Coronavirüs düşünsün!

Bu demokrasi beşiği ülke, ufukta seçim yokken, “Temmuz’da başbakan olacağım” ya da “2020’de iktidar olacağız” gibi kehanetlerle ortalarda dolaşabilen muhalefet liderlerinin siyaset arenası… Bu ülke, istihbarat görevlilerinin ve ailelerinin kimliklerini, fotoğraflarını faş etmenin basın özgürlüğü kapsamında bir gazetecilik olduğunu düşünebilenlerin ülkesi…

ÇOK “değişik” bir ülkede yaşıyoruz vallahi!

Öyle ki, “Bugün Suriye’ye savaş açsak banko Esad’ı tutarım” ya da “Eğer İran-Türkiye karşı karşıya gelirse, Türkiye’ye karşı İran’ın safında olurum!” diyen zevatın milletvekili olabildiği ve kasasından vekil maaşı alabildiği bir ülke burası…

Bu ülke, savaştan kaçan sivillere, çoluk çocuğa kapılarımızı ve sofralarımızı açtığımızda “Suriyelileri istemezük!” deyip, ülkemizden çıkışlarına izin verdiğimizde de “Suriyelileri neden gönderiyorsunuz?” diye çemkirenlerin coğrafyası…

Otuz yılı aşkın süredir amansızca savaştığımız, binlerce canımıza sebep olan terör örgütleri ve türevlerini (PKK-YPG-PYD-SDG) terör örgütü olarak görmeyen, “Kendilerini savunan silahlı yapılar” diye kutsayan, “Neden silah bıraksınlar ki, DAEŞ ile savaşıyorlar” diye yüceltebilen, hattâ “Bize mi saldıracaklar canım?” diye dudak büzüştüren siyasilerin ekmek yedikleri bir ülke burası…

Öyle bir ülke ki bu ülke, FETÖ’cü yazarların, -hem de 15 Temmuz sonrası- mitinglerde binlerce insan tarafından alkışlatılabileceği kadar özgürlükler (!) ülkesi…

Bir gecede 251 şehit ve yüzlerce gazi verdiğimiz, Meclis’imizin ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin, hattâ Polis Özel Harekât Merkezi’nin bombalandığı, halkın üzerine uçaklarla, helikopterlerle, tanklarla saldırıldığı, yolların, köprülerin, havaalanlarının işgal edildiği bir darbe girişiminden hemen sonra, bu kalkışmaya “tiyatro” ya da “kontrollü darbe” diyebilecek kadar uzaktan kumandalı beyinlerin yaşadığı bir ülke burası…

Bu demokrasi beşiği ülke, ufukta seçim yokken, “Temmuz’da başbakan olacağım” ya da “2020’de iktidar olacağız” gibi kehanetlerle ortalarda dolaşabilen muhalefet liderlerinin siyaset arenası…

Bu ülke, istihbarat görevlilerinin ve ailelerinin kimliklerini, fotoğraflarını faş etmenin basın özgürlüğü kapsamında bir gazetecilik olduğunu düşünebilenlerin ülkesi…

Ve hattâ MİT’e ait tırları durdurup, istihbarat görevlilerini tartaklayıp, tırların kasalarından çektiği fotoğrafları dünyaya servis edebilecek kadar “yürekli” savcıların, kolluk kuvvetlerinin, gazetecilerin (!) yaşadığı ve “diktatörlükle yönetildiği” bir ülke burası…

Bu güzel ülke, şehit cenazelerinde timsah gözyaşları döküp, ertesi gün şehitlerimizin katilleri ile kol kola giren, hattâ birlikte düzenledikleri panellerde Türkiye’yi kötüleyen ve hattâ dünyaya şikâyet eden sürüngenlerin yaşadığı bir ekosistem…

Sondaj ve sismik arama gemilerimizle ve hattâ bunlara eşlik eden donanmamız ile Akdeniz’de pozisyonumuzu belirlerken, “Herkes Akdeniz’de, bir biz yokuz, neden?” diye sorabilen, Libya ile anlaşma yaptığımızda da İsrail, Yunanistan ve İsrail’in itirazlarına vokalistlik yapan stratejistlerin (!) yetiştiği bir ülke burası…

Bu ülke; yol, köprü, tünel, havaalanı, hastane, üniversite yapıldıkça teknolojiye yatırım yapılması gerektiğini söyleyen; kendi otomobilimizi, silahlarımızı, helikopterlerimizi, İHA-SİHA’larımızı ürettikçe de bunlara dudak büken ve istihza eden üstün insan (!) ırkının yaşadığı bir ülke…

Hattâ ülkemiz uçak gemisi üretmeye soyunduğunda ciddî ciddî, “Uçak gemisine ne gerek var, üç tarafımız denizlerle çevrili” diyebilecek kadar ileri görüşlü, geniş ufuklu âdemoğullarının oksijen tükettikleri bir ülke…

Bu ülke, sel ve deprem gibi afetlerle boğuşurken, gönül rahatlığıyla tatile çıkabilen, eleştirildiğinde de “Tatil benim hakkım, bana tatil de yakışıyor” diyebilecek kadar enâniyet sahibi belediye başkanlarının ve dahi marifetmiş gibi bu durumu normal gören ve savunan seçmenlerinin yaşadığı bir ülke…

Daha sayayım mı?

Böyle bir ülkede yaşıyoruz, sonra da Coronavirüs ülkemize geldi diye panik ataklara giriyoruz.

Enteresan vallahi!

Bırakın, “Nereye düştüm ulan?” diye Coronavirüs düşünsün!