Devletin damarları ve cumhuriyetin resmi mimarı: Clemens Holzmeister

Altı asırlık geçmiş kültüründen binlerce motif ve sembol çıkarılabilecekken, bize ait olmayan, millî ve dinî terminolojide bize yabancı Siyonist semboller neden devlet dairelerimizde yer alır ve bu nasıl açıklanabilir? Haçlıların Devletimizin kalbine nakış düşürme gayreti alkışlanacak kadar istikrarlı, bizlerin umursamazlığı ise başımızı utançtan kuma gömecek kadar büyük!

EN son şâhidi olduğumuz FETÖ ihanetinin kökü nasıl 40 yıl öncelere ulaşıyorsa, Haçlı dünyası nicedir günübirlik değil, asırlık plânlarla gözlerini Türkiye’nin üzerine dikmiş durumda.

Üç kıtaya hâkim Osmanlı Devleti’nin toprakları bu muhteris şövalyelerce bölüşülüp kalan bir avuç toprakta Cumhuriyet’in ilânından sonra da ne ellerini, ne dillerini, ne plânlarını, ne de hedefledikleri Siyonist idealarını gerçekleştirmekten vazgeçtiler.

Osmanlı Devleti’nin ardından dili, dini ve ilmi sıfırdan dizayn edildiğinden TBMM’nin inşaatı için de yerli bir mimar arayışı ne hikmetse hiç düşünülmemiş.

14 projenin katıldığı bir yarışma düzenlenmiş ve 28 Şubat 1938’de bu projeler Haçlıların teveccühünü kazanacak bir jüri tarafından üçe indirilmiş.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu tarafından Clemens Holzmeister’in projesi beğenilmiş, birinci seçilerek ödüllendirilmiş. Dahası, doktorasını Kilise Mimarisi tezi ile yapan Holzmeister, Türkiye Cumhuriyeti’nin “resmî mimarı” olarak tanımlanmış!

Pek çok kişinin ilgi alanına girmiyor olsa bile bilinmesinde fayda var; bugün Ankara’da var olan Devletin damarlarını oluşturan Çankaya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Millî Eğitim bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara Harp Okulu, Ankara Ordu Evi binalarının tümünde ve daha pek çok projenin mimarî plânlarında Holzmeister’in imzası var.


Holzmeister, 1927 ilâ 1963 yılları arasında 36 yıl, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm devlet kurumlarının binalarının plânında ve inşâsında aktif rol oynamış.

Türk Devleti’nin tüm stratejik, siyâsî, ekonomik ve sair mahremiyetlerini barındıran ve koruyan millî kurumlarımızın plânlarının Haçlılarca biliniyor olması hangi akla hizmet ola ki?

Darbelerle ciğeri sökülmeye çalışılan, iç yönetimine daima dış mihraklarca ve dış mihraklara yamanmış hainlerce müdahale edilmesi bir pratik hâline getirilmişken Devletimizin mahremiyeti ne kadar korunabiliyordu?

Hiç kimse kendi evinin iç plânının komşusu tarafından bilinmesini istemez. Misafirimiz geldiğinde mahrem odalarımızın kapısı daima kapatılır ve kıymetli evrak, ziynet gibi eşyalarımızın nerede olduğu daima mahremiyet hassasiyeti ile korunur.

Peki, Devlet binalarının millî olmayan bir mimar tarafından plânlanması, iç yerleşkesinin bilinmesi makul bir durum mudur?

Bu binaların -özellikle eski TBMM binasının- yer karolarında yer alan Masonik semboller de cabası…

Altı asırlık geçmiş kültüründen binlerce motif ve sembol çıkarılabilecekken, bize ait olmayan, millî ve dinî terminolojide bize yabancı Siyonist semboller neden devlet dairelerimizde yer alır ve bu nasıl açıklanabilir?    


Haçlıların Devletimizin kalbine nakış düşürme gayreti alkışlanacak kadar istikrarlı, bizlerin umursamazlığı ise başımızı utançtan kuma gömecek kadar büyük!  

Eğer araştırmalarımla karşıma çıkan bu tür durumları okumak istediğim gibi okuyorsam, iddia edileni araştırdığımda “Çok mümkün!” diye bir tepki veriyor ve bu tepkimi izale etmek için ikna gücüm yetmiyorsa, bunun böyle olmadığına dair bir izah ve niçin böyle olduğuna dair bir gerekçeye ihtiyaç var demektir.

Coğrafyamızda, millî mahremiyetimizi barındıran mimarimizin bize ait olmayan normlarla dizayn ve inşâ edilmesi öyle sıradan, öyle normal ve öyle büyütülecek bir şey değilmiş gibi kabullenilmesini umursamazlığa ve duyarsızlığa yoruyorum.

Üstelik yönetimi darbelerle, toplum huzuru terörle, ekonomisi krizlerle tehdit altına alınmaya çalışılan Türkiye’ye “Vatanım” diyen herkesi dinî ve millî hassasiyete davet ederken sözü Vatan Şairi Mehmet Akif Ersoy’un dizelerine bırakıyorum:

“Sahipsiz olan memleketin batması haktır;

Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır.

Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar!

Uğraş ki, telâfi edecek bunca zarar var.”

***

Tüm yazarlarımızın ve okurlarımızın mübârek üç aylarını kutluyor, milletimize hayırlar getirmesini diliyor, duâlarımızın makbul olmasını umuyorum.

Gara’da mel’un teröristlerce katledilen 13 şehidimizin şehâdetini kutluyor, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Gara şehitlerimize dair ABD’nin yapmış olduğu, “ABD, Türk vatandaşlarının Irak’ın Kürdistan bölgesinde öldürülmesinden üzüntü duyuyor. NATO müttefikimiz Türkiye’nin yanındayız ve son çatışmada hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diliyoruz. Türk vatandaşlarının terör örgütü PKK’nın elinde öldüğü haberleri doğruysa, bu eylemi en güçlü şekilde kınıyoruz” şeklindeki açıklamada yer alan “doğruysa” ifadesini kınıyorum!