Deprem

Asıl soru şu: Dört bin yıl önce ovaları ekip kayalık alanları barınmak için kullananlar mı doğru yaptı, yoksa ovalara ruhsuz beton binaları diken güya modern insanlar mı? René Guénon’un yaklaşımıyla, acaba günümüz insanı mı daha insancıl/medeni yoksa öncekiler mi?

ODANIN tavanında asılı duran avizenin ağırlığı dünyanın ağırlığından fazla olursa, dünya, avizenin etrafında döner. Dünyanın ağırlığı avizenin ağırlığından çok büyük olduğu için avize, asılı olduğu noktanın etrafında sallanır.
20 Eylül 2020 Pazar günü saatler 22:08’i gösterdiğinde odanın tavanındaki avize tam da böyle sallandı. Bu durum Niğde’nin Bor ilçesine bağlı Obruk köyündeki depremin haberiydi. Niğde’nin plaka numarası 51 iken depremin büyüklüğü de 5.1’di.
Türkiye deprem kuşağı haritasına bakıldığında, deprem riskinin en az olduğu bölgelerden biri olduğu görülür. Sadece uzun yıllar unutulmaya yüz tutmuş isimden ibaret bir fay hattı mevcut. Bu fay hattı, manidar bir şekilde Türkiye’nin doğalgaz depolama alanı olan Tuz gölünden geçiyor. Bu bölgede bir de sönmüş olan volkanik Hasan dağı bulunuyor. Zaman zaman Hasan dağının dumanlar çıkardığı da yerel halk tarafından dillendirilir. 
Hitit İmparatorluğu’nun başkenti Hattuşaş (Boğazköy, Çorum) hafif avuç içine benzeyen kayalık bir bölgede 4000 yıl önce inşâ edilmiştir. Günümüzde varlığını koruyamamış bir üst geçide ve orman ile yerleşim yerini birleştiren sapa sağlam duran orijinal bir yeraltı geçidine sahiptir.
Yerleşim yeri, hem seyirlik hem de ovanın bütün ekim alanların görecek şekilde kusursuz bir konuma nazır. İnsanların kullandıkları takıların büyük kısmı yöresel taşlardan yapılmıştır. Oysa aynı dönemde Mısır, sarı metalin esiri olmuştu.
Kapadokya’da ilginç yerlerden birisi peri bacalarıysa, diğerleri yeraltı şehirleri ve bunların kayalık tepelere kurulmuş olan kaleleridir. Kale, savunma ve gözetleme için kullanılırken aynı zamanda en güvenilir konut yerleri olarak da işlev görmüştür. Yer altı şehirleri aynı anda 50 bin kişiye ev sahipliği yapabiliyordu. Kayalıklardaki kaleler ile yeraltı şehirleri, birbirlerine tünellerle yer altından bağlantılı inşâ edilmiştir. Kısacası savunma, gözetleme, konaklama ve strateji var. Günümüzde ise inşâ edilen binaların zemin katları başka amaç için kullanılıyor.   
Nevşehir kalesinde kentsel dönüşüm olarak başlayıp sonradan yaşam alanı olduğu görülünce proje değiştirilerek nihayet turizme kazandırıldı. Yüksek kayalıkların yerleşim yerleri olduğu unutulmuştu sanki.
Türkiye’de çok sayıda yerleşim yeri özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kayalık yerlere yapılmıştı. Niğde kalesi ve Rumlardan kalma Kayabaşı mahallesi bunun en güzel örneklerinden birisidir.
Ülkedeki nüfus artışı, doymak bilmeyen para hırsı, günü kurtarma ve haz nedeniyle ovalar ve ekilecek araziler soğuk ve ruhsuz betonlar tarafından işgal edilmiş durumdadır.
Artık “Niğde Bağları” diye bir yer yok. Niğde’nin ruhsuz, renksiz, estetikten yoksun beton binaları “Niğde Bağları”nın yerinde yükseliyor. Benzer şekilde Anadolu’nun diğer şehrinde de kocaman binalar diken modern insanlar(!) geceleri ay’ı görmeyi engelledi.
Ekilip biçilecek, yöresel tarımın yapıldığı ovalar beton binalarla doldu. Binaların içindeki insanların birbirinden haberi yok! Komşuluk mu!? O da ne!
Ekim arazileri, tarıma uygun yerler ve sulak araziler binaları kabul etmedi. 20 Eylül 2020 Pazar günü saatler 22:08’i gösterdiğinde deprem bölgesi değil diye en fazla 2 metre temel üzerine yükselen on beş katlı binalar kavak gibi sallandı.
Yüklü miktarlarda kredi çekilerek alınan konutlarda oturanlar, hayatlarının şokunu yaşadı. Çok da fazla dillendiremediler, çünkü gerçekten kayalık yerlerde yarı fiyatına alınacak konutlar dururken iki katı fiyatına ovalara kazık gibi çakılan konutlardan almışlardı. Türkiye’nin kuş türünün yüzde 45’ini barındıran yerde şimdi karga ve sığırcıktan başka kuş kalmadı.
Türkiye’nin çoğu kentleri de bu şekilde. 5.1’lik depremle bir yoklama çekti. Bu şartlar altında 6.0’lık bir deprem sonrasını düşünmeyi bırakın, hayâl etmek bile akla zarar veriyor.
Türkiye bir deprem kuşağı ülkesidir. Ama bu gerçek, bir türlü öğrenilmedi. Aynı mantık Covid-19 için de geçerli. “Bana bir şey olmaz” mantığı, her alanda hüküm sürüyor.
Asıl soru şu: Dört bin yıl önce ovaları ekip kayalık alanları barınmak için kullananlar mı doğru yaptı, yoksa ovalara ruhsuz beton binaları diken güya modern insanlar mı? René Guénon’un yaklaşımıyla, acaba günümüz insanı mı daha insancıl/medeni yoksa öncekiler mi?
Günümüzde insanlık hiçselleştiriliyor. Oysa asırlar önce insanlık içselleştirilmişti. Günümüz insanı para, mâkâm, şan ve şöhretin kölesi gibi yaşarken, zengine verilen selam ile fakire verilen selam bile farklılaştı. Acı ama gerçek maalesef bu!
Ekilip biçilecek ovalar, toprağını insanlardan almadan, deprem kuşağında yaşanıldığı idrak edilmeli ve kayalık alanlar konut için özendirilmelidir. Modern dünyanın bu tarz köleliğine hayır denmeli. Özellikle büyük şehirlerde olası büyük bir deprem sonrasındaki can kayıplarını düşünmek bile zor!