Depolanan insan

Meselâ, akıllı telefonlar kapalı durumda bile olsa, Wi-Fi vericileri düzenli olarak telefon kulelerine sinyal gönderebilmektedir. Bu, kesin bir coğrafî konum aktivasyonu sağlamaktadır. Bunun dışında telefon içine yüklenmiş herhangi bir uygulama hayalet modunda arkada verileri başka bir sunucuya aktarabilir. Tarayıcılar üzerinden girilen web siteleri, çerezler üzerinde telefonun mikrofonunu aktif hâle getirebilir veya çevreyi de dinleyebilir.

ÇAĞIMIZIN yeni nesil sosyalleşme algoritmasında, gittiğimiz her yerde dijital iz bırakıyoruz. Sosyal medya hesaplarımız, dijital para-bankacılık sistemlerimiz ve seyahat bilgilerimiz olsun hepsi büyük meta veri havuzları hâlinde dijital platformlarda kayıt altında.

Son tahminlere göre dünya genelinde her gün “328,77 milyon terabayt” veri üretilmektedir. Bu miktar zettabayt cinsinden yılda 120 zettabayta, ayda 10 zettabayta, haftada ise 2,31 zettabayta veya her gün 0,33 zettabayta eşit. Yani, milyonlarca veri her gün çeşitli sunuculara dağılarak düzenli olarak sınıflandırılıyor. 

Bu verilerin bir kısmı dünyada bazı devletlerin tekelinde vatandaşlık işlemleri için kullanılırken, diğer büyük bir çoğunluğu da “siber güvenlik” kapsamında, istihbarat ajansları için depolanmaktadır. Bu depolanan veriler ise sıklıkla kişilerin profil çıkarma-izleme işlemleri için kullanılmaktadır. Dijitalleşmenin getirdiği kitlesel izleme programları ile karşı karşıyayız. Aynı zamanda bu durum, hiyerarşik bir şekilde yaşam standartlarını da etkilemiş durumdadır. Dijitalleşme, hızla bireysel kullanım yararına olabilecek bir konfigürasyon olmaktan çıkma yolunda ilerlemektedir.,

1990’lı yılların sonlarına kadar kitlesel gözetim programları, Soğuk Savaş döneminde yoğun bir şekilde istihbarat operasyonları ve ulusal güvenlik tehditleri değerlendirmeleri için uygulanmıştır. Örneğin, elektronik postaların bireysel kullanımda olmadığı 70’li yıllarda, ABD’de binlerce vatandaşın kargo paketleri ve fiziksel postaları kontrol edilmiştir. Bugün hâlâ ülke dışından gelen veya gönderilen bütün gönderiler, dünyada birçok ulusal posta merkezleri tarafından kontrol edilmektedir. Yeni dönemde ise artık istihbarat ajanslarının gözetim programlarını uygulaması oldukça kolaylaşmış durumdadır. Gözetim programları, II. Dünya Savaş’ında ve sonrasında sinyalleri yakalayan “Sinyal İstihbaratı” gibi programlarla uygulanırken, günümüzde akıllı telefonların “sözde” kolaylık sağladığı dijital uygulamaları ile meta verileri izlemek daha kolay bir yol hâline gelmiştir. Sinyal istihbarat yöntemi aynı zamanda günümüzde uluslararası havalimanlarında, devlet dairelerinde ve topluma açık bütün Wi-Fi kablosuz ağları üzerinden terörle mücadele kapsamasında izleme sağlar.

Meselâ, akıllı telefonlar kapalı durumda bile olsa, Wi-Fi vericileri düzenli olarak telefon kulelerine sinyal gönderebilmektedir. Bu, kesin bir coğrafî konum aktivasyonu sağlamaktadır. Bunun dışında telefon içine yüklenmiş herhangi bir uygulama hayalet modunda arkada verileri başka bir sunucuya aktarabilir. Tarayıcılar üzerinden girilen web siteleri, çerezler üzerinde telefonun mikrofonunu aktif hâle getirebilir veya çevreyi de dinleyebilir.

