Çocuk kitapları hassasiyeti

Henüz soyut ve somut kavramı oluşmamış yaşlardaki çocukların gerçek olmayan, tamamen hayâl ürünü, doğaüstü olayları anlatan kitaplardan uzak tutulmaları gerekir. Çocuğun edindiği bilgileri sebep-sonuç ilişkisine girmeden yaşantısında uygulamaya kalkacağı ihtimâl dâhilindedir. Doğaüstü olaylar çocuklar için uygulanabilir, yaşanabilir nitelikte algılanabileceğinden, taklit etme isteği doğuracağı da hesaba katılmalıdır.

HER zaman önemini koruması gereken çocuk kitapları, ne yazık ki olumsuz bir gelişme olduğunda ancak toplumun ilgilendiği konu hâline gelmektedir. Asıl mesele, problemlerin ortaya çıkmasından önce konunun gereği gibi ele alınmasıdır. Bu bir de yetişkinlerin korumasında olan çocukları ilgilendiriyorsa, daha da titizlik göstermeyi gerektirmektedir.

Üzerinde duracağımız konu, çocuk kitapları ve o konuda gösterilmesi gereken hassasiyetler olacaktır.

Çocuk kitabında nelere dikkat edilmeli?

Kitap, çocukların bilinçsel, duyuşsal, psikomotor gelişimlerini sağlarken; lîsanî, kavramsal, sosyal ve ahlâkî gelişimlerine de doğrudan etki eder. Çocuk kitap sayesinde düşünme, hayâl gücü, yaratıcılık ve sorun çözme yeteneklerini geliştirir; doğaya ve olaylara karşı ilgisini artırır.

Bilgi edinmenin, geçmiş ile ilgili hâfızayı canlı tutmanın vazgeçilmez unsurlarından olan kitap, edebî ve estetik açıdan gerekli titizliğin gösterilmesiyle düşünsel yapıya katkı sağlayan önemli bir unsurdur. Resim ve çizimlerle sanatı merkezine yerleştirdiği takdirde, yeni yetişmekte olan nesil açısından daha da önem kazanır. Resimli kitaplar; sanat eğitimi, görsel algının oluşması, kısaca estetik anlayışının gelişiminde doğrudan etkendirler.

Erken çocukluk ve çocukluk dönemlerinde resim ağırlıklı kitaplara yer verilir. Buraya bebeklik dönemi de eklenebilir. Resimli kitaplar, okumaya, okuduklarını anlamaya ilgisini arttıracağı gibi, çocukların okuma sevgisini geliştirmesi bakımından da önemli bir yer tutar. Görsel semboller sayesinde kavramların kolay ve doğru algılanmasına, anlaşılmasına katkı sağlar, içeriğin bellekte yer etmesinde yardımcı olur.

Çocuğun bir toplum içinde yaşadığı ve o toplumun kültürü ile hayatını sürdürmeye devam ettirdiği hesaba katılacak olursa, çocuklar için hazırlanan kitaplarda, içinde yaşadığı toplumun inançları, gelenekleri ve toplumsal hassasiyetleri de dikkate alınmalıdır.

Kitaplar sayesinde çocukların hayata olumlu bakan, insanları ve de hayvanlar ile doğayı seven, içinde yaşadığı kültürü içselleştirirken evrensel kültürün bilincinde olan, iletişim becerisi yüksek, sosyal yönü gelişmiş, sorumluluk bilincine sahip, kendisi ve çevresiyle barışık insanlar olarak yetişmelerine katkı sağlar.

Çocuklar, gerçek ile gerçek olmayan kavramları ayırt etmekte zorlanır, hattâ çoğu zaman bu tür zıt kavramları birbirine karıştırabilirler. Gerçek hayatı henüz tanıyamamış bir çocuğa aşırı hayâlci ve abartılı yaklaşımlardan kaçınmak gerekir. Henüz soyut ve somut kavramı oluşmamış yaşlardaki çocukların gerçek olmayan, tamamen hayâl ürünü, doğaüstü olayları anlatan kitaplardan uzak tutulmaları gerekir. Çocuğun edindiği bilgileri sebep-sonuç ilişkisine girmeden yaşantısında uygulamaya kalkacağı ihtimâl dâhilindedir. Doğaüstü olaylar çocuklar için uygulanabilir, yaşanabilir nitelikte algılanabileceğinden, taklit etme isteği doğuracağı da hesaba katılmalıdır.

