Devletimiz rüzgârımız olsun!

“Sayın Bakanım… Hâlimiz bu! Bizler Devletini, Milletini sevenleriz; Devlet-i ebed-müddet için yaşayanlarız… Nezdinizde Devletimize içimizi döktük. İstedik ki, Devletimiz rüzgârımız olsun! Bizlerden rüzgârımızı esirgerseniz, ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ bir bir düşecek. Karar, sizin! Devletimizin karşısında boynumuz kıldan incedir!”

KASVETLİ bir hava… Şubat ayının bozkır ayazı ve yağmurlu bir sabah… Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın merdivenlerini çıkarken iliklerime kadar donduğumu hissediyorum. Soğuktan mı, içimi kaplayan ince sızılı heyecandan mı, anlayamıyorum. Ama Devletimizin uzun zamandan sonra bizleri nihayet kaale alıp “dinlemek” için davet etmesini “hayr”a yorumluyorum. Vücudumu âniden bir ter basıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy Bey’in odasına girerken “Allah’ım, niyet hayr, akıbet de hayr olsun!” diye dua ediyorum.

Bakan Bey, beni güler yüzle karşılıyor ve on iki kişilik toplantı masasının diğer ucunu işaret ederek buyur ediyor. Yerime otururken başımla masada oturanları selamlıyorum. Dışarıdaki kasvetli ve dondurucu havanın aksine içerideki samimi ve sıcak atmosfer bütün vücudumu sarıyor; rahatlıyorum… Bakan Bey, masadaki isimleri tanıtırken, tanıdık bir yüz, eli kalbinde gülümseyerek bana bakıyor. Bakan Yardımcısı Nadir Alparslan Bey ile Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Ali Odabaş Bey’in orada bulunmasına seviniyorum. Nadir Bey’le telefonla yaptığımız görüşmede bahisleri geçen kurumlardan da birer temsilcinin masada bulunması umutlarımı artırıyor.

Mehmet Nuri Ersoy Bey, güler yüzlü kelimelerle söze başlıyor:

“Yavuz Bey, tekrar hoş geldiniz. Bize ilettiğiniz sıkıntılarınızı ve eğer varsa çözüm tekliflerinizi başta Bakanlığımız olarak biz ve buradaki ilgili arkadaşlar dinleyecek, notlarımızı alacak ve imkânlarımız dahilinde yapılması gereken ne varsa yapmaya gayret edeceğiz. ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’, Devletimizin ebed-müddet çizgisinde istikbâlimizdir. Buradaki arkadaşlarımız da bunun şuurundadır. Zaman kısıtlamamız yok. Buyurun, sizi dinliyoruz…”

Akşam biraz düşünmüş, notlar almış, sonra da aldığım notları yırtıp atmıştım. Sıkıntılar belliydi, çözümleri de belli. Niyetim, karşımdaki insanları ikna etmek de olmadığına göre, rahat olmalıydım. Neticede bizler “gönül insanları”yız, Allah’ın izniyle gönülleri inşâ ediyoruz. Gönülden süzülen kelimeler, gönül ehli muhataplara kâfidir. Ya Rabbi! Karşımdaki muhataplarımın gönüllerini açık eyle…

“Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Sizlere aktaracaklarım, özelde Haber Ajanda, Kültür Ajanda dergilerimiz ve haberajandanet.com sitemiz adına, ama genelde bütün süreli yayınlar içindir. Sıkıntılarımız üç aşağı, beş yukarı aynıdır. Her ne kadar burada görevlendirilmiş bir ‘temsilci’ olarak bulunmasam da, sizlerden istirhamım, anlatacaklarımı ‘özel’ olarak değil, ‘genel’ olarak kabul etmeniz… Çözüm tekliflerim de ‘genel’ olacaktır. Özel taleplerden Allah’a sığınırım…

Efendim, süreli yayınlar diye adlandırdığımız dergiler, farklı farklı yapılarda kurulmuştur. Medya gurupları içinde yayınlanan dergiler var, cemaatlerin bünyesinde yayın hayatını sürdüren dergiler var, vakıf kimliğiyle okuyuculara sunulan dergiler var, büyük sermayelerin bünyesinde bulunan veya dışarıdan desteklediği dergiler var ve siyâsî partilerin propaganda amaçlı yayınladıkları dergiler var.

