Derinlemesine düşünmek

İnsan zihnini iyiyle, güzelle meşgul etmeli. Kaçınılmaz bir zihin yolculuğu var madem; nasıl olsa bir şekilde işleyecek bu mekanizma, neyle doldurduğuna dikkat etmeli. Sisteme ne verilirse o işlenecek. Öyleyse malzemeyi doğru seçmeli.

DÜŞÜNCE, fiilin işleyeni açısından plânsız ve beklentisiz yolculuklar gibidir. Ekseri istemsiz ve karar yetkisi mevzubahis olmaksızın meydana gelir, zaman zaman da olayın başlangıcı, failin katılımıyla gerçekleşir.

Düşünce; bazen bir girdaptan çıkışın, bazen de bir kuyuya düşüşün alâmetidir.

Bazı âlimlerin “düşünür” sıfatıyla anılmalarının en güçlü nedeni, hayatî ve uhrevî detayları düşünmek sûretiyle keşfetmiş, akla yatkın bir anlatımla desteklemiş ve muhatabında düşünmek gailesine ermek mecburiyeti olmaksızın karşılığını bulmuş savlara sahip olmalarıdır. Bu savlar, pek çok “yol”suzun ve “yön”süzün gerekli adreslere varmasında fayda sağlar. Yönünü şaşırmışlardan meydana gelen kalabalık insan topluluğu için de bu savların tartışılmaz bir yeri vardır. Hem “yer”siz ve “yar”sız gönüllere de bu düşünürlerin düşünceleri bir “inanç” ve “hedef” sebebi olmuştur.

Düşünce; bir iklimin karakterini tespitten bir anlamın keşfine giden yolu kavramaya kadar uzayan bir yoldur. Bir aklın tepkilerini bir düşünce fiiliyle kavrayabilir, bir bilim dalının yöntemlerine bir düşünmek faaliyetiyle erişilebilir. Düşünmek fikir sahibi olmaya, fikir sahibi olmak öz kimliğini bulmaya imkân verir. Bir yandan da fikir sahibi insanın kaçınılmaz sonu; araştırmak, sorgulamak ve öğrenebilmek hevesine nail olmasıdır. Ki bu, herkesi ve her şeyi tanımlamaya yetmese de doğru ve yanlışı ayırabilmeye karşı güçlü bir arzu uyandırır.

Düşünceyi “yol” yapan bu kurgu, düşüneni yolcu yapar. Düşünce dünyasının içinde giden de, gelen de, geri dönen de, sapaklara uğrayan da yolcudur. Bir yolun ve bir yolcunun var olduğu bu önermede, varış yerinin keskin ve ispatlı varlığından söz etmekse o kadar olanaklı değil.

İnce düşünmek

Düşünmek eylemi ne kadar varsa, “düşünmemek” adlı pasif fiil de o kadar yoktur. Meselâ bazı insanları -sitem yollu- “düşüncesiz” diye adlandırırlar. Düşüncesiz bir insanın tanımı; düşünmeyen insan değil, kendini düşünen insandır. Bir zihinde bir başkasının derdini düşünmek yoksa o zihin en çok da sahip olduğu vücûdun derdiyle müşterektir. Ya da incitmeye meyilli dillerin sahiplerini de “düşüncesiz” diye yaftalarız. Bu insanlar incitmemek kaygısını düşünmeseler de, incitebilen sözleri kullanma hakkını sıklıkla düşünürler.

“Düşüncesiz” derken, esasen “ince düşünmeyen” anlamıyla daha içli dışlıyız. O zaman bir düşünmek serüveni de “ince” sıfatıyla perçinleniyor. O hâlde ince düşünmenin tanımını da yapmalı:

Bir başkasının hissiyatına önem vermek, “ince düşünmek” ile eş değer… Üzmemek, mutlu etmek, teselli vermek, iyi hissetmesini sağlamak kaygısı, insanı ince düşünceli yapar.

Bir başkasının içindeki hüzünler, umutlar, endişeler ve benzeri ne kadar duygu varsa bunlara ehemmiyet vermek, ince bir zihnin kabiliyet alanı.

Önem vermek, aynı zamanda düşünmekten biraz daha fazlasını da doğurur. Harekete geçirilmiş bir önemseme, bir şahsı “ince düşünceli” sıfatına eriştirir.

Düşünmemeyi düşünmek

Çok kez hacimli ve üç boyutlu bir etkinin, farazî etkilerden daha baskın olduğunu zannederiz. Hâlbuki yüz ifadesini şekillendiren, cildin rengine kadar belirleyen, kasların mukavemetinden zihnî faaliyetlerdeki başarıya kadar müteessir olan başlıca olgu, “düşünce”dir.

Damarların genişlemesinde, metabolizmanın işleyişinde, göz halkalarının belirginleşmesinde, hücrelerin yenilenmesinde hep düşüncedir sorumlu olan. Aklın oyalandığı ne varsa, bir duyguya zemin hazırlar. Negatif düşünceler karamsar bir ruh hâlini yeşertirken, pozitif bir düşünme ile insan, beklenen ve arzulanan duyguları giyer üstüne. Böylece vücûdun günlük mesaisinde daha başarılı sonuçlar meydana gelir.

İşte tüm bu önermelerin desteklediği sonuç, insanın hayattaki en zorlu hedefini teşkil ediyor. Kalp acıtan düşüncelerden kaçmak, huzurlu bir zaman kesitini yakalayabilmenin yegâne yolu. Fakat gerçeğin tasarım aşamasını oluşturan bir düşünceden kaçabilmek, oldukça zahmetli bir süreç. Özellikle de olmamış, fakat olması muhtemel felâketleri haber veren insan aklı, bütün bir ömrü endişe, kaygı ve korku üçgenine hapsediyor. Ne kadar düşünmek istemese insan, daha bir düşünürken buluyor kendini.

Uyumak dışında kalan tüm anlarımız, anlamlı-anlamsız fikirlerle doludur. İsteyerek ya da kazaen, nefretle ya da şevkle, üzülerek ya da sevinerek; her ne olursa ve her nereye varırsa varsın, düşünmemek mümkün değil. O zaman insan, istemediği bir şeyi düşünmemeye çalışmakta hayli hatâlı davranıyor demektir. Bir an bile fikrimizin boş kalmadığı bu süreğen durumda, düşünmemek gerekliliğini düşündükçe işler sarpa sarıyor.

İyi hissettirmeyecek her fikir, yerine güzelini koymak sûretiyle bertaraf edilebilir. “Bunu düşünmemeliyim” diye diye verilen mücadelenin sonu yalnızca hüsran!

Düşünmemeyi düşünerek harcanan vakit, düşünülmemesi gerekeni düşünmeye adanmıştır.

Öyleyse insan zihnini iyiyle, güzelle meşgul etmeli. Kaçınılmaz bir zihin yolculuğu var madem; nasıl olsa bir şekilde işleyecek bu mekanizma, neyle doldurduğuna dikkat etmeli. Sisteme ne verilirse o işlenecek. Öyleyse malzemeyi doğru seçmeli.

Bir olayı derinlemesine düşünerek dipte bucakta kalmış detayları keşfedebilmek ne kadar mümkünse, olmayan aksaklıkları var zannedecek kadar aklı karıştırmak da o denli muhtemel. Öyleyse ince düşünmeli, makul düşünmeli, iyi düşünmeli ve iyiyi düşünmeliyiz.