KASVETLİ bir hava… Şubat
ayının bozkır ayazı ve yağmurlu bir sabah… Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
merdivenlerini çıkarken iliklerime kadar donduğumu hissediyorum. Soğuktan mı,
içimi kaplayan ince sızılı heyecandan mı, anlayamıyorum. Ama Devletimizin uzun
zamandan sonra bizleri nihayet kaale alıp “dinlemek” için davet etmesini “hayr”a
yorumluyorum. Vücudumu âniden bir ter basıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet
Nuri Ersoy Bey’in odasına girerken “Allah’ım, niyet hayr, akıbet de hayr olsun!”
diye dua ediyorum.
Bakan
Bey, beni güler yüzle karşılıyor ve on iki kişilik toplantı masasının diğer
ucunu işaret ederek buyur ediyor. Yerime otururken başımla masada oturanları
selamlıyorum. Dışarıdaki kasvetli ve dondurucu havanın aksine içerideki samimi
ve sıcak atmosfer bütün vücudumu sarıyor; rahatlıyorum… Bakan Bey, masadaki
isimleri tanıtırken, tanıdık bir yüz, eli kalbinde gülümseyerek bana bakıyor. Bakan
Yardımcısı Nadir Alparslan Bey ile Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Ali
Odabaş Bey’in orada bulunmasına seviniyorum. Nadir Bey’le telefonla yaptığımız
görüşmede bahisleri geçen kurumlardan da birer temsilcinin masada bulunması
umutlarımı artırıyor.
Mehmet
Nuri Ersoy Bey, güler yüzlü kelimelerle söze başlıyor:
“Yavuz
Bey, tekrar hoş geldiniz. Bize ilettiğiniz sıkıntılarınızı ve eğer varsa çözüm
tekliflerinizi başta Bakanlığımız olarak biz ve buradaki ilgili arkadaşlar
dinleyecek, notlarımızı alacak ve imkânlarımız dahilinde yapılması gereken ne
varsa yapmaya gayret edeceğiz. ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’, Devletimizin
ebed-müddet çizgisinde istikbâlimizdir. Buradaki arkadaşlarımız da bunun
şuurundadır. Zaman kısıtlamamız yok. Buyurun, sizi dinliyoruz…”
Akşam
biraz düşünmüş, notlar almış, sonra da aldığım notları yırtıp atmıştım.
Sıkıntılar belliydi, çözümleri de belli. Niyetim, karşımdaki insanları ikna
etmek de olmadığına göre, rahat olmalıydım. Neticede bizler “gönül
insanları”yız, Allah’ın izniyle gönülleri inşâ ediyoruz. Gönülden süzülen
kelimeler, gönül ehli muhataplara kâfidir. Ya Rabbi! Karşımdaki muhataplarımın
gönüllerini açık eyle…
“Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Sizlere aktaracaklarım, özelde Haber Ajanda, Kültür
Ajanda dergilerimiz ve haberajandanet.com sitemiz adına, ama genelde bütün
süreli yayınlar içindir. Sıkıntılarımız üç aşağı, beş yukarı aynıdır. Her ne
kadar burada görevlendirilmiş bir ‘temsilci’ olarak bulunmasam da, sizlerden
istirhamım, anlatacaklarımı ‘özel’ olarak değil, ‘genel’ olarak kabul etmeniz…
Çözüm tekliflerim de ‘genel’ olacaktır. Özel taleplerden Allah’a sığınırım…
Efendim,
süreli yayınlar diye adlandırdığımız dergiler, farklı farklı yapılarda
kurulmuştur. Medya gurupları içinde yayınlanan dergiler var, cemaatlerin
bünyesinde yayın hayatını sürdüren dergiler var, vakıf kimliğiyle okuyuculara
sunulan dergiler var, büyük sermayelerin bünyesinde bulunan veya dışarıdan
desteklediği dergiler var ve siyâsî partilerin propaganda amaçlı yayınladıkları
dergiler var.
Bir
de arkalarında hiçbir siyâsî partinin, hiçbir cemaatin, hiçbir vakıf ve
sermayenin olmadığı, gönül insanlarının bir araya gelerek kurdukları ‘Hür
Tefekkür’ün Kaleleri’ var.
