OLAYLAR
olmadan önce sorunları tespit edip çözme noktasında ciddî eksiklikler bulunmaktadır.
Bu durum üç önemli nedenden kaynaklanır: Birincisi, temiz bir milletin ve
emanetin varisi olmanın getirdiği hassasiyetin zayıf noktalarından düşmanın
içeri girmesidir. İkincisi, ilim/bilim noktasından düşmanın “fikrî
saldırılarına karşı” kalkan olacak yeteri kadar ilim/bilim çalışmasının
yapılamamış olmasıdır. Üçüncüsü ise, asrın getirdiği Yin-Yang döngüsünün çift
taraflı bıçak hâline gelmiş olmasıdır. Bu üçüncü durum, ancak ikinci durum
çözüme kavuşturulduğunda ortadan kalkar.
Olaylar olduktan sonra çözülecek hâlde bulunan şimdiki
sorunlardan biri, hızla yayılan deizm ateşidir. Bu öyle bir ateş ki, alevleri
göklere ulaşmakta ve hızla gençliği etkisi altına almaktadır.
Dinden çıkarıcı inanç ve görüşleri savunarak, hakikatten/gerçekten
sapmaya “ateizm” denir. Kâinatın Yaratıcısının birliğini ve varlığını inkâr
etmek olan ilhâd, ateizmin kelâmdaki karşılığıdır. Allah’ın (cc) İsimlerini başkalarına
nispet etmek, âyetleri yalanlamak, sapıkça te’vil ve tahrif etmek de ilhâdın
başka bir ifadesidir.
Evrenin sadece ilk sebebinin bir Yaratıcı ile olduğunu kabul
edip sonrasında Yaratıcının hiç karışmadığı mekanik bir evren anlayışına sahip
olmak, nübüvveti şüphe ile karşılamak veya inkâr etmek ise “deizm” olarak
bilinir. Deizm,
Hıristiyan Batı dünyasının yaşadığı buhranın bir sonucu olarak ortaya
çıkmıştır.
Lâtince
deizm, “deus” kelimesinden türetilmiştir. Şimdi dikkat!
Sosyal
medyayı açıp bir bakın. İsminde “deus” kelimesi içeren ne kadar eser, kitap,
oluşum ve ürün varsa hepsi, işte bu “deizm” için çalışmaktadır! “Yaratıcının
varlığı teorik akılla ispatlanamaz” ifadesinin sahibi Alman Immanuel Kant, bu görüşüne
deizmden ulaşmıştır.
Doğu dünyasını, fikrini, dinini, bilimini/ilmini, sanatını,
kültürünü ve benzeri durumları araştıran Batı kaynaklı kurumsal faaliyetlere “Oryantalizm”,
bununla uğraşanlara ise Oryantalist denir. Bu tür Oryantalistlerin eserlerine/kitaplarına
çok dikkatli bakıldığında, deizm ile birebir örtüştükleri görülür.
Bunlar öyle bir gizlenme işlemi yapıyorlar ki, fikirlerinin
omurgasını “Yaratıcının evrenin sadece ilk nedeni” olduğu görüşü bulunurken, bu
görüşlerini deizm/ateizm ile gizlemektedirler. Bu, basite alınacak, sıradan bir
saptırma ya da yanıltma yolu değildir!
İslâm düşüncesine göre Yaratıcı üç farklı yolla tanınır.
Bunlar; Kur’ân-ı Kerîm, Nübüvvet ve kâinat kitabıdır. Deizm, nübüvvete şüphe
ile bakıyor ya da inkâr ediyor, Yaratıcı ise sadece evrenin “ilk muharrik”
(sebebi) olarak görülüyor. Ayrıca Yaratıcının İsimleri ise başkalarına nispet
ediliyor. Böylelikle İslâm düşüncesindeki çok önemli üç noktanın hedef alındığı
açıktır.
Asıl mesele şudur ki; ateizm ve deizmin birer perde olarak kullanılıyor.
Bu durum çoğu zaman açıktan ifade edilmese de sadece “bilim” çerçevesince
aydınlık aranması buna işaret etmektedir.
Bu görüşler, büyük savaşın perdesidir. Bu görüşlerin
kaynağını oluşturduğu belirtilen Sir
Isaac Newton’un ortaya koyduğu mekanik fizik görüşü, doğrudan ateizm ve
deizmi doğurmaz. Ancak sadece “ilk neden olan bir Yaratıcı” fikrine zemin
oluşturduğu açıktır. Ayrıca Allah’ın (cc) İsimlerinin başkalarına nispet edilmesi
de Newton’un ortaya koyduğu görüşten çıkaranların varlığı da bir vakıadır.
En can alıcı noktalardan biri burada yatmaktadır: Sir Isaac Newton, inandığı kutsal metnin
şaşmaz bir savunucusu ve hizmetkârıdır. “Sir”,
doğrudan Birleşik Krallık tarafından verilen bir unvandır. Açıkça bu unvan Newton’a,
“fizik bilimini Hıristiyanlığın koruma kalkanı” olarak kullanması için
verilmiştir. Newton’dan sonra “sir” unvanının
verildiği ikinci kişi, Sir Stephen W.
Hawking’dir.
Hawking’in, Newton’un mâkâmında oturduğu gibi bir de algı
yayılmıştır. Her ikisi de Birleşik Krallık hükümdarlarına bağlıdır ve
hükümdarın inandığı kutsal metnin hizmetkârlarıdır. Dolayısıyla bir inanca
mensubiyet bulunmaktadır. Bu mensubiyet duygusunun ateizm/deizm ile perdeleme yoluna
sıklıkla başvurdukları da görülür.
Hawking’in kitaplarında “Bir yaratıcıya ne gerek var?” görüşü
işlenmiştir. Bu görüşlerin savunulduğu kitapların çok satanlar arasında yer
alması, çalışmalarının ürünlerini almaya başladıklarını gösterir. Gençlik, işte
bu ve buna benzer eserlerden etkilenmektedir! Gençlik bu tür kitapları okurken,
gençliğin karşısına maddî/manevî ve millî değerleri açıklayan ne kadar kitap
konulduğu ise tartışma konusudur.
Gerçek anlamda bir insan, ateist olamaz. Bu, insanın mâhiyetine
(özüne) terstir. Deizm ise, Müslümanların Yaratıcılarını tanıtan üç farklı yolu
parçalamak için kurgulanmış büyük bir oyundur. Güya, boşluğa düşen insanın
ateist olması amaçlanmıştır. Oysa perde arkasındaki asıl oyun bu değildir.
Deizmin arkasındaki büyük plân; (i) deizmin perde arkasında Batılı
Oryantalistlerin büyük çoğunluğunun bilimsel çalışmaları bilerek saptırmalarını
sağlamak, (ii) bu Oryantalistlerin yine önemli bir kısmının “misyonerlik”
faaliyetlerini rahatça yapmalarına çalışmak ve (iii) nihâî hedefte Müslümanları
Hıristiyanlaştırmaktır.
Gerek içeriden, gerekse dışarıdan saldırıların doğrudan İslâm’a
olması da işte bu nedenledir!
“Ateizm/deizm” adı altında İslâm’a saldıranların
Hıristiyanlığa hiç lâf etmemelerinin de nedeni budur. Hilâl’e saldırıların perde
arkasında İslâm coğrafyasının bilinçli ve kasıtlı olarak Hıristiyanlaştırılması
projesi yatmaktadır. Doğu medeniyetiyle ilgilenen farklı kimliklerdeki Batılı
kişilerin büyük çoğunluğu da misyonerdir.