Devlet düşmanı yetiştirmek

Belli ki tuzağa düşmek, birilerinin hoşuna gidiyor. Diyorlar ki, “Her gün bir Amr çıksın karşımıza, mızrağının ucuna Mushaf’ı takıp takıp gelsin”… Yalnız tuzağa düşenler de üçe ayrılıyor: Birincisi, meselâ camidekilere müdahale ederken ölçüyü kaçıranlar… İkincisi, meselâ camidekilere müdahale edilmesi kararını alanlar ve onay verenler… Üçüncüsü, meselâ camidekilere müdahale edilmesi kararını alıp onay verenleri o mâkâmlara oturtanlar…

BAZI iktidar sahipleri tarafından zulme uğrayıp da iktidara geldiğinizde onların uyguladığı zulmü uygularsanız, yenilmiş olursunuz…

İktidara gelindiğinde tarafınızca edilen zulüm, sadece size düşman kazandırmaz, ayrıca devlet algısında da çarpıklığa yol açar.

15 Temmuz öncesinde, “En İğrenç Strateji” başlığıyla bir yazı kaleme almıştım. Yazıda kısaca, FETÖ ve benzeri örgütlerin sızdıkları alanlar bakımından çok sinsi bir plânı yürüttüklerini anlatmış, FETÖ ve benzeri örgütlerin mensuplarını karşı uygulanan yanlış yargılama yöntemleri nedeniyle kendilerinden sonraki nesillerin devlete düşman olacaklarını ifade etmiştim.

Şöyle ki, Ergenekon sürecinde de gördük, FETÖ sürecinde de, devlet memuru olarak görev yapan özellikle bir askeri, polisi, istihbaratçıyı ve diplomatı yargılarken o kişinin ailesine, özellikle çocuklarına karşı bütün verileriyle şeffaf olmaz ve o aileye, özellikle çocuklara psikolojik işkence yaptığınızı bir de belli ederseniz, zamanında devleti ve milleti koruduğunu düşündüğü “kahraman” babasının ve annesinin bu devlet ve bu millet tarafından vefasızlığa uğradığını düşünen yeni nesil, bu devlete ve bu millete düşman olur.

Dün bir camide itikafa girenlerin polis tarafından zorla camiden dışarı atıldıklarına şahit olduk.

Deniliyor ki, “Sokağa çıkma yasağına rağmen bunu yaptıkları için polis müdahale etti”. Geçiniz!

Deniliyor ki, “Onlar falanca cemaatin, hatta örgütün üyeleriydi, provokasyon yapıyorlardı”. Geçiniz!

Gezi Olayları’nın başladığı günün bir gece öncesinde, polis ve zabıta, Gezi Parkı ve civarında sözde ağaçların kesilmesini engellemek üzere kurulan çadırları ateşe vermişti. Bu öyle alçak bir hamleydi ki Devletimize günlerce problem çıkaracak bir kalkışmanın asıl fitili böylece yakılmıştı.

Yine Gezi Olayları sırasında bir camiye sözde sığınan ve güya yaralıları tedavi eden göstericiler polis müdahalesiyle camiden çıkarılmış, bu müdahale günlerce konuşulmuş, cami imamının ifadeleri ve görevden alınması büyük tartışmalara neden olmuştu.

Bu tuzakları ve iktidar partisinin sürekli bu tuzaklara düşen tavrını bir kenara bırakalım ve en iğrenç stratejinin ikinci ayağında, dün camide itikafa girmiş kişilerin çocuklarının ne düşüneceklerini kısaca hayâl edelim:

“Tam kapanma olmuş ve de Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı’nın ortak kararıyla turistlere yönelik hiçbir yaptırıma yer olmadığına karar verilmişti o günlerde… Evet, Ramazan’dı. Ramazan günlerinde Müslüman ülke Türkiye’de alkol satışı bir hak olarak görülüyor ve satış yasağı konusu tartışılıyor, turistler o Ramazan günlerinde diledikleri gibi eğlenirlerken ülke vatandaşları izinsiz dışarı çıktıklarında cezaya uğruyorlardı. Babam gibi bir grup Müslüman, Kadir Gecesi’nin arandığı Ramazan’ın son on gününü itikafta geçirmek üzere camiye gitti. Ne mi oldu? Bu devletin polisleri onları yaka paça Allah’ın evinden çıkardı, gazlı müdahalede bulundu. Hatta bazılarının anlattıklarına göre polisler postallarıyla girmişlerdi camiye… O gün karar verdim ki, babam ve yanındakiler İslâm’ın asıl gür sedasıdırlar. Ve ben, onların haklarını söke söke alacağım!”

Belli ki tuzağa düşmek, birilerinin hoşuna gidiyor. Diyorlar ki, “Her gün bir Amr çıksın karşımıza, mızrağının ucuna Mushaf’ı takıp takıp gelsin”…

Yalnız tuzağa düşenler de üçe ayrılıyor: Birincisi, meselâ camidekilere müdahale ederken ölçüyü kaçıranlar… İkincisi, meselâ camidekilere müdahale edilmesi kararını alanlar ve onay verenler… Üçüncüsü, meselâ camidekilere müdahale edilmesi kararını alıp onay verenleri o mâkâmlara oturtanlar…

Müslüman bir yerinden iki kez ısırılmaz, öyle mi?

Hadis okumak kolay, Yaşayan Kur’ân’a uymak çok mu zor?