‘Hür
Tefekkür’ün Kaleleri’, hiçbir siyâsî partiye, hiçbir cemaate, hiçbir grup ve
sermayeye bağlı değildir, hürdür. Kimseye eyvallahı yoktur. Eğilmezler,
bükülmezler… Sahipleri Allah’tır, emanetçileri vardır. Kadrolarındaki yazarlar ve
zaman içinde yavaş yavaş çoğalan okuyucularıyla kocaman bir ailedirler.
“‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ni ve bu kalelerin ‘gönül
neferleri’ni maalesef unuttunuz. Allah sağlık, afiyet versin, Allah başımızdan
eksik etmesin, sitemimiz Sayın Cumhurbaşkanımıza değildir; sitemimiz size,
İletişim Başkanlığı’na ve Danışmanlara… Bizler, sırtımızı sıvazlayan rüzgârdan
güç alanlardanız. Sayın Cumhurbaşkanımızın kulağına şöyle bir fısıldamanız bile
kâfiydi. Reis’imizin hassasiyetlerini çok iyi bildiğimiz için, ‘Hemen
hazırlıklarınızı yapın, yazar kadrolarıyla beraber hepsini çağırın’ derdi.”
Tirajları öyle
aman aman sayılarda değildir. Cemaat mensupları karşılarında durmazlar ama
dergilerini de almazlar, okumazlar, ve hiçbir şekilde desteklemezler. Öyle
niyetleri yoktur ama yüzde doksan aynı çizgide olsalar bile ‘bülten’ gibi
yayınlanmaları arzu edildikleri için siyâsî partilere de yaranamazlar. Takdir
edilirler ama sahip çıkılmazlar. Dolayısıyla sayfalarında hep
reklâm sıkıntısını yaşarlar, belediyelerin abone alımlarında listelerde
pek yer almazlar. Hiçbir meslekî derneğe üye olmazlar, dolayısıyla yok
sayılırlar; Devlet katındaki imkânlardan faydalandırılmazlar. Kulis yapmazlar,
aralara kişileri sokmazlar, sayfalarında övgüler yayınlamazlar; dolayısıyla
hiçbir zaman ödül de almazlar ama bundan da hiçbir zaman gamlanmazlar.
Ancak, her zaman
başları dik dolaşırlar. Yastığa başlarını koyduklarında rahat uyurlar. Milyar
liraların döndüğü büyük medya kuruluşlarının yetiştirmediği gençlere sahip
çıkarlar, ders verirler, şevk verirler, yazarlık yolunda yüzlercesini
yetiştirip pişirirler. Kadrolarında ünlü yazarlar yoktur, onlara yazmaları için
davette bulunmazlar ama bütün sayfalarını yazıp da yayınlayabilecek yayın
organı bulamayan gönül neferlerine açarlar. ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ bu
yüzden milletin sesidir, vicdanıdır, efesidir, milletin tâ kendisidir.
Sohbetlerinde
iş takipleri, para pul, mevkî mâkâm değil, Devlet konuşulur, millet konuşulur;
tespitlerde bulunulur, çareler üretilir. Bizi biz yapan değerlerimiz tekrar
tekrar işlenir. Sıkıntıların giderilmesi, tehlikelerin bertaraf edilmesi, hasta
olan büyüklerimizin sağlıklarına kavuşması için dualar edilir, zikirler
çekilir, hatimler indirilir.
Sayın
Bakanım,
Meselâ
bizim 16 yıldır, 184 sayıdır aylık olarak yayınlanan Haber Ajanda ile 9 yıllık,
bu ay 100’üncü sayısı yayınlanan aylık Kültür Ajanda dergilerimiz, bu
kalelerden iki tanesidir. İki yılı aşkın haberajandanet.com sitemiz ile beraber
yayın hayatını devam ettiren ‘Ajanda Yayınlar Grubu’ adına bakmayın; biz, arkasında
Allah’tan başka kimsenin olmadığı 250 kişilik yazarları ve okuyucularıyla
hemhâl olan amatörce hazırlanan ama profesyonelce yayınlanan kendi hâlinde bir
kuruluşuz. Bu sayılara ulaşıncaya kadar öyle çok badirelerden geçtik ki, gönül
rahatlığıyla, sebebi Allah’tır, yardım eden Allah’tır, sahibimiz Allah’tır, diyoruz
ve buna inanıyoruz.