Bu açıdan bakıldığında, henüz kişiliği oluşmamış, gördüğü ve duyduğunu yaşantısına adapte edecek küçük yaştaki çocuklara verilecek kitapların daha da özenle seçilmesi konusu öne çıkmaktadır. Bu bakımdan öğretmenler ve anne-babaların kitap seçiminde gerekli titizliği göstermeleri, konuya bilinçli yaklaşmaları gerekmektedir.

Sadece bilgi yükleme yeri olarak görülen okullar yeniden gözden geçirilmeli, aslında çocukların sosyalleşme, problem çözme becerisi kazanma, duygu yönetimi ve öz düzenleme becerileri edinebilecekleri bir mekân olarak algılanabileceği gibi, okutulacak edebî eserler de aynı minvâlde hazırlanmalıdır.

Unutulmamalıdır ki, yazar olmadan yayının olması mümkün değildir. Çeviri eserlere verilen değer kadar kendi yazarına önem vermeyen bir ülkede, kaliteli eser ortaya koyan yazar bulmak kolay olmayacaktır. 

En çok satan kitaplar, “çocuk kitapları”

Günümüzde dinî kitaplardan sonra en çok satan kitaplar, çocuk edebiyatı ürünleridir. Oysa piyasada satılanların çoğu, çocuk edebiyatı kriterlerine uygun olmayan çalışmalardır. “Çocuk edebiyatı” denilebilmesi için kurgu ve olay örgüsünün edebiyatın genel prensiplerine uygunluğunun yanında temiz bir dil yapısına sahip olmasını gerektirir.

İnsanın ihtiyaç piramidi dikkate alındığında, edebî eserlerin yeri oldukça gerilerdedir. Ekonomik ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan toplumlarda edebiyatın ön plânda olması da düşünülemez. Kaliteden taviz vermeden, sürümden kazanmayı önceleyerek ve orta düzey alıcısına uygun fiyatlandırma yapılarak okuyucunun kitapla buluşması sağlanabilir. Yayınevleri kendi kurallarını oluşturmalı, kaliteden ödün vermeden, yazarın emeğini gözeten ve onları teşvik edecek seviyede telif belirlemelidirler. Yazarın değer bulmadığı toplumlarda kaliteli eserler bulmak zor olacaktır.

Birçok konuda olduğu gibi edebî konularda da dünya ülkeleri ile iç içe geçilmiş durumdadır. Dolayısıyla diğer ülkelerde üretilen eserlerin de çocuklarla arzıyla hem evrensel düzeyde, hem de kaliteli ve seçkin eserlerle tanışmaları sağlanmış olacaktır. Bununla birlikte, çeviri kitapların çocuklara uygun olup olmadığı gibi toplum değerlerine uygunluğu da gözetilmelidir. İçerik kadar, resim ve çizimler de dikkatle incelenmelidir. Ticârî gibi görünen bu alanın geri plândaki asıl amacının kültür aktarımı olduğu unutulmamalıdır.

Çevirilerin ne kadar kaliteli olduğu veya sağlam dil yapısına sahip olduğu ise ihmâl edilen konular arasındadır. Öncelikle kültürel gelişimini sağlamamış ülke insanının psikolojik tavrıyla olaya yaklaşıp “Yabancıysa iyidir, kalitelidir” şeklindeki ruhsal yapıdan kurtulmak gerekir. Her kültür insanı, öncelikle kendi kültür birikimini eserlerine yansıtacaktır. Milletler kültür değerleriyle var olabildiklerine göre, bir yabancı tarafından ortaya konulan edebî eserlere de o gözle bakıp süzgeçten geçirmeli, herhangi bir tersliğin olmadığına ve evrensel kültüre hizmet ettiğine kanaat getirdikten sonra kabul görmelidir.

