EN son şâhidi
olduğumuz FETÖ ihanetinin kökü nasıl 40 yıl öncelere ulaşıyorsa, Haçlı dünyası
nicedir günübirlik değil, asırlık plânlarla gözlerini Türkiye’nin üzerine
dikmiş durumda.
Üç
kıtaya hâkim Osmanlı Devleti’nin toprakları bu muhteris şövalyelerce bölüşülüp
kalan bir avuç toprakta Cumhuriyet’in ilânından sonra da ne ellerini, ne
dillerini, ne plânlarını, ne de hedefledikleri Siyonist idealarını
gerçekleştirmekten vazgeçtiler.
Osmanlı
Devleti’nin ardından dili, dini ve ilmi sıfırdan dizayn edildiğinden TBMM’nin
inşaatı için de yerli bir mimar arayışı ne hikmetse hiç düşünülmemiş.
14
projenin katıldığı bir yarışma düzenlenmiş ve 28 Şubat 1938’de bu projeler Haçlıların
teveccühünü kazanacak bir jüri tarafından üçe indirilmiş.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu tarafından Clemens Holzmeister’in projesi beğenilmiş,
birinci seçilerek ödüllendirilmiş. Dahası, doktorasını Kilise Mimarisi tezi ile
yapan Holzmeister, Türkiye Cumhuriyeti’nin “resmî mimarı” olarak tanımlanmış!
Pek çok kişinin ilgi alanına girmiyor olsa bile bilinmesinde fayda var; bugün Ankara’da var olan Devletin damarlarını oluşturan Çankaya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Millî Eğitim bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara Harp Okulu, Ankara Ordu Evi binalarının tümünde ve daha pek çok projenin mimarî plânlarında Holzmeister’in imzası var.
Holzmeister,
1927 ilâ 1963 yılları arasında 36 yıl, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm devlet
kurumlarının binalarının plânında ve inşâsında aktif rol oynamış.
Türk
Devleti’nin tüm stratejik, siyâsî, ekonomik ve sair mahremiyetlerini barındıran
ve koruyan millî kurumlarımızın plânlarının Haçlılarca biliniyor olması hangi
akla hizmet ola ki?
Darbelerle
ciğeri sökülmeye çalışılan, iç yönetimine daima dış mihraklarca ve dış
mihraklara yamanmış hainlerce müdahale edilmesi bir pratik hâline getirilmişken
Devletimizin mahremiyeti ne kadar korunabiliyordu?
Hiç
kimse kendi evinin iç plânının komşusu tarafından bilinmesini istemez.
Misafirimiz geldiğinde mahrem odalarımızın kapısı daima kapatılır ve kıymetli
evrak, ziynet gibi eşyalarımızın nerede olduğu daima mahremiyet hassasiyeti ile
korunur.
Peki,
Devlet binalarının millî olmayan bir mimar tarafından plânlanması, iç
yerleşkesinin bilinmesi makul bir durum mudur?
Bu
binaların -özellikle eski TBMM binasının- yer karolarında yer alan Masonik
semboller de cabası…
Altı asırlık geçmiş kültüründen binlerce motif ve sembol çıkarılabilecekken, bize ait olmayan, millî ve dinî terminolojide bize yabancı Siyonist semboller neden devlet dairelerimizde yer alır ve bu nasıl açıklanabilir?
Haçlıların
Devletimizin kalbine nakış düşürme gayreti alkışlanacak kadar istikrarlı,
bizlerin umursamazlığı ise başımızı utançtan kuma gömecek kadar büyük!
Eğer
araştırmalarımla karşıma çıkan bu tür durumları okumak istediğim gibi okuyorsam,
iddia edileni araştırdığımda “Çok mümkün!” diye bir tepki veriyor ve bu tepkimi
izale etmek için ikna gücüm yetmiyorsa, bunun böyle olmadığına dair bir izah ve
niçin böyle olduğuna dair bir gerekçeye ihtiyaç var demektir.
Coğrafyamızda,
millî mahremiyetimizi barındıran mimarimizin bize ait olmayan normlarla dizayn
ve inşâ edilmesi öyle sıradan, öyle normal ve öyle büyütülecek bir şey değilmiş
gibi kabullenilmesini umursamazlığa ve duyarsızlığa yoruyorum.
Üstelik
yönetimi darbelerle, toplum huzuru terörle, ekonomisi krizlerle tehdit altına
alınmaya çalışılan Türkiye’ye “Vatanım” diyen herkesi dinî ve millî hassasiyete
davet ederken sözü Vatan Şairi Mehmet Akif Ersoy’un dizelerine bırakıyorum:
“Sahipsiz olan memleketin
batması haktır;
Sen sahip olursan,
bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak,
kendine gel, çünkü zaman dar!
Uğraş ki, telâfi
edecek bunca zarar var.”
***
Tüm
yazarlarımızın ve okurlarımızın mübârek üç aylarını kutluyor, milletimize hayırlar
getirmesini diliyor, duâlarımızın makbul olmasını umuyorum.
Gara’da
mel’un teröristlerce katledilen 13 şehidimizin şehâdetini kutluyor, ailelerine
ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Gara
şehitlerimize dair ABD’nin yapmış olduğu, “ABD, Türk vatandaşlarının Irak’ın
Kürdistan bölgesinde öldürülmesinden üzüntü duyuyor. NATO müttefikimiz Türkiye’nin
yanındayız ve son çatışmada hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı
diliyoruz. Türk vatandaşlarının terör örgütü PKK’nın elinde öldüğü haberleri doğruysa,
bu eylemi en güçlü şekilde kınıyoruz” şeklindeki açıklamada yer alan “doğruysa”
ifadesini kınıyorum!