Corona hakkında en çok sorulan iki soru

Çin acaba yeni dünyanın süper gücü, yeni rüyalar ülkesi olabilir miydi? Çin hem çok iyi bir sanayi/üretim yeri, hem de hızla zenginleşen yüksek nüfusu ile iyi bir pazar… Ancak sermaye Çin’e nasıl gidecekti? Yeni dünyada, her şey normal düzeninde devam ederken, insanları buna kim veya ne ikna edecekti?

SALGIN tüm dünyayı derinden etkilemeye devam ediyor. Salgının yayılması henüz kontrol altına alınabilmiş değil. Ve maalesef hâlâ tam olarak neyle savaştığımızı anlamış değiliz.

Virüsle ilgili olarak hemen her gün farklı bir ülkeden pek çok farklı uzman birbirinden farklı tezler ileri sürüyor. Hâliyle insanların kafası karışmış durumda. Şu an insanların en fazla merak ettiği soru şu: Bu salgın ne zaman bitecek?

Uzmanlardan virüsün mutasyona uğramış olabileceği, farklılaştığı, güçlendiği ve ilk başta öngörülen sürelerde (yaz aylarında) kontrol edilemeyebileceği şeklinde açıklamalar gelmeye başladı. Yapılan iyimser tahminlere göre aşı için bu yılın sonları öngörülüyor. Ancak küresel salgınlar konusunda uzun yıllardır çeşitli çalışmalar yapan Bill Gates, son açıklamasında nihâî aşı üretiminin 2021 Eylül’ünü bulabileceğini belirtti. Yani kesin tedavi için aylar değil, yıllar gerekebilir…

Takip ettiniz mi bilmiyorum ama salgın konusunda geçtiğimiz haftalarda Almanya’da bazı uzmanlar bazı önemli açıklamalar yaptılar ve bu açıklamalarda virüs konusunda kilit birkaç cümle sarf ettiler.

Öngörüleri şöyle:

1-Bu virüs kaçınılmaz biçimde hemen herkese bulaşacak.

2-Önemli olan, virüse geç yakalanmak ve tedavi için (sağlık sistemi kapasitesi içinde) kendinize rezerv/imkân sağlamak...

Gerekçeleri ise şunlar:

Virüs çok hızlı biçimde yayılıyor. Temas edilen yüzeylerde (cansız ortamda) uzun süre yaşayabiliyor. Havada asılı kalabiliyor. Kuluçka süresi uzun. Ve farklı insanlarda farklı semptomlar gösterebiliyor. Bu yüzden bu virüsün yayılmasının önüne geçmek, tamamen izole etmek pek mümkün görünmüyor. Yapılması gereken, yayılmasını geciktirmek. Virüs, bağışıklık sistemi güçlü olan insanlarda hissedilmeyecek veya çok az hissedilecek. Virüsün asıl etkileyeceği kesim, bağışıklık sistemi zayıf olan insanlar, yaşlılar ve kronik rahatsızlıkları bulunanlar. Onlar hastalığa ne kadar geç yakalanırsa, kapasite imkânları dâhilinde tedavi şanslarını o kadar artırmış olacaklar.

“Salgın ne zaman bitecek?” sorusunun cevabı ise şu: Toplumdaki her birey ne zaman bu hastalığa yakalanır da atlatırsa, işte o zaman tamamıyla bitmiş olacak. Toplumsal salgın için pik noktası, vaka sayısının yüzde 60’ı demek. Nüfusun yüzde 60 ve üstü hastalığı atlattığında, toplumsal salgında düşüş başlamış olacak. Bu süre bir veya birkaç yılı alabilir.

ABD ve Avrupa’nın ne sağlık sistemleri bu yükü kaldırabilir, ne de ekonomileri bu birkaç yılı atlatabilir. ABD ve bazı Avrupa devletlerinde vaka sayılarının hızla artması veya artmasına bir anlamda göz yumulmasının nedeni belki de bu gerçek olabilir. Kapitalist düzende merhamete yer yok.

***

Virüsün ABD başta olmak üzere tüm Batı’da, özellikle Avrupa’da bu kadar yoğun hissedilmesi, vaka sayısının yüksek oranı ve salgının henüz kontrol altına alınamamış olması, akla bir diğer soruyu getiriyor: Çin bu virüsü 3 ay gibi bir sürede nasıl kontrol altına alabildi?

Genel olarak hemen herkes Çin’in bazı gerçekleri gizlediği, vaka sayılarının çok daha yüksek olduğu, bazı bilim adamlarının susturulduğu yönünde. Ancak salgının kaynağı Wuhan olmak üzere tüm diğer bölgelerde karantinaların kalkması, hayatın yavaş yavaş normale dönmesi, her ne kadar biz şüpheli baksak bile Çin’in bu salgını bir şekilde gerçekten kontrol altına aldığını gösteren güçlü kanıtlar.

Çin, salgın başladığında acil ve hızlı bir biçimde çok sert ve çoğumuza acımasızca gelen karantina kararları uyguladı. Şehirlerin giriş çıkışları kapatıldı. İnsanlar zorla da olsa evlere hapsedildi. Yasaklara ve kurallara uymayanlara çok sert biçimde müdahale edildi. Vaka tespit edilen tüm yerleşim alanları tecrit edildi. Ordu birlikleri göreve çağrıldı.

Karantina bölgelerinden gelen haberler ve görüntüler ise korkunçtu. Hastanelerde yaşananlar, doktorların feryatları, sokak ortasında infaz edilenler, kapıları ve pencereleri kapatılarak evlerine zorla hapsedilen insanlar, maskeli kişilerce zorla araçlara bindirilerek götürülenler, ölüme terkedilmiş hastalar… Bizim gördüğümüz, belki de bizim görmemiz istenen görüntüler bunlardı. Çin’in insanlık dışı, acımasız ama bir şekilde başarılı sonuçlanan karantina uygulaması böyleydi.

Virüs Batı’ya ihraç edilince, Çin’de vaka sayıları hızla düşmeye ve ardından olumlu haberler gelmeye başladı. İran, İtalya, İspanya, ABD, Fransa, Almanya derken tüm dünya virüsle tanıştı ve kısa sürede, üstelik iki ay içinde hem vaka sayıları bakımından, hem de ölüm oranları ile Çin’i geçti.

Hayat akışı ve ekonomisi neredeyse 2 ay boyunca duran Çin’de ise anormal biçimde (bugünlerde) hayat hızla normalleşiyor, çarklar yeniden dönmeye başlıyor.

Komplo teorisyenleri sermayenin Doğu’ya yöneldiğini uzun yıllardır dile getiriyorlardı. Çin acaba yeni dünyanın süper gücü, yeni rüyalar ülkesi olabilir miydi? Çin hem çok iyi bir sanayi/üretim yeri, hem de hızla zenginleşen yüksek nüfusu ile iyi bir pazar…

Ancak sermaye Çin’e nasıl gidecekti? Yeni dünyada, her şey normal düzeninde devam ederken, insanları buna kim veya ne ikna edecekti? Koronavirüs, “Ne?” sorusuna cevap vermiş oldu.

Sermayenin yer değiştirmesi ise, Çin’in virüsü bu kadar kısa sürede yenmesinin cevabı olmuş oldu.