Corona kimleri dövüyor?

Yasaklar sadece bizde kalkmış, eğitim sadece ülkemizde sekteye uğramış gibi tepki verenler, sağlık sistemindeki tıkanma tehlikesinden bîhabermişcesine davranıyorlar. Yeni tedbirlerin yeniden gündeme geldiği bugünlerde sorumluluk hepimizin, sadece karar alıcıların değil!

ZORLU bir yıl geçiyoruz. Ve gördük ki bitmemiş… Tehditler değil azalmak, artışa geçmiş. Günlük bin beş yüzü aşan vaka sayıları, geçtiğimiz aylarda duymadığımız kadar kendi çevremizden haberlerin artışı, zaten başından beri hissettiğimiz korku ve kaygıyı biraz daha derinleştirdi.

Bilsek de “ecelin hastalıkla bağlantısı yoktur”, ne kendimiz, ne yakınlarımız için böylesi yalnız ve vedâsız bir ölüm düşüncesi çok zor. Bu hassasiyetle başından beri kural olduğundan, ceza ödeme korkusundan değil, sevdiklerimizi koruma duygusundan, olabildiği kadar korumaya ve korunmaya çalıştık.

Çoğunuz gibi alışveriş merkezlerinden uzak, marketlerde pürdikkat, dışarıda yemeden, arkadaşların ve akrabanın özlemiyle geçen altı ayın sonunda geldiğimiz noktada hâlâ yasaklar olmadan sakınmanın olmayacağına inananlara şaşkınlıkla bakıyorum.

Ne vakalar, ne de kayıplar kışınkinden azken, son durumda, kışın “Evde kal” diyerek pasta börek paylaşanların, şimdiyse meselâ Millî Eğitim Bakanlığı’nın okullarla ilgili olarak net kararı olmadan ama yüzde yüz okulları açma amacı/isteği ortadayken “Her türlü olasılığa hazırız, hazırlıklıyız” demesine rağmen çıkarılan yaygaralarını anlayamıyorum.

Sağlık çalışanları gibi tehdit altında olmasak da, korkarak ama tedbirlerle kendimizi rahatlatarak çalışmıştık pandemi boyunca. Bir yetişkin olarak potansiyel risklerin önünü almak daha kolay. Çalışma hayatının, ekonomik ve yaşamsal gerekliliklerin sürdürülmesi zaten öncelikle bir yetişkin sorumluluğu. Tedbirler gibi… Ama virüs böylesi yaygınlaşmışken, pek çok yetişkinin sürdürmekte zorlandığı maske mesafe gerekliliklerini çocuklardan beklemek ne kadar uygun?

Hele ilkokul çağı çocuklarının maskeyi, ona dokunmadan değiştirme gerekliliğini fark edebilecek şekilde kullanabileceklerinden nasıl emin olacağız?

“Eğitim hakkı öncelik değil, olsaydı okullar açılırdı” diyenlerin, “Çocuklar AVM’de, sokakta, tatilde” diyenlerin ısrarla atladıkları bir şey var!

Evet, ekonomik nedenlerle yasaklar kaldırılmıştır. Yalnızca bizde değil, bütçe devi ülkelerde de durum aynıdır. Üretim/tüketim döngüsünün sürekliliği üzerine kuruludur bugünün para sistemi, doğru ya da yanlış…

Okulların açılması gerektiğini savunanlar, hastalığın tedavi edilebilirliğini gördükleri için mi bu kadar rahatlar acaba? Özel okullara verdikleri paranın hesabını, haklarını öncelikle okul kurumlarıyla görüşerek soracakken, Bilim Kurulu istişâreleriyle her kararı alan ve titizlikle her adımın açıklamasını yapan Millî Eğitim Bakanlığı ve öğretmenler üzerinden saldırmaları, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek oluyor.

Yasaklar sadece bizde kalkmış, eğitim sadece ülkemizde sekteye uğramış gibi tepki verenler, sağlık sistemindeki tıkanma tehlikesinden bîhabermişcesine davranıyorlar. Yeni tedbirlerin yeniden gündeme geldiği bugünlerde sorumluluk hepimizin, sadece karar alıcıların değil!

Daha sağlıklı yaşamayı, doğal yollarla bağışıklık sistemimizi güçlendirmeyi öğrenmek zorundayız. Yanlış hayat tarzımızın ikazıdır bu çâresiz kalış bir yandan da...

Öğreneceğiz. Artan her türlü tehdide karşı bizi güçlü kılacak özellikler geliştirmeyi, savunmayı öğreneceğiz. Her kötü olaydan bir daha aynı yerden vurulmayacak şekilde öğrenip gelişerek çıkmanın yollarını bulacağız.

Bugün sağlık çalışanları, hizmet verdikleri hastalar tarafından şiddete uğruyorlar. Sözlü, fiziksel, duygusal… Buna izin vermeyeceğiz! Yaptırımların artması dâhil, ne gerekiyorsa, yasal sürecin hızlandırılmasını isteyeceğiz.

Bu olağanüstü dönemlerde şartlar öyle gerektirdiği için, aksi mümkün olmadığı için, okulunda çalışamayan ve çocukları ile kucaklaşamayan öğretmenleri dövmeyeceğiz. Bu onların seçimi değil, göremeyenlere anlatacağız.

Ne doktorun, hemşirenin, eczacının; ne de öğretmenin, müdürün haksızca vurulmasına, moralinin bozulmasına fırsat veririz! Çöpçüsünden bankacısına, memurundan işçisine, çiftçisine kadar ortak bir tehlikede ortak menfaatleri gözetirsek, sonunda “Biz başardık” diyeceğiz. Aksi mümkün mü?