Çok kutuplu bir dünyaya doğru

Dünya artık asla tek kutuplu bir dünya olmayacaktır. Bugünden sonra dünya beş kutuplu bir yapı olmaya doğru hızla evrilmektedir. Bahtiyarız ki bu kutuplardan birisi de Selçuklu ve Osmanlı’dan daha güçlü gelen Türkiye Cumhuriyeti olacaktır. İçimizde olayları günübirlik algıların penceresinden gören malûm mankurtlara rağmen bu böyle olacaktır.

17. YÜZYILDAN itibaren dünyaya hâkim olan Batı dünyası, özellikle I. ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra hâkimiyetini pekiştirdi. XVII. yüzyıldan I. Dünya Savaşı’na kadar olan tarihî süreç içerisinde Batı’nın kafile başı İngiltere iken I. Dünya Savaşı’ndan sonra bu üstünlük ABD’ye geçmeye başladı ve özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı ittifakının dümenine tam anlamıyla ABD geçti. 1980’li yılların sonlarında Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile birlikte iki süper güç ve iki kutup esasına dayalı hâkimiyet sistemi çöktü ve 1990’dan itibaren dünyanın yegâne süper gücü olarak ABD kaldı.

ABD’nin bu dönemde birinci körfez, ikinci körfez ve Afganistan harekâtları, başına buyruk bir süper gücün dünya nizamını züccaciye dükkânına girmiş bir fil gibi nasıl tarumar ettiğinin açık bir göstergesidir. 

ABD’yi dünyanın yegâne hâkimi olarak milletler arenasına süren güç odakları, bu gücün kendi arzularıyla çatıştığını görünce bunu başka bir gücü yükselterek dengeleme yoluna gittiler. 

Bu amaçla ABD’yi, Afganistan’da yirmi yıl boyunca oyalayarak oradan kaçırdıkları sermaye ve ileri teknolojik bilgi birikimi ile nüfusu bir milyarı geçen ancak komünizmin iktisadî atıllığından dolayı iptidaî hayat şartlarında yaşayan Çin’i bir dev hâline getirdiler. Afganistan’da yirmi yıl boyunca uyutulduğunu fark eden ABD, Afganistan’dan kaçarcasına çıktığında aslında durum da kontrolünden çıkmış ve Çin ekonomik ve askerî alanda yeni bir kutup olarak karşısında belirmişti. 


Trump, dünyayı haris bir tüccar gözüyle okuyan ve sadece kendisinin kazanmasına odaklanan bencil, hodgam ve korkak bir karakterdir.


Batı ittifakı, Rusya’yı Ukrayna’da boğma hesapları yaptı

ABD, Çin’in bu hâliyle baş edilmez olduğunu görünce bu kez ikinci kutup olarak Çin’i karşısına alıp Rusya’yı etkisizleştirme yolunu seçti. 

Ancak bir asırdır kapitalist dünya karşısında sosyalist blokun lideri olan Rusya, tarihe yön veren bir aktör olmanın tadını almış ve bundan da vazgeçeceğe benzemiyordu.

ABD, Rus ekonomisini felç ederek Rusya’da bir rejim krizi oluşturmak ve bir imparatorluğu andıran yeni Rusya’yı, Sovyetler Birliği gibi bileşenlerine ayırmak için onun emperyalist arzularını tahrik ederek Ukrayna sahasına çekti. 

Amacı onu Ukrayna topraklarında uzun ve kontrollü bir savaşla Afganistan’da dağıttığı Sovyetler gibi dağıtmaktı. Ne var ki, 1979 Afganistan işgalinden sonraki on yıl içerisinde Afganistan’dan çekilmek zorunda kalan ve SSCB’nin dağılmasını tecrübe eden Rusya, bu duruma hazırlıklı idi. Bunun için petrol ve doğalgazdan elde ettiği cari fazlayı bu ekonomik zorlukların finansmanı için ayırarak, Batı’nın beklediğinden daha dirençli çıktı ve dünyada güç odağı bir kutup olarak kalmaktan vazgeçmeyeceğini gösterdi. 

Rusya, Ukrayna savaşından önce Suriye, Libya, Orta ve Kuzey Afrika’da Wagner aracılığıyla kendisini emperyal bir güç olarak görünür kılan bazı hâkimiyet bölgeleri oluşturmuştu. 

