SON zamanlarda
“Dedeağaç” ismini çok duyar olduk. Yunanistan’ın (Batı Trakya’da) Evros ilinin
merkezi ve en büyük şehri olan Dedeağaç, İpsala Gümrük Kapısı’ndan 30 dakika (40
kilometre) kadar uzaklıkta.
Stratejik
bir liman şehri olan Dedeağaç’ı sık duyar oluşumuzun sebebi ise, ABD’nin burayı
bir ulaşım ve lojistik üssü hâline getirerek âdeta bizimle komşu olması…
Çok
yazıldı, haberleri çok yapıldı ama stratejik tahlilleri hep zayıf kaldı. En son
18 Ekim’de Yunan “Ta Nea” gazetesinde, ABD’nin Dedeağaç’ta saldırı
helikopterleri, uçaklar, tank ve zırhlı araçların konuşlandırıldığı haberi yer
aldı. ABD, Dedeağaç bölgesindeki ilk askerî konuşlanmasını “Defender Europe 21”
tatbikatı sebebiyle yapmıştı. Bölgeye 145 helikopter, bin 800’ün üstünde zırhlı
araç ve 20 binden fazla askerî personel getirilmişti. ABD’nin Atina Büyükelçisi
Geoffrey Pyatt’in, bu yılın Kasım ayında Dedeağaç limanına yeni bir sevkiyat
yapılacağına ve Dedeağaç’taki ABD uçakları ve helikopterlerin sayısının arttırılacağına
dair yaptığı açıklama da şüphelerimizi kesinleştiriyor.
Bu arada Yunanistan’ın
ABD, Mısır ve İsrail ile ortak çok uçağın aynı ortamda uçtuğu birden fazla
tatbikata ev sahipliği yaparak, çok uçağın aynı ortamlarda uçuşuna yönelik
pilotlarının eğitimlerine de ağırlık vermesi ve benzeri eğitimlere hız kesmeden
devam etmesi, şüphelerimizin kesinleşmesinde bir başka önemli gelişmedir.
Neler oluyor? ABD, iki
NATO ülkesinin sınırındaki bir liman şehrine standart bir üssün çok çok üstünde
bunca asker ve mühimmat yığınağını neden yapıyor? Yıllarca kaldığı
Afganistan’dan bütün rezilliği de üstlenerek ve âdeta kaçarak terk eden,
Suriye’den de en kısa zaman içinde çekileceği düşünülen ABD, Batı Trakya’da,
Türkiye’nin sınırında ne tür hesaplar içinde?
Dedeağaç bölgesinde ABD
Kara Birlikleri’nin varlığı…
Evet, ABD’nin Dedeağaç bölgesine
yaptığı askerî sevkiyat, aslında güç olarak Türkiye -veya çevre ülkeler- için ciddî
bir tehdit oluşturmamaktadır.
Ancak buradaki ABD askerlerinin
varlığının, bu bölgeye -yani Yunanistan’a- dışarıdan yapılabilecek müdahaleleri
ABD’nin varlığı sebebiyle engelleyeceği de bir gerçektir. Hiçbir ülke, başka
bir ülkeye yapacağı askerî bir harekâtta ABD askerleriyle karşı karşıya gelmek istemez.
Çok uçaklı ortamda savaş
yapma eğitimi, dünyada çok az ülkede vardır. Türkiye bu eğitimleri “Anadolu
Kartalı Tatbikatı”nda gerçekleştiriyor. Yunanistan ise, birden fazla ülkenin
katıldığı bu çok uçaklı tatbikatlar ile karmaşık harekât ortamında füze sistemlerinin
ve savaş uçaklarının müşterek kullanılmasına yönelik kabiliyetlerini arttırmaya
çalışıyor.
Yunanistan Hava
Kuvvetleri’nin gücü
Açık kaynak bilgilerine
göre Yunanistan Hava Kuvvetleri, 154 F-16, 40 M-200, 33 F-4 ve Fransa’dan yeni
alınan 3 Rafael ile toplam 230 (teslimi yapılacak 24 Rafael’le 254) savaş
uçağına sahip.
Yunan Hava Kuvvetleri’nin
uçak sayısı ile Türk Hava Kuvvetleri’nin uçak sayısı hemen hemen birbirine
denk. Ancak 24 adet Rafael uçağının teslimi ve F-16 uçaklarının ABD tarafından
modernize edilmesiyle iki ülke arasındaki denklik, Yunanlılar lehine
bozulacaktır.
