Değişen roller ve toplum

Toplumsal dinamiklerin ayakta tutulmasında önemli bir role sahip olan bu rollerin zaman içerisindeki bu değişimini doğru gözlemlemek gerekir. Bu noktada özellikle değişen rollerin ortaya çıkardığı fırsat ve tehditler ile bu değişim karşısında toplumun zayıf ve güçlü yönlerinin tespiti son derece önemlidir.

TOPLUMSAL normlar; sosyal yaşamın belli bir düzen ve bütünlük içerisinde sürdürülmesini sağlayan kurallar dizisidir. Toplum tarafından genel kabul görmüş bu kurallar dizisi, gerek bireysel, gerek sosyal davranış kalıplarının şekillenmesinde etkili olur. Davranışların toplum nezdinde iyi veya kötü, doğru veya yanlış olarak sınıflandırılmasında bu kuralların önemli bir role sahip olduğunu söylemek mümkündür.

Birçok davranış üzerinde etkili olan toplumsal normlar, cinsiyet rolleri üzerinde de belirleyici bir unsur olarak yer alır. Cinsiyet rolleri temel olarak, “insanların sahip olduğu cinsiyete dayalı oluşan toplumsal beklentileri” ifade eder. Kişilik, meslek, dış görünüş ve davranış gibi birçok toplumsal beklenti, cinsiyet rolleri kapsamında değerlendirilebilir.

Geçmiş dönemlerden günümüze değişmeyen roller olabildiği gibi, değişen ve kültürden kültüre farklılık gösteren roller de olabilmektedir. Örneğin, kadınların ev ve çocuklarla meşgul olurken erkeğin evin geçimini üstlenmesi durumu, geçmişten bugüne taşınan roller arasında sayılabilir.

“Rol” ifadesini kavramsal olarak tanımlamak gerekirse, rol, “belli bir toplumsal durumdaki kişiden beklenen işlemlerle onun gerçek edimlerinin toplamı veya belli bir toplumsal duruma ilişkin gerçek davranış kalıpları ya da beklenen davranış kalıplarıdır”[i]. Bir diğer ifadede ise rol, “belirli statü ya da toplumsal konumlara atfedilen toplumsal beklentileri ortaya koyan ve bu tür beklentilerin gerçekleşip gerçekleşmeme sürecini analiz eden bir kavramdır[ii].

Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere rol kavramı noktasında toplumsal beklenti vurgusu oldukça önemlidir. Birey, davranış kalıplarını bu beklentiye uygun bir şekilde düzenleyerek topluma katılır. Dolayısıyla bireyin davranışı özünde toplumsaldır ve toplumsallığın bir yansıması olarak ortaya çıkar.

Roller ve toplumsal beklentilerin oluşması bağlamında bireyin birçok özelliği etkili olabilir. Sosyo-ekonomik durum, eğitim seviyesi, kişilik özellikleri, bilişsel ve duygusal özellikler gibi birçok faktör toplumsal beklentiyi şekillendirebilir. Bu özelliklerin yanı sıra söz konusu beklentiyi besleyen önemli bir faktör ise “bireyin biyolojik cinsiyeti”dir. Kısaca, “bireyin erkek veya dişi oluşu” olarak ifade edilebilecek cinsiyet kavramı, rollerin belirlenmesinde en dikkat çekici unsurların başında gelir. Genel olarak “toplumsal cinsiyet rolleri” başlığı altında incelenen bu husus, dünden bugüne birçok alandan araştırmacının ilgisini çeken bir konu olarak yer alır. Bireyin cinsiyetine ilişkin ideal davranış kalıplarından cinsiyetler arasındaki farklılıklara yönelik önyargı ve tutumlara kadar birçok boyutta konunun bu başlık altında irdelendiği görülür.

Toplumsal cinsiyet rolleri, birey üzerinde biyolojik cinsiyetten farklı olarak “öğrenilen roller” şeklinde değerlendirilir. Toplumun kadın ya da erkek olma durumu üzerine yüklediği anlamlar ve beklentiler olarak ifade edilen bu roller, toplum ekseninde ve toplum tarafından belirlenir. Örneğin, bir bebeğin kız ya da erkek olmasına bağlı olarak belli bir yaşam alanı oluşturulması, o bebeğe dair toplumsal rollerin inşâsının başlangıcını oluşturur. Odanın duvarlarının erkek için mavi, kız için pembe renge boyanması, oyuncak seçimlerinde bebek ya da araba tercihlerinin oluşması, bebek büyüdükçe giyim ve saç kesimi gibi dış görünüşüne yönelik tarzında belli bir toplumsal kabule uygun hareket edilmesi bu rollerin oluşumunda etkili olarak kabul edilir.

