Demokrasi mi, despotizm mi?

Demokrasinin kan dolaşım sistemi, kitle iletişim araçlarıdır. Kitle iletişim araçlarının çoğulcu ve bağımsız olması, demokrasinin kan dolaşım sisteminin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesini sağlamaktadır. Demokrasinin kan dolaşımı sistemi olan kitle iletişim araçları, despotizm açısından en tehlikeli ve zararlı virüsler olarak değerlendirilmektedir.

ARAP coğrafyasında tarihte ilk defa seçim yoluyla iktidara gelmiş Mursi yönetimini darbe ile deviren Sisi diktatörlüğüne karşı, Mısır’ın birçok büyük kentinde kitlesel gösteriler yapılmaya başlandı. Sisi diktatörlüğü, kitlelere karşı yıkıcı bir şiddet kullanarak şimdilik protestoları bastırmıştır. Sisi diktatörlüğünün toplumu umursamadığı net bir şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Mısır başta olmak üzere geniş anlamda “Orta Doğu” denilen coğrafyada demokrasinin yeşermediği, büyümediği ve gelişmediği görülmektedir. Demokrasi yerine despotizm ve otokrasinin kolaylıkla geliştiği, büyüdüğü, kalıcılaştığı ve kurumsallaştığı görülmektedir. Orta Doğu coğrafyasında başarılı demokrasi pratiklerinin olmamasına karşılık despotizm, otokrasi ve diktatörlük uygulamalarının bolluğu üzerinde ciddiyetle düşünülmelidir.

Demokrasi konusunda Hindistan daha başarılı olmasına rağmen, Pakistan’ın demokratikleşme konusunda niçin başarısız olduğu sorusu önemlidir. Sudan, Mısır, Yemen, Suriye, Irak, İran, Afganistan ve daha pek çok yer, hiçbir zaman demokrasi pratiği ortaya koyamamış, fakat mükemmel despotizm ve otokrasi modelleri olarak önümüzde durmaktadırlar. Demokrasi yerine despotizmin ve otokrasinin bu ülkelerde egemen olması, bu coğrafyaların günümüzde şiddete, savaşa, fanatizme, sefalete ve yıkıma mahkûm olmalarına neden olmuştur.

Geniş anlamda Orta Doğu coğrafyasında demokrasinin yokluğu ve despotizmin bolluğu olarak ifade ettiğimiz durumu var eden nedenlerin iyi ortaya konulması gerekmektedir. Maalesef bahsettiğimiz coğrafyanın despotizm ve otokrasi konusunda zengin bir birikimi ve tecrübesi olmasına rağmen, demokrasi konusundaki bilgisi, birikimi ve tecrübesi neredeyse sıfır noktasındadır. Freedom House dâhil hiçbir uluslararası indekste tam demokrasi sınıfında yer alan bir Orta Doğu ülkesi bulunmamaktadır.

Demokrasi, sihirli bir değnekle bir topluma empoze edilerek var edilebilecek bir sistem değildir. Despotizm ise, güç ve şiddet kullanmak sûretiyle her yerde var edilebilecek bir sistemdir. Despotizmin ihtiyaç duyduğu tek şey, zulüm, şiddet ve baskıdır. Demokrasi ise bilgiye, birikime, özgürlüğe, hukuka, barışa, çoğulculuğa ve farklılığa ihtiyaç duyan bir sistemdir. Demokrasinin olması için toplumların akıllarını, kalplerini ve kollarını birlikte seferber etmeleri gerekmektedir.

Demokrasi bilgi ister, emek ister, sevgi ister, çeşitlilik ister, açıklık ister. Başka bir ifadeyle, demokrasinin var olması için insana dair insanî olan her şeyin var olması gerekmektedir. Despotizm, insana dair duyguları, düşünceleri, davranışları, ilişkileri ve kurumları baskı ve şiddetle budayıp ortadan kaldırdığı için, demokrasiye ve insana dair hiçbir şeyi ortada bırakmamaktadır.

Despotizmin aksine demokraside kimin yönettiği önemli değildir. Aslolan kimin yönettiği değil, yönetimin iyi olup olmadığıdır. Yönetimin niteliği ve kalitesi, demokrasi için olmazsa olmazdır. Demokraside yetki ve sorumluluklar kişi odaklı değildir. Her şeyi çözeceğini sanan kişilere bütün yetkiler ve güçler verilmez.

Demokraside yönetim yoktur, yönetişim vardır. Despotizm, kişilere bütün yetkileri ve güçleri vermesine rağmen onların sorumsuzluğunu esas almaktadır. Demokraside aslolan, kişilerin sorumsuzluğu değil, kurumların yetki ve sorumluluğudur. Demokrasi kişiler üzerine değil, kurumlar üzerine yeşeren, büyüyen ve gelişen bir sistemdir. Orta Doğu ülkelerindeyse kurumlar yoktur, kişiler vardır. Kişiler ortadan kalktığında, ortada aslında devlet dâhil kurum olarak niteleyebileceğimiz hiçbir şeyin olmadığı gerçeğiyle karşı karşıya kalınır. Kaddafi kalktığında Libya’da hiçbir kurumun olmadığını, Saddam gittiğinde Irak’ta hiçbir kurumun olmadığını, Beşir gittiğinde Sudan’da hiçbir kurumun olmadığını gördük.

Demokrasi: İnsan için, insana göre, insanî

Despotizmin egemen olduğu yerlerde kişiler ortadan kalktığında, geriye ordu-istihbarat-polis üçlüsünden oluşan bir enkaz, bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır. Ordu-istihbarat-polis ağıyla demokrasinin yeşermesi, gelişmesi ve kalıcılaşması mümkün değildir.

