Deliliğin çeşitli hâlleri vardır

Halkın sesini duymayan ve halkı dinlemeyen her kişi toplum tarafından sorgulanır. Yetkiyi elinde tutanların toplumun ezilmesine ses çıkarmamaları, yetkinin halk tarafından alınmasıyla sonuçlanır. Rakibe yaranmaya kalkışmak, deliliğin bir çeşididir. Toplumlar nezdinde bunun bir geçerliliği olmaz.

AVRUPA ülkelerinin doğal gaz ithalatında Rusya’nın payına bakıldığında, bu ülkenin ilk sıralarda yer aldığı görülebilir. Bulgaristan, Makedonya, Estonya ve Finlandiya doğal gaz ithalatının tamamını Rusya’dan temin ediyor. Letonya, Sırbistan, Polonya, Macaristan ve Litvanya gibi ülkelerde gaz ithalatlarının ana omurgasını Rusya oluşturuyor.

Almanya ise doğal gaz ithalatının yarısından fazlasını Rusya’dan alıyor. Nitekim Almanya, bazı Rus ürünlerine yaptırım uygularken doğal gaz ve petrol ürünlerini bilerek yaptırımlardan uzak tutmuştur. Almanya Başbakanı Olaf Scholz da bu durumu birinci ağızdan ifade etmiştir.

Bir ülke başka bir ülkeye herhangi bir üründe yaptırım uygulamayı düşündüğünde, yarıdan fazlasını ithal ettiği ülkeye bu ürün üzerinden yaptırım yapma cesaretini gösteremez. İç kamuoyu harekete geçer. Seçimle iş başına gelen ülkelerdeki idareciler iç ve dış tehditleri gözetmek durumundadırlar.  

Özellikle bu asırda halkların talepleri belirleyici rol oynamaktadır. Yeni nesille birlikte bazı değer yargıları da değişmiş durumdadır. Bir fikir ne kadar mükemmel olursa olsun, bir veya iki nesli idare eder. Bunun için orijinal ve kadim kültür fikirlerinin üzerindeki pas ve sis perdeleri kaldırılarak modernize edilmelidir.

Günümüz dünyasında gençlik ve gelecek nesillerinin ortak paydalarından biri, şu dünyada insanca yaşamaktır. Bu durum maalesef bazı ülkeler nezdinde anlaşılamıyor ve dinozor fikirler ile uçan kuşlara ulaşılmaya çalışılıyor.

Zorunlu hâller dışında sıcak savaş, nesillerin tercihleri arasında yer almıyor. Devlet başkanlarının sıcak savaş fikirleri de karşılık bulmuyor. Toplumlarının dünyada ne olup bittiğinden haberi olmayan bazı gelişmiş (!) ülkelerde tüketim odaklı varoluşlar insanlığın yok oluşlarını göremiyor.  

Bu ülkelerin başında ABD ve Rusya gelmektedir. ABD ve Rus halkının önemli bir kısmı savaşın gerçek yüzünden habersiz. Zira ABD, okuryazar oranının en düşük olduğu ülkelerden biri -pek gündemde tutulmuyor-. New York’un halka açık kentsel bir parkı olan Central Park ekranları süslerken, New York’un arka sokaklarındaki insanlığın yok oluşu ve insanlık dışı hayatlar gösterilmiyor. 

Benzer durumlar çoğu Avrupa ülkesinde ve diğer ülkelerde de bulunmaktadır. Bu tür dengesizlik ve halka gözünü kapama, devletleri ciddî şekilde zora sokmaya ve kitlesel hareketliliği tetiklemeye gidiyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin olumlu yönlerinden bir tanesi de işte bu geçmiş nesli idare eden fikrin yeni nesillerde karşılık bulmadığının ortaya çıkarılmış olmasıdır. Nitekim Ukrayna’ya Belerus’tan da saldırıldığını ve Rus tanklarının Ukrayna’ya Belerus’tan girdiğini sağır sultan bile duydu.

Halklarda ve bazı vicdanlı askerlerde haksız işgale karşı duruş ortaya konuluyor. Bu bilinçlenme düzeyinin şimdilik sadece Kıta Avrupası’nda ve sadece bazı halklara dönük olarak olduğu ifade edilebilir.

Tam da bu pencereden bakıldığında, Belarus Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakan Yardımcısı Tümgeneral Viktor Gulevich, ordudaki askerlerin Rus işgaline destek vermeyi reddettiklerini, bu nedenle de Rusya’ya destek için tek bir tabur bile oluşturamadıklarını itiraf etti. Bu ve benzeri gelişmeler üzerine Viktor Gulevich istifasını sundu.

Benzer durumlar Rusya’nın kendi içinde de yaşanmaktadır. Rusya’da haksız işgale karşı çıkan bazı askeri yetkililer tehdit edilmekte ve pasifize edilmektedir. Kritik görevlerdekiler bir iki uyarıdan sonra etkisiz hâle getirilmektedir.

Avrupa’nın bunca tecrübesine rağmen aynı günlerde İsrail’in işgalci sıfatıyla bulunduğu topraklarda Filistinlilere yaptığı saldırılarsa görülmedi. Bir iki televizyon kanalı kısa haber vererek geçti. İsrail’in Ukrayna’dan gelecek kendi soydaşlarına vatandaşlık vermesi ise önemli bir haber olarak sunuldu.

Avrupa, İsrail ve ABD gibi bazı devletler maalesef ayrım yapmaktadır. “İnsanlık şemsiyesi” diye bir kavramdan yoksunlar. Bu zihin yapılanması aslında korku veya bencil bir bilinçaltı oluşumunun eseridir. Ancak kendi soydaş ve kendi ülkeleri için en azından birliktelik fikri oluşmuş durumdadır. Buna karşın benzer durumların daha feci şekli bazı Doğu toplumlarında da görülmektedir. Omuzlarına basarak yükseldikleri halkı “idare” ederek geçiştiren, rakibine yaranmaya çalışan basiretsiz oluşumlar körlüğün eseridir.

Kişiler mikro ölçekte kontrolü zor kararlara imza atarlar. Birbirinden bağımsız bireylerin oluşturduğu toplumsal olaylarda ise mikro ölçekteki bireyler makro ölçekte devrim yaparlar. Metal yorgunluğunun acısı değişim ile tedavi edilirken, doyum noktasına ulaşmış malzemeler fiziksel tepki ve değişime kapalı hâle gelir. Bunun için kuantum davranışını toplumlar harlarlar.

Halkın sesini duymayan ve halkı dinlemeyen her kişi toplum tarafından sorgulanır. Yetkiyi elinde tutanların toplumun ezilmesine ses çıkarmamaları, yetkinin halk tarafından alınmasıyla sonuçlanır. Rakibe yaranmaya kalkışmak, deliliğin bir çeşididir. Toplumlar nezdinde bunun bir geçerliliği olmaz.