Çocukların (sanal) dünyası

İstiyoruz ki, biz de sıkıntısız ve stressiz şekilde çocuklarımızı okullarına bırakıp alabilelim. Zaten devlet okullarına gönderemiyoruz; çünkü sabah 09:00’da başlayıp öğleyin 14:00 gibi bir zamanda bitiyor. Mecburen özel okullara yığınla para ödüyoruz. Yaz tatillerinde spor, eğlence ve farklı bilgilerin aktarıldığı kurslar olsun, hâlihazırda devam eden kurslara birer sınıf daha eklensin ve saatleri biz çalışan annelere de uysun istiyoruz.

ÖYLE bir çağda yaşıyoruz ki, bundan on yıllar öncesinde yaşayacağımız hayat ile alâkalı bugünü bize tarif etselerdi, belki “O kadar da olmaz” derdik. Bize düşüncesi bile sıkıntı verir, imkânsız gelirdi. Ama günümüze baktığımız zaman olmazları, imkânsızları yaşıyoruz. Geçmiş zamanlarımızla asla kıyaslayamayacağımız zamanlardan geçiyoruz.

Teknolojinin gelişmesiyle hayatlar da değişiyor. İmkânlar, maddî manevî duygu ve düşünceler, hobiler, fobiler her şey teknolojiye bağlı olarak değişip gelişiyor. “İnsanlığın yararına” düşüncesiyle çıkılan, ilim ve bilimle alâkalı çoğu yol, yarardan çok zarar getiriyor. Tabiî ki hayatımızı kolaylaştıran, bizlere olumlu bir sürü katkı sağlayan, hem ülkemizi, hem bireysel olarak bizleri geliştiren buluşlar da oluyor ama getirisi kadar maalesef götürüsü de var. Bana göre maddî bir rahatlık sağlayan her buluş, manevî olarak bizde kayıplara neden oluyor gibi. Hastalandığımız zaman içtiğimiz ilaçlar hastalıklı kısmımızı iyileştirirken sebep olduğu yan etkiler nedeniyle vücudumuzun başka bir kısmına zarar verebiliyor. Meselâ telefon, bilgisayar, internet wi-fi çok güzel bir buluş ama yaymış olduğu radyasyonun insan sağlığına verdiği zarar, inkâr edilemez bir gerçek. 

Bilim ve teknoloji her alanda çok hızlı bir şekilde değişiyor, gelişiyor. Geçmişte hayâlini bile kuramayacağımız bir sürü buluş ortaya konuluyor. Yapılan sayısız araştırmalar neticesinde çoğu doğru bildiklerimiz yanlış oluyor, yanlış bildiklerimiz doğru çıkıyor. Özellikle sağlık ve din alanlarında çok fazla yeni ve farklı bilgiyle karşı karşıya kalabiliyoruz. Hatta toplum içerisinde farklı fikirleri savunanlar arasında tartışma çıkabiliyor. Örneğin bir zamanlar yumurta yemenin kolesterolü yükselteceği ve daha birçok olumsuz sebepten dolayı belli bir kesimin tüketmemesi konusunda bilgiler aktarılırken, bugün başka bir kaynaksa yumurtanın mutlaka her kesim tarafından tüketilmesi gerektiğini savunuyor.

Yine sağlık alanında tuz tüketiminin sınırlanması hatta tuzsuz yemeye yönelmenin gerektiği savunulurken, bugün vücudumuzun tuz ihtiyacının fazla oluşundan dolayı tansiyon hastalarının bile tuz tüketmesi gerektiğini savunan ünlü doktorlarımız var. Bunlar belki basit mevzular ama neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermek konusunda sıkça düştüğümüz durumlar. Sağlık alanında örnekler o kadar çok ki, “Herkesin doğrusu kendine” anlayışı yayılmakta. Birden fazla sonuç varsa, herkes mantığına uyan kısmı doğru kabul ediyor.

Doğru tek midir, tartışılır. Doğru dahi bana göre yorumlamaya, gidilen yola göre değişebilir. Kişi kimi ya da neyi kendine referans almışsa ona göre doğru ya da yanlış belirleyebilir. Bakılan pencere farklıysa olayları ya da konuları da farklı yorumlamamız, bunun sonucunda farklı doğrulara ulaşmamız mümkündür.

Çocuklar için çağın doğrusu ne?

“Teknoloji çağı” dediğimiz bu çağda çocuklarımız da hem olumlu, hem de olumsuz yönden etkilenmekteler. Kendi çocukluğumuzu hatırlayalım. Çok geriye gitmeye gerek yok, şu an otuzlu yaşlarda olanlar yani aslında artık gençliğin sonunda olan orta yaş grubuna dâhil olanlarımızın çocukluğu bile bugünün çocukluğundan çok çok farklı. Geçmiş zamanda anne ve babalarımız bizleri evde tutmakta zorlanırlardı. Okuldan eve döner dönmez hemen mahallede arkadaşlarımızla oyun oynamaya koşardık. Yemek yemek bile aklımıza gelmezdi çoğu zaman. Sokaktan ne zaman çağırılırsak o zaman dönerdik eve. Sabahtan akşama kadar oyunlar oynardık da yorulmak bilmezdik.

