ÇOK vahim bir zamandayız. Aşı ve virüs karmaşasında boğulan
bir dünya ve bu karmaşadan yararlanıp cebini dolduran sistem yöneticileri… Yeni
dünya düzeninde savaşlar artık biyolojik olarak yapılıyor. Böyle yapılmaya
devam edilecek…
2020 yılının Ekim ayında Dünya Ticaret Örgütü’ne
Hindistan ve Güney Kore bir teklif sundu. “Madem böyle küresel bir mücadele
var, patent hakları geçici olarak askıya alınsın. Bizim aşı üretme
potansiyelimiz ve kapasitemiz var. Biz de aşı üretelim” şeklinde bir dilekçe
verdiler. O dönemin ABD Başkanı Donald Trump buna karşı çıktı. İngiltere, İsviçre,
Avusturalya ve Avrupa’nın geri kalan ülkeleri de karşı çıktılar. Bunun akabinde
tartışma devam etti.
Daha sonra 100’e yakın Nobel ödüllü bilim insanı, 70 eski
devlet başkanı, 60’tan fazla ülke ve 250 civarında sivil toplum kuruluşu
harekete geçerek dünyanın ve insanlığın geleceği için bu aşıların patent hakkının
askıya alınması ve üretebilecek her ülkenin bunu kendisinin üretmesini ifade
etti. Nedeni de şuydu: “Göz göre göre tüm dünyada insanlar ölüyor!”
Bill Gates’in bu konu ile ilgili bir açıklaması oldu: “Bu
çözüm değildir. Askıya alınmamalı. Bu motivasyonu kırar. Daha fazla aşı
üretilemez. Şirketleri etkiler!”
Oysa bu şirketler aşı üretimine başladıkları zaman 10
milyar dolardan daha fazla bir finansman desteğini sivil toplum kuruluşlarından
veya kamudan almışlardı. Şunu sormak lâzım: Madem kamudan bu desteği aldınız,
aşının patentini neden şahıs şirketlerinizin üzerine alıyorsunuz?
Bir şirket bir aşının patentini aldıktan sonra, o
patentin ömrü 20 yıl geçerli oluyor. Bunun 5 yılı deneme süreci olarak geçiyor,
geriye kalan 15 yılı ise kazanç olarak şirkete kalıyor. Tabiî bu yeni aşılarda
zaman kısıtlı olduğu için deneme süreci yaşanmadı. Aşılar kısa testlerin
ardından piyasaya sürüldü. Bakalım bu sürecin devamında ne gibi sorunlar
yaşanacak.
Hepimiz görüyoruz ki, aşılarla ilgili büyük bir
güvensizlik var. Peki, bunun temelinde yatan neden ne?
Bilime, teknolojiye, sağlığa kimse karşı çıkmaz. Bu
duruma örnek verecek olursak, kızamık ve çocuk felci aşısı gibi aşıların
hepimiz tarafından desteklendiğini ve vurulduğunu belirtebiliriz. Buradaki kavganın
nedenlerinden en önemlisi, “Aşı patenti askıya alınırsa, aşı teknolojisi Çin ve
Rusya’nın eline geçer” endişesi. Çocuk felci aşısını bulan kişi, Doktor Jonas Salk. Aşı patentini tüm dünya insanlığına bağışladı
ve samimiyetini ispatladı. Peki, Covid-19 aşılarının patentini de insanlığa
bağışlayıp insanları kurtaracaklar mı? Çok üzgünüm ama hayır! Covid-19
aşılarının geliri ile şirketler zengin olacak, insanlar ise ne yazık ki kobay
olarak kullanılacaklar.
Aksi olacaksa ve aşıları yönetenlerin
niyetleri iyi ise, aşıların gelirlerini tüm dünya insanlığına bağışlasınlar ve
samimiyetlerini göstersinler. Bizler de inanıp aşı olalım.
Ancak bağışlamazlar!