Demokrasi, hukukla var olan bir sistemdir. Devletin var oluş nedeni, hukukun tesisidir. Hukukun üstünlüğünün olmadığı bir yerde demokrasi olamaz. Hukukun üstünlüğü, adaletin herkes için ve her durumda uygulanmasını gerekli kılmaktadır. Despotizmin ortadan kaldırdığı tek şey, aslında hukuktur. Despotizm, hukuku kişiye göre uygulayan, keyfiliği esas alan bir durumdur. Hiçbir kurala ve kanuna bağlı olmadığını düşünen kişiler, demokrasiyi ortadan kaldırıp kendilerine özgü otokrasilerini kurabilmektedirler. Kerameti kendisinden menkul diye hiç kimsenin otokrasi kurmaya, hukuk dışında davranmasına demokrasi izin vermemektedir. Despotizm, kişiye göre hukuk anlayışını egemen kılmak sûretiyle keyfiliği güçlendirmekte ve beslemektedir. Keyfilikle beslenen despotizmin erittiği ve yok ettiği şey, aslında hukuk, demokrasi ve barıştır. Hukuk eridikçe, demokrasi ve barış erimekte, nihâyet tümüyle ortadan kalkmaktadır.

Demokrasi, siyasal ve sosyal hayatın gelişmesine, derinleşmesine, genişlemesine ve kökleşmesine dayanmaktadır. Köklü bir siyasal hayat için köklü siyasal partilerin olması gerekmektedir. Köklü bir sosyal hayat için köklü sivil toplum kuruluşlarının olması lâzımdır. Başka bir ifade ile demokrasi, örgütlü bir siyaseti ve örgütlü toplumu zorunlu kılmaktadır. Despotizmin en nefret ettiği şey, örgütlü siyaset ve örgütlü toplumdur. Despotizm, siyasetin ve toplumun örgütlü unsurları üzerinden buldozer gibi geçmeyi en yüce erdem ve marifet olarak görmektedir.

Despotizm, topluma ve siyasete kökleşme ve kurumsallaşma imkânı vermeyerek insanları ilkelliğe ve çâresizliğe mahkûm etmeyi amaçlamaktadır. Demokraside umut ve çâre, siyasal ve sosyal kurumlardadır. Köklü siyasal ve sosyal kurumlar olduğu sürece demokrasilerde çâreler tükenmemektedir.

Demokrasi açısından insanın en doğal ihtiyacı özgürlüktür. İnsan özgürlüğü bütün araçlarla korunmalı ve geliştirmelidir. Özgürlüğün insanın en doğal ihtiyacı olduğu gerçeğini görmeyen ve karartan otoriter, totaliter ve otokratik yaklaşımlar, “gurur” kavramını öne çıkarmaktadırlar. Saddam, Kaddafi ve İran Molla rejimi gibi despotik rejimler, bedeli ne olursa olsun, insanların kendi ülkelerinin silahlarının, savaşlarının, yollarının ve füzelerinin büyüklüğüyle gurur duymalarını istemektedirler. Despotizm, dünyanın en büyüğüne sahip olduğu illüzyonu etrafında insanlara sahte bir gururu afyon olarak içirmektedir. Çâresiz kitlelerin afyonu, gurur illüzyonudur.

İnsanlarda özgürlük ihtiyacı canlı ve dinamik olduğu sürece, demokrasinin sağlıklı bir şekilde var olması mümkündür. Din, kimlik, tarih, mezhep, cinsiyet, coğrafya ve savaş gibi unsurlarla gururlanma kuruntusu insan kişiliğine egemen olduğunda, özgürlükle beraber demokrasi de çöküntüye geçmektedir.

Demokrasi, toplumun özgürce birbiriyle iletişim ve ilişki kurmasını gerektirmektedir. Demokrasi, ilişkiler ve etkileşimler rejimidir. İnsanların özgürce birbirleriyle ilişki kurdukları ve karşılıklı olarak birbirlerini etkileyebildikleri yerlerde demokrasinin yeşermesi ve büyümesi mümkündür. Demokrasilerde herkesin birbirini etkileme ve birbirinden etkilenme imkânlarına ve araçlarına sahip olması lâzımdır. Bu bağlamda kitle iletişim araçlarının günümüzdeki rolü çok önemlidir.

Demokrasinin kan dolaşım sistemi, kitle iletişim araçlarıdır. Kitle iletişim araçlarının çoğulcu ve bağımsız olması, demokrasinin kan dolaşım sisteminin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesini sağlamaktadır. Demokrasinin kan dolaşımı sistemi olan kitle iletişim araçları, despotizm açısından en tehlikeli ve zararlı virüsler olarak değerlendirilmektedir. Despotizm, kitle iletişim araçlarını sürekli olarak baskı ve kontrol altına almaya çalışarak onları kendisine bağımlı hâle getirmenin yollarını ve araçlarını oluşturmaktadır.

Demokrasi, sorumlu ve ilgili bireylere ihtiyaç duymaktadır. Ülke ve dünya sorunlarına ilgi duyan, “Ne olacak bu memleketin ve dünyanın hâli?” diyen insanlar, demokrasinin en çok ihtiyaç duyduğu kaynaktır. İnsanların politikayla, sanatla, felsefeyle, edebiyatla, bilimle, ilâhiyatla ve ahlâkla sorgulayıcı bir şekilde ilgilenmediği yerlerde demokrasi gelişmemektedir. Demokrasi, sahici anlamda felsefeyle, sanatla, edebiyatla, bilimle ve teolojiyle ilgilenen toplumlarda doğmakta ve gelişmektedir.

Demokrasi için eğitim şarttır. Despotizm yerine demokrasiyi besleyecek ve güçlendirecek bir eğitimin merkezinde çoğulculuk, özgürlük ve insan olmalıdır.