ELDEKİ resmî bilgilere
göre 2019 yılının Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan ve 2021 Mart
ayı itibarıyla mutasyonlar geçirerek dünyayı kasıp kavurmaya devam eden Covid-19
salgını, üzerinde haklı olarak pek çok şüphe uyandıran bir salgındır.
Bu
büyük salgının ortaya çıkışı bana hiçbir zaman doğal bir âfet gibi gelmedi. Bu bağlamda
daha salgının başında ironik bir dille yazdığım “Virüsün Taçlısı, Düşmanın Haçlısı”
adlı makalemde, bu salgına yol açan virüsün üretilmiş bir virüs olduğunu
söyledim. Aradan geçen bunca zaman içinde de kanaatim asla değişmedi.
Bunun
üretilmiş bir virüs olduğu gün gibi açıktır. Bunu üretenlerin aşılarını da
üretip rafa koymalarıysa virüsün üretim işi olduğundan daha açıktır. Bu virüsü
üretenlerin, salgının dünya ölçeğinde bir boyut kazanması üzerine cansiperane
aşı üretimi yapıyormuş gibi görünmeleriyse hiç mi hiç inandırıcı değildir!
Üretilmiş
olduğu her türlü kuşkudan azâde olan bu virüsün, dünya ölçeğinde bir salgın hâline
getirilmesinin ardında dünya ölçeğinde bir amacın yattığı açıktır. Şimdi bu
küresel amacın hangi sonuçlara erişmek için böyle bir tertibe gittikleri
üzerinde duralım.
Virüs
cininin şişeden hangi amaçla çıkarıldığını iyi görmek için, virüsün nerede
ortaya çıkıp nereleri vurduğunu çok iyi takip etmek gerekir.
Virüs
ilk defa nerede ortaya çıktı? Çin’in Wuhan şehrinde… Pekâlâ! Bu virüsün ortaya
çıkışı ve seyriyle ilgili olarak Çin mâkâmları dünyayı doğru dürüst
bilgilendirdi mi? Hayır! Bırakınız doğru bilgilendirmeyi, bu virüsün ortaya
çıkışı esnasında maksatlı bilgi ve görüntülerle dünyaya müthiş bir korku
pompalandı. Hatırlarsanız, virüsün ilk yayılım anlarında sokakta yürürken pat
diye düşüp ölenlere dair görüntüler vardı.
Dünya,
virüsle tanışınca ölümlerin öyle yürürken pat diye düşüp ölmek biçiminde olmadığını
yaşayarak öğrendi. O hâlde neydi o görüntülerden elde edilmek istenen sonuç?
Birileri
bu korkuyu pompalayarak bir şeyler elde etmeyi amaçlıyorlardı muhakkak.
Bendeniz
bu küresel ölçekteki korkutmanın dünya küresini kendi amaçlarına göre
düzenlemek isteyen güç odaklarının işi olduğunu değerlendiriyorum. Bu güç
odakları, şu an dünya medya ve ekonomisini kontrol eden güç odaklarıdır. Bu
odakların ortak noktaları ise tanrıtanımazlık ve hiçbir dünya değerine bağlı
olmamaktır.
Bu
küresel odaklar, iki dünya savaşı içerisinde ABD’de teşkilâtlanıp küresel çapta
bir sermaye ve medya gücüne eriştikten sonra büründükleri mazlum postundan
çıkarak gerçek yüzlerini göstermeye başladılar.
Bunların
amacı, öncelikle dünyadan dinlerin tanzim ettiği değerleri ortadan kaldırmak şeklinde
kendini gösterdi. Özellikle dünya çapındaki sermaye ve medyaları ile bu
değerlerin aşınması için çalıştılar. Ardından her ülkede mantar gibi türeyen
STK’ları vasıtasıyla bu değerlerin karşısında yer alan küreselci amaçlar için
devşirilmiş işbirlikçilerini örgütlediler.
Ailenin
yozlaştırılması, dinin hayattan çekilmesi, tüketim ve israfın körüklenmesi,
ülkelerin kendi sorunları için çözüm üretme kabiliyetinden alıkonulması gibi
evrensel değerler (!) peşinde olan bu tayfa, süreç içinde çöreklendiği ABD’de
kendi geleceklerinin Nazi Almanya’sındaki duruma benzer olacağını
değerlendirerek yeni kuluçka alanları aradılar.
Bu
kuluçka yerlerinden ilki, bizdeki Tanzimat ve Meşrutiyet çözülmelerinin
izdüşümü olan Glasnost ve Perestroyka yaveleriyle dağıttıkları SSCB oldu. Ancak
Putin’in iş başına gelmesinden sonra burada birtakım kripto yapılar bırakarak
kendi dünya görüşlerinin cenneti olan Çin’e göçtüler. Amaçları Çin’i, dünyayı
çarpacak bir “cin” hâline getirmekti.
Bunlara
göre dünya nüfusu fazla artıyor ve dünya kaynakları, ulus devletler ile ABD ve
AB gibi büyük birlikler tarafından kontrol ediliyordu. Bunun önüne geçecek ve
bir hamlede bu karşı bloku yıkacak bir şey lâzımdı. Bunun için fazla öteye
gitmeye de lüzum yoktu; zira bütün dünya laboratuvarları kendilerine
çalışıyordu.
Nitekim
ilk işaret fişeğini Wuhan’dan attılar. Gerekli korku ve gerilim oluştuktan sonra
diğer seyyar veya sabit laboratuvarlarındaki virüsleri doğaya (!) bıraktılar.
Bu hayırlı hizmeti(!), “test kiti” adını verdikleri virüs taşıyan cihazlarla
destekleyerek dünyayı kurtarmaya yani virüsü yaymaya devam ettiler.