Ege ve Akdeniz’de Yunan
Hava Savunma Sistemi kaplaması…
Ayrıca Yunan Hava
Kuvvetleri, Ege denizini tamamen kaplayan yerden havaya orta ve uzun menzilli
S-300 ve Patriot Füze Sistemleri’ne sahiptir. Türk Hava Kuvvetleri’nin mevcut
Hava Savunma Füzeleri ise (S-400 hariç), nokta hava savunması yapabilme
kabiliyetine sahiptir ve Ege denizi üzerinde olabilecek bir çatışmaya etki
edebilecek füze atış mesafeleri de yoktur.
Yerden Havaya Füze Hava
Savunma Sistemleri, bir bölgenin hava savunmasının yapılabilmesi maksadıyla
kullanıldığında jet uçaklarından çok daha etkilidirler. Ege denizinde eşit
sayıda ve güçte iki savaş filosu karşılaştığında, Yerden Havaya Füze Hava Savunma
Sistemi ile desteklenen taraf, bariz üstünlük sağlayabilecektir. Bu savaş iki
süvari (savaş uçakları) birliğinin karşılaşması gibi düşünüldüğünde, bir
tarafın uzaktan atılan okçular (füze sistemleri) ile desteklenmesi gibi
okçulardan fayda sağlayacağı öngörülebilir. Okçular, daha süvariler karşı
karşıya gelmeden karşı tarafın süvarilerini vurmaya başlayacaktır.
Ancak bizim Rusya’dan
aldığımız S-400 sisteminin devreye sokulması hâlinde Yunanlıların bu bölgede
uçak uçurması mümkün değildir ve Ege denizi tek bir S-400 Hava Savunma Sistemi
ile bir “Türk Gölü” hâline gelecektir.
Ege ve Akdeniz’de S-400
Hava Savunma Sistemi kaplaması…
Türkiye-Yunanistan
Münhasır Ekonomik Bölge Çatışması
“Münhasır Ekonomik Bölgeleri”n
belirlenmesi hususunda Türkiye ve Yunanistan itilaf yaşıyor. Aşağıda görüldüğü
gibi, iki ülkenin de haritaları birbirinden oldukça farklıdır.
Özellikle Türkiye’nin aşağıda
gösterilen alanda gaz araması sebebiyle Türkiye ile Yunanistan sert bir şekilde
karşı karşıya gelmiştir.
Eğer Türkiye yukarıda
gösterilen alanda gaz bulabilirse, bu durum, tarihin akışını
değiştirebilecektir. Çünkü Türkiye, enerji ihtiyacının önemli miktarını ithalatla
sağlamaktadır. Buradan gelecek enerji ile tarımsal ve teknolojik olarak kendi
kendine yeten Türkiye’nin bölgesel, hattâ global güç olması kaçınılmaz
olacaktır. Mevcut durumda dahi Batı’ya boyun eğmeyen Türkiye’nin elde
edebileceği güç, Batı için, her ne pahasına olursa olsun, önüne geçilmesi
gereken bir durumdur.
Geçmişten günümüze
Yunanlıların vekâlet savaşçısı olarak kullanılması
Birinci Dünya Savaşı’ndan
sonra İngiltere ve ABD, Türkiye’yi işgal etmekten çekinmişler, bu görevi “vekâlet
savaşçısı” olarak Yunanistan’a vermişlerdi. Çünkü General Harbord Raporu’nda da
yer aldığı gibi, İngiltere ve ABD, Türkiye’yi işgal ettikleri takdirde
Rusya’nın tepki göstereceğinden, Türkiye ve Rusya’nın bir araya gelmesi ile
Batı hâkimiyetinin sona ereceğinden endişe etmişlerdi. Bu sebeple Anadolu’yu
işgal etme görevini Ruslar gibi Ortodoks olan Yunanistan’a ihale etmişlerdi.
Rus halkının kendi dinî mezhebinden olan Yunanistan’a ses çıkarmayacağını
düşünmüş ve haklı da çıkmışlardı.
Günümüzde de aynı
senaryonun daha küçük çaplısı devreye sokuluyor gibi… Türk Hükûmeti’nin
zayıflatılabilmesi (liderinin değiştirilmesi) maksadıyla, sadece Ege denizi
üzerinde sınırlı kalabilecek bir hava savaşı hazırlıkları var gibi…
Çünkü Türkiye’nin en büyük sorunu, enerjinin dışarıdan ithal edilmesidir. Batı’nın en büyük sorunu ise, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Hükûmet’in başında bulunması ve dış ile iç politikayı millî çıkarlar doğrultusunda sürdürmesidir. Eğer Türkiye “Mavi Vatan”da gaz bulursa, bölgesinde “süper güç” hâline gelecektir. Bunun engellenmesi kapsamında Batı’nın her türlü yolu deneyebileceği ise, 15 Temmuz ve öncesinde tecrübe edilmiştir. Şu anda dış askerî operasyonlar ve denizlerde gaz arama çalışmaları, Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesi ile yapılmaktadır. Dış askerî operasyonların ve gaz arama çalışmalarına ek olarak Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin hızla artarak stratejik ortaklığa doğru gitmesi, Batı’nın Birinci Dünya Savaşı’nda korktuğu durum ile aynıdır, kabul edilemezdir.
