Çocuk ve şiddet

Saldırganlığa özendiren, hınç duygusunu pekiştiren oyuncaklardan çocukları uzak tutmak gerekir. Bunun yerine yaratıcı düşüncelerini ve sosyal iletişim becerilerini geliştiren, yardımlaşma ve birlikte yaşama duygusunu pekiştiren oyunlar ve oyuncaklarla çocukları buluşturmak her ebeveynin önemli vazifesidir.

HER milletin geleceği çocuktur ve geleceğin sağlam temeller üzerine kurulabilmesi, çocukların sağlıklı gelişimleriyle doğru orantılıdır.

Toplumun kanayan yarası şiddet ile çocukların birlikte anılması hiç iç açıcı olmasa da hayatın gerçekleri dikkate alındığında konunun üzerine gitmekte yarar olduğuna inananlardanım.

Çocuk

Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi, 18 yaşa kadar olan insanı çocuk saymaktadır. 0-18 yaş aralığına bakıldığında bu sürecin bebeklik dönemi, okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise gibi temel eğitimin yürütüldüğü uzun bir süreyi içine almaktadır. Bu yaş aralığı, diğer insanlardan farklı olarak fiziksel, fizyolojik, davranışsal ve psikolojik yönden farklı özellikleri olup sürekli büyüme ve gelişme gösteren bir yapıdadır. Bu yapının kendi olabilmesi için öncelikle çevresindeki yetişkinlerin yardımına ihtiyacı vardır. Bu hâl onlara karşı toplumsal sorumluluğu beraberinde getirir.

Her çocuğun sağlık, yaşam, barınma ve kendisini geliştirebilmesi için eğitime ihtiyacı vardır. Milletlerin geleceğini oluşturan çocukların mutlu olmadığı bir dünya bilimsel ve teknolojik olarak ne kadar gelişmiş olunursa olunsun, gelecek bu zeminde aydınlık olmayacaktır.

Şiddet

Öncelikle şiddetten ne anladığımızı ortaya koyalım: Genel olarak bireyin zihinsel, bedensel ve ahlâkî plânda olumsuzluklara maruz kalmasının sonucu, ruhsal sıkıntılara sebebiyet vermesiyle yaşam kalitesini düşürmesi olarak izah edilebilen olaylara “şiddet” diyoruz. Bu açıdan bakıldığında çevremizde olup bitenlerin hangilerinin şiddet olup olmadığını rahatlıkla anlayabiliriz.

Hayatın içinde normal hâle gelmiş birçok davranış biçiminin şiddet içerdiğini anlamakta zorlanılmasa gerektir. Aile içinde, iş ortamında, sokakta, trafikte ve insanın var olduğu her ortamda şiddet ile karşılaşılmadığı an ise “Yok” denecek durumdadır ne yazık ki. Kendi ayakları üzerinde durabilen, karşılaştığı problemlerin üstesinden geleceğinin bilincinde olan yetişkinler bu yazımızın konusu olmayacaklardır. Onlar, gelişim süreçlerinin kendilerine verdiği güç ve kuvvetle başlarının çaresine bakacaklardır. Eğer o konuda çaresiz kalıyorlarsa çocukluk ve gençlik dönemlerini sağlıklı geçirememişler demektir. 

Üzerinde durmak istediğim husus, yukarıda bahsedilen fiziksel, fizyolojik, davranışsal ve psikolojik yönden farklı özellikleri olup sürekli büyüme ve gelişme gösteren ve çevresindeki yetişkinlerin yardımına ihtiyacı olan çocuklar olacaktır. Bu yaş grubunun çevresinde gördüğü ve yaşadığı durumları içselleştireceği ve aldığı desteğe paralel olarak büyüyeceği için yetişkinlerin sorumlulukları üzerinde durmak istiyorum.

Şiddete maruz kalınan ortamlar

Sosyal yönden kendisini geliştirememiş, iletişim becerisi zayıf olan bireylerden oluşan ailelerin, problemlerini genel olarak sözlü ya da fiziksel şiddet yoluyla çözdükleri bilinmektedir. Her ne kadar dikkat etmeye çaba gösterenler olsa da yapılan olumsuz davranışlar, hiçbir zaman çocukların dikkatinden kaçmamaktadır. Bizzat şahit olmasalar dahi bilâhare anne veya babalarının hâl, hareket, jest ve mimiklerinden nasıl bir psikoloji içinde olduklarını anlamakta zorlanmayacaklardır.

Bu yetmiyormuş gibi, çocuğu ders çalışması veya verilen görevi yerine getirebilmesi için onun çeşitli şekilde cezalandırılması veya korkutulmasıyla çözüme ulaşılacağı gibi bir davranış biçimi olarak şiddet, doğrudan çocuğa yansıtılmaktadır. Yaşadığı ortamda doğal hâle gelen bu davranış biçimi, çocuğun karşılaştığı olumsuzlukları düzeltebilmenin yolu olarak görülecektir ki bu durum, şiddetin çocuk tarafından içselleştirilmesine yol açacaktır.

Problemlerini şiddet yoluyla çözmeye çalışan anne ve babalar çocuklarını koruma adına “Oğlum/kızım, sakın ha kendini kimseye ezdirme! Karşındakinin harekete geçmesine fırsat vermeden bas köteği” diyorlarsa, o çocuğun akranlarıyla doğru iletişim kurması ve olumlu davranış içinde bulunmasını bekleyemezsiniz. Daha küçük yaşlardan itibaren şiddeti hayat mücadelesinin vazgeçilmez bir gereği olarak yetişmiş bir insanı sonraki yaşlarda empatik bakış açısıyla donatmanız yeterli olmayacaktır. 

