ÖTEDEN beri düşünürüm, biz neden bu kadar alışveriş bağımlısı
olduk? Adeta alışverişle nefes alıp veriyoruz. “Alış” derken nefes alıyoruz,
“veriş” derken nefes veriyoruz. Yaşlısı genci, hep aynı olduk sanki. Annem
alışverişi israf olarak gören biri, her market dönüşümüzde elimizde torbalarla
kapıdan eve girince “N’apcaksınız bu kadar ıvır zıvırı!” der. Tabiî bunu diliyle
der demesine, ama yüzü, açan bir gül değil, mübarek güllerin doldurduğu bir gül
bahçesi...
Ya çocuklar? Ne zaman, nerede ve nasıl öğrendiniz
afacanlar? O teknikler, o numaralar, o bilmişlikler… Her alışveriş öncesi
çocuklarla akıl, fikir ve yöntem alıp veriyoruz. Tabiî akıl, fikir ve yöntemi alan
biz, parayı ve ıvır zıvırı alan onlar.
Eminim sizin de aklınıza gelmiştir şu: “Tüketim dini diye
bir din mi var yoksa?” Aklımıza böyle bir şeyin gelmesi o kadar normal ki tüketim
eylemini yapmak için belli mekânlara gidiyoruz. Üstelik belli zamanlarda
gidiyor ve belli ritüellerde bulunuyoruz. Orada tüketim görevlileri var ve
bizim tüketim aşkımızda başarılı olmamız, yani daha çok tüketmemizde bize huşu
içinde yardımcı oluyorlar. O belli zamanda, o belli mekânlarda, o belli
görevlilerle eylemimizi gerçekleştirdikten sonra yaşadığımız duyguları
hatırlıyor musunuz? Gözlerimizden mutluluk, heyecan, haz fışkırıyor ve tüm
sokağı, caddeyi onlar aydınlatıyor. Diğer insanlara, “Siz de bu mutluluğa,
coşkuya, heyecana koşun, koşun, koşun!” diye çığlık atıyoruz adeta.
Bu çığlıkların etkisi midir, yoksa genetik midir
bilemiyorum, yaşlısını, yetişkinini bir tarafa bırakın, çocuklardaki alışveriş
eylemindeki maharet, marifet, terakkiyat yahut vehamet, feciat ve dahi felaketin
nereden kaynaklandığını hiç bilemiyorum. “Bilememekte haksız mıyım?” diye de
takdirlerinize arz ediyorum.
İşte buyurun! Aile olarak çocuklarla beraber alışverişe
giderken içinizden birtakım kararlar veriyorsunuz ve eve dönerken o kararları
uygulamış olmanın mutluluğunu yaşamak istiyorsunuz, ancak şu anlattıklarımdan
sonra o kararların kırıntısı kalırsa halinize şükredin.
“Ne fedakâr yavrularım var”
“Bak yavrum, öyle her yerde rastgele bir şeyler istemek,
tepinmek, bağırmak, çağırmak yok! Yaparsanız, sizinle alışverişe malışverişe
asla gitmem!” diye sıkı sıkı tembih ediyorsunuz, hâlbuki geçen sefer de tembih
etmiştiniz, ne olduğunu hatırlasanıza… Birinci kararınız havalara uçuruldu
bile. Ufaklık olanca masumluğuyla “Tabiî ki babacığım, anneciğim” der ve ilk
delme girişimini başlatır: “Bir şey istemeyeceğim ama ucuz çikolata varsa bir
tane alabilir miyim?” Siz yumuşamış bir kalple, “Hele varalım, varsa bakarız, ama
başka bir şey olmaz” dersiniz ama afacan kalenizde ilk gediği açtı artık, yürürken
istemez ama alınabilecek, isteyebileceği her eşyayı da söylemeden durmaz: “A! Balonlara
bak… Uzaktan kumandalı arabaya bak, geri geri gidiyor…”
Tüm bunların üzerine artık bende, “Çocuk isteyecekti, ama
sözünde durarak istemiyor ve fedakârlık yapıyor” duygusu uyanmaya başlar. Artık
bana göre her gösterdiği şeyde çocuk bir fedakârlık yapıyordur. Benim duygu
dünyamda çocuğun çikolata hakkının yanına bir de şöyle böyle bir oyuncak
eklenmiştir çoktan.
