DİYORUM ki, Hakk ile irtibatı kopanın halkla da irtibatı kopar. Bu kadar net!
Yaptığımız her faaliyette ilk baştan Allah’ın rızasını aramayı bıraktığımızda, o işte bereket de kalmaz, hedeflere de varılmaz. Nihaî hedefimiz Allah’ın dâvâsını iktidar kılmak ve onu ilelebet insanlığın hayrına yüceltmek değil mi? Bu sorunun cevabını veremeyenlerin Hakk’a ve halka hizmet yolculuğunda yeri ve makamı yoktur.
Bunu neden yazıyorum? Siyasette geldiğimiz noktaya vurgu yapmak için… “Nerede o eski dâvâ adamları?” diyenlerin sayısının her geçen gün artmasının nedeni, işte bu sorunun cevapsız kalışıdır. O nedenle bu sorunun cevabını veremeyenlerin en kısa zamanda görevlerini bırakmaları ve kendi işlerinin başına dönmeleri, o görevleri halkın gönlüne giden yol olarak düşünen ve hedefi Allah’ın rızasını kazanmak olanlara bırakmaları zaruridir. Yetti artık!
Bir siyâsî partinin teşkilatlarında bulunuyorsanız, bir siyâsî partinin il yahut ilçe başkanlığı koltuğunda oturuyorsanız, sırça köşklerin adamı olmayacaksınız. O makamların hiçbiri babalarınızın çiftliği değil. Makamlarını kendilerine saygınlık kazandırma aracı olarak görenlerin bu makamları terk etmeleri, etmiyorlarsa o partilerin teşkilat başkanlıkları tarafından el çektirilmeleri, yerlerini o makamlara saygınlık kazandırmak için gayret edenlere bırakmalarının önlerini açmak, o siyâsî parti yöneticilerinin aslî sorumluluğudur.
Artık boşa vakit kaybettirmeyin! Adını ne koyarsanız koyun; isterseniz değişim deyin, isterseniz yenilenme, her ne diyorsanız deyin ama bir adım atın. Bugün görüyoruz ki, makamlarını adeta işgal edenler hâlâ hiçbir şey olmamış gibi günlerini gün etmeye devam ediyorlar.
Bugün halkın gözünde hiçbir inandırıcılığı kalmayan, parti tabanı ile bağları tamamen kopmuş olanlarla bir an önce yolların ayrılması ve yerlerine bu dâvânın heyecanını yaşayan, değerlerin geri getirilmesi ve yaşatılması için vakit, bu vakittir.
Evet, tabiî ki sözüm AK Parti’me!
31 Mart Seçimlerinden ders almayanların, 31 Mart Seçimlerindeki başarısızlığa rağmen makamlarını bırakmayıp, “Gelin, siz görevden alın” dercesine tavır ve tutum içerisinde olanların Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kutsal mücadelesine sağlayacak hiçbir katkıları yoktur.
Bugün halkın gözünde hiçbir inandırıcılığı kalmayan, parti tabanı ile bağları tamamen kopmuş olanlarla bir an önce yolların ayrılması ve yerlerine bu dâvânın heyecanını yaşayan, değerlerin geri getirilmesi ve yaşatılması için vakit, bu vakittir. Çünkü gidilecek çok yol, girilecek çok kalp var. Kalplere sevgiyi veren Rabbimiz, Kendi rızası ve halk için siyaset yapanların gayretlerini boşa çıkarmayacaktır.
Kaybettiği hâlde ödüllendirilen her siyasetçi bir kez daha kaybettirmekte sakınca görmez. Çünkü yaptığının cezasını çekmemiştir. Kayıp onda iz bırakmamış ve sonuçları itibariyle sahip olduklarından azalan bir şey olmamıştır. Halkın önünde, sandıkta teveccüh görmemiş her aday, millet karşısında kredi kaybetmiştir. Ve hiç kimse bulunmaz Hint kumaşı değildir. Bu gerçeklere uygun şekilde kenara çekilmek saygınlığı artırır ki bunu yapmayanların toplum karşısındaki görüntüleri hiç yerine konulmak düzeyindedir.