Bir de arkalarında hiçbir siyâsî partinin, hiçbir cemaatin, hiçbir vakıf ve sermayenin olmadığı, gönül insanlarının bir araya gelerek kurdukları ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ var.

‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’, hiçbir siyâsî partiye, hiçbir cemaate, hiçbir grup ve sermayeye bağlı değildir, hürdür. Kimseye eyvallahı yoktur. Eğilmezler, bükülmezler… Sahipleri Allah’tır, emanetçileri vardır. Kadrolarındaki yazarlar ve zaman içinde yavaş yavaş çoğalan okuyucularıyla kocaman bir ailedirler.

 

“‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ni ve bu kalelerin ‘gönül neferleri’ni maalesef unuttunuz. Allah sağlık, afiyet versin, Allah başımızdan eksik etmesin, sitemimiz Sayın Cumhurbaşkanımıza değildir; sitemimiz size, İletişim Başkanlığı’na ve Danışmanlara… Bizler, sırtımızı sıvazlayan rüzgârdan güç alanlardanız. Sayın Cumhurbaşkanımızın kulağına şöyle bir fısıldamanız bile kâfiydi. Reis’imizin hassasiyetlerini çok iyi bildiğimiz için, ‘Hemen hazırlıklarınızı yapın, yazar kadrolarıyla beraber hepsini çağırın’ derdi.”

Tirajları öyle aman aman sayılarda değildir. Cemaat mensupları karşılarında durmazlar ama dergilerini de almazlar, okumazlar, ve hiçbir şekilde desteklemezler. Öyle niyetleri yoktur ama yüzde doksan aynı çizgide olsalar bile ‘bülten’ gibi yayınlanmaları arzu edildikleri için siyâsî partilere de yaranamazlar. Takdir edilirler ama sahip çıkılmazlar. Dolayısıyla sayfalarında hep reklâm sıkıntısını yaşarlar, belediyelerin abone alımlarında listelerde pek yer almazlar. Hiçbir meslekî derneğe üye olmazlar, dolayısıyla yok sayılırlar; Devlet katındaki imkânlardan faydalandırılmazlar. Kulis yapmazlar, aralara kişileri sokmazlar, sayfalarında övgüler yayınlamazlar; dolayısıyla hiçbir zaman ödül de almazlar ama bundan da hiçbir zaman gamlanmazlar.

Ancak, her zaman başları dik dolaşırlar. Yastığa başlarını koyduklarında rahat uyurlar. Milyar liraların döndüğü büyük medya kuruluşlarının yetiştirmediği gençlere sahip çıkarlar, ders verirler, şevk verirler, yazarlık yolunda yüzlercesini yetiştirip pişirirler. Kadrolarında ünlü yazarlar yoktur, onlara yazmaları için davette bulunmazlar ama bütün sayfalarını yazıp da yayınlayabilecek yayın organı bulamayan gönül neferlerine açarlar. ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ bu yüzden milletin sesidir, vicdanıdır, efesidir, milletin tâ kendisidir.

Sohbetlerinde iş takipleri, para pul, mevkî mâkâm değil, Devlet konuşulur, millet konuşulur; tespitlerde bulunulur, çareler üretilir. Bizi biz yapan değerlerimiz tekrar tekrar işlenir. Sıkıntıların giderilmesi, tehlikelerin bertaraf edilmesi, hasta olan büyüklerimizin sağlıklarına kavuşması için dualar edilir, zikirler çekilir, hatimler indirilir.

