Çorap ektim, orkide biçtim

Çoraptan orkideye giden bir yolculuk bu. Çorap ekmiştim çocukluğumdaki bir bayramda, büyüdüm, yine bir bayram ertesi orkide aldım minicik yeğenimden. Safça, tertemiz bir sevgiyle yüreğini sundu yavrucuk. O an bütün hayatı okudum bir kez daha. “İşte!” dedim, “Rabbin merhametli düzeni bu”. “Ne ekersen, onu biçiyorsun” diyeceğim de sen bir ekiyorsun, Rabbim bin veriyor.

EKİLEN biçilir, biçilen yenir; yenilenler bedene, ruha ve akla biçim verir. Şimdi bu teşhis ile insana biçim veren, mayayı bozan yahut kâmil bir âdemiyete kavuşturan el, dil ve kalp tavırlarına temas etmek gayretindeyim.

Toprağa her bir temas ile insan, topraktan varlığını teşkilatlandırdığının farkında mı? Bu kesintisiz dönüş kâinatın her zerresinde nasıl da retinayla iletişim hâlinde! Göz, baktığı her cihette sürekli dönen, dönüşen ve bir döngüye ait zerreleri, maddeleri, anlamları temaşa ediyor. Damla yerden göğe, gökten yere devridaim ediyor, tabiat can buluyor.

İnsan doğumdan ölüme, ölümden hakikat âlemine doğuşa yol alıyor. Ve dahi insan, Yaradan’dan toprağa topraktan cihana, cihandan yine toprağa ve topraktan Allah’a dönüyor.

Bakara Sûresi’nde Allah’ın (cc) buyurduğu üzere, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz”.

Tüm zahmetler ve hizmetler de doğdukları yere rücû ederler. Elden çıkan hayırlı mal, ele geri döner. Matematiksel olarak hep aynı hesaba tekabül etmez elbette. Ama verilenin ne olduğundan ziyade geri dönüş bazen mal veya para olsa da bazen huzur, sağlık ve selâmettir. Ve hatta hidayettir. Yine Bakara Sûresi’nden bir ayetle, hayırla yapılanın hayırla dönüşüne daha yakından şahit olabiliriz: “Kim Allah’a güzel bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder.” (Bakara, 245)

Amellerin, eylemlerin, sözlerin ve bazı iradî hissedişlerin aksiseda edişine çok kez şahit olmuşuzdur. Tıpkı sesin bir yere çarpmasıyla inikas etmesi gibi, bütün sözler ve davranışlar çıktığı adrese dönecek bir çarpışmaya mahkûmdur.

Âlemde bir silahtan çıkan kurşunun hedefteki cana kastedip de çıktığı ele zarar vermediği anlamca görülmemiştir; fakat ne var ki, kurşunun çıktığı adrese hacmiyle geri dönmeyişi, yapılan katliamın sahibine zarar vermediği yanılgısını doğurur. Aslında olan şudur: Bir cana kasteden, candan kaybeder.

Canın hayatı var eden, nefes alıp vermeyi, hareket etmeyi ve ecelle ölümü beklemeyi sağlayan maddî varlığı sürüp gitse de o canın niteliği düşmüş, anlamı kaybedilmiş ve ahirete intikal edecek varlığı yara almış demektir. Çünkü bir insanı öldüren, evvelâ kendi insanlığını öldürmüştür. Bu da anlamca bir geri dönüştür.

İşte tam da böyle bütün hâller çıktığı adrese geri dönerler. Bazen cismin şeklen ve hacimce bütün nitelikleriyle ve daha fazlasıyla geri dönüşü gerçekleşir de bazen anlam ve hissediş olarak aynıyla ya da misliyle sahibine teslim olur. Ama hiç sekmez ki, selim ya da kötücül bütün fiiller var edildiği mekânı özler. O mekâna dönmeden asla yok olmaz, tabiatta kaybolmaz, erimez ve asimile edilemez.

Bir hatıratla bu döngünün, ektiğini biçeceğin vaadinin gerçek hayattan uyarlanmış anlatısını paylaşmak isterim.

Eskiden bir zaman, çocukluğun saflığı, kalbi sevgiyle tanıştırıyor. Sevginin ve sevgi ile eyleme geçme tutkusu duyan insanın ilk adımları yarım yamalak atılıyor. Bir bayram neşesi; büyükler, çocuklar bir aradalar… Bayram harçlıkları toplanıyor. Küçük ve sevimli aklım, “Bütün büyüklere bayram harçlığınla hediye al” diye fısıldıyor. Ne alınır ki onca insana kısıtlı bayram harçlığıyla? Aklıma en ucuz hediyelerden çorap düşüyor. Kadın-erkek çorapları alıyorum çocukça ellerimle. Heyecanla gidiyorum bayramı selâmlayan akraba meclisine. Amcalara, dayılara, yengelere, anne-babaya, halaya çoraplar veriyorum. Sevinçle… Gülüyorlar, şaşırıyorlar ve şöyle diyorlar: “Neden bayram harçlığınla bize hediye aldın? Bayramda büyükler küçüklere hediye alır.” Ve gülüşmeler devam ediyor.

Ben de bu hayrete hayret ediyorum. “Hediye aldım, sevinsenize!” diyorum içimden. Safça bir gerçeklik arıyor çocuk aklım. Hediye verdim, sevinmeliler. Sevindiler de. Fakat daha baskın duyguları şaşkınlık…

Yıllar yıllar geçiyor aradan. O çocuk kalbim büyüyor, inciniyor, yoruluyor. Henüz sekiz yaşındaki yeğenim, bayram harçlığı cebinde, çarşıya çıkıyor anneannesiyle, tutturuyor “Harçlığımla teyzeme hediye alacağım” diye. Bir geliyor, elinde ekilmesi için hazırlanmış bir orkide…

Çoraptan orkideye giden bir yolculuk bu. Çorap ekmiştim çocukluğumdaki bir bayramda, büyüdüm, yine bir bayram ertesi orkide aldım minicik yeğenimden. Safça, tertemiz bir sevgiyle yüreğini sundu yavrucuk. O an bütün hayatı okudum bir kez daha. “İşte!” dedim, “Rabbin merhametli düzeni bu”. “Ne ekersen, onu biçiyorsun” diyeceğim de sen bir ekiyorsun, Rabbim bin veriyor. Çorap ektim, orkide biçtim ben de.