Deizmin arkasındaki büyük plân

Deizmin arkasındaki büyük plân; (i) deizmin perde arkasında Batılı Oryantalistlerin büyük çoğunluğunun bilimsel çalışmaları bilerek saptırmalarını sağlamak, (ii) bu Oryantalistlerin yine önemli bir kısmının “misyonerlik” faaliyetlerini rahatça yapmalarına çalışmak ve (iii) nihâî hedefte Müslümanları Hıristiyanlaştırmaktır.

OLAYLAR olmadan önce sorunları tespit edip çözme noktasında ciddî eksiklikler bulunmaktadır. Bu durum üç önemli nedenden kaynaklanır: Birincisi, temiz bir milletin ve emanetin varisi olmanın getirdiği hassasiyetin zayıf noktalarından düşmanın içeri girmesidir. İkincisi, ilim/bilim noktasından düşmanın “fikrî saldırılarına karşı” kalkan olacak yeteri kadar ilim/bilim çalışmasının yapılamamış olmasıdır. Üçüncüsü ise, asrın getirdiği Yin-Yang döngüsünün çift taraflı bıçak hâline gelmiş olmasıdır. Bu üçüncü durum, ancak ikinci durum çözüme kavuşturulduğunda ortadan kalkar.

Olaylar olduktan sonra çözülecek hâlde bulunan şimdiki sorunlardan biri, hızla yayılan deizm ateşidir. Bu öyle bir ateş ki, alevleri göklere ulaşmakta ve hızla gençliği etkisi altına almaktadır.

Dinden çıkarıcı inanç ve görüşleri savunarak, hakikatten/gerçekten sapmaya “ateizm” denir. Kâinatın Yaratıcısının birliğini ve varlığını inkâr etmek olan ilhâd, ateizmin kelâmdaki karşılığıdır. Allah’ın (cc) İsimlerini başkalarına nispet etmek, âyetleri yalanlamak, sapıkça te’vil ve tahrif etmek de ilhâdın başka bir ifadesidir. 

Evrenin sadece ilk sebebinin bir Yaratıcı ile olduğunu kabul edip sonrasında Yaratıcının hiç karışmadığı mekanik bir evren anlayışına sahip olmak, nübüvveti şüphe ile karşılamak veya inkâr etmek ise “deizm” olarak bilinir. Deizm, Hıristiyan Batı dünyasının yaşadığı buhranın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Lâtince deizm, “deus” kelimesinden türetilmiştir. Şimdi dikkat!

Sosyal medyayı açıp bir bakın. İsminde “deus” kelimesi içeren ne kadar eser, kitap, oluşum ve ürün varsa hepsi, işte bu “deizm” için çalışmaktadır! “Yaratıcının varlığı teorik akılla ispatlanamaz” ifadesinin sahibi Alman Immanuel Kant, bu görüşüne deizmden ulaşmıştır.

Doğu dünyasını, fikrini, dinini, bilimini/ilmini, sanatını, kültürünü ve benzeri durumları araştıran Batı kaynaklı kurumsal faaliyetlere “Oryantalizm”, bununla uğraşanlara ise Oryantalist denir. Bu tür Oryantalistlerin eserlerine/kitaplarına çok dikkatli bakıldığında, deizm ile birebir örtüştükleri görülür.

Bunlar öyle bir gizlenme işlemi yapıyorlar ki, fikirlerinin omurgasını “Yaratıcının evrenin sadece ilk nedeni” olduğu görüşü bulunurken, bu görüşlerini deizm/ateizm ile gizlemektedirler. Bu, basite alınacak, sıradan bir saptırma ya da yanıltma yolu değildir!  

İslâm düşüncesine göre Yaratıcı üç farklı yolla tanınır. Bunlar; Kur’ân-ı Kerîm, Nübüvvet ve kâinat kitabıdır. Deizm, nübüvvete şüphe ile bakıyor ya da inkâr ediyor, Yaratıcı ise sadece evrenin “ilk muharrik” (sebebi) olarak görülüyor. Ayrıca Yaratıcının İsimleri ise başkalarına nispet ediliyor. Böylelikle İslâm düşüncesindeki çok önemli üç noktanın hedef alındığı açıktır. 

