15 Temmuz
darbe girişimine karşı millî duruş ve de “darbe” başlıklı bir işgale karşı milletimizin
canı pahasına sahip çıktığı bağımsızlık ruhu ile can bulan bir sürecin
meyvesidir “Ayasofya Camii”...
Selçuklu dönemine ait bir atasözü
der ki, “Sabır, ikinci akıldır”.
Atasözünde işaret edildiği gibi,
devlet hayatı da sabır ve akılla şekillenir, tesadüflerle değil!
Danıştay’a yapılan başvuru
üzerine verilen karar hukukîdir, ancak etkileri itibariyle siyâsî sonuçları
vardır. İşte bu sebeple Danıştay kararı her iki yönüyle de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
kararıdır.
Öyle ki, zaman içerisinde küresel
etkileşimlerini izlediğimizde, kararın, taşıdığı anlam ve etki gücü itibariyle
yurtiçinden daha çok yurtdışına hitap ettiğini göreceğiz. Kısa vadeli siyâsî
etkileşimler açısından yurtiçine dönük olarak yorumlansa bile geniş zamanda ve global
ölçekte kelebek etkisi ya da derin dalgayla ulaşacağı yerlerdeki sosyal, siyâsî
ve psikolojik etkilerinin daha uzun vadeli ve kalıcı sonuçlar üreteceği
beklenmelidir.
Çünkü Türkiye’nin tarihî
perspektifi ve coğrafî etkileşimi çok geniş bir alanda sosyal dinamikler üretme
kapasitesine sahiptir. Bu etkileşim ve dinamiklerin ürettiği moral etki ile
geleceğe dönük oluşan mesajın üstleneceği misyon, başka bir ülke, millet ya da
devlette olmayan ve devredilemez bir konumdadır.
Bu etkileri aylar ve yıllar
içinde hep birlikte izleyip göreceğiz. Ancak bu kararı 15 Temmuz 2016 gecesi
gerçekleşen darbe ve işgal girişiminin dördüncü yıldönümünden bağımsız okumak
ve yorumlamak yetersiz olur.
Çünkü bu, sadece bir mahkeme kararı,
milletimizin hasretinin sona ermesi ya da ecdâdımız Fatih Sultan Mehmed Han’ın
vakfiyesinin gereği değildir. Bu karar daha da fazlasıyla, sabır ve akılla
hareket eden, sadece bugünü değil, geleceği işaret eden bir devlet aklının
ürünüdür.
İlgilenenler,
10 Temmuz 2020 tarihli Danıştay 10’uncu Dairesi’nin dosya karar gerekçelerini
okumalıdırlar.
İdarî yargılama usûlünün incelikleri, vakıf hukukunun üstünlükleri, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay içtihatlarının
ilkesellikleri... Hepsi gerekçede yer bulmuş!
Ayasofya
Camii hakkında alınmış olan karara yansıyan teknik ve hukukî kısımların yanı
sıra, karara yansımayan ama kararın rûhuna can veren ve hattâ alınmasının iklim
şartlarını oluşturan bir devlet ve siyaset aklı vardır.
Anayasa’ya, kanunlara ve hukuka bağlı ama bağımsız karakteriyle, millet adına
karar alan yüksek yargı kurumlarımızdan biri olarak Danıştay’ın bu bağımsız
siyâsî iklimden güç almaması ise mümkün değildir. Karar için mücadele
verilmesine ve müspet yönde çıkmasının hukukî ve de teknik olarak gerekli
olmasına rağmen siyâsî iklim şartlarının oluşması için çok uzun yıllar geçmesi
gerekmiştir. Tabiî ki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın,
iç ve dış odakların baskı ve tehditlerine karşı duracağından emin olunmasaydı,
bu kararın
alınması ve hayata geçmesi başka bir baharı beklerdi. Ama bu karar
muhakkak çıkar, yine de ecdat yadigârı ve fethin sembolü mabedimiz milletimizle
er ya da geç kavuşurdu.