Türlü türlü oyunlarımız vardı. Okul bahçesinde oynanan oyunlar ayrı, mahallede oynanan oyunlar ayrıydı. Her ikisine de sırf oyun oynamak için çoğumuz koşarak giderdik. Şimdilerde çocuklar okula gitmeyi hiç istemiyorlar. Sabah uyanmak, gece ise yatmak istemiyorlar. Günümüzün çocukları hayattan zevk almak şöyle dursun, zoraki yaşıyorlar gibi. Gerçek yani somut olan hiçbir şey onlara keyif vermiyor. Dijital bir dünyada varlar. Her şeyi kendi dijital dünyalarında yaşamaktan keyif alıyorlar.

Bu o kadar acı ki, anne karnından göbek bağı kesilerek doğan çocuklarımız, sanki hemen başka bir bağ ile dijital dünyaya bağlanıyor. Bağlantıyı şaş kaza kopardığımızda ya da şarjı bittiğinde gerçek dünyaya adapte olamıyor. Agresifleşiyor, saldırganlaşıyor ya da hiçbir şey yapmak istemiyor. Çocuk, henüz konuşamaz, yürüyemezken bile tablete, telefona tepki veriyor. Büyüdükçe elinde telefon ya da tableti tutmayı başarıyor ve henüz okuma yazma bilmese de birçok oyunu ya da videoyu yine dijital ortamlardan oynayıp izleyebiliyor. Bazı anne babalar her ne kadar bu durumla gurur duyup çocuğunun ya da bebeğinin çok zeki olduğunu düşünseler de aslında çok acınası bir durumdalar.

Çocuklar ya da bebekler dijital ortamda her ne kadar tedbir alınmış, zararlı içeriklerden korumak için uygulamalar indirmiş olsalar da maalesef çoğu zararlı içerikten koruyamıyoruz. Tabiî bunun yanında maruz kaldığı radyasyon da var.

Çocukluğumuzda oynadığımız neredeyse tüm oyunların sanal sürümleri tasarlanmış ve dijital platformlarda yerlerini almış durumda. Çocukların ve tabletlerinin olduğu bir ortamda “Haydi saklambaç oynayalım” diye seslenen bir çocuğu duyduğunuzda sakın aklınıza sokakta oynanan oyun gelmesin. Onlar artık sanal dünyalarında bu oyunu oynayabiliyorlar. Sadece parmaklarını kıpırdatarak, hiçbir enerji harcamadan, ortam değiştirmeden…

Sadece bu da değil, aklımıza gelebilecek, koşup oynadığımız, eğlendiğimiz, hareket ettiğimiz tüm oyunlar artık sanal ortamda çevrimiçi oynanabiliyor. İster toplu ve birden fazla kişiyle, ister tek başına… Hoşlarına gitmezse arkadaşlarını değiştirip başkalarıyla oynuyorlar. İsterseler ortamı anında terk edebiliyorlar. Yani neyi nasıl isterseler öyle yapıyorlar.

Günümüz çocukları sanal dünyada o kadar aktifler ki gerçek hayatta o kadar yoklar. Akşamları akşam yemeğinde masada yoklar meselâ. Çünkü gün boyu okuldaydılar ve artık arkadaşlarıyla sanal dünyalarına dönüp oyun oynamalılar. Hafta sonu, Pazar kahvaltısında yoklar; çünkü önceki gece oyun uzun sürdü ve uykusuz kaldılar. Ailece yapmak istediğimiz piknik etkinliğinde yoklar; çünkü onlar için hiç eğlenceli değil ve evde tabletiyle oynamak, video izlemek daha eğlenceli. Akraba ziyaretlerinde yoklar; çünkü onlar için bu çok gereksiz bir zaman kaybı.

Çocuklarımızı asla suçlamıyorum aslında, çünkü içinde yaşadığımız çağ maalesef böyle. Onlar bu hayata gözlerini açtılar. Teknolojinin henüz gelişmemiş olduğu zamanlardan habersizler. O zamanı yaşamadılar. Telefonsuz, tabletsiz ya da oyun platformu olamadan geçecek bir hayatı bilmiyorlar. Bu onların suçu değil elbet. Bunun sebebi aslında çevre ve bulundukları ortamla birlikte biraz da ebeveyn tutumu. Onları bu teknoloji çağında fazlaca yalnız bırakışımızdan kaynaklanıyor. Ebeveynler olarak bu konuda maalesef çok zayıfız.

