BİLİRİZ, Allah Resulü,
Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’dan (sav) sonrası âhirdir. Ve biliriz,
insanın hayat ile memat arası mesafede şâhit oldukları, sadece bugünün menkıbesi
değil, ezelîdir.
Kabil’den
biliriz Âdemoğlunun katle meyyâl öfkesini. Habil’in, katiline “elini bile
uzatmayışı”ndan biliriz mazlum olmanın zalim olmaktan evlâ olduğunu…
Nûh’un
(as) eşinden biliriz, insanın kendi helâkini kendi hazırladığını. İnsanlığın
insanlıktan uzaklaştıkça tufanın yakın olduğunu… Ve dahi, kul kendini temize
çekmezse, Rabbimizin, toplumları helâk edilişiyle insanlığın temize çekildiğini
de biliriz.
Kör
kuyudan, gökyüzünün maviliğini seyreden güzel bir çocuk söyler bize kardeşin
kardeşe düşmanlığını. Ken’an emîrinin eşinden biliriz bir kadının ihtirasını ve
Yusuf’un güzel ahlâkını.
İnsanoğlunun
Bezm-i Elest’ten kıyâmete, kardeşle, dostla, eşle, düşmanla ve dahi kendisi ile
bitimsiz bir mücadele için yaratıldığını da biliriz.
Bütün
bu bildiklerimizin bir kısmı “Milât’tan önce” olarak kodlanırken, bir kısmı “Milât’tan
sonra” ve 15 asır öncesinden nasihatken bizlere, bugün takvimlerin 21’inci
yüzyıla işâret ediyor olması, insanoğlunun kodlarını değiştirmiyor.
O
vakitlerde Âdemoğullarından bazıları muhteristi, müfteriydi, müfsitti, münâfıktı,
müşrikti. Bazıları ise muâllâydı, müberrâydı, mübârekti, mü’mindi.
Tıpkı
bugünkü gibi… Ferdin ve cemiyetin gidişatındaki heyelanlar ve hezeyanlar sadece
bugünün meselesi değil çünkü. İnsanlığın varoluşundan kıyâmete kadar süre
gelecek bir imtihan süreci bu!
Kimi
dostlarla bir araya geldiğimizde, ülke ve millet meselelerine hangi cenahtan
bakarsak bakalım (ticârî, siyâsî, içtimaî vb.), çokça hayıflanır olduk.
Ye’simiz umudumuza galebe çalmadan, fi tarihinden günümüze insanın menkıbesini
yeniden okumamız gerekiyor.
Bundan
76 yıl önce Necip Fazıl Kısakürek, “Bir varmış/Bir yokmuş” diyerek başlıyor “Kafiye”
adlı dizinine…
Sonra
yaşadığı zamanı şöyle okuyor: “Kararmış/ Ve kokmuş/ Dünyamız,/Rüyamız/ Kapkara…”
Şair bu
tespitinde haksız mıdır? Sanmıyorum.
Ve
devam ediyor: “Manzara:/ Gebeler/ Döşeksiz./ Ebeler/ İsteksiz./ Kubbeler/
Desteksiz./ Habbeler/ Süreksiz./ Türbeler/ Meleksiz./ Tövbeler/ Gerçeksiz./
Cübbeler/ Yüreksiz./ Cezbeler
Şimşeksiz./ İzbeler/ Emeksiz./ Heybeler/
Ekmeksiz...”
Bugün
çıksak sokağa, bu dizelerin tıpatıp bu günümüzü resmettiğini düşünmeden
edemeyiz.
Hâsılı,
insana verilen kodların değişmediğini, sadece etrafını kuşatan imkân ve eşyanın
şekil değiştirdiğini kabullenip Mukaddes Kitabımızdaki ibretli vakaları ve
Muhammedî istikameti hâfızamızda canlı tutarak, içinde bulunduğumuz toplumu
iyiye, iyilere ve iyiliklere ulaştırmak için gayretimize gayret katmak
gerekiyor.