
1980 yılların sonlarına doğru, bugün mahkûmiyeti bütün Avrupa ve ABD’yi nedense ilgilendiren Osman Kavala, Muğla Dalyan İztuzu’nda bir otel inşâ etme girişiminde bulunmuştu.
Otelin temeli için hazırlanan bloklar İztuzu plajına dikilmişti.
Dalyan’da yaşayan bir İngiliz olan June Haimoff, bölgenin caretta caretta kaplumbağalarının nadir üreme sahalarından biri olduğunu ileri sürerek önce medyayı örgütledi.
Sadece Türkiye değil, dünya basını konuya hassasiyet gösterirken, Osman Kavala’nın Alman ortağı olan DEG adlı şirket, otel için doğaya zarar vermeyecek yeni bir alan bulmak üzere projeyi durdurdu.
Bu konu, bir TRT ürünü olan Tabii dijital platformundaki “Metamorfoz” adlı dizi filmde bir uyarlama senaryo şeklinde de anlatılıyor.
Dizinin senaryo danışmanı, ciddi bir araştırmacı gazeteci olan Ceyhun Bozkurt. Anladığım kadarıyla onun da bazı tespitlerine göre söz konusu otel inşaatı, sadece bir otel inşaatı projesi değildi.
Osman Kavala ile bu projede ortaklık kuran çevreci Almanları, biz ikinci perspektifte Bergama’da görmüştük.
1990’lı yılların ortalarında köylerinde siyanürlü arama yaparak altın çıkarıldığını ve sağlıklarının tehdit altında olduğunu söyleyen köylüler, muazzam bir medya figürü hâline gelmişlerdi.
Evet, bölgede altın madeni işleten bir şirket vardı. İsmi de “Eurogold” idi.
Köylülerin şikâyetleri üzerine soruşturmalar açıldı. Nihayet maden mühürlendi. Ancak daha sonra madenin işletmesi Normandy adlı bir başka şirkete verildi.
Bu yeni şirket de bir Alman şirketiydi. Ancak bu kez şikâyetlerini dillendiren köylülerin sesleri kesiliyor, kısılıyordu. Bunun nedenini ise, merhum Necip Hablemitoğlu’nun büyük araştırmalar sonucunda kaleme aldığı “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” adlı kitapta bulduk yıllar sonra.
Eski şirketin siyanürlü altın aradığı bilgisini köylülere bildiren ve medyayı harekete geçiren Alman vakıfları, madenin işletmesi zaten bir Alman şirketindeyken niçin böyle bir işe imza atmıştı ki?
Sonrasında ikinci şirket, FETÖ’ye bütün canıyla ve kanıyla bağlı firari Akın İpek’in sahibi olduğu şirkete dönüşmüştü.
Bugün Erzincan’ın İliç ilçesindeki toprak kayması sonucu yaşanan felâketi konuşuyor ülkemiz. Geçtiğimiz yıl buraya özellikle birileri dikkat çekmeye çalışıyordu.
Sosyal medya hesaplarında sözde kâhinler sözde rüyalar da görmüşler ve o rüyaları sözde öngörü veya önsezi yalanıyla paylaşmışlardı da.
Hani şu Fuat Avni veya “1” adlı sözde yapay zekâ hesapları gibi…
Sonunda olan oldu. 9 can toprak altında kaldı. Güya onlar haklı çıkmış oldular.
İstedikleri ne?
İstedikleri şeyi Danıştay üzerinden anlatma imkânım var sanırım.
Bugünlerde FETÖ’ye karşı mücadele hattında ciddî bir algı yarası aldı toplumumuz.
Danıştay 5’inci Dairesi’nde alınan kararlar doğrultusunda 450 FETÖ’cünün eski görevlerine iade edildiği yönündeki haber, FETÖ hakkında hassasiyet taşıyan vatanperver milletimizi özellikle sarstı.
Oysa Anayasa Mahkemesi’nin sürekli şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çekişmeye girdiği her dönemde Danıştay, yargı erkinin en önemli çatılarından biri olarak vatanı müdafaa eder şekilde idare ve bürokraside Erdoğan’ın yanında saf tutarak Devlet’in FETÖ’ye mücadelesine en önemli katkıyı sunuyordu.
Fakat bir gecede yayılan haberle bunların hepsi unutuldu.
Herkes, Danıştay’ın bir anda 450 FETÖ’cüyü görevine iade ettiğini ve bürokrasinin yeniden FETÖ’nün eline geçtiğini dahi düşündü.
Çünkü böyle düşünülmesini istemişlerdi Danıştay’ı, özellikle de Erdoğan’ın yanında sapasağlam duran Danıştay’ın özellikle bazı isimlerini, başkanlarını kendilerine hedef seçenler.
Zira bu mücadelede onları güçsüz düşürecek tek şey, tam da Danıştay’da gerçekleşecek seçimler öncesinde halkın desteğinin üzerlerinden çekilmesiydi.
Bir haber, bugün Danıştay’ın hainlerle dolu sanılmasına neden oldu. Danıştay’ın yaptığı açıklamaysa umursanmadı bile.
Sahi, Danıştay’daki caretta carettaları sahiplenecek bir bilinç neden oluşamadı bu memlekette?
Karşı taraf her alanda, yargıda da, bürokraside de, altın madenlerinin işletmelerinde de, enerji üretim alanlarında da hâkimiyeti eline almak için olmadık akıl oyunlarına girişiyor, halkın algı ve tepki gücünü sonuna kadar kullanıyor. Peki, ya biz?