Bazen merhametten, bazen boş vermişlikten, bazen de bıkkınlık ve yorgunluktan mücadele edemiyoruz. Teslim oluyoruz, çünkü bu daha kolay. Hele anne-babanın ikisi de çalışıyorsa durum daha da zorlaşıyor. Zaten gün boyu dışardasın, çalışıyorsun, yoruluyorsun; eve geldiğinde de çocuklar ne yapıp ediyor, çok da ilgilenemiyorsun. Mutlaka hem çalışıp hem çocuklarını takip ve disiplinde tutmak için ilâve çaba harcayan anne babalarımız vardır ama kendi hayatım üzerinden düşündüğümde maalesef çok eksiklerimiz olduğunu görüyorum.

Ne yapabiliriz?

Çocuklarımızı dijital platformlardan asla soyutlayamayız. Bunu kendi içimizde belki bir nebze gerçekleştirebiliriz ama çocuk bizden uzaklaştığında, başka ortamlara dâhil olduğunda illâ bir yerden bu platformlara ulaşacaktır. Meselâ çocuğumuza telefon almadık, tablet almadık ve televizyon izlemeyi de sınırlandırdık. Her şey kontrolümüz altında ve çocuğumuz güvende. Ama şimdilik. Yanımızda olduğu kadar…

Bir arkadaşımıza kahve içmeye gittiğimizi düşünelim, çocuğumuz da bizimle geldi. Orada televizyon açık ve tabletiyle harika, eğlenceli oyunlar oynayan bir çocuğu var arkadaşımızın. Şimdi bizim çocuğumuzu o ortamda bir hayâl edelim. Mutlaka bir gözü, doya doya izleyemediği televizyonda, diğeri oyun oynayan çocuğun tabletinde. Hem görüntülere dalmış ve o dünyada kaybolmuşken, belki beyninde bir yerlerde kendisiyle kıyas yapmakta olacak: “Benim neden tabletim yok? Ben neden istediğim her an televizyon izleyemiyorum?”

Sanal dünyadan tamamen soyutladığımız (ya da soyutladığımızı düşündüğümüzü) çocuklarımız, dijital platformlarda zaman geçiren, orayı çok iyi bilen, oyunlara hâkim olan diğer arkadaşları tarafından dışlanabilir. Herkes oyun hakkında konuşurken bizim çocuğumuzun bu konu ile alâkalı bir iki kelâm edemeyişi, belki onu içine kapanık biri yapabilir. Malûm, artık okullarda zorbalık çok fazla karşılaştığımız olumsuz durumlardan biri. Belki ucu yine bu sanal dünyalarına dokunacak ama izlediklerinden mi, yiyip içtiklerinden mi, yoksa ebeveynlerin tutumundan mı bilinmez, maalesef çocuklarda acımasızlık ve merhametsizlik çok fazla. Özellikle ergenlik çağındaki çocuklarımızda zorbalık çokça rastladığımız bir durum.

Teknolojinin bu kadar ilerlediği bir çağda çocuklarımızı bu araçlardan mahrum etmek bana çok acımasız geliyor. Artık okullarda verilen ödevler için araştırma yapmak, bir konu hakkında farklı pencereler açmak için ve daha birçok sebepten çocuklarımız mecburen internet ortamına dâhil oluyorlar. Geçirmiş olduğumuz salgın sürecinden sonra zaten artık her eve zorunlu internet, tablet ve bilgisayar girmiş oldu.

Klasik bir söylem olacak ama bizler ve çocuklarımız interneti istersek iyi yönde, istersek kötü yönde kullanabiliriz. Çünkü sınırsız bir bilgi ortamı var. Her şeye ulaşabildiğimiz sanal bir dünya burası. Tamamen yasaklamak yerine zararlı içeriklere ulaşımı engelleyecek filtreler koyabilir, çocuklarımızı tabletlerinde süre sınırlandırması yapabiliriz. Yaşlara göre internette geçireceği süreleri belirleyip bunun takipçisi olabiliriz. Çok sevdiği sanal bir oyunu onunla birlikte oynayabilir, süremiz bittiğinde birlikte bırakabiliriz. Böylelikle hem hangi oyunları oynadığını bilir ve fikir sahibi oluruz, hem de çocuğumuzla onun keyif aldığı bir ortamda vakit geçirmiş oluruz.

Telefon almak zorundaysak, yalnız haberleşmede kullanabileceği bir telefon alabiliriz. Günümüzde artık dumanla haberleşme gibi bir durum olamayacağından, bu konuda da çok katı olmak gereksiz.