Ukrayna cephesi ile beraber Afrika’daki pozisyonları zayıflasa da Suriye’deki pozisyonunu muhafaza etmiş ve Çarlık Rusya’sından beri emeli olan sıcak denizlere inme idealini Suriye’nin Tartus Limanı’nda üslenerek gerçekleştirmiştir. 

Batı ittifakı Rusya’yı Ukrayna’da boğma hesapları yaparken ABD seçimleri ile beraber Biden’ın gidip Trump’ın gelmesi bütün kartların yeniden karılmasına yol açmıştır. 

Türkiye’nin TCG Anadolu gemisinden TB3 Bayraktar SİHA’yı dünyada kısa pistli gemilerden kaldırıp indiren tek ülke olması, ABD ve şürekasına ciddi bir meydan okumadır. ABD kendi yaptığı SİHA’yı gemiye tırlarla getirmiş, onu gemi üzerinde monte etmiş ve gemiden öyle kaldırmış ancak gemiye indirmeyi becerememiştir.

Türkiye, çeyrek asır içerisinde dünya savaş konseptini temelden değiştirecek bir yeni aktör olarak sahneye çıktı

Trump, dünyayı haris bir tüccar gözüyle okuyan ve sadece kendisinin kazanmasına odaklanan bencil, hodgam ve korkak bir karakterdir. Onun bu yönünü çok iyi bilen Putin, Ukrayna’ya son saldırısında nükleer başlık takılabilen ve ses hızının yirmi katına ulaşabilen balistik füze ile Ukrayna’nın Dinyeper şehrini vurarak Trump ve ekibinin tepkisini test etme yolunu seçti. Ancak bu duruş, Batı ittifakında yeterli bir endişe ve korkuya yol açmazsa Rusya’nın Ukrayna batağında daha uzun müddet çırpınması kaçınılmaz görünüyor. 

Durum ne olursa olsun Putin “Ben de bir güç odağı ve bir kutubum” diyerek yeni dünya düzeninde ne pahasına olursa olsun masada olacağının işaretini vermektedir. 

2000 yılından itibaren dünyadaki silahlı güçler eski konvansiyonel silahları bir tarafta tutarak yeni dijital silahlara geçtiler. Zira milenyumdan sonra dünyadaki savaşlar, klasik savaş biçiminden asimetrik bir savaş biçimine doğru evrilmeye başladı. 

Artık bu yeni savaş biçiminde devletlerden çok onların vekilleri olan örgüt ve yapılar ortaya çıktı. Devletler DEAŞ, PKK, Boko Haram, Wagner ve Haşdişabi gibi kukla örgütlerle belli coğrafyalarda amaçlarına ulaşmak ve çıkarlarını gerçekleştirmek istediler. 

Batı ittifakının bileşenleri, Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için PKK, DEAŞ, FETÖ ve bazı marjinal sol örgütlerle Türkiye’ye karşı bir vekalet savaşı yürütmeye başladılar. 

Kadim bir tarih ve devlet aklına sahip olan Türkiye, kendi üzerinde oynanan bu oyunlardan kurtulmadıkça bağımsız olamayacağını yakinen gördü. Bu örgütler ile mücadele etmek için gereken silah ve mühimmatı da müttefik bildiklerinden alamadığını görünce 2000’li yıllardan itibaren kendi savunma sanayiine ciddi şekilde yatırım yapmaya başladı ve çeyrek asır içerisinde dünya savaş konseptini temelden değiştirecek bir yeni aktör olarak sahneye çıktı. 

Özellikle SİHA’lar ile Suriye, Irak ve Azerbaycan’da kendi güvenlik coğrafyasını oluşturacak başarılar elde etti. Arkasından bu SİHA gücünü bir diplomatik argümana dönüştürerek Afrika’ya açıldı ve Afrika’da Batılıların vekil örgütlerle sindirdiği devletleri ayakta tutmaya çalıştı. Bunun neticesi olarak Afrika’da onlarca ülkede SİHA diplomasisi ile Batılıların sömürgelerini kendi amaçları doğrultusunda kazanmaya başladı. 


Putin “Ben de bir güç odağı ve bir kutubum” diyerek yeni dünya düzeninde ne pahasına olursa olsun masada olacağının işaretini vermektedir.


