BİR Mahmut, bir de
Mehmet vardır Erzurum’da. Bu iki dadaş, tanışırlar mıydı bilinmez, 1960’lı
yılların başlarında Almanya’ya çalışmaya giderler. Bütün gurbetçiler gibi,
ekmek parası uğruna, büyük sıkıntılar çekmişlerdir. Geride bıraktıklarının
çilesi ise, daha az değildir elbet. İki dadaşın hikâyelerini şiirlerinde
işleyen Âşık Reyhânî’den bahsedeceğiz bu yazımızda...
Bu
kardeşiniz, Alamanyalara gidişin ellinci yılı münasebetiyle düzenlenen
programlara katılmıştı vaktiyle. Aradan on yıl geçti, geldik altmışıncı yıla.
(Almanya’ya
“Alamanya” denirdi. Yalnızca Almanya değil, diğer Avrupa ülkeleri de aynı
şekilde anılırdı. Fransa, Hollanda, Belçika ayrımı, orada bulunanlar için
geçerliydi. Sıladakiler için hepsi “Alamanya” idi.)
En
ağır işlerde çalıştılar. Dil problemi ilk sırada gibi görünse de kültür
farklılığı daha önemliydi. Sonraki yıllarda beliren yabancı düşmanlığı, zaman
içinde İslâm düşmanlığına dönüştü. Irkçılıkla beslenen bu akım, bugün de ortada
duran bir problemdir.
Saldırıya
uğrayan, evi yakılan, camileri bombalanan, dükkânları kurşunlananların
haberlerine sık sık rastlamaktayız.
Orada
ağır baskılar sürse de artık orası doydukları yerdir. Kök salmışlardır. Pek
çoğu için dönüp gelmek zorlaşmıştır.
Bütün
dalları kesilmiş bir ağacın, toprağa bağlı kalan gövdesine zincir bağlayıp
traktörle çekmeye çalışırken, derine uzanan köklerin nasıl tuttuğunu, traktörü
ne kadar zorladığını, bir saate yakın boğuşmanın sonunda zorla söküldüğünü,
tecrübe edenler bilir.
Avrupa’daki
vatandaşlarımız da o ağaç gibi orada tutundular. İkinci, üçüncü, dördüncü
nesiller yetişti. Oranın şartlarına olabildiğince uyum sağladılar. Tahsil görüp
yüksek mevkilerde görev aldılar. Büyük çaplı işler kurdular. Yönetici
seçilenler, sanata veya spora yönelenler büyük başarılar gösterdi.
Fakat
ilk gidenler için orası “acı vatan” idi. Dili başka, dini başka, anlayışı ve
hayata bakışı başka bir toplumda, az çok para kazanıp ayakta durmaya gayret
ettiler.
Geride
bıraktıklarının da, kendilerinin de bağrında hasret ateşi hep yandı.
Kolundaki
saatin ayarını hiç değiştirmeyen ve yirmi yıl boyunca Türkiye saatine göre
yaşayanlar vardı.
Dil
öğrenmemek için direnenler de az değildi.
Yeni
nesiller ise sular seller gibi…
Dadaş
Mehmet’in yedi çocuğuyla memlekette bıraktığı eşi için Âşık Reyhânî, şu şiiri
yazmış, türkü olarak söylemiştir:
“Elleri koynunda
pınar başında
Almanya’ya doğru
bakar o gelin
Yedi çocuğu var,
dördü peşinde
Feleğe dişini
sıkar o gelin
Sordum derdin
nedir, konuşmaz dili
Yirmi beş yaşında
bükülmüş beli
Mehmet’ten hâtıra
kalan mendili
Her gün gözyaşıyla
yıkar o gelin
Aylar geçer
senesinden habersiz
Kitap okur mânâsından
habersiz
İplik düşmüş iğnesinden
habersiz
Dikeceği yerde,
söker bir gelin
Reyhânî, gel sen
bu gelini kına
On yıldır görmemiş
elleri kına
Sofrada Mehmet’i
düşmüş aklına
Çorbayı yemeden döker o gelin."