Bir sözüm de yöneticilere…
Aynı göreve, daha önce kaybetmiş bir adayı tekrar aday yapmak, milletin kararını sorgulamak anlamına gelecektir. Fakat “Milletin gücünün üstünde güç tanımam” diyen bir Lider gerçeği varken, bu tip yanlışlara imza atan parti yöneticileri şunu iyi bilmeliler: O Liderin enerjisinin azalmasına neden olan unsurların başında geliyorsunuz!
Kuşkusuz her kardeşimiz değerlidir. Ancak başarısızlığa rağmen görevde kalmaya ısrar etmek ve milletle inatlaşmak, o değeri tüketmekten başka ne olabilir ki?
Dün milletvekili olabilirsiniz, bugün size bürokraside görev vardır. Geçmişte bakanlık yaparsınız, bugün sizin tecrübenize il başkanlığında ihtiyaç vardır. Madem dâvâ söz konusu, dâvânın rütbesi olur mu?
Meselâ Antalya’da neden il teşkilatları Kepez Belediye Başkanı olarak önemli işlerin altına imza atmış, Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak gösterilmiş, AK Parti’nin Gençlik Kollarından gelmiş, AK Parti’nin dününü, bugününü çok iyi bilen bir Hakan Tütüncü’ye emanet edilmesin? Böyle nice isim var, sıralamak dahi mümkün. İstanbul, Ankara, İzmir, Trabzon, Adana, Mersin ve derken her şehirde, her ilçede saymak dahi bize göre kolay. Halkta karşılığı olan nice önemli isim mevcut AK Parti kadrolarında. Neden şehrinde sevilip sayılan eski bir milletvekili, kendi şehrinde il başkanı olmasın? Yahut eski bir bakan niçin bugün bir il yöneticisi olmasın ki? Mesele dâvâya hizmet değil mi?
Görevler dâvânın hedefe varması için çıkılan yolda sadece bir araç değil midir? Yoksa görevleri sizin şahsınız için tesis edilmiş menfaat noktaları olarak mı görüyorsunuz? O zaman, “İşinizin başına dönün ve bu güzel görevleri inananlara bırakın” demek bizim görevimizdir.
Diyeceğim şu ki, AK Parti, teşkilatları ve yönetim mekanizmaları ile aslına rücu etmeli. Bunun yolu da AK Parti’yi bir zehirli sarmaşık gibi sarmaya devam eden, “halkın partisi” derinliğini kendi güruhlarının partisi hâline getirmeye çalışanları koparıp atmaktan geçer. 2024’ün Mart ayında yapılan seçimlerde milletimiz bizi uyardı. Hem de kibarca, nazikçe şöyle dedi: “Şatafatı bitir, halka in. Milletin sorunlarına çare ol. Düğün resimleri paylaşmayı bırak. Ev ziyareti diye teşkilat akrabalarına gidip kandırmayı bırak. Vakıf, dernek, muhtar ziyareti yerine vatandaşı hanesinde ziyaret et. Telefonlara ya da mesajlara dönüş yap. Parti binasında duran kimse, vatandaşa dilenci muamelesi yapmasın. Ahlâkî sorunları olanlara ‘Onların özel hayatı’ diyerek destek çıkma. Hemşeri dernekleri, her türlü vakıf, dernek, topluluk veya esnaf odasından sadece binayı ziyaret etmekle oy gelmeyeceğini unutma. Mahalle teşkilatlarına amele muamelesi yapma. Mahalledeki fedakârları yok sayma. Halkı seçimden seçime hatırlama. Kaybettiğinde de ‘Başımızın üzerinizde yeriniz var’ diyerek yine halka koş. Sırça köşklerde siyaset yapmayı bırak. Ve geldiğin yeri unutma!”
Bundan ötesi var mı?
Kendinizi “Devlet” olarak lanse etmeye devam mı edeceksiniz? Kamu kurumlarında görev yapan yöneticilerimiz, hâlâ Sayın Erdoğan’a küfredenleri baş tacı mı edeceksiniz? Erdoğan’ın arkasında yürüyenlerin alaşağı edilmesine seyirci mi kalacaksınız?
Teşkilatlarımızda en alttan en üste görev yapanlar, size sesleniyorum: Kendinizi “Devlet” olarak lanse etmeye devam mı edeceksiniz? Kamu kurumlarında görev yapan yöneticilerimiz, hâlâ Sayın Erdoğan’a küfredenleri baş tacı mı edeceksiniz? Erdoğan’ın arkasında yürüyenlerin alaşağı edilmesine seyirci mi kalacaksınız? Devlet ve Erdoğan düşmanlarına referans olmaya devam mı edeceksiniz?