Dünya artık beş kutuplu bir yapı olmaya doğru hızla evrilmektedir

Türkiye’nin Afrika’da özellikle Fransa’yı hedef alarak Fransız bölgelerine akılcı ve planlı bir şekilde girişi, dünyanın gözünde onu yeni bir kutup namzedi olarak tescilledi. Türkiye özellikle otuz yıllık bir kangren olan Karabağ’ı, verdiği büyük destek sayesinde Azerbaycan eli ile Ermenilerden kurtararak kendi coğrafyasının çatısı olan Kafkaslar üzerinde nüfuzunu arttırdı ve onun Karabağ’daki başarısı Rusya ile Türk dünyası arasında kararsız kalan Türk Cumhuriyetlerinin bu ittifaka emin bir şekilde yaslanmalarını sağladı. 

Türkiye, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’a kendi savunma sanayiinin en gelişmiş ve modern silahları ile destekleyerek onları Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında ortak bir silahlı güç ve ekonomik güç olarak görünür kılmaya çalıştı. 

Bu duruma paralel olarak Çin’den gelecek olan malların Rusya ve Ukrayna hattında savaşa takılması ve denizlerde de ABD engeliyle karşılaşması karşısında bu malların hedef pazarlara çıkış yolu olarak en emin güzergâhın Türklerin yaşadığı coğrafyalar olduğu anlaşıldı. Türkiye bu amaçla Türk dünyası ile kendi arasında bir engel olan Zengezur Koridoru’nu aşmayı amaçlayan aktif bir çalışmanın içerisine girdi. 

Şu anda gelinen nokta Ermenistan'ın yaşamak için bu koridoru yakın zamanda açacağını göstermektedir. Bunu engellemek için Rusya, İran ve Batı ne kadar çabalarsa çabalasın Türkiye’nin azim ve kararlılığı ile saha avantajını kıramayacak gibi görünmektedir. Türkiye, yeni bir kutup olarak ortaya çıkmanın ekonomik güçten geçtiğini çok iyi bildiği için Irak’ın Fav Limanı’ndan Bağdat, Musul ve Kerkük hattından Şırnak’ın Ovaköy kapısına gelerek oradan bir kolu Mersin’e bir kolu da Kafkaslara giden kalkınma yolunu Irak, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar ile müştereken imzalamıştır. Bu imza, PKK’nın Irak’tan tasfiye edilmesinin yasal zeminini teşkil edecektir. 

ABD ve İran’ın bunu engellemek için kadim Türk yurdu olan Kerkük üzerinde tertip ettikleri demografik oyunları Türkiye çok yakından takip etmekte ve onların bu oyununu bozmak için her türlü argümanı geliştirmektedir. Nitekim Kerkük Yumurtalık Boru Hattı’nın yeniden açılması bu hamlelerden biridir. 

Türkiye’nin, Somali’nin deniz sahalarında Oruç Reis sismik araştırma gemisi ile petrol aramaya başlaması da onun dünyada yeni bir kutup olmak için giriştiği büyük ve akıllı çabalardan biridir. Türkiye’nin yakında bu sahada petrol ve gaz bulacağına kesin gözüyle bakılmalıdır. 

Türkiye’nin TCG Anadolu gemisinden TB3 Bayraktar SİHA’yı dünyada kısa pistli gemilerden kaldırıp indiren tek ülke olması, ABD ve şürekasına ciddi bir meydan okumadır. ABD kendi yaptığı SİHA’yı gemiye tırlarla getirmiş, onu gemi üzerinde monte etmiş ve gemiden öyle kaldırmış ancak gemiye indirmeyi becerememiştir. 

İşte Bayraktar TB3 SİHA’nın TCG Anadolu’dan kalkması Türkiye’nin artık dünyada yeni bir kutup olacağının bayrak gösterisidir. Dünyanın tek hâkimi olduğu mesut zamanları arayan Batı ittifakı, Afganistan ile uğraşırken Çin’i, Rusya ile uğraşırken de Türkiye, Hindistan ve Brezilya gibi yeni kutup namzetlerini gözden kaçırmıştır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Dünya artık asla tek kutuplu bir dünya olmayacaktır. Bugünden sonra dünya beş kutuplu bir yapı olmaya doğru hızla evrilmektedir. Bahtiyarız ki bu kutuplardan birisi de Selçuklu ve Osmanlı’dan daha güçlü gelen Türkiye Cumhuriyeti olacaktır. İçimizde olayları günübirlik algıların penceresinden gören malûm mankurtlara rağmen bu böyle olacaktır. Vesselam…