Peki,
bunu yapmakla amaçladıkları şey neydi? Bu yeni şey, yeni dünya düzeniydi. Bu
dünyanın kurulması için de dünyadaki ulus devlet ve bunların ötesinde birleşik
devlet yapılarının yıkılması gerekiyordu. Bu noktadan bakılırsa virüsün
öncelikle neden AB ve ABD’yi vurduğu daha iyi anlaşılabilir. Virüs sahipleri -ki
bunlar sermaye ve medyanın da sahipleridir- öncelikle bu birliklerin, bunlarla
eş zamanlı olarak da ulus devletlerin içe kapanmalarını, ekonomik
faaliyetlerden geri kalmalarını, içine düştükleri borç batağından çıkamayarak
kendi kuruluşları olan IMF gibi yapıların kapılarını çalmalarını istiyorlardı.
Virüs
sahiplerinin nihaî amacı ise küresel gücün Atlantik ekseninden Çin eksenine
kaymasıydı. Zaten 2020 dünya ekonomik büyüme rakamlarına bakılırsa Çin ve
Türkiye haricindeki ülkelerin kabuklarına çekilerek büzüştükleri görülür. O hâlde
bu salgın, Avrupa ve ABD’nin dünya hâkimiyetlerini bitirmek üzere ortaya çıkmış
ve onların rolünü Çin’e vermek üzere devam ettirilen bir süreçtir. Dünya hâkimiyetinin
Çin’e geçmesi demek, mutlak bir ateizme geçiş ve dinlerin getirdiği ahlâkî
dünya değerlerinden sıyrılış müjdesidir(!).
Küresel
efendilerin bu salgınla amaçladıkları dünya tasavvurları ise bütün insanlığın
kendilerine çalıştığı küresel kölelik düzenidir. Sahipler ve kölelerden oluşan
bir dünya yani zalimler cenneti…
Peki,
dünyaya yeni bir format atma amacı güden bu şeytanlık başarılı olur mu?
Hayır,
olmaz! Çünkü İlâhî irade, zulmün dünyayı mutlak sûrette ele geçirmesine izin
vermez ve sebepler eliyle bu teşebbüsü bozar.
Virüs
sahipleri neyi amaçladılar? Birlikleri ve ulus devletleri yok etmeyi… Sonuç
nereye doğru gidiyor? Birlikler sarsılıyor fakat ulus devlet bilinci öne
çıkıyor. AB’de virüs yayılınca topyekûn bir tavır almak yerine her ulus kendini
koruma refleksiyle harekete geçti. Bu refleks AB’yi dağıtacak bir düzlemde
yürümeye başladı. ABD’de de Biden’in iktidara gelişiyle “ABD geri dönüyor” gibi
sloganlar atılsa da artık içinin boş olduğunu biliyoruz. Nihayetinde o da
çözülecektir ki çözülme başladı bile!
Küresel
gücün ABD’den Çin’e aktarılması, arada boşluklar bırakacak bir süreçtir. Bu
süreçteki boşluğu gören ülkelere bu ara, büyük fırsatlar sunmaktadır.
Bahtiyarız ki, bu boşluğu en iyi gören ülkelerden biri de Türkiye’dir.
Türkiye’nin
virüs sürecinde izlediği rotaya bakarsak, bu işten en kârlı çıkan ülke olduğunu
görürüz. Sanki bir el, Türkiye’yi yıllardır bu virüse hazırlamışa benziyor.
Öyle ki, virüs herkesi çökertirken, bizi bir yıldız gibi parlattı. ABD ve
AB’nin sağlık sistemleri çökerken, Türkiye, şehir hastaneleri ile vatandaşlarına
VIP kalitesinde sağlık hizmeti sundu. Bütün ekonomiler büzüşürken her türlü
orostopolluğa rağmen Türkiye kuşatma çemberlerini yararak inadına büyüdü.
Virüs
sahipleri AB, ABD ve Çin’de aşıyı sadece kendi laboratuvarlarında üretirken,
belki dünyanın ilk tekel dışı aşısını üretecek ülke de Türkiye olacaktır.
Devletin bu uğurda verdiği mücadele resmen bir destan hüviyetindedir.
Sonuç
olarak, virüs dünyada güç değişimlerini gerçekleştirmek, dünya nüfus ve
ekonomisini çökertmek için ortaya salındı. Birlikler dağılacak ama yeni
birlikler ortaya çıkacaktır. Nitekim Türkiye, virüs döneminde herkesin içine
kapandığı bir yılda Suriye, Libya ve Karabağ krizlerini kendi lehinde çözmek
veya defakto durumlar oluşturmak gibi emsalsiz işler yaptı. Bu çabaların arkasının
Türkiye liderliğinde bir birliğe yol açacağını görmemek için kör olmak gerekir.
Virüs
sahipleri, Çin-ABD güç değişimi hesabında ne yaparlar, tam bilemem, ancak
bildiğim bir şey varsa, AB’nin şu an elinde tuttuğu güç ve nüfuzdan daha büyük
bir güç ve nüfuzun ilerleyen yıllarda Türkiye’nin eline geçeceğidir.
Covid-19,
salgında kendini salanlarla geceden kalkıp yol alanlar arasındaki farkı ortaya
çıkardı. Bu ülke, salgın sürecinde Hazreti Mevlâna’nın söylediği şu sözü ilke
yaptı:
“Geceden yola çık
ey dost, sabah çok geç olabilir!”
Cenab-ı
Allah bir milleti yükseltecekse zalimler eliyle ortaya çıkan şerri, o millet
için hayra tebdil eder. O millet de biziz!
Vesselâm…