Sayın Bakanım,

Meselâ bizim 16 yıldır, 184 sayıdır aylık olarak yayınlanan Haber Ajanda ile 9 yıllık, bu ay 100’üncü sayısı yayınlanan aylık Kültür Ajanda dergilerimiz, bu kalelerden iki tanesidir. İki yılı aşkın haberajandanet.com sitemiz ile beraber yayın hayatını devam ettiren ‘Ajanda Yayınlar Grubu’ adına bakmayın; biz, arkasında Allah’tan başka kimsenin olmadığı 250 kişilik yazarları ve okuyucularıyla hemhâl olan amatörce hazırlanan ama profesyonelce yayınlanan kendi hâlinde bir kuruluşuz. Bu sayılara ulaşıncaya kadar öyle çok badirelerden geçtik ki, gönül rahatlığıyla, sebebi Allah’tır, yardım eden Allah’tır, sahibimiz Allah’tır, diyoruz ve buna inanıyoruz.

Böyle bir yapı içindeki yazar kadrosu da gönül ehli insanlardır. Haber Ajanda ve Kültür Ajanda yazarları ilk sayılarından bugüne kadar bir kuruş dahi telif ücreti almamıştır. Bu gönül ehli yazarlarımız, özellikle bu yıl yaşadığımız sıkıntılardan dolayı en azından masrafları karşılaması düşüncesiyle kendi yazdıkları dergilerine abone bile olmuşlardır. Düşünebiliyor musunuz, hem her ay yazılarını kaleme alıyorlar, hem de yazdıkları dergilere abone oluyorlar! İşte, ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ bu insanlarla inşâ ediliyor ve dergilerin içerideki ‘kadro’ halkaları böyle oluşuyor; gönülden bağlanıyor, koskocaman bir ‘aile’ kimliğine işte böyle kavuşuyor.

 

“Bizlerden rüzgârımızı esirgerseniz; medya kuruluşlarının, güç elde etmek isteyen sermaye gruplarının ve cemaatlerin yayınladığı dergiler ile moda, otomobil ve dekorasyon gibi dergileri dışında ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ bir bir düşecek. Karar, sizin! Devletimizin karşısında boynumuz kıldan incedir!”

‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’nde ‘ağabeyler-ablalar’ ve ‘kardeşler’ vardır. Ağabeyler ve ablalar surlara sancak dikerler; kardeşler ise o sancağın altında yavaş yavaş, pişe pişe ‘geleceğe’ doğru yürürler.

Yıllar içinde Haber Ajanda ve Kültür Ajanda birer okul oldu. Onlarca genç kardeşimiz yetişti. Evli, çoluk çocuk sahibi onlarca hanım kardeşimiz, yazma imkânı bulduğu bu dergilerde yeniden vücûd buldu.

Diyeceğim o ki, ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’, tâbi olduğu topluma kendi içinde bile olağanüstü bir nefes üretir… Ve bu nefes, sessiz sedasız bütün vatan sathına yayılır.

Sayın Bakanım, Sayın Beyler… İstirham ediyorum, ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ne lütfen böyle bakınız…”

Bir an durup masadaki yüzleri tek tek gözlemliyorum. Bütün gözler, samimi bakışlarla üzerimde. Devlet’in gözleri, görmeli; Devlet’in kulakları, duymalı; Devletin gözleri görür, kulakları da işitirse, Devlet aklı, gereğini mutlaka yapar…

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Nadir Alparsan Bey’e ve Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Ali Odabaş Bey’e odaklanıyorum. Ali Bey’e birkaç defa ziyarete gitmiş, dergiler olarak genel problemlerimizi paylaşmıştık. İlgiyle dinlemiş ve ileriki süreçte Genel Müdürlüğü ilgilendiren problemleri pratik çözümlerle hâlletmişti.

“Öncelikle Sayın Bakan Yardımcımız Nadir Bey’e ve Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Ali Bey’e teşekkür ediyorum. Allah razı olsun onlardan! Ali Bey, göreve geldiğinden itibaren süreli yayınlara ve yetkililerine gereken ehemmiyeti esirgemedi. Öyle kaba ve itici davranışlarla karşı karşıya kalıyorduk ki, Ali Bey’in samimi yaklaşımları bizleri ziyadesiyle memnun etti. Satın alımlarla Devlet adına kâfi derecede bize can oldu, kan oldu. Allah Devletimize zeval vermesin!