Aslında işin özü, bana göre çocuğumuzun ona fark ettirmeden peşinde olmak, kontrol etmek ve onunla birlikte hareket etmek. Bu biz anne babalar için hiç de kolay değil, biliyorum. Ben de bunu bizzat yakından yaşıyorum. Çocuklarımız ne sıkı sıkı tutulmaya, ne de aşırı derecede serbest bırakılmaya geliyor. Sıksak bizden kaçıyor, gevşetsek önünü alamıyoruz. İki ara bir deredeyiz. Ama çocuklarımız için mücadele etmek zorundayız. Onları korumak zorundayız. Bunun için de sanal dünyada tehlikelerden öncelikle bizler haberdar olmalıyız. Çocuklarımızı neyden korumamız gerektiğiyle ilgili bilgi sahibi olmalıyız. Sonra da ne yapacağımızı araştırmalıyız.

Çocuklarımızla evde, sokakta oyunlar oynamalı, onları bu oyunları oynama konusunda teşvik etmeliyiz. Gerekirse hava ve ortam müsait olduğunda onlarla beraber her gün mutlaka sokak oyunları oynamalıyız. Ya da bisiklet sürme, yürüyüş yapma gibi ev dışı aktiviteleri artırmalıyız. Günümüzde maalesef mahalle arkadaşlığı kültürünü yitirdik. Apartmanlarda yaşıyor oluşumuz, evlerimizin artık çoğunun önünde oyun alanlarının olmaması ya da çevrede çok fazla kötü niyetli insanların var olduğunu düşündüğümüz için çocuklarımızı dışarıya tek başlarına gönderemez olduk. Bir üst sokakta belki yaşıtı olan bir sürü çocuk var ama haberimiz olamıyor. Çocuklarımız yalnız, oyunsuz, arkadaşsız bir çocukluk dönemi geçiriyorlar. Eğer evde anne de çalışıyorsa bu konuda işler daha da zorlaşıyor. Özellikle yaz tatillerinde annesi çalışan çocuk evde daha da yalnızlaşıyor. Tek başına oyun oynayamadığından, sokağa çıkması da riskli görüldüğünden, kurs saatleri de genellikle evde olan annelerin çocuklarına göre ayarlandığından, sanal ortamlarda vakit geçirmek kaçınılmaz oluyor.

Toplumsal bir problem

Yazımın sonuna gelmişken, biraz da yaşamış olduğum sıkıntılı bir durumdan bahsetmek istiyorum. Çalışan bir anne olarak bu sıkıntımı her yerde paylaşıyorum. Yazıyorum, arıyorum, talep ediyorum ama maalesef hiçbir şey değişmiyor. Bazen, “Keşke çalışmasaydım, evde, çocuklarımın yanında olsaydım” diye üzülüyorum. Pişmanlık duyuyorum. Sonra tekrar kendime dönüp, “Sen okudun, bir meslek edindin, neden bu mesleğini icra etmeyesin?” diyerek kendime cesaret vermeye çalışıyorum. Ama çoğu çalışan ve üreten annenin benimle aynı sıkışmışlığı, aynı duyguları paylaştığını biliyorum.

Şu an yaz tatilindeyiz. Çocuklarım evde yalnız. Ve bütün gün tablet, televizyon başında zaman geçiriyorlar. Her ne kadar iş dönüşü onları dışarıya çıkarıp sanal dünyadan uzakta vakit geçirtsem de günün büyük bir kısmında evde korumasızlar. Aklım onlarda. Mesai saatlerime uygun herhangi bir kursu çevremde bulamıyorum. Aslında yaz tatilinde çocukları yaz okulu adı altında yeniden bir okul mantığıyla hareket eden kurumlara da göndermek istemiyorum. Yalnızca spor yapıp eğlenebilecekleri, belki ufak ufak okul dersleri dışında güzel eğitim alacakları, farklı deneyimler yaşayacakları yerler olsun istiyorum ama çevremde böyle bir yere rastlamadım.

Evde çocuklarının başında olan, onları gezdiren, farklı spor aktivitelerine getiren götüren annelere hayranım. Onlara hiçbir lafım yok. Ama benim gibi çalışan, belki çalışmak zorunda kalan annelerin evlatları için de artık bir şeyler yapılsın. Sesimiz duyulsun. Mesai saatlerimiz çocukların okul saatlerine göre yeniden güncellensin. Gerekirse ücreti ona göre ayarlansın. İstiyoruz ki, biz de sıkıntısız ve stressiz şekilde çocuklarımızı okullarına bırakıp alabilelim. Zaten devlet okullarına gönderemiyoruz; çünkü sabah 09:00’da başlayıp öğleyin 14:00 gibi bir zamanda bitiyor. Mecburen özel okullara yığınla para ödüyoruz. Yaz tatillerinde spor, eğlence ve farklı bilgilerin aktarıldığı kurslar olsun, hâlihazırda devam eden kurslara birer sınıf daha eklensin ve saatleri biz çalışan annelere de uysun istiyoruz.