Depremden sonra

Afet olduğunda tüm insanlık niyetini nasıl birleştirebiliyorsa, normal zamanda de birlik ve yardımseverlik niyeti devam ettirilebilir. Yıkık binalara, gözü yaşlı insanlara gerek duymadan elindekini bölebilmeli insan.

ÜLKEMİZİN yüreğine işleyen bir tarih “6 Şubat 2023”. Deprem bölgesinde önceki gece yani 5 Şubat gecesi işinden evine gelen, evinde eşine, çocuğuna akşam yemeği hazırlayan, doğum günü için buluşulan, hastasını görmeye giden, hastane acilinde hasta muayene eden, okuyan ve daha nice hayatı yaşayan insanlarımız, kardeşlerimiz, bir sonraki günün hayatlarının dönemeci ya da sonu olduğunu nasıl bilebilirlerdi ki?

Bu iki gün arasında saatler değil, ömürler var artık. Bir günde dünya değişti. Bir günde toprak, en ağır yükünü yüklendi. Bir günde insanlık saçını ağarttı, yüreğini yaktı. Bir günde hayatın ekseni kaydı, aileler göçtü, çocuklar yetim kaldı, ebeveynler çocuksuz kaldı, şehirler harap oldu, dünya malı yine dünyada kaldı. Enkaza sebep olan suçlular vardı ama enkazın altından aynı zamanda insanlık çıktı; düşman dost oldu, hayvanlar gözyaşı döktü.

Deprem elbette hayatın gerçeği ama “bazı gerçeklere alışmak” diye bir durum mümkün değil. İnsanın deprem gerçeğini bile bile kendi yaptığı yapının altında bu kadar kayıp vermesi çok acı.

Deprem hakkında çok şey yazılıp çok şey konuşulacak elbette. İşin adlî boyutu, inşaat boyutu, sağlık boyutu, psikolojisi, yardım seferberlikleri ve daha nice açıdan deprem gerçeği uzmanlarınca detaylı şekilde masaya yatırılacak, çokça konuşulacak. Ben de bu noktada depreme dair aklımın yettiğince fikirlerimi paylaşmak istiyorum.

Depreme bakmak

Deprem doğal bir yer sarsıntısı olayıdır; onu afete çeviren şey ise üstündeki yaşama yaptığı etkidir. Yaşam ve insan iç içe, birbirinden ayrılamayan iki kavramdır. Yaşam ve insan Allah’ın yazısıdır. O’nun yaratmadığı bir zerre, bir harf, bir kelime olmasın. Rastgele ve tesadüfen diye bir şey yoktur bu yaratılışta. Peki, yazılı kitaplar kimler okusun diye vardır? Tabiî, şimdi depremden ders çıkarma olarak anlayacaksınız bu satırları. Hayır, tam olarak bunu ifade etmeyeceğim. Kitap okumanın faydalarından bahsetmek istiyorum. Basılmış olarak bizlere sunulan kitapların esas amacı, kendimizi ve hayatı okumaya ve anlamaya çalışmaktır. Okudukça okumayı öğreniriz varoluş kitabını. Okudukça yol alırız kendimize ve bizi Yaratana. Bu çerçevede deprem kitabını da bol bol okumamız gerek. Ben kendi okuduklarımı paylaşıyorum bu yazıda.

Deprem bir yandan canı yananların feryadını bağırırken, bir yandan da kalanlara der ki, “Neyi bekliyorsun ey insan? Eş dost, akraba ve tanış kimin varsa yeni bir şans vermek için, yeniden başlamak için, olanı tazelemek için neyi beklersin? Bunca yıkım ve acıyı gördükten sonra, bas en yakınındakini bağrına ve affet kim varsa, ne varsa affedemediğin düne dair”.

Tenha bir köşede, tenha bir saatte kendinize bir randevuyu çok mu görürsünüz? Depremzedeye yardım seferberliği kadar kutsaldır kendine el uzatmak.