Ancak Sayın Genel Müdürümüzden bir istirhamımız daha var: Genel Müdürlüğün dergi aboneliği için bizden istediği teklifleri -ki 2022 yılı tekliflerini fahiş fiyat artışlarından önce vermiştik ve sistem üzerinden verdiğimiz teklifleri geri çekip yenileyemezdik- değerlendirirken, satın almadaki arkadaşların bizim içinde bulunduğumuz şartları da göz önünde bulundurmalarını arzu ederiz. Abone fiyatları belirlenirken, enflasyon oranlarına değil, kâğıdın, baskı maliyetinin -ki 2,7 kat artmıştır- ve kargo ücretlerinin artış oranlarına bakılması hakkaniyet gereğidir. Tabii ki mümkün olduğunca, ayrılan bütçe imkânları elverdiğince…

“Her zaman başları dik dolaşırlar. Yastığa başlarını koyduklarında rahat uyurlar. Milyar liraların döndüğü büyük medya kuruluşlarının yetiştiremediği gençlere sahip çıkarlar, ders verirler, şevk verirler, yazarlık yolunda yüzlercesini yetiştirip pişirirler. Sayfalarını yazıp da yayınlayabilecek yayın organı bulamayan gönül neferlerine açarlar. ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ bu yüzden milletin sesidir, vicdanıdır, efesidir, milletin tâ kendisidir.”

Sayın Bakanım,

Malûmunuz, dergi satışlarımızdaki KDV oranı sanırım iki yıl oldu, sıfırlandı. Ancak bütün girdilerimiz yüzde 18 KDV’li… Kâğıda, matbaaya yüzde 18 KDV ödüyoruz. Anadolu Ajansı’ndan ve başka bir firmadan fotoğraf alıyoruz, yüzde 18 KDV ödüyoruz. Bu KDV’leri topladığımızda büyük bir yekûn oluşuyor. Devletimiz bir karar alsa, süreli yayınlar için en azından kâğıttaki KDV’yi sıfırlasa, ne kaybeder!?

Süreli yayınlarda okuyuculara, abonelere dergi teslimatında kargo hizmeti hayatî derecede önemli. Birçok kurye ve kargo şirketiyle çalıştıktan sonra son yedi yıldır PTT Kargo’yla çalışıyoruz. Hizmet ve teslimatlar hususunda ufak tefek problemlerin dışında genel olarak PTT Kargo’dan memnunuz. Ancak bu yıl fiyat hususunda büyük bir problem yaşıyoruz. 1 kiloya kadar kargo teslimi, 22 lira olmuş. PTT Kargo’nun ilgili Daire Başkanlığı, sağ olsunlar, yetkileri dahilinde dergi derneklerine üye olmadığımız için ancak yüzde 40 indirim yaparak bizlere yardımcı oluyordu. Diyelim ki bu sene de aynı indirimi yaptılar, o zaman biz 1 adet dergiyi abonelerimize ulaştırmak için 13,20 lira ödeyeceğiz. Yıllık ödeyeceğimiz miktar ise, 158,40 TL…

Kâğıt ve baskı masrafları 2,7 kat artmış; ödediğimiz maaşlar var, kira var, sigorta ödemelerimiz var, stopajlar var, vergilerimiz var, küçüklü büyüklü sayısız faturalarımız var.

Sayın Bakanım, bir abonenin sadece yıllık kargosuna 158,40 lira ödeyeceksek, şu anda yaşadığımız sıkıntılı süreçte abonelik fiyatını ne kadar belirlememiz ve bunu insanlara nasıl söylememiz gerekir?

Cemaatlerin ve medya kuruluşlarının yayınladığı dergilerin tirajları yüksek olduğu için PTT ile yaptıkları pazarlıklarla uygun fiyat karşılığında anlaştıklarını biliyoruz. Meslekî derneklere de ha keza yapılan indirimler farklıdır. Bizim gibi üyeliği kabul etmeyen dergilerin ise pek pazarlık şansı bulunmuyor. Ancak hâlden anlayan bürokratlara rastlarsak, birazcık şanslı olabiliyoruz.