Unutmayın, AK Parti, çakma AK Partililere ve çakma Erdoğancılara bırakılamayacak kadar büyük bir dâvânın partisidir. Cumhurbaşkanımızın şahsiyetinin de artık siyasetin çok üzerinde, ülkemiz için büyük bir şans olduğunu görerek değerini bilmeliyiz. Bu coğrafyada onun gibi dik duran bir Lidere sahip olmanın değerini özellikle bu hareketin her ferdi bilmelidir.
Peki, bu değeri, bu kıymeti bilmeyene ne demeli? Yük olmayın, aksine Sayın Erdoğan’ın yüküne omuz atın. Değilse gölge etmeyin, başka ihsan istemez!
AK Parti, teşkilatları ve yönetim mekanizmaları ile aslına rücu etmeli. Bunun yolu da AK Parti’yi bir zehirli sarmaşık gibi sarmaya devam eden, “halkın partisi” derinliğini kendi güruhlarının partisi hâline getirmeye çalışanları koparıp atmaktan geçer.
Millî Seferberlik
81 il, 921 ilçe, 396 belde, 32 bin 36 mahalle ve 18 bin 336 köyde bulunan yüzlerce belediye başkanımız, binlerce meclis üyemiz ve binlerce aktif görev sahibi mevcut teşkilat mensubumuz, yaklaşık 600 ilâ 700 eski il başkanı, 5 ilâ 6 bin eski ilçe başkanı, yine yaklaşık bin civarında eski milletvekili, yüz binlerce il, ilçe ve beldede görev yapmış eski teşkilat mensubuna sormak zorundayız: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yük mü oluyorsunuz, yoksa yüküne omuz vererek destek mi oluyorsunuz? Evet, cevabınız çok mühim.
Sevgili dostlar, artık ortada bir siyâsî parti veya bir ittifak yahut da başka liderler yok. Ortada tek tabanca bir Liderin omuzları üzerinde yükselmeye çalışan bir büyük Türk Devleti gerçeği var. Siyasetin çok ama çok ötesinde koşan bir Recep Tayyip Erdoğan ve ona destek olmaya çalışan bir Devlet Bahçeli gerçeği var. Meseleleri AK Parti ve MHP değil; Türk Devleti’nin ve Türk milletinin mazlumların huzuru, mutluluğu, başarısı ve bağımsızlığı. Meseleleri küresel güçlerin oyun sahası hâline getirmeye çalıştıkları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin topraklarının bütünlüğü ve bekası. Bunun adı “Millî Seferberlik”tir.
O nedenle Türkiye Yüzyılı’nda hepimiz egolarımızdan sıyrılıp Millî Seferberlik hareketine destek olalım. Bu hareketin lideri Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bugün yeni bir eşikten atlama zamanı. Yıllardır devam eden mücadelemiz yeni bir döneme güçlü bir şekilde imzasını atmaya çalışırken, yeni bir diriliş için dâvâya güç verme zamanı gelmiştir.
Bu kutsal mücadele, bu kutsal yürüyüş, bu kutsal dâvâ bize 22 yılda güzel günler yaşatmadı mı? Nankör olmayalım, dün ile bugünü iyi kıyaslayalım. Nereden nereye geldiğimizi iyi analiz edelim. Dün çocuklarımız okul kapılarında beklerken, bugün okullara yönetici olmadılar mı? Asker törenlerinde evlâdımızı seyredemezken bugün evlâdımız en önde yürüyor, biz de yanı başında gururla alkışlamıyor muyuz?
Dün Avrasya tüneli var mıydı? Dün Marmaray var mıydı? Unuttun mu çile çektiğin günleri? Savunma sanayiinin gurur tablosunu seyretmiyor musunuz? Yerli otomobilin hayâldi, şimdi gerçek oldu. O muhteşem hastaneleri, köprüleri, yolları görmüyor musun?
Yapma kardeşim, gülü sevene dikeni batar. Kuşkusuz her günümüz muhteşem olmayacak. Sıkıntılar da olacak. Ülkemizdeki ekonomik sıkıntıyı görüyoruz. Zor günler sürüyor elbette. Ama biliniz ki Almanya’sı, Fransa’sı, hatta İngiltere’si bugün ekonomik sorunu derinlemesine yaşıyor. Gittik ve gördük neler yaşandığını.