Avrupa ülkelerinin yasalarında da benzeri ulusal telekomünikasyon gizlilik ve gözetleme yasaları bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse Hollanda Krallığı da kişileri hem fiziksel hem de elektronik olarak izlemektedir. Fiziksel izlemede, yerel belediyelerin görevlendirdiği raportörler özellikle yabancı uyruklu kişilerin adreslerine yakın bölgelerde 24 saat boyunca görev yapmaktadır. Genellikle kişinin eve girişi-çıkışları ve şüpheli hareketleri hakkında rapor toplanmaktadır. Aynı zamanda belediyelerin vatandaşlara tahsis ettiği sosyal evlerde, akıllı ev sistemleri ve yangın sensörleri cihazları içerisine yerleştirilmiş dinleme cihazları üzerinden dinleme ve gözetim prosedürleri sağlanmaktadır. Elektronik izlemede ise kişilerin e-posta hesaplarının içeriği izinsiz kontrol edilmektedir. Ziyaret edilen devlet ajanslarının sitelerinden de bireysel kullanıcıların bilgisayarlarına çerez politikasıyla izleyiciler yerleştirilmektedir.

Dünya genelinde kıyaslama yapmak gerekirse, yeryüzünde iki büyük siber istihbarat ağına sahip ülke bulunmaktadır. Bu ülkeler, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri’dir. İngiltere’de Government Communications Headquarters (GCHQ), ABD’de ise National Security Agency-Central Security Service (NSA) ajansı siber istihbarat alanından sorumludur. ABD’de özellikle NSA’nin 2000’li yıllardan beri, bu alanda “Blarney Projesi” gibi katı izleme programları bulunmaktadır. GCHQ’nun ise, Dreamy Smurf, Nosey Smurf ve Tracker Smurf adında benzeri izleme programları bulunmaktadır. 

Blarney projesi, ABD’de NSA’nın, Dış İstihbarat İzleme Yasası gereğince 1978 yılında başlattığı iç ve dış iletişim istihbarat gözetim programıdır. Yasada 2008 yılında değişiklik yapılarak kongre yasası ile yetkilendirilmiştir. Bu, ABD’de üst düzey telekomünikasyon tesisleri, yerel ağlar, wireless sistemleri ve kameralar ile günlük hayatta trafiği ve her şeyi izleyip kontrol eden bir programdır. Dünya çapında Dijital Ağ İstihbarat (DNI) ve Arama Kayıtları (DNR) verilerini toplanmaktadır. Dış istihbarat ile doğrudan sorumlu bir programdır. Bu program kapsamında çeşitli ülkelerde gizli olarak birçok kişi ve yer dinlenmektedir.

Günümüzde kullanılan akıllı telefonlar, yerel telefonlar, sosyal medya hesapları, e-postalar, internette girilen anahtar kelimeler, aramalar, kişisel kameralar da dâhil olmak üzere ABD’de bu proje dâhilinde izlenmektedir. Program ilk olarak 2013 yılında eski CIA ve NSA yüklenicisi olan “Edward Joseph Snowden” tarafından hükûmet dosyalarının ifşa edilmesi sonucunda duyulmuştu. Blarney programı ifşa olduğu 2013 yılında, NSA’in, ABD’nin Texas eyaletinde Dallas şehrinde bulunan, dünyanın en büyük telekomünikasyon şirketi olan Amerikan Telefon ve Telgraf Şirketi ile birlikte ortak olarak yürüttüğü çalışmalar ortaya çıkmıştır. Küresel anlamda AT&T gibi birçok üst düzey telekomünikasyon şirketinin NSA ile “kurumsal ortaklar” olarak çalıştığı anlaşılmıştır. Kurumsal ortaklar terimi özellikle ABD’de genel anlamda iç ve dış istihbarat izleme programlarında kullanılmaktadır.