Öncelikle büyük tirajlı, az tirajlı dergi ayrımı yapılmadan ve derneklere üyelikler sorgulanmadan bütün süreli yayınlara tek fiyat uygulansa, PTT ne kaybeder?

Veya müsaadenizle şöyle bir soru sorsam: Kütüphaneler ve Yayımlar

Genel Müdürlüğü’nden Devletimizin satın aldığı süreli yayınların listesi istense ve o süreli yayınların ‘sosyal sorumluluk’ ve ‘kültüre hizmet’ anlayışıyla ücretsiz olarak dağıtımı gerçekleştirilse, kurum ne kadarlık bir gelir kaybına uğrar? Ve bu gelir kaybı, binlerce insanın yazdığı, yetiştiği, binlerce insanın okuyup zenginleştiği ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’nin dimdik ayakta kalmasına değer mi, değmez mi?

Meselâ belediyelerimiz de Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’nden bu süreli yayınların listesini alsalar, ‘sosyal sorumluluk’ çerçevesinde ve imkânlar nispetinde ‘torpilli’ veya ‘arkası sağlam’ birkaç dergiden yüzlerce adet alacaklarına bu dergilere eşit bir şekilde 10’ar adet abone olsalar ve bu dergileri kendi uhdelerindeki kültür merkezlerine okunmaları için dağıtsalar, çok daha âdil ve çok daha zenginlik olmaz mı?

Bir an durup masadaki yüzleri tek tek gözlemliyorum. Bütün gözler, samimi bakışlarla üzerimde. Devlet’in gözleri, görmeli; Devlet’in kulakları, duymalı; Devletin gözleri görür, kulakları da işitirse, Devlet aklı, gereğini mutlaka yapar…

Meselâ, özel bankaları geçelim, devlet bankaların o büyük büyük reklâm bütçelerinden ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ de ‘damlalar’ nispetince eşitçe ve hakça çağrılarak faydalandırılsalar çok mu maliyetli olur?

Yıllar önce bir katılım bankasının kurumsal ve iletişim müdürlüğünden davet almıştık. Araya kimseleri koymadan, kimselere telefon açtırmadan… Biz de bizzat bir talepte bulunmamıştık. Zaten bankaların kurumsal dairelerine ulaşabilmek mümkün değildir. Gittik… Kurumsal Daire Başkanı Beyefendi, bizzat bizi ağırladı, onurlandırdı. Sonra bir liste çıkardı. ‘Bize ayrılan bütçeyi buradaki dergilere kardeş payı olarak dağıttık. Size de bu yıl dört adet reklâm vereceğiz’ dedi. Ve bu hakça dağıtım, 4 yıl boyunca devam etti. Allah ondan razı olsun, ismi her daim kalbimizde!

Sayın Bakanım,

Genç nüfusu en çok olan 85 milyonluk bir ülkede, sahi, yayınlanan kaç dergimiz var? 209 üniversiteye sahip bir ülkede acaba kaç adet akademik dergi yayınlanıyor? Akademisyenlerimiz makalelerini neden onca para verip yurt dışındaki dergilerde yayınlatıyorlar? Afetlerde Devletimiz hemen yardıma koşar, yaraları sarıp sarmalar, kredileri erteler, nakdî yardım yapar, ev inşâ edip dayar döşer de geleceği inşâ eden dergilerimiz neden öksüz ve yetim bırakılır? Pandemiden dolayı sıkıntı yaşayan büyüklü küçüklü bütün sektöre, bütün esnafa krediler açılır, yardımlarda bulunulur da biz neden hep ihmal ediliriz?

Basın İlan Kurumu’na yayıncı olarak üyeyiz, üye olmak mecburiyetindeyiz. Arada sırada yüreği güzel insanların gayretleriyle Devlet’in bazı kurumlarından bize destek mahiyetli reklâm verilir. Ödemeler ise Basın İlan Kurumu aracılığıyla yüzde 15 komisyon kesilerek yapılır. Haber Ajanda’yı 16 yıldır yayınlıyoruz, Basın İlan Kurumu bir defa olsun bize reklâmda aracılık etmedi. Belirli kriterleri yerine getiren gazetelere ilân dağıtır ve hakkı olan komisyonu da alır. Ancak, hiçbir dergiye ilân dağıtmaz ama bizim kendi çabalarımızla aldığımız reklâmların bedeli içinden yüzde 15 komisyonu kesinlikle affetmez. Basın İlan Kurumu, binbir zorluklarla aldığımız reklâmlardan neden komisyon keser, anlamak mümkün değil!