*
Âşık
Hacı Yaşar Reyhânî, diğer şekliyle “Reyhânî Baba”, kısaca söyleyişle “Reyhânî”
için kaleme aldığı eserinde Doç. Dr. Dilaver Düzgün, şöyle söze başlar:
“Âşık
Yaşar Reyhânî, 1934 yılının Eylül ayında, Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı
Alvar köyünde dünyaya gelmiştir. Hayattayken şairin kendisinden alınan
bilgilere göre büyük dedesi Muhittin, Ahıska muhaciri olarak Erzurum’a gelmiş
ve 93 Harbi’nde şehit düşmüş, onun oğlu Kâmil Usta, Erzurum’da bir süre ticâretle
uğraştıktan sonra Alvar’a yerleşmiş, onun oğlu olan Recep Usta ise Alvar’da
kalarak çiftçilikle uğraşmıştır.
Yaşar
Reyhânî, Recep ile Alvarlı Mail Ağa’nın kızı Yıldız’ın evliliklerinden dünyaya
gelen altı çocuğun üçüncüsüdür. Babası, ortakçılık ve çobanlık yaparak geçimini
sürdürdüğü için Yaşar’ın çocukluk yılları, Alvar’a yakın köylerden Pasinler’in
Tepecik ve Horasan’ın Aşağı Tahir Hoca köylerinde geçer. Aşağı Tahir Hoca
köyünde iken ilköğrenimini yapmak üzere Horasan ilçe merkezine gidip gelen
Yaşar, ilkokulu bitiremez, üçüncü sınıftan ayrılmak zorunda kalır.
Aradan
uzun bir süre geçtikten sonra 1960’lı yıllarda dışarıdan bitirme sınavlarına
girerek ilk ve ortaokul diploması alır.”
Genç
Yaşar, bir komşu kızına vurulmuştur. Babasıyla birlikte Sarıkamış’ın İslâmsor
köyüne gittiklerinde, kırık dökük bir saz alır. Telleri yoktur kavaktan yapılma
sazın. Köye dönünce ince elektrik tellerini bağlar, kendi kendine çalıp
söylemeye başlar.
Sevdiği
kızı, yakın köyden biriyle evlendirirler. Zorlamayla başlayan evlilik, bir yıl
sonra biter. Genç gelin, başı eğik, köyüne döndükten sonra, baba evinde fazla
yaşayamaz, senesine vefat eder. Bizim Yaşar’ın yüreğindeki acı, büyüdükçe
büyür. Derdini mısralara döker, sazının tellerine vurur.
Zamanla
Hasankale’deki (Pasinler) âşık programlarının müdâvimi olur. 20 yaşında iken
Sarıkamış’ın Keçesor (Balabantaş) köyünden Rabia Hanım’la evlenir. Asker olduğunda
birkaç aylık bir bebeği vardır.
Erzurum’a
yerleştiği dönemde giderek ünü yakın çevresine yayılan Reyhânî, yalnız kendi
şehrinde değil, bütün bölgede tanınmakta, programlara çağrılmaktadır. 1960
yılında “Yılmaz” olan soyadını “Reyhânî” biçiminde değiştirir. “Reyhânî” hem
soyadı, hem de mahlasıdır artık.
1967
yılında Erzurum Belediyesi’nde zabıta olarak çalışmaya başlarsa da uzun süre kalmaz.
Halk ozanlığının gereğince sık sık Erzurum dışına çıkmak istemesi ve her
seferinde karşılaştığı izin problemi yüzünden bir yıl sonra istifa eder.
1968
yılında Konya Âşıklar Bayramı’na katılan ve “Sarıcakız” mahlasıyla şiirler
söyleyen İlkin Manya ile tanışır. 1970 yılında evlenirler ancak bu evlilik uzun
sürmez. Bir yıl sonra ayrılırlar.
1976’da
Gölbaşı semtinde Âşık Nuri Çıraği ile birlikte âşıklar kahvesi açarlar.