Böyle
bir yapı içindeki yazar kadrosu da gönül ehli insanlardır. Haber Ajanda ve
Kültür Ajanda yazarları ilk sayılarından bugüne kadar bir kuruş dahi telif
ücreti almamıştır. Bu gönül ehli yazarlarımız, özellikle bu yıl yaşadığımız
sıkıntılardan dolayı en azından masrafları karşılaması düşüncesiyle kendi
yazdıkları dergilerine abone bile olmuşlardır. Düşünebiliyor musunuz, hem her
ay yazılarını kaleme alıyorlar, hem de yazdıkları dergilere abone oluyorlar!
İşte, ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ bu insanlarla inşâ ediliyor ve dergilerin
içerideki ‘kadro’ halkaları böyle oluşuyor; gönülden bağlanıyor, koskocaman bir
‘aile’ kimliğine işte böyle kavuşuyor.
“Bizlerden rüzgârımızı esirgerseniz; medya
kuruluşlarının, güç elde etmek isteyen sermaye gruplarının ve cemaatlerin
yayınladığı dergiler ile moda, otomobil ve dekorasyon gibi dergileri dışında
‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ bir bir düşecek. Karar, sizin! Devletimizin
karşısında boynumuz kıldan incedir!”
‘Hür Tefekkür’ün
Kaleleri’nde ‘ağabeyler-ablalar’ ve ‘kardeşler’ vardır. Ağabeyler ve ablalar
surlara sancak dikerler; kardeşler ise o sancağın altında yavaş yavaş, pişe
pişe ‘geleceğe’ doğru yürürler.
Yıllar
içinde Haber Ajanda ve Kültür Ajanda birer okul oldu. Onlarca genç kardeşimiz
yetişti. Evli, çoluk çocuk sahibi onlarca hanım kardeşimiz, yazma imkânı
bulduğu bu dergilerde yeniden vücûd buldu.
Diyeceğim
o ki, ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’, tâbi olduğu topluma kendi içinde bile
olağanüstü bir nefes üretir… Ve bu nefes, sessiz sedasız bütün vatan sathına
yayılır.
Sayın
Bakanım, Sayın Beyler… İstirham ediyorum, ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ne lütfen böyle
bakınız…”
Bir
an durup masadaki yüzleri tek tek gözlemliyorum. Bütün gözler, samimi
bakışlarla üzerimde. Devlet’in gözleri, görmeli; Devlet’in kulakları, duymalı;
Devletin gözleri görür, kulakları da işitirse, Devlet aklı, gereğini mutlaka yapar…
Kültür
ve Turizm Bakan Yardımcısı Nadir Alparsan Bey’e ve Kütüphaneler ve Yayımlar
Genel Müdürü Ali Odabaş Bey’e odaklanıyorum. Ali Bey’e birkaç defa ziyarete
gitmiş, dergiler olarak genel problemlerimizi paylaşmıştık. İlgiyle dinlemiş ve
ileriki süreçte Genel Müdürlüğü ilgilendiren problemleri pratik çözümlerle
hâlletmişti.
“Öncelikle Sayın Bakan Yardımcımız Nadir Bey’e ve Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Ali Bey’e teşekkür ediyorum. Allah razı olsun onlardan! Ali Bey, göreve geldiğinden itibaren süreli yayınlara ve yetkililerine gereken ehemmiyeti esirgemedi. Öyle kaba ve itici davranışlarla karşı karşıya kalıyorduk ki, Ali Bey’in samimi yaklaşımları bizleri ziyadesiyle memnun etti. Satın alımlarla Devlet adına kâfi derecede bize can oldu, kan oldu. Allah Devletimize zeval vermesin!