Bakınız, böylesi çarpık bir anlayışa sahip, milletin millî ve manevî değerleri ile ters düşmüş bir muhalefet gerçeği karşısında, Allah sağlıklı ve uzun ömürler versin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na sahip olmak büyük bir şanstır. Kıymet bilmek için kaybetmek mi gerekiyor?
Görmüyor musun yönetimi, değişen belediyelerdeki insan kıyımını, Allah’ın gücüne giden davranışları, LGBT’yi meşrulaştırmak için yapılanları; kör mü oldun? Bir musibet gelmeden hâlâ gerçekleri görmeyecek miyiz?
Bir de AK Parti’de yeni bir kitle ortaya çıktı: AK Parti’nin doğup büyümesi sürecinde yapılan her türlü fedakârlığın üzerine çadır kurarak resmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aşağıya çekmek için var güçleri ile çalışıyorlar. Partinin değerlerini hiçe sayıyorlar.
Ne emek vermişler? Hiç! Hangi başarıya imza atmışlar? Hiç! Çakma Erdoğancılar bunlar. Bu arkadaşlar Sayın Erdoğan’ı tüketmek ve eritmek için varlar. Sustukça AK Parti’yi var eden değerleri yerle yeksan ediyorlar. Bunların Ekim ayında yapılacak Büyük Kongre’de temizlenmeleri şart. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gözünden bunları kaçırmak ve korumak isteyenlere diyorum ki, “Yapmayın, yoksa bilerek ihanet ediyor olursunuz”.
Kuşkusuz iktidar olarak yapılacak çok iş var: “Sürekli nafaka” sorunu, gıda enflasyonu sorunu, zorunlu eğitim sorunu, gençlerin gelecek kaygısı sorunu, aileyi bitiren televizyon ve medya yayınları sorunu, yıllardır çıkmayan Hal ve Market Yasası sorunu, mülteci kardeşlerimizin göç, iskân ve entegrasyon sorunu, hukuk sisteminin doğurduğu mağduriyetler sorunu, CHP’li belediyelerden haksız yere atılan işçi kardeşlerimizin sorunları gibi pek çok konuda milletimiz yıllardır haykırıyor. İnşallah bu sorunlar da çözülecek. Bizler teşkilat olarak milletimizin içinde olacağız ve bu sorunları çözüm makamlarına taşıyacak, çözülmeleri için yüksek gayret göstereceğiz.
Türkiye Yüzyılı’nda hepimiz egolarımızdan sıyrılıp Millî Seferberlik hareketine destek olalım. Bu hareketin lideri Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bugün yeni bir eşikten atlama zamanı. Yıllardır devam eden mücadelemiz yeni bir döneme güçlü bir şekilde imzasını atmaya çalışırken, yeni bir diriliş için dâvâya güç verme zamanı gelmiştir.
AK Parti, yol yakınken yıkılıp yeniden yapılanmalı. Bu anlamda çok mühim bir fırsattır Ekim ayındaki Kongre süreci. Ekim ayıyla birlikte takvimi yeniden başlatacak ve yeniden dirilişi yükseltecek günler gelmeli. “Ben yaptım, oldu” yaklaşımından vazgeçilmeli. Sözde değil, özde yenilenme olmalı. Yeni yüzlere ihtiyaç var. Yıpranmış isimlerle vedalaşma zamanı gelmiş olmalı. AK Parti artık kendi bünyesinde var olan Hakk ile halka hizmet etmeyi düstur edinmiş yeni yüzlere kapılarını açmalı. Bugünkü sorunun kaynağı olan kişilerle istişareden vazgeçilmeli. Değişim, değişilmesi/değiştirilmesi gerekenlerle yapılamaz.
Meselâ il teşkilatlarında görev alacakları belirlerken, daha önce görev alan ilçe başkanları, il yöneticileri ve belediye başkanlarının katıldığı bir toplantıda, daha önce görev yapanların (eski il yöneticisi ile eski ilçe başkanlarının olacağı yaklaşık 200-250 kişi) isimleri çarşaf liste olarak hazırlanmalı. Bu listeden mevcut ilin yönetim kurulu üye adedinin yarısı kadar ismin işaretlenmesi istenmeli ve bu oylama sonucunda en çok oy alanlar içinde yeni listede en fazla olması gereken arkadaşlar tespit edilmeli.
