
BÖLGESEL savaşlar başlıca neden olmak üzere, evinden, yurdundan,
barkından, topraklarından koparılarak göçe sürüklenen milyonlarca göçmene,
sığınmacıya, mülteciye kapılarımızı açtık.
Tamam, iyimserliğimizi muhafaza edelim…
Tamam,
anayurdumuza başka coğrafyalardan gelerek sığınan göçmenlere karşı ensar
vasfımızı koruyalım…
Tamam,
soframızı paylaşalım, ekmeğimizi bölüşelim ve hatta duygularımızın kontrolünü
kaybetmeden onlara sahip çıkalım…
Çıkalım
da, nereye kadar?
Bizim
vatandaşımız geçim derdinden, çocuklarına iyi bir gelecek hazırlama, onların
kaliteli bir eğitim almalarını sağlayabilme telaşı yaşarken, vatanına bağlı,
milletine âşık, devletine sadık sağlam bir millî iradeye hâkim iyi bir
vatandaş, çevresine karşı iyi bir insan yetiştirme gayreti gösterirken, ekonomi her geçen
gün daha da bozulup ciddi sorunlar yaşanırken, vatandaşın alım gücü bir önceki
güne göre giderek zayıflarken, insanlar yalnızlaşıp aile bağları zayıflarken, ne
erkekler, ne de kızlar evlilik plânları kuramayıp yalnızlığı tercih ederken, yoksulluk
artıp işsizlik almış başını giderken, gençler geleceklerine dair hayâl kuramayıp
umutlarını yurtdışına taşırlarken ve
bütün bunların bir sentezi olarak anneler ve babalar istikbâl kaygısından bir,
bilemediniz iki çocuk sahibi olurken (hatta bu plânlarını dahi ertelerken), anayurdumuza
başka coğrafyalardan gelerek sözde kendilerine gelecek arayan (başta Suriyeli)
sığınmacıların aralıksız çocuk dünyaya getirmelerinin demografik bir tehlike
olduğunu kim inkâr edebilir?
Bütün
bu yaşananları, Devletimizi ve milletimizi bölmeye çalışan şer odaklarının ve
onlara yataklık yapan vatan hainlerinin orta ve uzun vadede uygulamaya
koydukları plânlarının bir parçası olarak görüyorum.
Dönemin
ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, kendi başkanlığında toplanan ABD Ulusal
Güvenlik Kurulu toplantısının sonunda hazırladığı “Ulusal Güvenlik Araştırması
Raporu 200: Dünya Nüfus Artışının ABD’nin Güvenliği ve Denizaşırı Çıkarlarına
Etkisi” başlıklı raporunu ABD Başkanı Gerald Ford’a sunarken şu sözü söyler: “Petrolü
kontrol edersen ulusları, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin.”
Evet,
her şey ayan beyan ortada. Bütün bunlar yok sayılamaz, apaçık, ortada
duran, inkâr edilemez, muhakkak olan, itiraz kabul etmez ve yadsınamaz birer gerçektir. Vatanını
devletini, milletini seven hiçbir siyasetçi ve devlet adamı, ekonomideki
sıkıntıları, sosyal çözülmeleri ve mülteci gerçeğini görmezden gelemez, üzerini
örtemez.
Romantik
ve güzel sözler söyleyerek, hoş vaatlerde bulunarak, komik espriler
yaparak, dinî motifli sosyal medya mesajları atarak bu sorunlar çözülemez.
Evet,
ülkemiz üstü örtülü bir ambargo ve ekonomik baskı altındadır.
Evet,
ülkemiz adı konulmamış bir göçmen istilası ile karşı karşıyadır.
Evet,
bu, Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarının kısa, orta ve uzun vadeli plânlarının bir
parçasıdır.
Evet,
artık uyanma vaktidir!
Artık
defansif değil, ofansif siyaset yapma vaktidir!