Ancak Sayın Genel Müdürümüzden bir istirhamımız daha var: Genel Müdürlüğün dergi aboneliği için bizden istediği teklifleri -ki 2022 yılı tekliflerini fahiş fiyat artışlarından önce vermiştik ve sistem üzerinden verdiğimiz teklifleri geri çekip yenileyemezdik- değerlendirirken, satın almadaki arkadaşların bizim içinde bulunduğumuz şartları da göz önünde bulundurmalarını arzu ederiz. Abone fiyatları belirlenirken, enflasyon oranlarına değil, kâğıdın, baskı maliyetinin -ki 2,7 kat artmıştır- ve kargo ücretlerinin artış oranlarına bakılması hakkaniyet gereğidir. Tabii ki mümkün olduğunca, ayrılan bütçe imkânları elverdiğince…
“Her zaman başları dik dolaşırlar. Yastığa başlarını koyduklarında rahat uyurlar. Milyar liraların döndüğü büyük medya kuruluşlarının yetiştiremediği gençlere sahip çıkarlar, ders verirler, şevk verirler, yazarlık yolunda yüzlercesini yetiştirip pişirirler. Sayfalarını yazıp da yayınlayabilecek yayın organı bulamayan gönül neferlerine açarlar. ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ bu yüzden milletin sesidir, vicdanıdır, efesidir, milletin tâ kendisidir.”
Sayın Bakanım,
Malûmunuz, dergi
satışlarımızdaki KDV oranı sanırım iki yıl oldu, sıfırlandı. Ancak bütün
girdilerimiz yüzde 18 KDV’li… Kâğıda, matbaaya yüzde 18 KDV ödüyoruz. Anadolu
Ajansı’ndan ve başka bir firmadan fotoğraf alıyoruz, yüzde 18 KDV ödüyoruz. Bu
KDV’leri topladığımızda büyük bir yekûn oluşuyor. Devletimiz bir karar alsa,
süreli yayınlar için en azından kâğıttaki KDV’yi sıfırlasa, ne kaybeder!?
Süreli
yayınlarda okuyuculara, abonelere dergi teslimatında kargo hizmeti hayatî
derecede önemli. Birçok kurye ve kargo şirketiyle çalıştıktan sonra son yedi
yıldır PTT Kargo’yla çalışıyoruz. Hizmet ve teslimatlar hususunda ufak tefek
problemlerin dışında genel olarak PTT Kargo’dan memnunuz. Ancak bu yıl fiyat
hususunda büyük bir problem yaşıyoruz. 1 kiloya kadar kargo teslimi, 22 lira
olmuş. PTT Kargo’nun ilgili Daire Başkanlığı, sağ olsunlar, yetkileri dahilinde
dergi derneklerine üye olmadığımız için ancak yüzde 40 indirim yaparak bizlere
yardımcı oluyordu. Diyelim ki bu sene de aynı indirimi yaptılar, o zaman biz 1
adet dergiyi abonelerimize ulaştırmak için 13,20 lira ödeyeceğiz. Yıllık
ödeyeceğimiz miktar ise, 158,40 TL…
Kâğıt
ve baskı masrafları 2,7 kat artmış; ödediğimiz maaşlar var, kira var, sigorta
ödemelerimiz var, stopajlar var, vergilerimiz var, küçüklü büyüklü sayısız
faturalarımız var.
Sayın
Bakanım, bir abonenin sadece yıllık kargosuna 158,40 lira ödeyeceksek, şu anda
yaşadığımız sıkıntılı süreçte abonelik fiyatını ne kadar belirlememiz ve bunu insanlara
nasıl söylememiz gerekir?
Cemaatlerin
ve medya kuruluşlarının yayınladığı dergilerin tirajları yüksek olduğu için PTT
ile yaptıkları pazarlıklarla uygun fiyat karşılığında anlaştıklarını biliyoruz.
Meslekî derneklere de ha keza yapılan indirimler farklıdır. Bizim gibi üyeliği
kabul etmeyen dergilerin ise pek pazarlık şansı bulunmuyor. Ancak hâlden
anlayan bürokratlara rastlarsak, birazcık şanslı olabiliyoruz.
Öncelikle
büyük tirajlı, az tirajlı dergi ayrımı yapılmadan ve derneklere üyelikler
sorgulanmadan bütün süreli yayınlara tek fiyat uygulansa, PTT ne kaybeder?