Asıl mesele şudur ki; ateizm ve deizmin birer perde olarak kullanılıyor. Bu durum çoğu zaman açıktan ifade edilmese de sadece “bilim” çerçevesince aydınlık aranması buna işaret etmektedir.

Bu görüşler, büyük savaşın perdesidir. Bu görüşlerin kaynağını oluşturduğu belirtilen Sir Isaac Newton’un ortaya koyduğu mekanik fizik görüşü, doğrudan ateizm ve deizmi doğurmaz. Ancak sadece “ilk neden olan bir Yaratıcı” fikrine zemin oluşturduğu açıktır. Ayrıca Allah’ın (cc) İsimlerinin başkalarına nispet edilmesi de Newton’un ortaya koyduğu görüşten çıkaranların varlığı da bir vakıadır.

En can alıcı noktalardan biri burada yatmaktadır: Sir Isaac Newton, inandığı kutsal metnin şaşmaz bir savunucusu ve hizmetkârıdır. “Sir”, doğrudan Birleşik Krallık tarafından verilen bir unvandır. Açıkça bu unvan Newton’a, “fizik bilimini Hıristiyanlığın koruma kalkanı” olarak kullanması için verilmiştir. Newton’dan sonra “sir” unvanının verildiği ikinci kişi, Sir Stephen W. Hawking’dir.

Hawking’in, Newton’un mâkâmında oturduğu gibi bir de algı yayılmıştır. Her ikisi de Birleşik Krallık hükümdarlarına bağlıdır ve hükümdarın inandığı kutsal metnin hizmetkârlarıdır. Dolayısıyla bir inanca mensubiyet bulunmaktadır. Bu mensubiyet duygusunun ateizm/deizm ile perdeleme yoluna sıklıkla başvurdukları da görülür.

Hawking’in kitaplarında “Bir yaratıcıya ne gerek var?” görüşü işlenmiştir. Bu görüşlerin savunulduğu kitapların çok satanlar arasında yer alması, çalışmalarının ürünlerini almaya başladıklarını gösterir. Gençlik, işte bu ve buna benzer eserlerden etkilenmektedir! Gençlik bu tür kitapları okurken, gençliğin karşısına maddî/manevî ve millî değerleri açıklayan ne kadar kitap konulduğu ise tartışma konusudur.      

Gerçek anlamda bir insan, ateist olamaz. Bu, insanın mâhiyetine (özüne) terstir. Deizm ise, Müslümanların Yaratıcılarını tanıtan üç farklı yolu parçalamak için kurgulanmış büyük bir oyundur. Güya, boşluğa düşen insanın ateist olması amaçlanmıştır. Oysa perde arkasındaki asıl oyun bu değildir.

Deizmin arkasındaki büyük plân; (i) deizmin perde arkasında Batılı Oryantalistlerin büyük çoğunluğunun bilimsel çalışmaları bilerek saptırmalarını sağlamak, (ii) bu Oryantalistlerin yine önemli bir kısmının “misyonerlik” faaliyetlerini rahatça yapmalarına çalışmak ve (iii) nihâî hedefte Müslümanları Hıristiyanlaştırmaktır.

Gerek içeriden, gerekse dışarıdan saldırıların doğrudan İslâm’a olması da işte bu nedenledir!

“Ateizm/deizm” adı altında İslâm’a saldıranların Hıristiyanlığa hiç lâf etmemelerinin de nedeni budur. Hilâl’e saldırıların perde arkasında İslâm coğrafyasının bilinçli ve kasıtlı olarak Hıristiyanlaştırılması projesi yatmaktadır. Doğu medeniyetiyle ilgilenen farklı kimliklerdeki Batılı kişilerin büyük çoğunluğu da misyonerdir.