Daha sonra değineceğim ama kısaca burada bir iki şey söylemek isterim. Bu yazıyı okuyan depremzede kardeşlerime ve büyüklerime ilk söylemek istediğim şey şu: Hayatın unutulması mümkün olamayacak şeylerine tanıklık ettiniz. Çok az hatıra bütün bir ömür yanınızda bu kadar etkili kalabilir. Unutmayın, tüm insanlık sizinle, yalnız değilsiniz! İçinize atmayın, bizimle paylaşın, tek başınıza taşımak zorunda değilsiniz yaşadıklarınızı.

Bu deprem döneminde bizzat konuşmak ve bu suretle düşünce ve hislerimi paylaşmak istediğim bazı kişiler, “Bırakın, biraz da mutsuz olalım, biraz köşelere çekilelim, ağlayalım. Bazen insan kimseyle, hatta kendisiyle bile konuşmak istemiyor” diye köşelerine çekildiler. Gayet doğal ve haklı sebepler bunlar. Kimsenin iradesine ve dileğine “yanlış” diyerek müdahale etme hakkımız yok. Benimse bu konuda kendi düşüncem konuşmaktan yana. Ama bu, deprem istatistikleri veya birilerinin acısını konuşmak anlamında değil tabiî.

Deprem bölgesinden bir anne şöyle feryat ediyordu: “Ne olur, çocuklarınızı çok öpün, sarılın, ‘Az yeme’ demeyin!” Vermek istediği mesaj açık değil mi? Birbirinizi daha çok sevin, daha çok görüşün, küçük şeyleri büyütüp de birbirinizden uzaklaşmayın! Bazı şeyler için geç kalınca son pişmanlık fayda etmiyor.

Daha iki gün önce görüşmüş iki arkadaş, birbirini arayarak, “Biliyor musun, seni çok özledim. Yan yana gelsek ve konuşmasak bile öylece diz dize otursak” diyebilir, eşler birbirine daha sıcak sarılabilir. Deprem bölgesinin yaralarını sarmak kadar yüksek şeyler sağlar böyle şeyler. Bir kişinin yüreğine dokunmak gibisi var mı? Evet, iki kişiden birisi konuşmak ve hiçbir şey yapmak istemeyebilir ama diğerinin onu merak etmesine izin vermelidir. Kimse kimseyi çok üzmesin, çok özletmesin bu saatten sonra, ne olur!

Hayatın doğal akışında bazen acı silkelenmeler oluyor; derinlerde olan şeyler ancak böyle dışarı çıkabiliyor demek ki. Herkesin bir tarafından baktığı deprem gerçeğinin yüzlerce köşesinden birisi de insanın derinliklerinde olanı dışarı çıkarma çabasıdır. Doğrudur, bunun bedeli çok cana, çok yaraya sebep oluyor ama yaşamı biz inşâ etmiyoruz. Nasıl ki binaları daha sağlam yapmak suretiyle tedbir almak zorundaysak, aynı şekilde içsel yapılarımızı, düşünce ve hislerimizi de tanımalı ve geleceğin getireceklerine hazırlamak zorundayız. Başı boş bırakıyoruz içimizi, dün kimsek o olmaya devam ediyor, hatta bunda ısrar ediyoruz. “Ne olmuş kitap okumayı sevmiyorum, sigarayı çok seviyorum diye? Ben, şu filanca içmeyen kişiden daha sağlıklı, daha aktifim. Ne olmuş böyle düşünüyor, böyle konuşuyorsam? Ne olmuş böyle birisiysem?” demeyin, zira kimse size “Niye böylesiniz?” demiyor. Bizim dediğimiz, “Siz her şey olabilecekken neden bir şey olmakta bu kadar ısrar ediyorsunuz?” şeklinde. İşte bazen böyle bir silkelenmeye maruz kalıyoruz. Bu aşamada, “Niye böyle şeyler oluyor?” demenin yanında, kader ve imtihan kavramlarıyla birlikte yüreğinin derinliklerinden dışarı çıkmak için sabırsızlanan his ve düşüncelere birkaç saat ayırıp dinlemek istemez misin? İstemez misin bu büyük sarsıntının yüzeye neler çıkarttığını bilmeyi?

