
HER olaydan bir “Gezi” çıkarma girişimi var muhalefette.
Bu, anlaşılabilir bir durum tabiî. Zira son 19 yılda en iyi organize oldukları
muhalefet hareketiydi Devlet’e milyarlarca TL zarar verdikleri o kalkışma.
Ancak Devlet, üzerine düşeni yapıp, neredeyse tüm
yurda yayılan o eylemleri, dünyadaki benzerlerinin çok altında bir can kaybı
ile önlemeyi başardı. Acı da olsa bu da bir tecrübe oldu Devlet’e. Ne
yapılacağını, nasıl davranılacağını, kaybı nasıl minimumda tutacağını ve bu tür
eylemlerden nasıl kurtulacağını öğrenmiş ve test etmiş oldu.
Parklarda yatanlardan medet uman muhalefet ise hiçbir
olaydan ders almamış gibi görünüyor. Evet, konumuz, “Barınamıyoruz” eylemleri…
Gerçekten barınamayanlar mı organize etti bu
eylemleri, yoksa onları kullanan provokatörlerin işi mi bu gene?
İçişleri Bakanlığı birtakım sayılar verdi eyleme
katılanlarla ilgili. Buna göre eylemcilerin yüzde 15’i bile öğrenci değil. Biz
bunu Boğaziçi eylemlerinden çok iyi hatırlıyoruz. Konuyla alâkası olmayan
yüzlerce, binlerce eylemci tespit edilmişti orada da.
Tabiî ki direkt olarak kişinin kendisini
ilgilendirmeyen konularda da eylem yapması, eylemcilere destek vermesi mümkün.
Hayvan sevmeyen birinin hayvan haklarını savunanlara, eşini öldürmüş birinin
kadın hakları savunucularına veya HDP’nin, kaçırılmasında sorumlu olduğu
çocuklar için evlât nöbeti tutanlara destek vermesi komik olurdu belki. Ama
sokaktan geçen birinin bile “Barınamıyorum”, “Kiralar yüksek”, “Yurt istiyorum”
diyen gençleri alkışlaması, sözlü ya da fiziksel destek vermesi kadar insancıl
bir durum olamaz herhâlde. Bir de bu gençlerin arkadaşları, aileleri var
eylemlere katılan. Dolayısıyla eylemlerde soruşturulan kişilerin çoğunun
öğrenci olmamasını anlaşılabilir bir durum olarak koyalım bir kenara.
Ancak, eylemci öğrencilerin de neredeyse tamamının
yurt başvurusu olmaması, bazılarının zaten KYK yurtlarında barınıyor olması,
hattâ içlerinde KYK yurtlarından kendi istekleriyle ayrılmış eski öğrenciler
olması ise üzerinde durulması gereken konulardır. Eğer bu iddialar doğruysa -ki
İçişleri Bakanlığı açıklamaları bu yönde- bunun altında bir provokasyon aramak
abes olmaz diye düşünüyorum.
CHP Genel Başkanı da gençlere “her zamanki gibi” sahip
çıkarken bu provokatörlere prim verdi, biliyorsunuz. Son olarak İBB’nin yaptığı
öğrenci yurdu, belki de bu soruna muhalefetin verdiği en güzel cevap oldu. O
zaman bize sorma hakkı doğdu: Daha
önceleri neredeydiniz?
Evet, “İktidara yürüyüş yerelden başlar” mantığını
çözememiş olan ana muhalefetin, bugüne kadar yurt sorununu görmemiş ve eylemler
başlayınca sorunu sahiplenmiş olması pek mantıklı bir yol değil. Kardeşim, sen
nasıl muhalefetsin? İktidarın yapamadıklarını eleştireceksin ve elindeki
imkânlarla bunları çözmeye çalışacaksın. Ve senin elinde, nüfusun yarısından
fazlasının yaşadığı büyükşehir belediyeleri var. Yapsaydın ya!
Ama hayır! Sorun muhalefetin sunduğu kadar büyük
değil. Hattâ geçici olduğu kesin!