Senelerce bu köklü geleneğe hizmet eden Reyhânî, kurucusu olduğu Erzurum Halk
Ozanları Kültür Derneği’nin başkanlığını 1989’a kadar yürütür.
Ardından
Bursa’ya yerleşen âşığımız, 10 Aralık 2006 tarihinde Bursa’da vefat etmiştir.
“Geldi geçti bir
Reyhânî
Gören olmaz
Erzurum’da
Karataştaki
mercanı
Kıran olmaz
Erzurum’da
Can emânet veren
alır
Ecel görünmezken
gelir
Mezarım gurbette
kalır
Soran olmaz
Erzurum’da
Erbâb-ı mânâ
çarkına
Gör kemâli aşk
arkına
Emrahlar geçer,
farkına
Varan olmaz
Erzurum’da
Mezar olur beden
beden
Sesleri gelmiyor
neden
Mânâ derken on
ikiden
Vuran olmaz
Erzurum’da
Havada yumurtlar
huma
Kim der vebâli
boynuma
‘Sazcı’ derler,
tabutuma
Giren olmaz
Erzurum’da
Abide yaptılar
kimi
Reyhânî dinle
vasfımı
Benim ise mezarımı
Ören olmaz
Erzurum’da”
Diyerek vefatına dair de şiir yazan Âşık Reyhânî’nin Mansuri, Meryem, Yasemin, Leyla, Yüksel, Ozan, Hülya adlarında yedi çocuğu dünyaya gelmiş, Yüksel, 1995’te vefat etmiştir.
“Bursa
vatan toprağıdır, dadaşa gurbet sayılmaz” demiştim vaktiyle.
Zira
o çok gezen ve yabancı elleri iyi bilen biriydi. Almanya, ABD, Avusturya,
Azerbaycan, Belçika, Danimarka, Fransa, Hollanda, İran, İsveç, İsviçre,
Kazakistan, Kırgızistan, KKTC, Macaristan, Norveç, Suudi Arabistan,
Türkmenistan gibi ülkelere giderek sanatını icra eden Reyhânî, Dilaver Hoca’nın
ifadesiyle, hikâye musannifi ve anlatıcısı olarak da kendinden söz ettirmeyi
başaran çok yönlü bir âşığımızdı.
Hazırladığı
çok sayıda plâk ve kasetin içinde hikâyeler de önemli bir yer işgal etmektedir.
Reyhânî’nin başarılı olduğu alanlardan biri de muamma çözme ve askı indirmedir.
Âşık tarzı şiir geleneği içinde “askı” ve “muamma”, cevabı kendi içinde gizli
bulunan bir çeşit bilmecedir. Âşıklar, meslekî birikimleri ve sezgileriyle bu
tür bilmeceleri çözmektedirler. Reyhânî de muhakeme yeteneğini kullanarak
muamma çözen güçlü âşıklarımızdan biridir.
1960’lı
yıllarda “Alvarlı Reyhânî Divanı” ve “Böyle Bağlar” adlı kitapları da
hazırlamıştır.
Reyhânî’nin
şiirlerinde toplumsal yergi önemli bir yer tutar. Köy hayatının teknolojik
imkânlardan yararlanamayan ağır şartları, yoksulluk içinde geçen bir hayat, köy
ortamında ekonomik güce dayalı sosyal tabaka uyumsuzlukları âşığımızın
kişiliğinde derin izler bırakmıştır.
Şikâyetleri
köy hayatı ile sınırlı değildir. Gecekondu semtlerinin problemleri de onun
şiirlerinde gündeme gelir.
Çoğunlukla
ekonomik açıdan yetersiz şartların hüküm sürmesinin bir sonucu olarak ortaya
çıkan gurbet olgusu, onun şiirlerinde en ileri boyutlarıyla gündeme gelir.
En
meşhur eserlerinden biri olan “Almanya Türküsü” ile sözü tamam edelim. Daha
fazlasını isteyenlere, bahsettiğimiz eserlere ve Âşık Hacı Yaşar Reyhânî’nin
kayıtlarına bakmayı tavsiye ederiz. (Sesinden dinlemek çok daha güzel ve
keyifli.)
