SON günlerde Bosna-Hersek ile ilgili
haberlerde bir yoğunluk gözlemlenmekte. Özellikle Sırp Cumhuriyeti ya da
Bosnalı Sırpların Bosna-Hersek’ten ayrılıp Sırbistan’a bağlanma ya da bağımsız
devlet olma plân ve hedeflerini daha yüksek sesle seslendirdiğine şahit
olunmaktadır. Uluslararası toplum her zaman olduğu gibi, Müslümanlarla,
Türklerle ilgili konularda sessiz kalmayı tercih ediyor. Kaldı ki, Bosna-Hersek
konusunda uluslararası toplumun karnesi çok kötü. O karnede Srebrenitsa Soykırımı
büyük harflerle duruyor.
Bugünü
anlamak için dünü, yarını anlamak için hem dünü hem de bugünü bilmek ve
unutmamak lâzım geldiğini yazmaya gerek yok. Bu düşünceyle önce geçmişte neler
olduğuna ve bugünün nasıl hazırlandığına bakalım.
Bosna Savaşı öncesine bir bakış
Bosna-Hersek,
1993 Savaşı öncesinde, Tito’nun kurduğu ve adını Yugoslavya Halk Federal Cumhuriyeti koyduğu federal devlet içinde yer alan 6
federal devletten biriydi. Bilindiği üzere Tito, Yugoslavya Devleti ile İkinci
Dünya Harbi esnasında birbirleriyle savaşan Boşnak, Sırp ve Hırvat nüfusu Partizan örgütüyle bir araya
getirmeyi başarmış ve (31 Ocak 1946 tarihinde kabul edilen anayasa ile) Bosna
ve Hersek, Hırvatistan, Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Slovenya olmak üzere 6 federal cumhuriyet ve kısmen
özerk Kosova’dan oluşan bir devlet kurmuştu. Yugoslavya Halk Federal
Cumhuriyeti’nin adı, 1963 yılında Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti
olarak değiştirilmişti.
Yugoslavya Sosyalist
Federal Cumhuriyeti, 1946 (isim değişikliği 1963) yılından 1990’ların başına
kadar varlığını sürdürmüştür. Perestorayka uygulamaları sonucunda Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılma sürecine girince, tam olarak o birliğin
içinde olmamasına rağmen Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti de dağılma
sürecinden kendini koruyamamıştı.
Yugoslavya Sosyalist
Federal Cumhuriyeti’nin dağılma süreci, 25 Haziran 1991 tarihinde Hırvatistan
ve Slovenya’nın ayrılıp bağımsızlığını ilân etmesiyle başlamıştır. Yugoslavya
Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin fiilen parçalanmasının başlangıcı, bu
ayrılmadır. Bu süreci, 15 Ekim 1991 tarihinde federal devletlerden biri olan Bosna-Hersek’in
eyalet parlamentosunda alınan bağımsızlık kararının ardından 29 Şubat
1992 ve 1 Mart 1992’de yapılan referandum takip etmiştir. Bağımsızlık kararı
ile ilgili referandum Müslümanlar ve Hırvatlar tarafından kabul edilip Sırplar tarafından
boykot edilmiş olmasına rağmen, Bosna-Hersek, 7 Nisan 1992 tarihinde Avrupa Birliği
(AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından bağımsız
bir devlet olarak tanınmıştır.[1]
Bu şekilde 1992’de
kurulan Bosna-Hersek, yüzde 44 Müslüman Boşnaklar,
yüzde 18 Katolik Hırvatlar ve yüzde 33 Ortodoks Sırplardan oluşan karmaşık
etnik ve dinî bir yapıya sahipti. Bu karmaşık yapının memnuniyetsizi Sırplar
olmuş ve bu durum onları ileride Sırbistan’a bağlanmak konusunda tutkun hâle
dönüştürmüştü. Bosna-Hersek ile ilgili sorunun başladığı nokta da tam olarak
burasıdır!
Sırplar Sırbistan’a,
Hırvatlar Hırvatistan’a bağlanma hayâli kurar ve bunu hedeflerken Bosnalı
Müslümanlar için böyle bir durum söz konusu olamamıştır. Bu durumun dışa vurumu,
daha sonra yaşanacak Dayton Antlaşması sürecinde de yaşanmıştır. Orada,
toplantılara Sırbistan ve Hırvatistan katılırken Boşnak Müslümanlarsa yalnız
bırakılmışlardır.