Kılıçdaroğlu gibi sorup cevaplayalım: “Sorun var mı?
Var!” Ancak bu sorun, KYK’nın yatak kapasitesiyle alâkalı bir sorun değil
aslında. Keşke her öğrenci için Devlet bir yatak üretebilseydi. Ancak sistem
böyle işlemiyor. Birincisi, her yıl kaç öğrencinin yurt ihtiyacı olacağı yani
kaçının evinden uzak bir okulda okuyacağı belli değil. İkincisi, millî eğitimi
ücretsiz yaptığını iddia eden Hükûmet’in üniversiteleri ücretsiz eğitim kurumu
yaptığına ilişkin bir iddiası yok. Evet, harçları kaldırdı, yurtlar bedavadan
daha ucuz falan ama Devlet bunu yapmakla ne kadar mükellef dersiniz?
“Bedavadan ucuz” demişken, Devlet’in yurt ücreti
olarak tahsil ettiğinin neredeyse iki katı kadar yemek desteği verdiğini
biliyorsunuzdur herhâlde. Bir de burs verdiği öğrenciler var. Öğrenim kredisi
değil, burstan bahsediyorum. Harç da almıyor Devlet, yeter ki imkânı olan
olmayan herkes okuyabilsin! Şimdi kalkıp da “Devlet yurt yapmıyor” demek, pek
akla zarar bir muhalefet olur herhâlde. Hem de Devlet’in 2002’den beri yaptığı
yurt ve yatak kapasitesini biliyorsanız…
2002 ile 2021 yılları arasında Devlet
üniversitelerinde örgün eğitim gören öğrenci sayısında yüzde 150’den fazla bir
artış yaşanmasına rağmen, aynı dönemdeki KYK yatak kapasitesi neredeyse yüzde
400 yükselmiş. 2002’de her yüz öğrenciden 12’sine yurt sağlayan Devlet, 2,3
milyondan fazla öğrenciye okuma imkânı sunarken, her yüz öğrenciden 19’una yurt
vermeye başlamış.
Tekrar söyleyelim, keşke her öğrenciye yetecek sayıda
Devlet yurdu olsaydı, ancak bunun örneği yok dünyada.
Şimdi asıl soru, önceki yıllarda da benzer sayılara
sahip olduğumuz hâlde bu yurt sorununun neden bu eğitim döneminde büyüdüğü ve
büyütüldüğü olmalıdır.
Yaklaşık iki yıldır duran inşaat sektörü yüzünden
eldeki konut stokunun eridiği, dolayısıyla kalan stokların yüksek fiyattan
alıcıya sunulduğunu biliyoruz. Evlilik hayâllerini bir buçuk yıl erteleyenler,
zaten bu yaz evlenecek olanlar, nüfustaki artış ve her yıl yurt yerine ev
kiralamayı düşünen öğrencilerin talebini karşılayamayan mevcut stok, en yüksek
fiyatı ödeyene satılmaya ve kiralanmaya başlandı. Bunu bir fırsatçılık olarak
görebilirsiniz ama arz-talep dengesinin getirdiği fiyatlandırmanın piyasa
gerçeği olduğunu da unutmamak gerekir.
İşte bu kiralardaki aşırı ama bence geçici ve sunî
artış geçmiş yıllarda yurt yerine evde kalmayı tercih eden öğrencileri de KYK
yurtlarına yönlendirdiği için, her yıl olduğundan daha fazla bir talep olmuş
olabilir. Buna rağmen yurt talebinin yaklaşık yüzde 89’u karşılanmış durumda.
Yıl içerisinde öğrenci kabul etmeye başlayacak yeni yurtlarla bu oran daha da
yükselecek diye umuyoruz.
Cumhur İttifakı belediyelerinin bu konuda görevlendirilmesi,
açıkta kalan öğrenci sayısını iyice azaltacak inşâallâh.
Böylece, büyük oranda pandemi şartlarına bağlı yaşanan bu yurt sorununu kaşıyan parmaklar bir kez daha boşta kalacak ve kendilerine başka sorunlar bulmaya çalışacaklar.