Corona’dan geriye ne kalacak?

Madem sevgi emekti, şimdi emek vakti! Şimdi üşenmeden el yıkayarak sevdiklerimizi korumak, üşenmeden bir kitap daha okumak, çocuğumuza biraz daha ev özgürlüğü yaşatmak zamanı! Şimdi korkutucu felâket senaryolarını yaymak değil, “Ne yapabiliriz?” sorusunu anlamlandırarak cevaplamak zamanı!

ÖNCE medyadan üzülerek ve şaşırarak takip ettiğimiz pandeminin ortasında, artık bizden gelen haberlerle yaşıyoruz. Karantinaya alınan mahalleler, beraberinde acımızı ve korkuyu da arttıran sayılar, uzman sıfatlı insanlardan gelen konuya dair alınabilecek önlemler, yetkililerin yaptığı günlük rutin açıklamalar…

Bir süredir endişemi ve psikolojimi korumak adına haber/bilgi alma hızımı yavaşlattım, tavsiye ederim. Fazla endişe ve stres, yaşanacakları hızlandırmak ve ağırlaştırmaktan başka işe yaramayacak çünkü.

Evde kalma şansı bulanların, o her daim ihtiyacımız olan “hâline şükretme” eylemine daha çok sarılmaları gerektiğini unutmadan hayata devam etmeleri gerekiyor. Çıkmak zorunda kalanların hissettiklerini anlamaya çalışmamız da… Alelacele uğrayıp yapılan alışveriş, birilerinin saatlerce çalışmasının sonucu. Gıdadan kitaba, her türlü alışverişimizin aksamadan internet üzerinden devam ettiği bir sistem var ki, depodan kargosuna dek yine onlarca, binlerce insanın işine devam etmesi anlamına geliyor bu. Toplu taşıma kullanmak zorunda olan insanın sosyal mesafeyi koruması yahut pek çok işyeri için bu alanın mümkün olması ne kadar olası?

Bunca insanın, “İşimi kaybetmedim” şükrü ile işine giderken her türlü risk ve endişeye rağmen yaptığı şey, artık rızkını kazanmanın çok üstünde bir şeydir. Doktorundan hemşiresine, hastabakıcısına, reyon görevlisine, şoförüne dek bu insanlar artık sadece kendi hayatlarının değil, bizim de kahramanımızdırlar. Emek bilmenin, teşekkür etmenin yolu ise, çıkmama şansı olanların bir zahmet oturmaları…

Elbette fazlası var! Yapabilen için, hepimiz için, elimizden geldiğince teşekkürün ve yardımın binbir yolu var…

“Biz bize yeteriz Türkiye’m” kampanyası çok anlamlı. Bu dönemdeki etkili liderliği ile kampanyanın ilk adımını atan Sayın Erdoğan ve ekibi sadece yetkili değil, “sorumlu” olduklarını da bir kez daha göstermişlerdir.

Şimdi sıra bizde!

Elimizden geldiğince, ne kadarı olabiliyorsa, neyi yapabiliyorsak...

Yaşlı bir çiftin ekmeğini temin etmekten kimin işsiz kaldığını bildirmeye dek her şey çok önemli! Bir babanın evine gelince derhâl lavaboya gitme çabası bile…

Madem sevgi emekti, şimdi emek vakti!

Şimdi üşenmeden el yıkayarak sevdiklerimizi korumak, üşenmeden bir kitap daha okumak, çocuğumuza biraz daha ev özgürlüğü yaşatmak zamanı!

Şimdi korkutucu felâket senaryolarını yaymak değil, “Ne yapabiliriz?” sorusunu anlamlandırarak cevaplamak zamanı!

Yoksa dışarı çıkmak için tutturmayan çocuklardan bile anlıyoruz ki, durumun vahametini en küçükler bile kavramış. Kavrayamayanlar, el yıkamak gibi günlük yaşamın en olmazsa olmaz eylemini böylesi günlerde bile ihmâl etme cesaretini (!) gösterenler…

***

Evet, suya sabuna dokunma zamanı her anlamda!

Kabullerimizde, davranışlarımızdaki hatâları fark ederek bizi nasıl kilitlediğini ve bazılarının bizi nasıl çözüm değil de sorun insanına dönüştürdüğünü görme zamanı!

Hiç sorun yokmuş gibi üstünü örttüğümüz onca şeyin sorumluluğunu almak için iyi bir zaman bu zorunlu kendi başınalık saatleri…

Sebep olduklarımızı, bir tek hatânın domino taşları gibi nasıl bir zincir oluşturduğunu idrak etme zamanı!

Sıkılanlar unutmasın, herkes kendine de yetmeli. Yetmediğimizde neyin eksik yahut nelerin fazla olduğuna da bakmak, hayatta kalanların en büyük kazancı olur belki. Dönüp baktığımızda, iyileşen hayatlar, önemini anlamış kalpler, bitirilecekler listesindeki güzellikler, hiç fırsatımız olmadığı kadar mutlu birliktelikler olsun, karamsarlık dopinginde büyüyen bunalımlar, artan boşanmalar, dar gününde kimse olmuyormuş serzenişleri değil.

Biz bize yeteriz, yetmeliyiz!