15
Temmuz’dan Ayasofya kararına bağlanan psikoloji
10
Temmuz 2020 günü millet ve hattâ ümmet olarak büyük bir sevinç yaşadık, bir
kavuşma, buluşma üzere heyecanlandık. Yıllarca Ayasofya Camii’nin müze olması
hâline, vakfiyesine ve vakıf hukukuna rağmen, milletimizin beklentisine uygun
olmayan bir şekilde hem hukukî, hem de vicdanî açıdan son derece tartışmalı bir
uygulamaya son verilerek, vakfedildiği yönde hizmet etmesi için karar verildi. Hemen
sonrasında da Cumhurbaşkanlığı Kararnâmesi ile ibadete açılması ve dinî
fonksiyonları bakımından yetki ve sorumluluğu Diyanet İşleri Başkanlığı’na
verilmesi önemliydi.
15
Temmuz darbe ve işgal girişiminin yapıldığı haftaya denk gelen 10 Temmuz 2020
tarihli Danıştay kararı ile bir bakıma; 15 Temmuz’daki hâdiseye “darbe”
diyemeyenlerin, 15 Temmuz’da FETÖ ve işbirlikçi hainlerin yabancı odaklarla
birlikte bu vatana, devletimize kurduğu tuzağa karşı açıkça sesini
yükseltemeyenlerin, 15 Temmuz’a “kontrollü darbe” diyerek hedef saptırmak veya
olayı hafifletmek isteyenlerin, 15 Temmuz sonrası devletimizin -milletimizin
desteği ile- olağanüstü hâl ilân ederek hızla ve topyekûn mücadelesini sözde bir
“sivil darbe” olarak tanımlayıp kahramanca verilen demokrasi mücadelesini gölgelemek
isteyenlerin, 15 Temmuz gecesi darbecileri alkışlayıp sevinçle başarılı
olmasını dileyenlerin ve yine o gece sabaha kadar sessizce ve hattâ umutla
darbecilerin başarılı olmasını pusuda bekleyen iç ve dış odakların, “15 Temmuz
kime yaradı?” diyerek karnından konuşanların, darbecilere/FETÖ’ye ve darbeye
karşı net ve de ilkeli bir şekilde vatansever bir tavır alamayanların, siyaset
üstü bir anlayışla devletinin ve milletinin ve de şehitlerinin yanında duramayıp
kendi değerleriyle barışamayanların bu karara da yine çeşitli şekillerde itiraz
ettiklerini görüyoruz.
İşte
bu tip millet düşmanları ile darbe sevici ve millet iradesini sindiremeyen anti-demokratlar,
son olarak Ayasofya Camii hakkındaki Danıştay kararı ile bir kez daha ifşa
oldular!
Ayasofya
Camii hakkındaki Danıştay kararı ve Cumhurbaşkanlığı Kararnâmesi, bir yanıyla
15 Temmuz 2016’da ülkemizi işgal etmek isteyenlere içten içe sahip çıkan,
teslimiyetçi ve işbirlikçilerin bir kez daha gözlerine âdeta far tutmuş, onlar
da birer tavşan gibi açığa çıkarak yakalanmışlardır.
Aslında
milletimizin büyük oranda memnun olduğu, toplam siyaset ve devlet aklının onayı
ve kabulüyle ortaya çıkan bu karar, son derece haklı, vicdani ve hukuki
dayanakları olmasına rağmen, siyaset ve fikir hayatının bazı kirli yüzlerini yeniden
köpürterek yüzeye çıkarmıştır.
Tarihî
heyecana şâhit olmak
Açıkçası
karar için Temmuz ayı son derece isabetli olmuştur. Bilinir ki, devlet hayatında
tesadüflere yer yoktur ve milletimizin yüzyıllar boyunca koruduğu bağımsız
karakterinin gereği olarak bu karar alınmıştır.
Bu
karar, sadece İstanbul’un Fethi’nde şehit düşenlerin değil, Çanakkale ve İstiklâl
Savaşı gibi harpler ile 15 Temmuz darbe ve işgal girişimine ve teröre karşı
verilen tüm mücadeleler de dâhil olmak üzere vatanı ve İstanbul’u müdafaa eden
tüm şehitlerimize borçlu olunan bir karardı. Alınan kararın, bugüne kadar
bağımsızlığımız ve istiklâlimiz için şehit düşmüş olanlarla beraber 15 Temmuz gecesi
ile sembolleşen bağımsızlık şehitlerimize hürmetin gereği Temmuz ayında alınmış
olması, son derece anlamlı olmuştur!