Ancak günümüzde bakıldığında bu anlamda bazı değişikliklerin de dikkat çektiğini ifade etmek gerekir. Son dönemde erkek bebekler için saç uzatılması, saça toka takılması veya kıyafetlerde belli bir renge dikkat edilmemesi, toplumsal cinsiyet rollerinde belli bir anlayış değişiminin de habercisi durumundadır. Bu noktadan hareketle, bu rollerin zaman içerisinde başta sosyal, kültürel ve psikolojik olmak üzere çeşitli etkenlerle dönüşebildiğini söylemek mümkündür.

Toplumsal cinsiyet rolleri üzerinde önemli etkileri olan anlayışlardan biri modernizmdir. Modern yaşam, gerek bireysel, gerek toplumsal bağlamda birçok olguyu farklı boyutlarda etkilediği gibi toplumsal rolleri de değişikliğe uğratmıştır. Geleneksel toplum yapılarında tanımlanan kadın ve erkek rollerinin modern yaşamla birlikte farklılaştığı görülür. Özellikle Sanayi Devrimi sonrasında ve kadınların iş gücüne katılımında gerçekleşen artış, toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden ele alınmasında etkili olmuştur. Ancak zaman içerisinde gerçekleşen bu değişimin farklı kültürlerde farklı boyutlarda gelişim gösterdiği söylenebilir. Bu noktada geleneksel ve modernite arasında sıkışmış toplum yapılarında bireylerin hangi eylemin neye göre doğru, hangi eylemin neye göre yanlış olduğunu idrak ederek sosyal onay noktasına ulaşması oldukça zorlaşır.

Örneğin, ev ve iş yaşamını birlikte sürdürmeye çalışan kadının sayısız engel ve olumsuz yargılamalarla karşılaştığı ve başa çıkmaya çalıştığı görülür. Bir yandan geleneksel kodlara uygun olarak ev ve aile yaşamını şekillendirmesi beklenen kadın, diğer yandan aldığı ya da almadığı eğitim veya olan ya da olmayan çalışma hayatı ile sorgulanır.

Modern anlayış kadar son yıllarda postmodernizm olarak öne çıkan yaklaşımın da toplumsal rollere ilişkin kabullerin dönüşümünde etkili olduğu görülür. Modernite sonrası bir dönem olan postmodernizm, toplumun hemen hemen her alanında “kurallara karşı bir duruş” sergiler. “Üst gerçeklik, parçalanma, üretim ve tüketimin yer değiştirmesi, öznenin merkezileştirilmesi ve zıtlıkların birlikteliği”[iii] gibi koşulların şekillendirdiği postmodern anlayış, temelinde “mantığa aykırılık” özelliği taşır.[iv] Buna göre postmodernite, toplumsal cinsiyet rollerinde de herhangi bir kurala bağlı kalmamayı benimsediği gibi, “her şeyin her şeyle yan yana gelebileceği”[v] görüşünü savunur. Dolayısıyla cinsiyete göre mavi veya pembe renk kullanımı bir zorunluluk değildir. Veya “Kadınlar şu işte çalışır, erkekler bu işi yapamaz” gibi ayrımlar söz konusu değildir. Yahut “Kız çocukları bebekle oynar, erkek çocukları arabalarla oynar” gibi kuralların geçerliliği yoktur.

Sonuç olarak, geçmişten günümüze birçok anlayış gibi toplumsal cinsiyet rolleri de sabit değildir ve bir değişim süreci içerisinde şekillenir. Toplumsal dinamiklerin ayakta tutulmasında önemli bir role sahip olan bu rollerin zaman içerisindeki bu değişimini doğru gözlemlemek gerekir. Bu noktada özellikle değişen rollerin ortaya çıkardığı fırsat ve tehditler ile bu değişim karşısında toplumun zayıf ve güçlü yönlerinin tespiti son derece önemlidir.

 



[i] Tan, Mine, (1979), “Kadın: Ekonomik Yaşamı ve Eğitimi”, Ankara: Türkiye İş Bankası, s. 158.

[ii] Marshall, Gordon (1999). “Soyoloji Sözlüğü”. Çev. Osman Akınbay, Derya Kömürcü. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, s. 624.

[iii] Firat, A.F. ve Venkatesh, A. (1993), “Postmodernity: the age of marketing”, International Journal of Research in Marketing, 10 (3), 227-49.

[iv] Fırat A.F. (1991), “The Consumer in Postmodernity”, Advances in Consumer Research, 18, 70-76.

[v] Odabaşı, Y. (2012), Post Modern Pazarlama,İstanbul: MediaCat