Çoraklaşan gönüller ve çölleşen toprak

Kandil mesajı, Cuma mesajı, “Hoş geldin Ramazan” mesajı çekmek gönlün çölleşmesini, gönlün çoraklaşmasını önlemek için yeterli mi gerçekten? Taşın bile kalbinden su fışkırırken gönüllerin bu taşlaşmış hâlinin tedavisi var mı?

UZUN zamandan beri iklim değişikliği ve küresel ısınma konularında gündem oluşturulmaya çalışılıyordu. Nitekim bu çabalar semeresini verdi ve iklim değişikliği ile küresel ısınma, dünya ülkelerinin gündemine alındı.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan ve ancak 2016 yılında yürürlüğe giren Paris Antlaşması ile bir yandan dünya çapında yapılacak işler belirlenirken, öte yandan ülkeler de kendi çaplarında yapacakları işlerin eylem plânlarını oluşturdular. Hatta bununla ilgili BMİDÇS kapsamında projeler geliştirilmeye başlandı ve üretilen/üretilecek olan projelerin desteklenmesi kararı alındığı açıklandı. Öyle görünüyor ki dünya, kısa, orta ve uzun vadeli bir perspektifle iklim değişikliği, küresel ısınma, sel felâketleri ve bütün bunlara bağlı olarak ortaya çıkan toprağın çölleşmesini önleyecek.  

Hangi coğrafyada hangi toprağın ne kadar çölleştirildiğinin ve alınan/alınacak önlemlerle ne kadarının çölleşmeden kurtarılacağının bilinmesi an itibarıyla mümkün değil. Ancak öyle görünüyor ki büyük paralar harcanacak ve bu çölleşmenin belirli bir kısmının önüne geçilecek.

Şüphesiz bu başarının takdimi ve duyurulması için harcanacak paralar, ödenecek meblağlar, eylemin kendisinden daha büyük olacak. Hatta bu paraların çok çok küçük bir kısmıyla petrol, altın ya da elmas gibi maden zengini Afrika ülkelerinin fakir insanları açlıktan kurtarılabilecek ama bu yapılmayacak ve o insanlar ölmeye devam edecek. Çünkü onların ne gündem oluşturacak İskandinav kökenli bir kızçeleri (!) var, ne de bunu organize edecek bir güç merkezleri. 

İklim değişikliği, küresel ısınma ve çölleşmenin önlenmesi için dünya çapında alınacak önlemleri tartışmak için bu sayfalar yetemez. Ülkemiz çapında alınacak önlemler de zaman içinde daha da netleşecek. Ancak iklim değişikliği ve çölleşme konularının tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de Bakanlık düzeyinde ele alındığı bilinmektedir. İlgili Bakanlığımız kapsamlı projeler yapacak ve çalışmaları takip edecektir. Yapılan çalışmalar BM’ye rapor edilecek, BM faaliyetleri arasında zikredilecektir.

“Tam bu noktada sorulması gereken soru, toprağın çölleşmesini önlemek üzere yapılan/yapılacak olan çalışmalar tamam, ama gönüllerin çölleşmesini önlemek için atılan adımlar, yapılan/yapılacak olan projeler nelerdir?” sorusunu sormak gerekiyor.  

Hani Üstad’ın, “Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?/ Güneşe göç var da kalan biz miyiz?” dizelerinde sorduğu gibi sormak gerekiyor.

Bunun yanında, “Hangisi daha önemli? Toprağın çölleşmesi mi, gönlün çölleşmesi mi?” sorusunu sormaya da ihtiyaç bulunmakta. Gönlün çölleşmesi- çoraklaşması olmadan toprağın çölleşmesi-çoraklaşması zaten mümkün değil. 

Taptuk’un kapısında hizmet gören Yunus’un, şeyhine bir çiçek koparmak için yüzlerce metre yürümesi, her çiçeği zikrullah ile meşgul görmesi ve sonunda bir çiçeği dahi koparmaya kıyamaması hâli ile yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmesi hâli, gönül çoraklaşmadığında toprağın da çoraklaşmayacağını göstermiyor mu?