Çünkü insanlık üzerinden para ve güç kazanma
derdindeler. Siz hastalıkla mücadele ederken, Covid-19 üzerinden yeni
milyarderler türedi. Bunların hangi ülkede olduğunu tahmin etmek zor olmasa
gerek. Haydi sorun bakalım kendinize, neresi bu ülke? Tabiî ki Çin!
Pandemi Çin’de çıkmıştı. Dünya Sağlık Örgütü Çin’e gitmiş
ve incelemelerde bulunmuştu. Peki, bir sonuca varabildiler mi? Hayır! Bu
virüsün nereden çıktığına dair herhangi bir delil bulunamadı.
Şöyle birkaç yıl geri gidelim… 2019 yılının sonunda, 2020
yılının başında, Covid-19 nedeni ile dünya, Çin ile bağını kesti. Çin’i kendi
içinde “Battı bitti” diyerek hapsettiler. Fakat bu süreçten Çin güçlenerek
çıktı. Peki aşısız, kendi kendine Çin, bu virüsü nasıl yendi?
Çin’e sorarsak, dijital kast sistemi, karantina ve
dijital takip sistemi ile çözdüklerini anlatıyorlar. Peki, sizce bu doğru mu?
Bence değil!
İspanya’da bir deney yapıldı. 5 bin kişi aynı anda mesafesiz
ve maskesiz maç izledi; daha sonra yapılan testlerde virüse rastlanmadığı
söylendi. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu… Biliyorum, kafanız iyice karıştı…
Değerli kardeşlerim, biliyorum, “İpek sadede gel!”
diyorsunuz, geleyim. Dünyanın en büyük aşı şirketleri Hindistan’da, fakat Covid-19’un
en büyük felâketi de Hindistan’da yaşanıyor. Hindistanlılar sokaklarda, oksijen
tüpleri ellerinde tedavi olmaya çalışırlarken, “Devasa aşı şirketleri bizde”
diye seviniyorlar. İşte meselenin başka bir yüzü de bu! Olanakların kimde
olduğu değil, gücün ve kontrolün kimde olduğu önemli. Güç ve kontrol, aşıların
patentini elinde bulunduran şirketler ve ülkelerde olacak.
Patent noktasında karar verilmeli ve aşıların patentini
dünya halkına bağışlamalılar. Eğer patent tekelleştirilirse, virüslerin
çeşitleri ve sayıları kontrol edilemez biçimde arttırılır. Büyümeyi hedefleyen
ülke, yeni dünya düzenindeki savaş şekli olan biyolojik virüs üreterek zengin
olma derdine düşer. Dolayısıyla patent olayları kontrol altına alınmalı!
Peki, devamında aşı olmalı mıyız?
Değerli kardeşlerim, üretilen aşılar yeterince kontrol
edilmiş değiller, fakat bize zarar vermek veya çip takmak için de üretilmiş
değiller. Tek sorun şu: “Sıfır zarar verecek” biçimde kontrol edilemediler. Tüm
aşılar gibi her bünyede farklı yan etki gösterebilirler.
Ben aşı olmadım, olanlara şifa olsun inşallah. Allah izin
verirse yerli aşıyı bekliyorum. Yerli aşıyı olacağım. Buna mukabil, sizi duyuyorum.
“İpek, Sayın Erdoğan aşı olmuşken ve bizlere tavsiye ederken sen neden buna uymuyorsun?”
diyorsunuz içinizden.
Ben, Sayın Erdoğan’ı çok iyi tanıyan kardeşlerinizden
biriyim. Sayın Erdoğan bilerek ve isteyerek halkına asla zarar vermez. Sayın
Erdoğan bu aşıyı oldu ve bizlere de tavsiye etti. Aşı olup olmamak konusunda
özgürüz. Allah ondan razı olsun. Sayesinde bu süreci en az zararla atlatıyoruz.
Fakat ben kendi özgür iradem ile kendimi Türk doktorlarına emanet etmek
istiyorum.
Allah bu milleti böylesine kurgu, böylesine acımasızca
yapılan savaşlardan muhafaza etsin! Allah bu millete iman, akıl ve idrak nasip
etsin!
Dünya küresel savaşın içindeyken, bizimkiler hâlâ mahalle
savaşında…