Çöl ve toprak

Meselâ “insan”, sadece biyolojik bir varlık değildir. Biyolojik varlıktan ibaret değildir. Biyoloji, insanı anlayamayacak kadar kıt, yorumlayamayacak kadar kör, anlatamayacak kadar lâldir. Uzun lâfın kısası, “var” olan insan, biyoloji için fazla gelir!

“İNSANLIK, ruhun çölüne çıktı” diyor Sezai Karakoç…  

Ruh ki o insanın aslÎ varlığıdır…

Kasıtlı bir kavramlar anarşisi içre hercümerç edilen ilim ve tefekkür dünyamızın yerine devşirilen ve empoze edilen Batılı bilim dünyasında, biyolojik tanımlamalarla “ruh” kavramının yerine türlü türlü kavramlar ikâme edilmiştir. Bundandır ki, zihinlerde insan, biyolojik varlığa indirgenmiştir. Modern dünyanın algıları ve bu algılara dayalı yaşantıları, indirgenmiş seviyede kendi ekolojisini inşâ etmiş ve buna uyum sağlamıştır.

Ne anlatıyorum ben?

Diyorum ki, “Batı, ‘ruh’umuz dâhil olmak üzere birçok değerimizi kendine göre yeniden tanımlayarak malformasyona uğratıp bize ait kavramlar kütüphanesindeymiş gibi cemiyete yutturmaya çalışıyor”.

Meselâ “insan”, sadece biyolojik bir varlık değildir. Biyolojik varlıktan ibaret değildir. Biyoloji, insanı anlayamayacak kadar kıt, yorumlayamayacak kadar kör, anlatamayacak kadar lâldir. Uzun lâfın kısası, “var” olan insan, biyoloji için fazla gelir!
Çöl, bir yokluk yeridir sevgili ülkem. Bereketli toprağın yerini alan kum, geceleri bürûdet, gündüzleri hararet üzere esen rüzgârlarla sürekli değişen biçimler kazanır. Topraktan çöle dönüşen bir hikâye… Çölde dağlar, tepeler, vadiler, ovalar, hâsılı cümle yeryüzü şekilleri aslî anlam ve işlevlerine göre değil, sadece şekil olarak var olur ve değişir. Çölde rüzgârların etkileşimleriyle değişim, değişmez bir kanundur. Değişen koşullar bereketli toprağı kum yığınlarına dönüştürürken, çölün öyküsünü kaleme alır bir kader…

Toprak olan insan… Çölleşen insana…

Ve vahalar vardır çöller içre rahmete işaret. Seraplar görünür çölün tabiî ve olmazsa olmaz bütünleyici bir unsuru olarak…

İnsan bu dâr-ı imtihanda zaman zaman ruhun/ruhunun çöllerine çıkar/çıkarılır. Çöllerdeki değişken biçimler içre dağlarda, tepelerde, uçsuz bucaksız ovalarda, soğuk ve sıcak arasında gide gele seraplara aldanarak her nefeste ölümün/ölümünün binbir eşiğine gelir/getirilir. Bereket gibi toprak olan insan, çöl gibi kum olur/oldurulur/ölür/öldürülür…

Cenâb-ı Allah’ın (cc) şu mazlum ümmet-i merhumeye sancaktar kıldığı aziz milletimizin ve necip devletimizin mimarları ve muhafızları olan diriliş erlerine selâm olsun!

O diriliş erlerinin himmet, gayret, irşat ve mücadeleleri ile asırlardır yoğrulmuş aziz milletimiz, şanlı tarihimizdeki her fetret döneminde yeniden ve yenilenerek, lâkin aslî mahiyetini muhafaza ederek daima dirilmiştir. Her ihanet, diriliş ruhuyla yeniden ve yenilenerek bertaraf edilmiştir.

Bizim için kurguladıkları son tuzak, insanımızı çölleştirmektir. Çöl ise, dedim ya, “yokluk yeridir”. Serapların, aldanışların yeridir… Bereketin diğer adı “toprak” olan insanımız, bürûdet ve hararet arasında devamlı bir değişim inşâ edilerek çölleştirilmek istenmektedir.

Diriliş erlerimize Rabbim yardım etsin!