Kurumsal abonelikler bizim için önemlidir. Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’ne, belediyelere, sendikalara ve devlet kurumlarına kurumsal aboneliklerle dergi satışı yaparız. Ama uzun zamandan beri ‘tasarruf genelgesi’ sebebiyle Devlet kurumlarına bırakın kurumsal aboneliği, bir adet bireysel abonelik dahi yapamıyoruz. Mevzuat böyleymiş. Allah aşkına, Devletimiz, tasarrufu dergi alımlarını keserek mi yapıyor?

Bütün niyetimiz; kurumsal aboneliklerle, reklâmlarla, Devletimizin bize sağlayacağı PTT Kargo’nun ücretsiz dağıtımı veya en azından makul bir fiyat belirlemesiyle ve özellikle kâğıttan kaldırılmasını talep ettiğimiz yüzde 18’lik KDV gibi ek imkânlarla dergilerimizi sübvanse ederek abonelerimize uygun fiyatlarla yüzümüz kızarmadan ulaştırmak ve okumalarını sağlamak…


“‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’, hiçbir siyâsî partiye, hiçbir cemaate, hiçbir grup ve sermayeye bağlı değildir, hürdür. Kimseye eyvallahı yoktur. Eğilmezler, bükülmezler… Sahipleri Allah’tır, emanetçileri vardır. Kadrolarındaki yazarlar ve zaman içinde yavaş yavaş çoğalan okuyucularıyla kocaman bir ailedirler.”

Sayın Bakanım,

Müsaadenizle ve affınıza sığınarak bir hususu daha ifade etmek istiyorum…

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçildikten sonra Külliye’de ağırlanmayan hiçbir kesim kalmadı. Sanatçılara, muhtarlara kadar herkes davet edildi. Ne güzel! Tabii ki edilmeli… Devamı da getirilmeli. Çünkü orası, Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle ‘Milletin Evi’…

Ancak ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ni ve bu kalelerin ‘gönül neferleri’ni maalesef unuttunuz. Allah sağlık, afiyet versin, Allah başımızdan eksik etmesin, sitemimiz Sayın Cumhurbaşkanımıza değildir; sitemimiz size, İletişim Başkanlığı’na ve Danışmanlara… Bizler, sırtımızı sıvazlayan rüzgârdan güç alanlardanız. Sayın Cumhurbaşkanımızın kulağına şöyle bir fısıldamanız bile kâfiydi. Reis’imizin hassasiyetlerini çok iyi bildiğimiz için, ‘Hemen hazırlıklarınızı yapın, yazar kadrolarıyla beraber hepsini çağırın’ derdi.

Sayın Bakanım,

Hâlimiz bu! Bizler Devletini, Milletini sevenleriz; Devlet-i ebed-müddet için yaşayanlarız… Nezdinizde Devletimize içimizi döktük. İstedik ki, Devletimiz rüzgârımız olsun!

Bizlerden rüzgârımızı esirgerseniz; medya kuruluşlarının, güç elde etmek isteyen sermaye gruplarının ve cemaatlerin yayınladığı dergiler ile moda, otomobil ve dekorasyon gibi dergileri dışında ‘Hür Tefekkür’ün Kaleleri’ bir bir düşecek. Karar, sizin! Devletimizin karşısında boynumuz kıldan incedir!

İfadelerimizde sizi rahatsız edecek hususlar olduysa affınıza sığınırız.

Hürmetlerimle Efendim!”

***

Bizim İmam, sabah ezânını ne de güzel okuyor! Allah’ım, bu güzel rüyâ için sana şükürler olsun! Bu güzellik, Sen’dendir!