Bu
türküsünde, Almanya’da yaşayan Erzurumlu Mahmut’un hikâyesini şöyle
anlatmaktadır:
“Ah baba can,
Almanya’ya geldim başka hâl oldu
Ben burada şaşırırem
galirem
Son doğan çocuklar
hep sarı oldu
Ben bu işin sebebi
muzdur, bilirem
Bilirem babo
bilirem
Sebebi de muzdur
bilirem
Ağlanacak hâlime
de gülirem
Her gün taksit
taksit ölirem
İlk gelende bir
gün Bahnhof’ta kaldım
Sonra usta bir
avrat buldum
Yirmi beş yıl
orada boşa gocaldım
Şimdi çârem bitti,
namaz gılirem
Gılirem babo
gılirem
Her gün taksit
taksit ölirem
Ağlanacak hâllerime
gülirem
Canım çok
sıkılıyor babo akşam olunca
Çamaşır yıkirem
fırsat bulunca
Sozialamt’tan ucuz
para alınca
Bir hafta içinde
hacı olirem
Olirem babo olirem
Gider gelir kumar
oynirem
Yine aynı işleri
yapirem
Her gün taksit
taksit ölirem
Gayet şımardı babo
ah çocuklar ah
Terbiye düzeni
gayboldu, eyvah
Çocuklarnan hırslı
gonuşmak yasah
Çünkü
kindergeld’den para alirem
Alirem babo alirem
Çocukları
sokaklara salirem
Haftada bir arirem
bulirem
Bulirem babo
bulirem
Derdim çok ya
gardaş, galanını demirem
Dillerim dönmüyor,
söyliyemirem
Ben Türkem ya,
domuz eti yemirem
Fırsat bulirem, sucukları
yalirem
Yalirem babo
yalirem
Ben bu işin
sebebini bilirem
Her gün taksit
taksit ölirem
Ağlanacak hâlime
gülirem
Gülirem babo gülirem
Geçen hasta
olduğumu bildiler
Sağ olsun,
doktorlar eve geldiler
Böbreğimin ikisini
aldılar
Ciğer de yok,
omuzumdan solirem
Solirem babo
solirem
Solirem gurban
solirem
Ben bu yerde
yorulmadım durmadım
Sanki emeğimi boşa
vermedim
Kırk beş gündür
avradımı görmedim
Ara sıra
duraklarda bulirem
Bulirem babo
bulirem
Bulirem dostlar
bulirem
Son günde garışık
rüya görirem
Denizin üstüne
duvar orirem
Nerde pavyon
görsem orda durirem
Sağa sola bahir,
hemen dalirem
Dalirem babo
dalirem
Ama yine Cumaları
gılirem
Bayram namazını da
gılirem
Orucun yarısını
tutirem
Zekâtın da hiçbirini
vermirem
Vergilerin hepsini
muaf görirem
Eyvah, emeklerim
gitti havaya
Ellerimi açım ulu
Mevla’ya
İsa bizi çağırıyor
havaya
Onun için
uçaklarda ölirem
Ölirem babo ölirem
Tabut olur sonra
gelirem
Bu işin de sebebi
var bilirem
Her gün taksit
taksit ölirem
Reyhânî, düşündüm
yıllar boyunca ey
Bu dert anlaşılmaz
bilemeyince ey
Alman raus ve
yabancı deyince
İki pasaportlu
yurttaş olirem
Olirem babo olirem
Onun da golayini
bulirem
Bulirem babo
bulirem
Ağlanacak hâlimize
gülirem
Her gün taksit
taksit ölirem.”
*
Bu
yazının maksadı, Reyhânî Baba’yı rahmetle anmak, eserlerine dikkat çekmek,
tanıyanlara hatırlatmak, tanımayan varsa haberdar etmek idi. Hâsıl olduysa ne
mutlu!