Böyle büyük afetlerde hemen hemen herkesin yüreğine aşırı yük biner, bir yorgunluk hâli basar. Bu, depremzedelere koşan kahramanların bitmez tükenmez enerjisi ve çabası ile karıştırılmamalı. Bu aşamada her şey vardır insanın içinde. Keder de vardır, yas da, umut da. Beton kazıyan tırnaklarda güç de vardır, yüreklere düşen beton ağırlıklar da. İnsan daha fazla, daha çok insan oluyor böyle zamanlarda. Savaş, yanardağ, sel, salgın ve deprem gibi durumlarda insan farklı şeyler yaşayıp farklı şeyler hissediyor. Adeta parmak ucunda, diken üstünde yaşıyor hayatı. Dokunulsa patlayacak, dokunulsa ağlayacak, dokunsanız yakıp yıkacak hâlde oluyor çoğu yürek. Birileri, “Aman şu ara kimse bana yaklaşmasın!” derken, birileri de yaklaşılmak, dokunulmak istiyor. Nasıl kurulacak bu denge?

Yapılacak şey sabırlı olmak, herkesin kendini ifade etmesine izin vermek. Öfkeli öfkesini, acılı gözyaşını akıtsın, birisi gelsin ve deli göğsünüze yumruk atsın, diğeri omzunuza baş yaslasın… Her ne olursa olsun, birbirinize yakın olun, sokulun. Kızarak, söverek ya da damla damla… Ama yaklaşın biraz daha. O kadar zor olmasa gerek.

Kurtarma ekipleri, sağlık ekipleri, AFAD gibi devlet kurumları ve diğer kurum ve kuruluşlar operasyonel organizasyon işlerini hâllederken, birileri yardım kolilerini hazırlarken, birisi bir başka ülkeden evindeki yorganı alıp yola çıkıyor, bir teyze sırtındaki montunu veriyor, bir büyüğüm aracını mobil şarj istasyonu yapıyor, şekerci amca çocuklara şeker götürüyor, çoğu kişi cep telefonları ile çağrı merkezi gibi insanları birbirine bağlayıp bilgilendirme yapıyor, ülkeler insanlıkta buluşuyor, birileri kimse bilmese de cebindeki az miktardaki paradan bölüp gönderiyor, birileri sessizce dua ediyor… İşte böylece insanda birleşiyoruz!

Depremi görmek

Silkeleniyoruz toz bağlamış bilincimizden. Silkeleniyoruz hep aynı kişi, hep aynı gün olmaktan. Silkeleniyoruz ayrı olmaktan ve bir olmanın ne kadar değerli olduğunu idrak ediyoruz. Binaları daha sağlam yapmaya başlayacağız bu saatten sonra elbette, ama birlik beraberliğin bu önemli göstergelerini sadece büyük olaylarda göstermeyelim. Her zaman çevremizde bir kısım insanlar ihtiyaç sahibi olabiliyorken biz göremiyoruz. Bunun en önemli nedeni, böyle bir niyetin sahibi olamamamız. Sahip olduklarını paylaşma niyetinde olana paylaşacağı kişiler gönderilir. Niyet çok önemli. Kalbinde olan ömrüne saçılır. Afet olduğunda tüm insanlık niyetini nasıl birleştirebiliyorsa, normal zamanda de birlik ve yardımseverlik niyeti devam ettirilebilir. Yıkık binalara, gözü yaşlı insanlara gerek duymadan elindekini bölebilmeli insan.

Hayat madenî paranın iki yüzü gibi. Acı ve tatlı, iyi ve kötü, savaş ve barış, doğum ve ölüm, afet ve mucize sırt sırta. İnsan insan ile sırt sırta. Sırtına aldığını kalbine alan da var, sırtına aldığına sırtlan olan da. Olana “Niye böyle oldu?” demek düşmez bize. Bize yakışan, tarafını seçmek. Bize düşen, Yaratanı bilmek, insana yakışanı bulmak. Bizi bize hatırlatan böyle zamanlarda sıkı sıkı birbirimize sarılırken, yarınlar için bir şeyleri farklı yapmaya çalışalım. Bunca olay, bunca bedel boşa gitmesin. Şehitler, biz yükselirsek daha mutlu olurlar.