Edebî yönden kalite konusunda şüphe edilmeyecek dünya klâsiklerinin dahi ülkemizde ne tür bozuk bir dil çevirisi ve orijinal içeriğinden uzaklaşılmış olduğu görülmektedir. Aynı eseri birden fazla yayınevinin yayına hazırladığı herhangi bir kitap kıyaslandığında, birbirinden farklı, içerik yönüyle bile orijinaline uymayan çevirilerle karşılaşılmaktadır. Konunun uzmanı olmayan kişilerin elinden geçen birçok eser, orijinalitesini kaybetmektedir. Her yabancı dil bilenin çevirmen olamayacağı düşüncesinden ödün verilmemelidir. Bunların bazılarında çevirmenin dil hatâsı göze batsa da birçoğunda ise sırf diğerlerine benzememesi, kendilerine özgü çeviri havası vermek düşüncesiyle, aslıyla ters düşecek içeriklere dahi rastlanmaktadır.

Bunun yanında, telifsiz eser yayınlayarak kazancı ön plâna çıkaran yayınevlerinin kalite gözetmeden yayınladıkları edebî olmayan birçok kalitesiz eser de raflarda yerini almaktadır.

Çocuk edebiyatına destek verilmeli!

Çeviri eserlere verilen değer kadar yerli yazarlara da destek verilmelidir. Yerli yazarların dünya edebiyatını taklit etmek yerine yerelden başlayıp evrensele hitap edebilecek eserler ortaya koymaları gerektir. Bu konuda faaliyet gösteren yayıncılar, kendi ticârî alanlarına hizmet üreten yazarları teşvik ve koruma görevi de üstlenmelidirler. Unutulmamalıdır ki, yazar olmadan yayının olması mümkün değildir. Çeviri eserlere verilen değer kadar kendi yazarına önem vermeyen bir ülkede, kaliteli eser ortaya koyan yazar bulmak kolay olmayacaktır.

Yayıncı-yazar iletişimi zorlaştırılmamalıdır. Telifsiz veya düşük telif ücretiyle eser yayınlama gayretleri, bu alanda kaliteli eserlerin ortaya konulmasını aksatan önemli unsurlardandır. Telif eserler ne kadar dışa açılma fırsatı bulursa, ülkede edebî eserin artmasına da vesîle olurlar.

Çocuklar için alınacak veya tavsiye edilecek kitaplar okunup, içeriği hakkında bilgi sahibi olunmasına özen gösterilmelidir. İçerik, kurgu, dil yapısı gibi birçok yönden ele alınması, bilinçli olarak kitap seçimi yapılması sayesinde çocukların uygun olmayan eserlerle karşılaşmalarının daha baştan önüne geçilecektir.


Nitelikli edebî esere ulaşmada birinci derecede sorumlular, anne babalardır. Yeme, içme, barınma hususlarında gereğinden fazla ilgi gösterdikleri çocuklarının okudukları kitaplara da aynı titizliği göstermemeleri ise anlaşılacak gibi değildir. Yine ebeveynler, edebî eser araştırırken, çocuğa ne öğreteceği savıyla yola çıkmamalıdırlar. Çocuğun psikososyal yapısına ne katkı sağlayacağını öncelemelidirler. Bu açıdan bakıldığında, anne babaların dizi, film ve internet içerikleri konusunda da titiz olmaları gerektiği gibi, kitap seçimi konusunda daha dikkatli olmaları gerekir.

0-3 yaş bebeklik dönemi ve 4-6 yaş erken çocukluk dönemi, ağırlıklı olarak anne babaların gözetiminde geçer. 7-18 yaş arası ağırlıklı okul hayatını kapsasa da yine anne-baba titizliği ihmâl edilmemelidir. Bu da iyi bir ebeveyn olmanın iyi bir okuyucu olmayı gerektirdiğini ortaya koymaktadır.

Nitelikli edebî eserlere ulaşmak için en etkin kitleden biri de öğretmenlerdir. Öğretmenler, edebî kriterler ve edebî kültür konusunda donanımlı olmalıdırlar. Okuma alışkanlığı olmayan öğretmenin öğrencisine okuma alışkanlığı vermesi beklenemez. Bal yememiş bir kişinin balın tadından bahsetmesi ne kadar abes bir durumsa, kitap okuma zevkine ulaşmayan bir öğretmenin de öğrencisine kitap okuma tavsiyesinde bulunmasını beklemek o derece anlamsız olur.