Veya
müsaadenizle şöyle bir soru sorsam: Kütüphaneler ve Yayımlar
Genel
Müdürlüğü’nden Devletimizin satın aldığı süreli yayınların listesi istense ve o
süreli yayınların ‘sosyal sorumluluk’ ve ‘kültüre hizmet’ anlayışıyla ücretsiz
olarak dağıtımı gerçekleştirilse, kurum ne kadarlık bir gelir kaybına uğrar? Ve
bu gelir kaybı, binlerce insanın yazdığı, yetiştiği, binlerce insanın okuyup zenginleştiği
‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’nin dimdik ayakta kalmasına değer mi, değmez mi?
Meselâ belediyelerimiz de Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’nden bu süreli yayınların listesini alsalar, ‘sosyal sorumluluk’ çerçevesinde ve imkânlar nispetinde ‘torpilli’ veya ‘arkası sağlam’ birkaç dergiden yüzlerce adet alacaklarına bu dergilere eşit bir şekilde 10’ar adet abone olsalar ve bu dergileri kendi uhdelerindeki kültür merkezlerine okunmaları için dağıtsalar, çok daha âdil ve çok daha zenginlik olmaz mı?
Bir an durup masadaki yüzleri tek tek gözlemliyorum. Bütün gözler, samimi bakışlarla üzerimde. Devlet’in gözleri, görmeli; Devlet’in kulakları, duymalı; Devletin gözleri görür, kulakları da işitirse, Devlet aklı, gereğini mutlaka yapar…
Meselâ,
özel bankaları geçelim, devlet bankaların o büyük büyük reklâm bütçelerinden ‘Hür
Tefekkür’ün Kaleleri’ de ‘damlalar’ nispetince eşitçe ve hakça çağrılarak faydalandırılsalar
çok mu maliyetli olur?
Yıllar önce bir katılım bankasının kurumsal ve iletişim müdürlüğünden davet almıştık. Araya kimseleri koymadan, kimselere telefon açtırmadan… Biz de bizzat bir talepte bulunmamıştık. Zaten bankaların kurumsal dairelerine ulaşabilmek mümkün değildir. Gittik… Kurumsal Daire Başkanı Beyefendi, bizzat bizi ağırladı, onurlandırdı. Sonra bir liste çıkardı. ‘Bize ayrılan bütçeyi buradaki dergilere kardeş payı olarak dağıttık. Size de bu yıl dört adet reklâm vereceğiz’ dedi. Ve bu hakça dağıtım, 4 yıl boyunca devam etti. Allah ondan razı olsun, ismi her daim kalbimizde!
Sayın Bakanım,
Genç nüfusu en çok olan 85 milyonluk bir
ülkede, sahi, yayınlanan kaç dergimiz var? 209 üniversiteye sahip bir ülkede
acaba kaç adet akademik dergi yayınlanıyor? Akademisyenlerimiz makalelerini
neden onca para verip yurt dışındaki dergilerde yayınlatıyorlar? Afetlerde
Devletimiz hemen yardıma koşar, yaraları sarıp sarmalar, kredileri erteler,
nakdî yardım yapar, ev inşâ edip dayar döşer de geleceği inşâ eden dergilerimiz
neden öksüz ve yetim bırakılır? Pandemiden dolayı sıkıntı yaşayan büyüklü
küçüklü bütün sektöre, bütün esnafa krediler açılır, yardımlarda bulunulur da
biz neden hep ihmal ediliriz?
Basın
İlan Kurumu’na yayıncı olarak üyeyiz, üye olmak mecburiyetindeyiz. Arada sırada
yüreği güzel insanların gayretleriyle Devlet’in bazı kurumlarından bize destek
mahiyetli reklâm verilir. Ödemeler ise Basın İlan Kurumu aracılığıyla yüzde 15
komisyon kesilerek yapılır. Haber Ajanda’yı 16 yıldır yayınlıyoruz, Basın İlan
Kurumu bir defa olsun bize reklâmda aracılık etmedi. Belirli kriterleri yerine
getiren gazetelere ilân dağıtır ve hakkı olan komisyonu da alır. Ancak, hiçbir
dergiye ilân dağıtmaz ama bizim kendi çabalarımızla aldığımız reklâmların
bedeli içinden yüzde 15 komisyonu kesinlikle affetmez. Basın İlan Kurumu, binbir
zorluklarla aldığımız reklâmlardan neden komisyon keser, anlamak mümkün değil!