Evet,
Danıştay’ın kararı hukukîdir, ancak sonuçları ve geçmişi itibariyle doğrudan
bağımsızlığımızın bir işareti, egemenliğimizin gereği ve milletimizin talebi
için alınması gereken, zamanı gelmiş bir karardır. Tüm yönleriyle yerinde olan
bu haklı karar, hukukî, siyâsî, sosyolojik, idarî ve diplomatik etkileri ile elbette
düşünülmüştür.
Devletimizin
ve milletimizin yüksek bağımsızlık anlayışının ve karakterinin gereği olarak,
15 Temmuz darbe ve işgal girişimine karşı yapılan mücadele hiçbir şekilde
tavsamamalı, hafife alınmamalı, tamamlanmış ve geride kalmış bir tehdit olarak
görülmemelidir.
Tarihimizde
yaşadığımız tüm bâdireler, savaşlar, tehditler ve ihanetlerden aldığımız
dersler gibi, 15 Temmuz darbesinin, bin yılın en öğretici ihaneti, saldırısı ve
olayı olarak her yönüyle bugün ve yarın, daima dikkate alınması gerekmektedir!
10
Temmuz 2020’de Ayasofya Camii hakkındaki kararın alınmasını sağlayan en önemli
unsurlar; yüce milletimizin yüksek karakteri, bağımsızlığına düşkünlüğü, farklı
inançlara karşı hoşgörülü beşerî hayatından aldığı cesaret ve özgüvendir. Tüm dinlerin
özgürce yaşanabildiği nâdir bir ülke olan Türkiye’ye karşı bu yönüyle bir
üstünlük sağlayabilecek tek bir devlet, millet ya da şehir yoktur.
Yeryüzünde
inanç özgürlüğü konusunda en iddialı, geçmişi temiz, alnı ak, kendisinden emin
tek millet ve devlet, Türkler ve Türkiye’dir.
Tüm
yönleriyle Danıştay’ın ve Cumhurbaşkanımızın kararı ile Ayasofya Camii’nin
yeniden ibadete açılması ve cami olarak iade-i itibarının gerçekleşmesi, Fatih
Sultan Mehmed Han’ın vakfiyesi gereğidir ve yapının kültür mîrası yönüyle
ziyaretine ve kültür varlığı olarak korunup yaşatılmasına engel değildir.
İnanıyorum
ki, İstiklâl Şairimizin, “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki
fedâ?/ Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ” mısralarında ifade edilen tüm
şehitlerimiz, Ayasofya Camii ile beraber ülke sınırlarımız içinde özgürce
ibadetini yapan Müslim ve gayr-i Müslim tüm insanlarımızın hayır duâsından
nasibini alacaktır.
Gayr-i
Müslim de olsa, bu vatanda yaşayan herkes, şehitlerimizin sayesinde özgürce inancını
yaşamakta ve ibadetini edâ etmektedir. Onlar isteseler de, istemeseler de,
özellikle şehitlerimize duâ etseler de, etmeseler de bu topraklar için şehit
olan ceddin ve neslin her biri, bu topraklardan ortaya çıkan her türlü iyilikten,
hayırdan ve duâdan nasibini alacaktır inşallah. Nasıl ki diktiğiniz bir ağacın
bile meyvelerinden, gölgesinden ve çeşitli şekillerde insana, hayvana, kurda
veya kuşa faydasından oluşan sevabının kişi ölmüşse bile amel defterine sevap
olarak yazıldığı söylenir, zaten Cennet ile müjdelenmiş şehitlerimiz de bu
cennet vatanda yaşanan her iyilikten payına düşen mutluluğu yaşamaktadır
inşallah.
Bu vesileyle, Ayasofya Camii’nin yeniden hizmete açılması ve 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü sebebiyle tüm milletimizi yürekten tebrik ediyor, gelmiş geçmiş tüm şehitlerimize rahmet diliyor ve gazilerimize minnetlerimi sunuyorum.