Meselâ il ve ilçe yönetimleri yapılırken liste 5 parçaya ayrılabilir:
Birinci bölüm 2001-2007 arası görev yapanlardan, ikinci bölüm 2007-2014 arası görev yapanlardan, üçüncü bölüm 2014-2019 arası görev yapanlardan, dördüncü bölüm 2019-2024 arası görev alanlardan ve beşinci bölüm de ilk defa o kademede görev yapacak kişilerden seçilmeli. Böylece hem geçmişle bağ kurulur, hem de yeni ve taze akıl listede temsil edilmiş olur. İlçe yönetimleri listesi oluşturulurken yaş ortalaması 35-40, il yönetimleri oluşturulurken yaş ortalaması 45-50 civarı olmasının tecrübe ve dinamizmin bir aradalığını sağlayacağını düşünüyorum.
Meselâ teşkilatlarımızda dinamizmi artırmak için parti üyelerimizin fikrini almak istediğimiz konularda telefonlarına gönderilecek tek kullanımlık şifreyle internet üzerinden 24 saat içinde oy kullandırılarak anketler yapılabilir. Böylece sokağın düşüncesini manipüle edilemez bir sistemle öğrenmiş oluruz.
“Sürekli nafaka” sorunu, gıda enflasyonu sorunu, zorunlu eğitim sorunu, gençlerin gelecek kaygısı sorunu, aileyi bitiren televizyon ve medya yayınları sorunu, yıllardır çıkmayan Hal ve Market Yasası sorunu, mülteci kardeşlerimizin göç, iskân ve entegrasyon sorunu, hukuk sisteminin doğurduğu mağduriyetler sorunu, CHP’li belediyelerden haksız yere atılan işçi kardeşlerimizin sorunları gibi pek çok konuda milletimiz yıllardır haykırıyor.
Bir başka tavsiyemiz şu: Teşkilatlarımızda performans kriterleri belirlenmeli. Çünkü hedefsiz organizasyonların başarılı olması mümkün değildir. Yıllardır görev yapan ancak farklı zaman dilimlerinde farklı sebeplerle aramızdan ayrılan teşkilat mensuplarımıza özel çalışma gruplarıyla tekrar dâvâya dönmeleri için gayret edilmeli.
AK Parti bugüne kadar toplam seçmen arasından yüzde 70’lik bir gruptan destek almıştır. Bu oranın bugün yüzde 35’lerde görünmesi, kaybımızın büyük olduğunu ancak hedefe varmak içinde en kısa yolun bu kardeşlerimiz olduğu gerçeğini de görmemizi sağlıyor. Karakter ne kadar kuvvetliyse, vefasızlık o kadar az kabiliyetlidir.
31 Mart Seçimlerinden sonra “AK Parti artık bitti” diyenlere karşı Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan gibi bir dünya liderine sahipken AK Parti’nin küllerinden yeniden doğmaması için hiçbir neden yok. Yeter ki 2028 Seçimleri öncesi, vakit tam vakti iken, büyük değişim, dönüşüm ve yenilenmeye imza atılsın.
Hiç kimse, ama hiç kimse, 2028’nin kodlarını teşkilatlar ve Genel Merkez bağlamında belirlerken kendi kişisel egosu ile hareket edip Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ihanet etmemeli. Unutulmasın ki, AK Parti’de Recep Tayyip Erdoğan dışında hiç kimse, ama hiç kimse vazgeçilmez değildir. Böylesi bir Lideri yoğun gündemi arasında yanlış yönlendirmeye çalışanlar olursa (ki bugüne kadar gördük mevcutları), her biri bu dâvâya ihanet ediyor demektir. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan, bu milletin kabul olmuş duasıdır. Öyle olmasa 22 yılın her evresinde kendisini yıkmak isteyenler tarafından üzerine oynanan bunca kahpe oyunu, bunca alçak saldırıyı nasıl atlatabilir?
Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’a ve MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’ye destek vermek, bana göre vatanî, insanî ve (daha ileriye götüreceğim bu meseleyi) imanî bir görevdir. Çünkü işin sonunda hak var. Suskun ve mazlum dünyanın gür sesi olmak var. Gazze var. Ayasofya var. Türk dünyası var. “Dünya 5’ten büyüktür” haykırışı var.