Kurumsal
abonelikler bizim için önemlidir. Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’ne,
belediyelere, sendikalara ve devlet kurumlarına kurumsal aboneliklerle dergi satışı
yaparız. Ama uzun zamandan beri ‘tasarruf genelgesi’ sebebiyle Devlet
kurumlarına bırakın kurumsal aboneliği, bir adet bireysel abonelik dahi yapamıyoruz.
Mevzuat böyleymiş. Allah aşkına, Devletimiz, tasarrufu dergi alımlarını keserek
mi yapıyor?
Bütün niyetimiz; kurumsal aboneliklerle, reklâmlarla, Devletimizin bize sağlayacağı PTT Kargo’nun ücretsiz dağıtımı veya en azından makul bir fiyat belirlemesiyle ve özellikle kâğıttan kaldırılmasını talep ettiğimiz yüzde 18’lik KDV gibi ek imkânlarla dergilerimizi sübvanse ederek abonelerimize uygun fiyatlarla yüzümüz kızarmadan ulaştırmak ve okumalarını sağlamak…
“‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’, hiçbir siyâsî
partiye, hiçbir cemaate, hiçbir grup ve sermayeye bağlı değildir, hürdür.
Kimseye eyvallahı yoktur. Eğilmezler, bükülmezler… Sahipleri Allah’tır,
emanetçileri vardır. Kadrolarındaki yazarlar ve zaman içinde yavaş yavaş
çoğalan okuyucularıyla kocaman bir ailedirler.”
Sayın
Bakanım,
Müsaadenizle
ve affınıza sığınarak bir hususu
daha ifade etmek istiyorum…
Cumhurbaşkanlığı
Hükûmet Sistemi’ne geçildikten sonra Külliye’de ağırlanmayan hiçbir kesim
kalmadı. Sanatçılara, muhtarlara kadar herkes davet edildi. Ne güzel! Tabii ki
edilmeli… Devamı da getirilmeli. Çünkü orası, Sayın Cumhurbaşkanımızın
ifadesiyle ‘Milletin Evi’…
Ancak
‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ni ve bu kalelerin ‘gönül neferleri’ni maalesef
unuttunuz. Allah sağlık, afiyet versin, Allah başımızdan eksik etmesin, sitemimiz
Sayın Cumhurbaşkanımıza değildir; sitemimiz size, İletişim Başkanlığı’na ve Danışmanlara…
Bizler, sırtımızı sıvazlayan rüzgârdan güç alanlardanız. Sayın
Cumhurbaşkanımızın kulağına şöyle bir fısıldamanız bile kâfiydi. Reis’imizin
hassasiyetlerini çok iyi bildiğimiz için, ‘Hemen hazırlıklarınızı yapın, yazar
kadrolarıyla beraber hepsini çağırın’ derdi.
Sayın
Bakanım,
Hâlimiz
bu! Bizler Devletini, Milletini sevenleriz; Devlet-i ebed-müddet için
yaşayanlarız… Nezdinizde Devletimize içimizi döktük. İstedik ki, Devletimiz
rüzgârımız olsun!
Bizlerden
rüzgârımızı esirgerseniz; medya kuruluşlarının, güç elde etmek isteyen sermaye
gruplarının ve cemaatlerin yayınladığı dergiler ile moda, otomobil ve
dekorasyon gibi dergileri dışında ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ bir bir düşecek. Karar,
sizin! Devletimizin karşısında boynumuz kıldan incedir!
İfadelerimizde
sizi rahatsız edecek hususlar olduysa affınıza sığınırız.
Hürmetlerimle
Efendim!”
***
Bizim İmam, sabah ezânını ne de güzel okuyor! Allah’ım, bu güzel rüyâ için sana şükürler olsun! Bu güzellik, Sen’dendir!