Televizyon ekranı başında vakit geçiren toplumların ön sırasında olan ülkemizde, her yaşa hitap eden dizilerin yanında çizgi filmlerin çoğu da merak ve heyecan unsurunu kamçılamanın en önemli yolunun şiddeti ön plâna çıkararak izleyici kitlesini arttırma çabasındadır. Her iki tür eserde de dikkat çeken önemli olgu ve olay, özellikle başkarakterlerin başarısı, ne kadar şiddet uygulayabildiğiyle doğru orantılı olarak devam etmektedir. Şiddeti olumlamayan davranışları görmeniz neredeyse mümkün olmamaktadır.

Haber programları kendi başına bir âlem zaten; nerede olumsuz yaşantılar, vurmalar, kırmalar varsa o saate sıkıştırıldığı gibi, şiddet sahneleri arka arkaya verilmektedir. Bu sayede şiddeti kanıksar hâle gelen insanlar, “Herkes yapabildiğine göre ben niçin onlardan geri kalayım” zihniyetini günden güne arttırmaya, şiddetin peşinden koşmaya devam etmektedirler.

Fiziksel olmasa da her gün seçim ortamındaymış gibi haberleri veren ve horoz dövüşü yaptırırcasına siyasetçileri, özellikle de liderleri birbirine düşüren, sanki karşı karşıya konuşuyorlarmış gibi herhangi bir yerde yaptıkları konuşmalardan başı sonu belli olmayan pasajlar alıp atıştıran programlar, insanı televizyon izlemekten soğutur duruma gelmiştir. Televizyon haberlerinde ve oturumlarda kullanılan dil, toplumda şiddetin artmasını körüklemekte, derdini kelimelerle anlatmaktan aciz, kendini bilmez kişilerin düşüncelerini tatmin için şiddete başvurmaları kaçınılmaz olmaktadır.

Ailedeki yetişkin bireyler olmak üzere, “Balık baştan kokar” ve kelimeleri açıkça yazmasam da ne demek istediğimi anlayacağınızı umduğum “İmam … cemaat …” benzeri atasözlerimiz, her şeyi çok net anlatmaktadır. Huzursuz, gergin ve öfkeli insanların psikolojik durumlarının durup dururken bozulmadığını anlamak zor olmayacaktır.

Çocukların vazgeçilmezlerinden olan dijital oyunlarsa ayrı birer facia! Puan almanın, oyunu kazanmanın tek çıkar yolunun rakibi ortadan kaldırmak olduğu oyunlar takip edilmektedir. Ortadan kaldırma işi, her tür silahlı aletle ve “acımasızca” demek yetmez, canice davranışlarla yapılmaktadır.

Oyuncak ve şiddet

Çocuklar kendi dünyalarını oyun alanlarında kurarlar. Hayâl kurmak onların en önemli araçlarıdır. Yetişkinlerin elinin uzanmadığı ve onlar için küçük ancak çocuklar için oldukça büyük dünyalarında kendilerince yaşarlar.

Çocuğun hayata hazırlanmasında ve kişiliğini bulmasında oldukça etkili olan oyun, “oyuncak” dediğimiz araçlarla etkili olur ve fonksiyonunu tamamlar. Bu ortamlarda kendilerini hayata hazırlamaları, hiçbir öğreticiye ve rehbere ihtiyaç duymadan burada gelişir, geliştirilir. Çocuğun içindeki şiddet duygusunu körükleyen oyuncakların karakter gelişimi çağındaki çocuklardan uzak tutulmasında yarar vardır. Toplumsal yaşamın provalarını oyun alanlarında yaşar, kişilerle olan iletişim beceri denemelerini burada yaparlar. Beceri ve yeteneklerini geliştirdikleri, olumlu veya olumsuz davranış kazandıkları alanlar, oyun alanlarıdır. Örf, âdet ve toplumsal değerler oyun ortamlarında öğrenilir, geliştirilir ve pekiştirilir. Arkadaşlık, komşuluk, dostluk ilişkilerinin temeli burada atılır. Kısaca sosyal hayata hazırlanmaları, paylaşım duygusunu yaşamaları ve birlikte yaşama becerileri oyun alanlarında gelişir. Bu değerlerin içselleştirilmesi sayesinde çocuklar, karakter gelişimlerini sağlarlar.

Saldırganlığa özendiren, hınç duygusunu pekiştiren oyuncaklardan çocukları uzak tutmak gerekir. Bunun yerine yaratıcı düşüncelerini ve sosyal iletişim becerilerini geliştiren, yardımlaşma ve birlikte yaşama duygusunu pekiştiren oyunlar ve oyuncaklarla çocukları buluşturmak her ebeveynin önemli vazifesidir.

Sonuç olarak, hayat tecrübesi olmayan çocuk, aileden, çevreden, arkadaşlarından gördüğü kadarıyla karşılaştığı problemlerin çözümünün şiddetten geçtiği yönünde davranış geliştirebilmekte ve pekiştirebilmektedir. Bunu dikkate alarak, çocukların şiddetten uzak tutulmalarına veya şiddete karşı tedbir alabilecek, şiddeti çıkar yol olmaktan çıkaracak davranış gelişimini kazanmalarına özen gösterilmelidir. Bunu yapabilmek için yetişkinlerin, şiddet uygulamanın marifet sayıldığı birer rol model olmamaya özen göstermeleri gerekmektedir.