BUNCA yazıp çizmemizin,
eğitime trilyonlarca para harcamamızın, hukuk oluşturmamızın, cezaevleri
yapmamızın bir tek amacı var: İyi hareket yapılmasını sağlamak ve kabiliyeti faydaya
dönüştürmek...
Oysa
biz iyi hareketlerden değil de hatâdan, yanlıştan daha çok bahsediyor, onları
gündeme getiriyoruz. Hattâ bir iyi hareketi ya peşin hükümle kötüye yoruyor
yahut geri plânında bir hinlik olduğunu sanıyor, âdeta “öküzün altında buzağı
arayan” kimselerin durumuna düşüyoruz.
“İyi”
olan niyetimizle mütenasip hareketlerimizin de iyi olması icap eder aslında.
Şimdi bu yazıda yapılmamasını önerdiğimiz hareketleri gerçekleştirmeye
kalkışmayacağız. Çünkü sizin gibi iyi ve güzel insanlara, kötü ve pislikleri
değil, iyi ve güzeli anlatmak münasiptir…
Trabzon’dan
Uzungöl’e doğru gidiyoruz. Yollar dar olduğundan, öndeki araba bir sebepten
dolayı yavaş gidiyorsa düğün değil, sanki cenaze konvoyu gibi gidiliyor.
“Cenaze konvoyu gibi” benzetmesinin sebebi, insanların gitmek, yiyip içmek,
alışveriş yapmak istediği pek çok yer olması ve bu şekilde gidilirse en fazla
tek yere gitmiş olunacağı hesabı... Bu da insanın moralini bozuyor, canını
sıkıyor, hattâ üzüyor…
Bizim
de önümüzde yavaş giden bir otomobili bırakın, kocaman bir kamyon var. Kamyonun
önünü görmek çok daha zor olduğundan, can sıkılması pik yapıyor. İster istemez
içinizden kamyoncunun şu şekilde mırıldandığını hissediyorsunuz: “Öyle pahalı
arabalara binmesini bilir misiniz, şimdi sizi peşime takayım da ondan sonra ne
hâliniz varsa görün!”
“Kamyoncu,
arkasındaki 8-10 otomobili gördükçe kasım kasım kasılıyordur” gibi düşünceler,
kamyoncuya karşı öfke hissi doğmasına sebep oluyor. Fakat o da ne? Kamyoncu, korna
çalıp el kol hareketleri yaparak arkasındaki arabaları önüne geçiriyor…
Evet,
biz de dâhil, tüm otomobilleri önüne geçirdi! Adamın hiçbir mecburiyeti yahut görevi
olmadığı hâlde hem de... Üstelik bizimki gibi “diğerini geçme kültürü” yoğun
olan toplumlarda bunu yapmak nefse de çok ağır gelir. Kamyoncu bütün bunlara
rağmen bu iyi hareketi yaptı.
Sevdiğim
bir arkadaşım, Malatya’dayken oraya has bir şeyler almak istemiş ve
çevresindekiler de kiraz yaprağı salamurası tavsiye etmişler. Arkadaşım almış fakat
ne yapılır, nasıl yenir, bilememiş. Çok sevdiğimiz Malatyalı bir arkadaşımıza
sormuş, o da, “Annem burada. Sen getir, annem yapıversin, beraber yiyelim” demiş.
Beni de davet ettiler. O harika lezzeti mi anlatayım, o akşam yaşanan
güzellikleri mi, yoksa daha yakından tanıma fırsatı bulduğum müstesna insanları
mı? İyi içinde iyi hareketler...
Aydın
Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan bir dostumuz, Kur’ân kursu öğretmenliği
ataması iptal edilen bir hanım arkadaşımızla ilgili ne idarî, ne hukukî, ne
mâlî, ne de benzer bir mecburiyeti olmadığı hâlde, tamamen insanî sebeplerle
WhatsApp grubunda gördüğü mesajımıza istinaden CİMER’e haksızlığın giderilmesi
için müracaat etmiş. CİMER de müracaat üzerine işlem başlatmış. Alın size bir
iyi hareket daha!
Anlatabileceğim o kadar çok iyi hareket var ki… İnanıyorum ki, bilseniz, benim hayran olduğum gibi sizler de hayran olursunuz. İnsan sadece hayran olmakla kalmıyor, kendisi de öyle iyi hareketler yapmak istiyor. Kendisine yapılan iyi hareketler karşısında minnet ve şükran duyguları hissediyor. Hissetmenin de ötesine geçip, yapılan iyi hareketlerden daha iyi hareketler yapmak istiyor. Belki de “hayırda yarışmak” denen şey, “size yapılandan daha iyi hareketi yapmak”tır. Bu bağlamda en iyi hareketlerimiz ise, iyi hareketleri yapmak, yapanı alkışlamak, başkalarına anlatmak ve tüm bunlarda yarış hâlinde olmak olsa gerektir.