Devâsâ yapıtlar, cüceleşmiş insanlar

Asıl olan, insan gibi insan, adam gibi adamlar yetiştirebilmektir. “Vali olursun”, her şey olursun, ama adam gibi adam olamazsan ne işe yarar. Onun için “insanı yaşat ki devlet yaşasın”!

İNSAN psikolojisi abartıyı ve abartmayı çok sever. Hep gösterişten yanadır. Hele de terbiye edilmemiş bir nefse sahipse, büyüklenme, kibirlenme kaçınılmaz olur ve hep “Ben” der.

Terbiye edilmemiş benlik duygusu “İblisî” bir duygudur ve bu tür benlik duygusu “en’âniyet”, “egosantrizm”, “narsisizm” gibi duyguları sürekli olarak besler.

Aynı zamanda insanoğlu hevâ ve heveslerine düşkün bir varlıktır. Dünyevîleşmeyi çok sever. İktidar, güç ve servet tutkunudur. Hiç ölmeyecekmiş gibi bir psikoz içinde yaşar. Kur’ân’da geçen Firavun, Karûn ve Hâmân üçlemesi, bu hususlara tipik bir örneklik teşkil eder.

İnsanlık tarihine baktığımız zaman iktidarı, gücü ve serveti elinde bulunduran muktedirlerin kibir ve büyüklenme kompleksi ve psikolojisiyle nice devâsâ yapıtlar, görkemli binâlar, gökdelenler ve kuleler inşâ ettirdiklerini görürüz.

Mısır Kahire Giza’daki Firavun mezarları (Keops, Kefren ve diğerleri), İtalya’daki Pisa Kulesi, Fransa’daki Eyfel Kulesi bunların en meşhurlarındandır.

Bunların yanında son yıllarda inşâ edilen daha nice görkemli yapıtlar ve devâsâ kuleler vardır. Bunlar, bir güç gösterisi ve güç yarışı şeklinde çeşitli ülkelerde inşâ edilmiştir, hâlen de inşâ edilmeye devam edilmektedir.

Amerika, Çin, Japonya, Malezya, Singapur, Tayvan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Mısır gibi ülkelerde bunların örneklerine rastlamak her zaman mümkündür. Tıpkı Firavun’un, “Mûsâ’nın İlâhı”nı gökte arayıp bulabilmesi için Hâmân’dan bir kule yapmasını istediği gibi (Kasas, 38)…

Evet, ülkemizde de son yıllarda devâsâ yapıtlar, görkemli binalar ve göğe yükselen kuleler yapıldı, yapılmaya da devam edilmektedir. Dünyanın en büyük köprüsü, dünyanın ikinci büyük tüneli, dünyanın üçüncü büyük kulesi, dünyanın dördüncü büyük câmisi gibi… İyi güzel de, gerçekten bunlar kibirlenme ve büyüklenme duygusu ile değil de salt vatandaşa ve insanlığa hizmet aşkı ile gösterişten ve şatafattan uzak bir şekilde ve israfa kaçmadan, aynı zamanda birilerini servet sahibi yapmak amacıyla değil de âcil ihtiyaçtan ve “Beytü’l mal”a da zarar vermeden yapılıyorsa ne âlâ…

Yoksa onca iş, onca emek ve onca para boşa gider. Milletin âhı da yana kâr kalır. Bir daha söylüyorum: Yapılan eserler insanlara hizmet ediyor, onların yaşamını kolaylaştırıyor ve onları maddî ve manevî açıdan sıkıntıya sokmuyor ise, “Bunu yapanlardan ve buna vesile olanlardan Allah razı olsun!” demekten başka elden ne gelir?

Bu durumu taraf tutmadan ve objektif bir şekilde insanların vicdanlarına ve adâlet duygularına havâle ediyorum.

Ama her ne olursa olsun, bunlar bir yere kadardır. Siz insanları, gençleri, öğrencileri insânî, ahlâkî, ilim-bilim-teknoloji, düşünce ve fikrî boyutta yeterli derecede eğitemezseniz, dürüst bir şahsiyet, mümeyyiz bir kişilik, “üsve-i hasene (güzel örnek)” olacak bir insan olarak yetiştiremezseniz, bütün bunları da gerçekleştirecek pedagojik, didaktik, sosyolojik, psikolojik, rehberlik temel alt sistemlerini kuramazsanız, müfredat programlarının değişim ve dönüşümlerini uydurulmuş ve sahte dînî ve mânevî argümanlarla değil de İslâm’ın Kur’ânî boyuttaki temel ilkelerinden hareketle, bilimin ve çağdaş düşüncenin evrensel parametrelerinden de taviz vermeden bütün bunları hayata geçirecek çalışmaları yapamazsanız, isterseniz dünyanın en büyük köprüsünü, en büyük câmisini, en büyük okulunu, en büyük üniversitesini yapın, en büyük kulesini dikin, neticede hiçbir işe yaramayacaktır.

Belki de o zaman sizin ülkenizden dünyanın en büyük ahlâksızları, en büyük hırsızları, en büyük arsızları, en büyük namussuzları, en büyük zânileri, en büyük zebânileri, en büyük esvablı şeytanları, en büyük sahtekârları, en büyük düzenbazları, en büyük yalancıları, en büyük güvenilmezleri, en büyük mafya babaları yâni başka bir deyişle devâsâ yapıtlara rağmen cüceleşmiş en büyük insanları çıkacaktır.

Onun için asıl olan insandır. Ama nasıl bir insan? Edepli, terbiyeli, ahlâklı, şahsiyetli, haysiyetli, adâletli, helâli haramı bilen, hak ve hukuku gözeten, küçüğünü büyüğünü seven ve sayan, aile terbiyesi görmüş, hâddini hududunu bilen, bilgili, görgülü, kaliteli, kültürlü, asâletli ve medenî olabilen bir insan…

Yâni asıl olan, insan gibi insan, adam gibi adamlar yetiştirebilmektir. “Vali olursun”, her şey olursun, ama adam gibi adam olamazsan ne işe yarar. Onun için “insanı yaşat ki devlet yaşasın”!

Yoksa ne kadar büyük yaparsan yap, ne kadar büyük dikersen dik, sonuç değişmez ey insanoğlu! Neticede ben (!) bile seni kurtaramam! Bunu da böylece bilmiş ol!