Gönlün çoraklaşması önce insanın çölleşmesine, sonra da toprağın çölleşmesine, çoraklaşmasına neden olmuyor mu? Çoraklaşmış, çölleşmiş gönüller diyarında toprağın çölleşmesinin önlenmesi mümkün mü? Gerçekten de Cansever, “Mendilimde Kan Sesleri”nde, “İnsan yaşadığı yere benzer/ O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer/ Suyunda yüzen balığa/ Toprağını iten çiçeğe/ Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine/ Konya’nın beyaz/ Anteb’in kırmızı düzlüğüne benzer/ Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir/ Denize benzer ki dalgalıdır bakışları/ Evlerine, sokaklarına, köşe başlarına/ Öylesine benzer ki/ Ve avlularına/ (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)/ Ve sözlerine/ (Yani bir cep aynası alım-satımına belki)/ Ve bir gün birinin adres sormasına benzer/ Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne/ Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına/ Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına/ Minibüslerine, gecekondularına/ Hasretine, yalanına benzer” derken yanlış mı söylüyor?

Peki, bizim gönüllerdeki iklim değişikliği, çölleşme ve çoraklaşmayı önleyecek tedbirlerimiz nelerdir? Kısa, orta ve uzun vadeli plân ve projelerimiz neler? Bu konuyu hangi bakanlıklar çalışma kapsamına aldı? Kandil mesajı, Cuma mesajı, “Hoş geldin Ramazan” mesajı çekmek gönlün çölleşmesini, gönlün çoraklaşmasını önlemek için yeterli mi gerçekten? Taşın bile kalbinden su fışkırırken gönüllerin bu taşlaşmış hâlinin tedavisi var mı?

Sahi, en son ne zaman sessizce bir fakirin karnını doyurmuştuk ondan bile habersiz? Sahi, en son ne zaman sıla-i rahim yapmıştık? Sahi, en son ne zaman kabir ehliyle hemhâl olmuştuk? Sahi, en son ne zaman bir yetimin başını okşamıştık? Sahi, en son ne zaman “Rahmân ve Rahîm” diyerek O’na sığınmıştık? Sahi, en son ne zaman Lokman Hekim’in oğluna, “Şu iki şeyi asla hatırlama: Sana yapılan kötülüğü ve senin yaptığın iyiliği. Şu iki şeyi de asla unutma: Allah’ı ve ahiret yurdunu” şeklindeki nasihatini hatırlamıştık? Sahi, en son ne zaman birbirimize “Allah’ı unutursak kalbimiz katılaşır” demiştik? Sahi, en son ne zaman “ihsan”ı tartışmıştık? Sahi, en son ne zaman “is’ar”ı konuşmuştuk? Sahi, en son ne zaman susan vaizi ve konuşan vaizi dinlemiştik? Sahi, en son ne zaman affedilmek arzusuyla ağlamıştık? Sahi, en son ne zaman “merhamet”i hayatımızın olmazsa olmazı yapmıştık? Sahi, en son ne zaman, “De ki, ‘Eğer suyunuz tükenirse, size temiz suyu kim getirecek?’” sorusunun cevabını “Allah” diye vermiştik? Sahi, en son ne zaman gönüllere rahmet için yağmur duasına çıkmıştık? Yağmur duası, evet! Sadece toprağa değil, gönle, gönüllere rahmet yağması için yağmur duası…

Yapmadık, okşamadık, hatırlamadık, tartışmadık, konuşmadık, dinlemedik, ağlamadık, çıkmadık. Yapmadık, yapamadık hiçbirini. Vaktimiz olmadı. Ve hep yarınlara bıraktık sevgimizi.

Sahi, gerçekten bunları bihakkın yapmış, yapabilmiş olsaydık, cemreler sadece suya, sadece toprağa, sadece havaya mı düşerdi?