Depremzede kardeşlerim, büyüklerim ve küçüklerim! 7 Şubat 2023 sabahı bambaşka bir hayata geçiş yaptınız. O kadar ağır, o kadar sancılı oldu ki bu, sadece sizin değil, hepimizin yüreği eridi. Afetler dün vardı, yarın da olacak. Tek depremzede sizler değilsiniz. Dünyanın her köşesinde bu var. Yarın da yenileri eklenecek. Umarım bu kadar yıkıcı olmaz hiçbiri. Çünkü gerçekten çok acı, çok ağır. Yeni bir hayata başladınız. Canınız gitti, malınız gitti, sağlığınız gitti. Ama yalnız değilsiniz. Tüm ülkem, hatta insanlık sizin yeni aileniz! Yükünüzü hafifletmek, gönlünüze bir nebze huzur olmak için elimizden geleni yapacağız. Utanmayın, sıkılmayın, köşelere çekilip “Kimim var ki?” demeyin. Bir olacağız. Beraber olacağız. Birlikte yürüyeceğiz yarınlara. Kimsenin sahip olduklarını yarın taşıma garantisi var mı? O hâlde elimizde ve kalbimizde olanı paylaşmak için en uygun zamanlar bunlar. Paylaşma duygusunu ömrümüze yaymak için vesile bu zamanlar.

Yanlış anlamayın, size destek ve yardımcı olmak, “Ben sana yardım ettim” demek için değil bütün bu çaba. Amaç, “hatırlamak”. Hatırlamak bazen bu kadar zor olabiliyor. İnsan olmanın ne demek olduğunu, aslında nasıl bir yaşam inşâ etmemiz ve binalarımızı nasıl yapmamız gerektiğini, değerli olanın neler olduğunu, yarına taşınması gerekenleri hatırlıyoruz.

Afetin üçüncü, beşinci, hatta onuncu ve diğer günlerinde enkaz altından bir bir mucizeler çıkartıldı. O anlara hep beraber tanıklık ettik. Sıkışık, daracık, karanlık ve kış günü betonlar arasında günler geçirdi depremzede kardeşlerim. Bu zamanlar bizlere o kadar çok şey hatırlattı ki düşündükçe tuhaf oluyorum. Koca koca salonlara, odalara, odaları dolduran yığınla eşyaya, bankadaki hesaba, “Ne kadar tanıdığım var? Ne kadar akrabam var? Güzel miyim, çirkin miyim, zayıf mı, kilolu muyum? Dinim, rengim, dilim ne? Kimde ne hakkım var? Siyâsî görüşüm ne, hangi takımı tutmuşum, neyi hırs yapmışım?” gibi sorunlardan hangisi o günlerde o beton yığınları arasına sıkışmış insanların dertlerinden biriydi. Yarın bizler de onlardan olabiliriz. O karanlıkta, iki beton arasında burnumuz ve sırtımız betona, toza yaslı iken sahip olmak istediğimiz şeyler neler o gün? Oradan çıkmak nasip olursa yapmak istediğimiz şeyler neler? Şimdi düşünelim, yarın değil!

Yüreğimize misafir olan afetzede ailelerimiz! Acınız acımız, yaranız yaramızdır. Geleceğiniz geleceğimizdir. Yarınları beraber inşâ edeceğiz. Bizde olan sizindir. Aramızda art niyetli, can sıkıcı, zalim ve hainler olabilir. Demiri kendi pası çürütür, insana da en büyük zararı insan veriyor işte. Hepimizi, ülkemizi, insanlığı ve yarınlarımızı kana, gözyaşına, zulme, haksızlığa uğratmak isteyen insan ve güçler maalesef olmaya devam edecek. Onlara verilecek en güzel cevap birlik olmaktır. Elimizde ne varsa bölme niyetinde olursak, kendimiz kadar başkasını da düşünebilirsek, insan olmanın, kul olmanın, vatandaş olmanın sorumluluk bilincini aşılayabilirsek, yıkılmayız o zaman içimize.

“Silkelendik en ağırından/ Toz duman oldu yer gök/ Derinden, en derinden bir sızı bağrımda/ Şehit, yaralı, yetim  ve kahraman yan yana// Yıkıldık ama yılmadık/ Çabucak ayağa kalktık/ Yaramız derin amma/ Şanımız daha yüce bizim// Deprem, sel, salgın ve türlü afet/ İnsanın yaşamı binbir hece/ Acı ve neşe iç içe/ Birlikte yükseleceğiz yine…”