Üç yıllık acı savaşa dair
AB ve ABD, yeni kurulan
Bosna-Hersek’in bağımsızlığını tanımış olsa da bağımsızlık yolunda gereken desteği
vermekten uzak durmuştur. AB, oluşturduğu Hakemlik Komisyonu için referandumu
şart olarak öne sürmüş, ancak referandum günü, 1992-1995 tarihleri arasında
sürecek savaşın ilk çatışmaları başlamıştı.
Bu
savaş, 20’nci yüzyılın son yıllarında, Bosna’da yaşayan toplumlar için çok olumsuz koşullar ortaya
çıkarsa da, öldürülen üç yüz bin kişinin 250 bininin Boşnak Müslümanlardan
olması itibariyle en çok Boşnaklar için bir trajedi, etnik temizlik ve soykırım olmuştur.[2] Başka bir
ifadeyle, Boşnak nüfusun yüzde 10’u öldürülmüştür. Trajedi bununla sınırlı
değildir. 1 milyonun üzerinde Boşnak, evini terk etmek zorunda kalmıştır. Başka savaş
suçlarını yazmayı yüreğimiz kaldırmıyor. Boşnak Müslümanlara yapılan katliamı,
Sırbistan’dan gelen silahlı güçler ve dağılmış Yugoslavya’nın düzenli ordu
birlikleri tarafından gerçekleştirilmiştir.[3]
Savaşın özünde yatan gerçek, Sırpların bağımsızlığa karşı olmaları ve Bosnalı Sırpların Bosna-Hersek’i Sırbistan’a bağlamak emel ve hedefidir. Sırplar bu emel ve hedefleri için bir yandan Boşnakların Müslüman kimliğini, diğer yandan da Boşnak ve Hırvatların İkinci Dünya Harbi’nde Nazilerden yana tavır aldığını ileri sürmüşlerdir. Bunun yanında “millî düşman” olarak Osmanlı dönemi de sıklıkla dile getirilmiştir. Sırpların bu yaygaralarına ne yazık ki AB ve ABD sessiz kalmıştır. İşte bu garip ve kabul edilemez durum, daha sonrasında Srebrenitsa’da olduğu gibi Barış Gücü askerlerinin gözü önünde ya da onların işbirliğinde soykırım düzeyindeki katliamların önünü açmıştır.
Sırplara ödül, Boşnaklara sıtma:
Dayton Antlaşması
Dayton Antlaşması
ele alınırken, uluslararası düzeyde gelinen bu durumun göz önüne alınması
gerekmektedir. Bu nedenle Dayton Antlaşması, AB ile ABD kontrolünde ve Sırpları ödüllendirmek
amacıyla hazırlanmıştır.
Antlaşma öncesinde Boşnak
Müslümanların İran gibi Müslüman devletlerden yardım taleplerinin
engellenmeyeceği ve Boşnak milislerinin eğitileceği sözü alınmış olmasına
rağmen bu sözler tutulmamıştır.[4]
Bu anlamda Dayton
Antlaşması, Bosna-Hersek’i ikiye bölüp yarısını Sırbistan’a bağlamak isteyen
Bosna Kasabı Karadziç’in taleplerinin karşılanması üzerine kurulmuştur.
Antlaşmanın tek iyi yanı, Sırpların soykırım eylemlerinin engellenmiş olmasıdır.
