıcılar, istihdam ettikleri kişi sayısı ve gönüllü sayıları, bu kuruluşların ölçekleri ve sundukları hizmetler hakkında bilgi vermektedir. Bu kuruluşların sayısının artması, toplumun daha sağlıklı işlemesine katkı sağlayacaktır.

Gönüllüler, gönüllü kuruluşların başarısında önemli yer tutarlar. Katılımcılığı artırırlar. Farklı düşüncelerden/yapılardan gelen gönüllüler, toplumun sorunlarını çözmek için birlikte hareket ederler. Gönüllüler ve gönüllü kuruluşlar, varlıklarını birbirlerine bağlı olarak sürdürürler.

Diğer taraftan, dernek sayısındaki artış, vakıf sayısındaki artışa göre daha hızlıdır. Türkiye’de vakıflar ve derneklere ilişkin toplanan verilerin kuvvetlendirilmesi ve kontrol edilmesi, rakamlarda yanılmamak adına önemlidir. Karmaşık sosyal problemleri çözmek için birçok aktör ve kaynağa ihtiyaç duyulmaktadır. STK ve devlet ilişkisi tekdüze değildir. Ülkelerin politik ve idarî kültürü ile sosyal ve ekonomik değişimler, STK ve devlet ilişkilerini şekillendirmektedir. Bu ilişkiler rekabetçi, tamamlayıcı ve işbirliği temelinde olabilirler. Bu ilişkileri açıklamak için farklı modeller geliştirilmiştir.

Devlet ve STK’lar farklı ilişkiler geliştirmektedirler. İşbirliği bu ilişkilerden bir tanesi ve en yapıcı olanıdır. Ancak işbirliğinin önünde birçok engel ve zorluk bulunmaktadır. Bu engeller STK’lardan, devletten veya bunların dışındaki unsurlardan kaynaklanabilir. STK’ların devletin gücüne bir alternatif olarak görülmesi de işbirliğini zorlaştırır. İşbirliği riskler, tehditler ve çatışmaları da beraberinde getirebilir.

Kurumların kendi misyonlarıyla işbirliğinin misyonları çatışabilir. Ancak başarılı bir işbirliği için işbirliğinin doğasının, prensiplerinin, güçlü ve zayıf yönlerinin ve de zorluklarının açıkça bilinmesi, uygun stratejiler ve etkili bir yönetim sürecinin uygulanması, kaynaklar ve faaliyetlerin bilinçli uyumu, risk, sorumluluk ve faydaların paylaşımı gereklidir.

STK ve devlet işbirliğinde en çok dikkat çeken hususlardan biri de finansman konusudur. STK’ların finansmanı, üyelerin katkısı ve bağışlarla birlikte, kurulan işletmelerden ve devlet katkılarından sağlanabilir. Devlet STK’ları, vergi muafiyetleri, hibeler ve sözleşmeler yoluyla desteklemektedir. Gelişmiş ülkelerin pek çoğunda STK’lar devletin finansman desteğiyle beslenmekte veya ayakta kalmaktadır.

Yaşadığımız seçenekler çağında STK’lar, kişiler ve kurumların tercih ve beklentilerini dikkate almalıdır. STK’lar, sundukları hizmetleri çeşitlendirmeye ve sundukları hizmetlerde vatandaşların ve hedef kitlelerinin tercihlerini dikkate almaya çalışmalıdırlar. STK’ların kalkınma sürecinde vatandaşlar için birçok seçenek sunan yapılar hâline dönüşmeleri, Türkiye’nin kalkınma sürecine güçlü bir destek sağlayacaktır.