İNSANA başka bir şehirde
nereli olduğu sorulduğunda, soruya cevap vermeden önce, olduğu yerden şöyle bir
doğrulup, şehrinin tüm saflık ve samimiyetine bürünerek tamamen arkasına
sığındığı ve aidiyetini hissettiği yerdir bana göre “Erzurum”.
Çocuk
yaşlarda, öyle çok anlamasam da, kıymetini yaşadığım şehri zaman geçtikçe daha
çok anlayabiliyorum. Her şehrimiz ayrı bir öneme sahip elbette, ama geçmişinin
ait olduğu şehir, her insan için daha başkadır.
Şehir
ve yaşattığı atmosfer insanı öyle bir sarar ki, kişi fark etmese ya da istemese
bile gittiği yerde onu karşıya aksettirmesi sanki ayrı bir değer katar
kendisine. Toplumsal yaşamda da böyle değil midir? Değer yargılarıyla toplumsal
hayata giren insan, her ne kadar reddetmeye çalışanlar olsa da, bunları
aktardıkça tutunabiliyor hayata.
Gelelim
Erzurum ve Erzurumluya…
Erzurum,
tarihi itibariyle, başta Alvarlı Efe ve İbrahim Hakkı gibi birçok ulemayı
yetiştiren ve onlara ışık tutan medreseleri ile dolu, maneviyatı en derin
hissedebileceğiniz şehirdir. Bilgiye bugün olduğu gibi hızla erişilmediği
dönemlerde yani bilginin kıymetli olduğu senelerde daimî bir bilgiyle
kendilerini donatan ve eserleri bugün bile değeri artarak aktarılan âlimleri
bağrında yetiştirmiş bir şehirdir Erzurum.
Erzurum
sadece bir şehir değildir. Geçmişinde olanlarla şanlı tarihimizin mihenk taşı
olan şehirlerimizden biridir. Bir duruşun, cesaretin, ahlâkın, yardımseverliğin
ve erdemin özetidir. Erzurum, atalarımızın Anadolu’da savaştıkları, yurt
tutundukları yerin adıdır, kundaktaki bebeğini kenara bırakarak vatan savunan
bir Nene Hatun’dur.
Erzurum,
geçmişinde süregelen geleneği ve maneviyatı en derinlerde hissedebileceğiniz
şehirdir.
Erzurumlu
olabilmek de ayrı bir güzelliktir bizim için. Ben en çok da metropol
şehirlerimize gidip orada şehri donuk hâle getiren insanları gördükçe anlayabiliyorum
kıymetini Anadolu’nun. Misafirperverliğinden tutun da takındığınız davranışa
kadar sorumlu tutabilen bir şehir olmasının yanında, size kattığı olumlu tutum
ve davranışlar da aslında sizi siz yapan değerleridir Erzurum’un.
Bir
Erzurumlu olarak betimleyeceksem Erzurum’u, en başta “dadaş” kelimesinden
girmeliyim konuya. Dadaş, “özü sözü bir, mert, cesur, zalimin karşısında ve mazlumun
yanında olan, merhametli ve tüm erdemleri kendisinde toplayan” biri olmaktır.
Bar tutan, cirit atan Erzurum geleneğiyle yoğrulmuş olmaktır. Dadaşlık, öyle
rastgele edinilmiş bir meziyet olmayıp, bazı müstesna şahsiyetlerde görülen
efendilik gibi, fıtrî bir ruh asaletidir.
“Erzurum”,
“dadaş” ve “bar”, birbiri içine geçmiş sözcükler gibidir. Öyle ki, Erzurum barı
dünü bugünde yaşatan bir folklordur. Sosyal medyada dahi çokça lâfı edinilen
bir yazıdır: “Erzurumlu yahut dadaş olmak, adın seslenildiğinde ‘can’ demektir.”
Büyüğüne küçüğüne, ailesi ve ülkesine, tarihine saygı duymaktır Erzurumluluk.
Çok
iddialı olacak belki ama ülkemizde Ramazan ayını tam anlamıyla idrak
edebileceğiniz tek şehirdir Erzurum. Öyle ki, iftar vakitlerinde şehrin en
işlek caddelerinde dahi iftar vakti tek insan olmaz. Ramazan ayı boyunca, bu
aydan her konuda istifade edebileceğiniz nadide bir şehirdir.
Erzurum,
bir Alvarlı Efe’dir. Geçmişte birçok âlime kucak açan, yetiştiren Erzurum, en
çok onun kaleminde anlam bulur: “Erzurum kilidi mülk-ü İslâm’ın/ Mevlâ’ya
emanet olsun Erzurum/ Erzurum derbendi ehl-i imanın/ Mevlâ’ya emanet olsun
Erzurum.” (Alvarlı Efe Hazretleri)
Geçmişinde
Erzurum gibi daha nice şehrimizin ilmî, tarihî ve manevî güzellikleri vardır. Ya
bizler şehirlerimizin geçmişine ne kadar lâyık insanlarız? Şehirlerimizi imar
ederken geçmişi unutturmamalı, gelecek nesillere bu hissiyat ilmek ilmek işlenmelidir.
Zira kültür önemlidir. Kültür, bizi biz yapandır; hem geçmiş, hem gelecektir.
Bu anlamda hiçbir insan, doğduğu yerden ayrı tutulamaz.
Ülkemiz
toprakları çok değerlidir. Hiçbir şehrimiz yok ki, tarihinde büyük fedakârlıklar
yaşamamış olsun. Ülkemiz insanı geçmişte çok şey yaşadı ve bize bugünleri miras
bıraktı. Allah bizleri de şehirlerimizin güzelliklerini yansıtabilecek ve
aktarabilecek bir nesil eylesin!