Ayrıca Prism kod adlı başka bir alt program da bulunmaktadır. Program kapsamında internet şirketleri ile internet akışından bilgiler toplanmaktadır. Her bir program NSA’in Özel Kaynak Operasyonları (SSO) bölümü tarafından yönetilmektedir. SSO’ın bunlar gibi ayrıca Dancingoasis, Spinnere, Moonlightipath, Incenser ve Azurephonix gibi birkaç kod isimli büyük gizli programları daha bulunmaktadır.

Yapılan araştırmalarda Blarney gibi çeşitli NSA programlarının aslında 90’lı yıllardan beri dünya üzerinde bütün iletişim ağlarını yapay zekâ aracılığı ile ses tanıma yöntemi ile izlediği de anlaşılmıştır. Birçok kurumsal şirket tarafından kullanılan ses tanıma sistemleri bu nedenle güvenli olmamaktadır.

Blarney programı, tıpkı CIA’nin MK ULTRA programında olduğu gibi üçgen bir hiyerarşi yapısı ile Trailblazer, Oakstar ve Stormbrew gibi birden fazla alt programlar içermektedir. Programların her birinin bölgesel olarak kendi amaçları çalışma stratejileri bulunmaktadır. 

Küresel olarak bilinen deyimi ile “Kitlesel Gözetim” için üretilmiş konfigürasyonlardır. Ve çeşitli ülkelerde, bölgelerde dijital istihbarat verileri sağlamaktadır. Yani bu projeler deinternet gibi dijital iletişim ağlarından veri akışlarını analiz edebilmek ve gözlemleyebilmek için bir NSA programı olarak geliştirilmiştir. Akıllı telefonları ve e-mail hesaplarını doğrudan izleyebilen bir program olarak tasarlanmıştır. Genel anlamda dijital platformlardan elde edilen ön veriler bu program dâhilinde filtrelenmektedir.

Bu programlar yardımıyla, güçlü seçicilerin alt kümesinden meta verilerini alıp yeni bir veri tabanı oluşturulur. Yani, internet ortamında girilen anahtar kelimeler, e-posta adresleri, telefon kayıtları güçlü seçiciler olarak program dâhilinde hedef alınmaktadır. NSA ve CIA gibi istihbarat servisleri, özellikle bu tür meta verilerine ait veri tabanını oluşturmaktadır. Bunların haricinde benzer şekillide geliştirilen onlarca proje farklı veri tabanları oluşturmak için aktif bulunmaktadır. Bunlar Dijital Ağ İstihbaratı (DNI) şeklinde kodlanmıştır. Bu programların her birinin ortalama maliyetinin 9,41 milyon dolar olduğu belirtilmiştir.

Daha özel olarak da gizli bir telekomünikasyon gözetim programı olarak sekiz ayrı proje daha geliştirilmiştir. Bu programlar verilerini doğrudan fiber optik kablolar ve kurumsal şirketlerin üst düzey iletişim altyapılarından toplamaktadır. Düzenli olarak, NSA ile anlaşmalı çalışan diğer kurumsal şirketler aracılığıyla veriler etkin bir şekilde toplanır. Bütün bunların NSA’in Özel Kaynak Operasyonları (SSO) bölümü tarafından yürütüldüğü bilinmektedir. Örneğin, Oakstar projesi dahilinde 2013 yılından itibaren tüm dünyada “Bitcoin” kullanıcılarının devamlı olarak kayıtlarının aktif bir hâlde tutulduğu ortaya çıkmıştır.

Tüm bu bilgilerin ışığında insan insana neler yapıyor ve insan insanın özgürlüğünü nasıl tehdit ediyor diye sorulabilir ama zaten inananlar için o anlamda özgürlük diye bir şey yok ve insan, her an gözetim altında olduğunun bilincinde yaşar. Ama ülkelerin stratejileri buna göre şekillenmek zorunda...