Yolları, yürüyen merdivenleri bitmek bilmeyen AVM’ye
girdik bile… Çocuğum da mücadele stratejilerinde ikinci safhayı başlattı; bu
safhanın adı, “acındırma safhası”. Bu safha, daha çok babalara yönelik… Bilmem
benzer teknikler kullandıkları için midir, anneler çok fazla bu safhadan
etkilenmezler. “Baba! Aileler oturmuşlar, hamburger yiyorlar, insanın canı da
acayip istiyor…” “Baba! Hep böyle bir ayakkabım olmasını istemişimdir, ama
paramız yoksa almayız, ucunda ölüm yok ya…” “A! Bundan burada da mı varmış?”
“Baba! Bak çocuklar ne güzel pamuk şekeri, elma şekeri, horoz şekeri yiyorlar,
değil mi?”
Tabiî çocuğumun, başkalarının çocuklarına imrenerek
bakması bende yağ mağ bırakmıyor, bu sefer de harcamayı planladığım bütçe
yükseldikçe yükseliyor. Cebimdeki nakit durumu aklıma geldikçe kendi kendimi kontrol
etmek yerine, “Kredi kartı var” demeye başlıyorum. O ana kadar birtakım
gerekçeler icat ederek düşündüğünüzün 10 katı kadar harcama yapıyorsunuz. Çocuk
doydu mu? Elbette hayır!
Üçüncü safha, “baskı safhası”. Çeşitli akıl ve kelime oyunları
devreye sokuluyor derhâl: “Baba! Biz bunu en son geçen yıl almıştık. Bir de
şimdi alsak ne olur yani?” Yaramazın söylediği “geçen yıl”, 30 Aralık tarihi,
“şimdi” dediği de 2 Ocak. Yani aradan öyle bir sene filan geçmiş değil, topu
topu 4 gün geçmiş. Eğer hâlâ alt edemediyse başlıyor tepinmeye ve çığlık çığlığa,
“İmdat! Beni oyuncak stantlarının yanından zorla kaçırıyorlar!” demeye. Birtakım
rezil satıcılar sinsi sinsi gülerek ve sanki dünyanın en merhametli
satıcısıymış gibi, “Abi, paranız yoksa indirim yaparız, çocuğu kırmayalım” diye
yanaşıyorlar. Satıcıya, “Bu çocuğa kaç para harcadım şimdiye kadar bre edepsiz!”
diye bağırmak istiyorsun, ama “indirim” kelimesinin yumuşatıcı etkisiyle
yumuşacık olup mis gibi kokuyorsun ve ağzından çıkan şu cümlelere sen de
inanamıyorsun: “Bu oyuncağın en son fiyatı ne olur? Kredi kartına kaç taksit?”
Sizin ufaklıksa güya gözyaşlarını silip burnunu çekerken, sadece oyuncağa doğru
ilerliyor.
Annelere karşı yöntemler biraz daha farklı, duygusal
teknikler yaramıyor. “Anne! Bak, inanabiliyor musun? Mısır gevreği indirime
girmiş…” Anne dayanamayıp bakıyor ama ne çare, baktı bir kere… İndirim dediği
de 10,99’dan 10,89’a… O bakma eyleminin bedeli olarak arabaya “Ekonomik olsun
bari” diye bir büyük paket yüklendi bile. Tüm numaralar bitti mi? Elbette hayır!
Kasadan çıkarken, “Anne, 25 kuruş var mı? Sakız alacağım
da” şeklinde bir çıkış duyar anne, tabiî 25 kuruşun sözü mü olur, hemen elini
cebine veya cüzdana atar, ama 25 kuruşluk bozukluk yoktur. Bir daha
görüşemeyecek olmanın verdiği acıyla o 5 liraya bakar ve çocuğa uzatır. Çocuk
aslında 25 kuruş istememişti, sakız da almayacaktı zaten. O 5 liranın yemiydi
soru. Afacan, kasiyer ablasına uzatır o parayı ve alışverişin ve de bu
yorgunluğun üstüne “iyi gider” diye koca bir fıstıklı çikolata alır. Anne
çikolatayı görüp sadece yenilgiyi kabul eder. Ve çocuğun, dişlerinin arasında fıstıklı
çikolatanın parçaları dolaşırken “Anne sen de ister misin?” diyerek verdiği çikolata
parçasıyla bu yenilgiden mutlu olmaya çalışır.
Hafta boyu çocuğun uyguladığı tekniklerin hedef kitlesi, evdeki veya yakındaki büyüklerdir. Hangi babaanne şu cümle karşısında cüzdanına eli bağlı kalabilir ki? “Babaanne! Sence annem senin benim için bir şey almana neden kızıyor? Oysa ben seni çok seviyorum…” Alın bir de dedeye numara: “Dede! Babam seni neden örnek almıyor? Sen çocuklara bir şeyler alarak onları mutlu edebiliyorsun, babam da öyle olacak mı bir gün?”