Dayton
Antlaşması, 21 Kasım 1995 tarihinde ABD’nin Ohio eyaletinin Dayton
şehrinde taslağı hazırlanmış ve 14 Aralık 1995 tarihinde Paris’te
imzalanmıştır. Çatışmaların önlenmesi amacıyla askerî ve sivil olmak üzere iki
alanda düzenlemeler içeren bir ana metin ve 11 ekten oluşan
antlaşma, AB, Fransa, Federal Almanya, Rusya Federasyonu, İngiltere
ve ABD temsilcilerinin de gözlemci olarak katılımı ile Bosna-Hersek adına Aliya
İzzetbegoviç, Hırvatistan adına Franko Tudjman ve Yugoslavya
Federal Cumhuriyeti adına Slobodan Miloseviç tarafından imzalanmıştır.[5]
Antlaşma ile Bosna-Hersek
Devleti, 10 kantondan oluşan Bosna-Hersek Federasyonu ve de Sırp Cumhuriyeti olarak iki
entite ve Brcko adında bir özerk bölge ile kurulmuştur. Antlaşmaya bağlı olarak
entiteler (hukuksal olarak gerçek bir sınır niteliği
taşımıyor olsa da) bin 400 kilometrelik bir sınırla ayrılmıştır.
Bu sınır, NATO liderliğinde ve bazı NATO dışı devletlerin de katılımıyla oluşturulan
yaklaşık 60 bin (Aralık 1996’dan itibaren 30 bin, Temmuz 2004’ten
itibaren 14 bin) kişilik bir kuvvetten oluşan Uluslararası Güç (Implementation
Force- IFOR/ Stabilization Force-SFOR) tarafından denetlenmek durumundadır. Bu
güç, 2 Aralık 2004 tarihinde görevini EUFOR’a (Avrupa Gücü) bırakmıştır. Öte
yandan Bosna-Hersek’in kurumlarının işlemesi görevi “Yüksek Temsilcilik” (Office of the High
Representative) tarafından üstlenilmiştir.
Her entitenin, siyâsî ve ekonomik yapılanma bakımından birbirinden farklılığını da içeren Dayton Antlaşması’na göre Bosna-Hersek Cumhuriyeti; Halk Meclisi ve Temsilciler Meclisi’nden oluşan ikili parlamento, üç kişiden oluşan Cumhurbaşkanlığı Konseyi (iki üye Bosna ve Hersek Federasyonu’ndan, bir üye Sırp Cumhuriyeti’nden), Bakanlar Kurulu, Anayasa Mahkemesi ve Merkez Bankası şeklindeki ortak kurumlarından oluşmaktadır.
Bu
ortak kurumların
başında Müslüman,
Sırp ve Hırvat olmak üzere her üç milletin birer temsilcisinin bulunduğu ve dört yıllık
bir süre için göreve gelen Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanlığı, sekiz aylık rotasyonla el değiştirmektedir.[6]
Antlaşma,
anayasal düzeyde sorunlara sahiptir. İki entite ve bir özerk bölge ile tek devlet olmak yerine 10
kantondan oluşan âdem-i merkezî Bosna-Hersek ile merkezî Sırp Cumhuriyeti
(ve Brcko bölgesi) olarak farklı anayasal yapılar ile bölünebilen bir devlet
yapısı ortaya çıkarmıştır. Buna göre, devlet seviyesinde bir, entiteler
seviyesinde ikişer, özerk bölge için bir ve 10 kanton için birer olmak üzere
tam 13 anayasa gerekmektedir.[7] Bu duruma göre
Bosna-Hersek’te, kanton, entite ve devlet düzeyinde olmak üzere 5
başkan (3’ü konsey üyesi), 13 hükûmet başkanı ve 130’dan fazla bakan, başbakan
dâhil her bakanın en az 2 yardımcısı bulunmaktadır.
Antlaşmanın 4’üncü maddesinin
3’üncü paragraf/d fıkrasına göre, anayasanın öngördüğü
yasama ve karar alma sürecinde, bir karar veya yasanın çıkabilmesi için her üç
etnik grubun da onayı gerekmektedir. Entite meclislerinde bir yasa tasarısıyla
ilgili çoğunlukla karar alınabilmesine karşın,
alınan kararda her bir etnik grubun en az üçte bir onayı olmadan tasarının
yasalaşması mümkün değildir. Bütün bunların üstüne bir de “ulusal
hayatî çıkar” maddesi bulunmaktadır. Ki bu madde, bütün karar alma süreçlerini
felç etmektedir.