Batı’nın muhtemel senaryoları
Batı, bu duruma sırasıyla
üç plân ile karşılık verecektir:
Birincisi, ekonomik olarak
Türkiye’yi sıkıştırmak ve seçimle Hükûmet’i değiştirmek… Çünkü “Mavi Vatan diye 200 mile kadar uzanan alanı
da kendi egemenlik alanınız olarak görürseniz, o zaman saldırgan ve yayılmacı
bir algı yaratırsınız” gibi açıklamalarla fikrini ve zikrini ortaya koyan
muhalefetin iktidar olması hâlinde Batı’nın çıkarlarını koruyacaklarına dair verdikleri
teminatlar ayan beyan ortadır. Ayrıca Suriye ve Libya politikalarına yönelik
kullandıkları eleştiri argümanları, Batı’nın çıkarları ile birebir
örtüşmektedir.
İkinci seçenek ise, yine
muhalefetin dile getirdiği siyâsî cinayetlerdir. Bu kapsamda 15 Temmuz ile
ilgili muhalefetin takınmış olduğu tavırlar irdelendiğinde, mevcut
politikalarının nereden fısıldandığı ortaya çıkmaktadır.
Üçüncüsü ise, son çare anlamında “vekâlet savaşçısı” sıfatıyla Yunanistan kullanılarak, “Mavi Vatan” üzerinde sınırlandırılmış bir bölgede hava savaşlarının yapılmasıdır.
“Mavi Vatan” üzerinde hava
savaşları
“Mavi Vatan” üzerinde iki
taraftan birisinin, karşı tarafın uçağını düşürmesiyle kontrolsüz bir bölgesel
hava savaşı başlayabilir. Bu durumda Yunanlılar, Türk topraklarını işgal
edebilecek güce sahip olmadıkları için sadece Ege ve Akdeniz üzerinde kalarak
ve kendi hava savunma sistemlerinin desteğiyle Türk uçaklarını düşürmeye
çalışacaklardır. Türkiye’nin ise bu duruma karşılık olarak ve hava harekâtını
desteklemek için kara üzerinden harekât yapmaya çalışması ihtimâller dâhilindedir.
Çünkü Türk Kara Kuvvetleri’nin Yunan Kara Kuvvetleri üzerindeki üstünlüğü ezici
derecededir. Ancak Dedeağaç bölgesine konuşlanmış ABD askerlerinin varlığı,
böyle bir harekâtı engelleyecektir. Zorunlu olarak Türkiye ve Yunanistan, ABD
tarafından arena olarak seçilmiş Ege denizi üzerinde hava muharebeleri ile
üstünlük sağlamaya çalışacaklardır. Hava savaşı sadece Yunanistan ve Türkiye
arasında sınırlı kalmayabilir. ABD güdümünde olan Mısır’ın buna direkt veya
dolaylı olarak destek vermesi de ihtimâller dâhilindedir.
İşte bu durum, ABD askerlerinin
Dedeağaç bölgesine yerleşmesini net bir şekilde açıklamaktadır.
Deniz üzerinde yaşanacak
hava harekâtlarını kazanmamız hâlinde somut bir kazanç ortaya koyamayacağımız
için, Mavi Vatan projelerimizi ertelemek mecburiyetinde kalacağız; hava
savaşını kaybetmemiz hâlinde ise, Mavi Vatan ile ilgili projelerimiz sona
erecektir.
Her iki sonuçta da Hükûmet’in
değiştirilmesi için iç ve dış cephede zemin hazırlanabileceği gün gibi
aşikârdır.
Mavi Vatan’a yönelik oyunların
bozulması
Sadece tek bir S-400
sistemi ile Ege denizindeki tüm hava sahası etki altına alınabilmektedir. S-400
sayısının asgarî ikiye çıkarılması ile tüm “Mavi Vatan” kapsanabilecektir.
S-400 sisteminin veya sistemlerinin “Mavi Vatan”ı kapsayacak şekilde
konuşlandırılması durumunda, Türkiye, bu oyunda en önemli gücünü ortaya
sürerek, karşı tarafın plânlarını altüst edebilecektir. Bu kapsamda “Mavi Vatan”ın
bekçisi olabilecek S-400 ile ilgili Batı’nın tepkilerini sadece F-35 üzerinden
değil, Mavi Vatan üzerinden de değerlendirilmesi gerektiğini belirtmekte fayda
var.