Hangi
yönden ele alınırsa alınsın, Dayton Antlaşması, sürdürülebilir ve sürekli bir
barışı tesis etmek konusunda başarılı olamamıştır. Bu başarısızlıkta,
antlaşmanın Bosna-Hersek’in tarihsel, sosyal ve etnik gerçekliğini göz ardı
etmesi, merkezî kurumlarla birlikte uniter devleti (tek ülkede birbirine düşman
olan Sırp ordusuyla Hırvat-Müslüman Federasyonu olmak üzere iki ordu şeklinde)
ayrı ayrı ordulara sahip iki ayrı entiteye bölmesi ve sivil ve de askerî
yönlerinin yetersiz olması etkili olmuştur.[8]
Antlaşma, ülkenin bölünmüşlüğünü etkinleştirirken, etnisiteyi onaylamakta ve barışın tesisinde askerî ve güvenlik yönü üzerinde durmaktadır. Bütün bunlarla beraber, geçen 25 yıllık süreçte yapılanlar, antlaşmanın siyasal, sosyal ve ekonomik yapılanmasına mugayir bir yol izlemiştir.[9] Kaldı ki, savaş esnasında etnik temizlik yaşanan Vişegrad, Srebrenica, Zvornik ve Foça’nın Sırp Cumhuriyeti toprakları olarak tescil edilmesi de başlı başına bir sorundur.
Son
söz
Dayton
Antlaşması, tarafların rızası olmaksızın baskıyla kabul ettirilmiş ve
uluslararası topluma geniş yetkiler ve dokunulmazlıklar sağlayan bir
antlaşmadır. Bir başka ifadeyle, Dayton Antlaşması, Boşnak Müslümanlara ölüm gösterilip sıtmaya razı edilerek
imzalatılmış bir antlaşmadır. Cemalettin Latiç’in ifadesiyle,
“uygulanması neredeyse imkânsız olan Dayton ile Bosna-Hersek’e deli gömleği
giydirilmiş” ve Bosna-Hersek, “sakat bir ülke hâline getirilmiştir”. [10]
Sonuç
olarak, böyle bir yapı içinde bulunan ülkede, Sırplar tarafından Sırp Ayrılıkçı
Ordusu (terör örgütü) kurulması, kurdun kuzuyu yemek için yaptığı son hamlen
başka bir şey değildir ve sadece malumun ilamından ibarettir.
[1]Bağcı, Hüseyin
(1994). “Bosna-Hersek:
Soğuk Savaş Sonrası Anlaşmazlıklara Giriş", A.Ü. DTCF
Dergisi, Cilt
XVI, Sayı 27.
[2]Latif, Dilek (2006).“Etnik Çatışma Sonrası Barış İnşası Ne Kadar Mümkün? Dayton Sonrası
Bosna ve Hersek”, Kıbrıs
Yazıları, Sayı 3 /
Yaz-Güz.
[3]Babuna, Aydın
(2008). “Tarih Boyunca
Boşnaklar: Kimlik ve Soykırım”, Uluslararası Suçlar
Bosna-Hersek Örneği (Haz.: Sevin Elekdağ ve Erhan Türbedar), Ankara: ASAM-İKSAREN Yayınları.
[5]Zilic,
Ahmed (2003). “The Dayton Agreement: Challenges of
Change”, Speech at International
Conference,
Berlin, September 12 and 13, http://www.suedosteuropagesellschaft.com/pdf-berlin/zilic.pdf,
Erişim Tarihi: 10.10.2021.
[6] Stewart, Allison
(2006).“The International Community in Bosnia: Enduring Questions of
Legitimacy”, Chines Journal of
International Law, Vol. 5, No. 3.
[7] Gaeta, Paola
(1996). “The Dayton Agreements and International Law”, European Journal of International Law, No.7.
[9] Caplan, Richard
(2000).“Assessing the Dayton Accord: The Structural Weaknesses of the General
Framework Agreement for Peace in Bosnia and Herzegovina”, Diplomacy & Statecraft, Vol.11, No.2 Published By Frank Cass,
London.
[10] Congar, Kerem
(2020). “Dayton Anlaşması'nın 25. yılında Bosna Hersek: 'Deli gömleği
giydirilip, sakat bırakılan ülke”, https://tr.euronews.com/2020/11/20/savastan-25-sene-sonra-bosna-hersek-deli-gomlegi-giydirilip-sakat-birakilan-ulke, Erişim Tarihi:
10.11.2021.