Sistem ve aksaklıkları hakkında

Öncelikle öğretmenler söz konusu olunca, kitap dostu kişiler akla gelmelidir. Özellikle gelişim çağında olan 5-18 yaş arası çocuklarla ilgili alanlarda görev yapan öğretmenler, okuma kültürü konusunda yeterli bilgi altyapısı ve donanımına sahip olmalıdırlar. Bu da ancak meslek öncesi eğitimde sürecin doğru yürütülmesiyle mümkündür. Millî ve evrensel kültür değerlerini tanıyıp hazmetmeyen biri, öğretmenlik diplomasını eline alamamalıdır. Kendisinin okuma kültürü ile alâkası veya okumaya karşı sevgisi yeterli olmayabilir, ancak hizmet vereceği alandaki öğrenciler düşünüldüğünde, her öğretmenin okuma kültürü yönünden donanımlı olması gerekir.

Çocuklar için hazırlanmış edebî eserleri okuyup anlama, algılama ve çocuğa görelik yönünden değerlendirme becerisi kazanmamış bir öğretmenin onlara doğru rehberlik yapması düşünülemez. Çocuklarla muhatap olacak öğretmenlerin çocuk edebiyatı konusunda yetiştirilmemeleri ise akla ziyan bir olaydır. Yıllar önce lise seviyesindeki ilköğretmen okullarında dahi “çocuk edebiyatı” diye bir ders varken bugün öğretmenlerin mesleğe hazırlandığı eğitim fakültelerinde ne yazık ki “Çocuk Edebiyatı Bölüm Başkanlığı” adlı bir birim mevcût değildir.

Bu tür bir durumda mesleğe hazırlanması düşünülen, psikolojik yönden çocuğu tanımayan, çocuğun edebiyat ve sanat ihtiyaçlarına cevap verecek olan öğretmenin, görevini gereği gibi yapması beklenemez. Öğretmen, öncelikle okumadığı kitabı tavsiye etmemelidir. Öncelikle dil, estetik ve içerik bakımından, tavsiye edeceği yaş grubuna uygun olup olmadığına karar vermesi gerekir.

Ebeveynler, edebî eser araştırırken, çocuğa ne öğreteceği savıyla yola çıkmamalıdırlar. Çocuğun psikososyal yapısına ne katkı sağlayacağını öncelemelidirler. 

Düşünce eserlerinde sansür, insan tabiatına aykırı olduğu kadar yaratıcılığı da engelleyen bir durumdur. Sansür yoluyla elde edilecek kontrol, fayda yerine zarar getirir. Karşılaşılan olumsuzlukların, sorumlu kişi ve kurumların gereği kadar işine önem vermesiyle önüne geçilecektir. Sorumlu olanların, maksada ne derece ulaşacağını bilme kaygısını taşımaları gerekir. Çocuk kitapları yazımının sansürden geçilmesi yerine, çocuk edebiyatı üzerine yayın yapan kuruluşlar, ciddî editörlerin yanında pedagog ve psikologların bulundurulmasını sağlamalıdırlar. Burada en önemli kıstas, çocuğa göreliğin ön plânda olmalıdır.

Kontrollü kitap seçiminde, edebî yönden uygun olmayan, çocuklara göreliği dikkate alınmayan kitaplar okuyucu tarafından rağbet görmeyeceklerdir. Satılamayan kitabın yazarı ve yayınevi, kendini sorgulama ihtiyacı duyacaktır. Dolayısıyla otokontrol sistemi devreye gireceği için olumlu yönde gelişmelere kapı aralanmış olacaktır.

Okullarda yapılan kitap satışları ve imza günleri, ayrı bir önem kazanmaktadır. Satış merkezleri kitapçılar olduğuna göre, kitap almak isteyenlerin gidecekleri yerler de bu adresler olmalıdır. Kitaplarının kaynağı dahi belli olmayan, elinde balyasıyla okula gelen bir satıcıya rağbet gösterilmemelidir! Bu konuda okul yöneticileri ve okulda bulunan öğretmenlerin konuya daha bilinçle yaklaşmaları doğru olacaktır.

Okullarda kitabın yazarıyla buluşma etkinliği ise bundan ayrı tutulmalıdır. Burada da yazarın titizliği önemlidir. Yazar hiçbir zaman öğrenci ile satıcı pozisyonunda olmamalıdır. Yazma konusunda ve imzaladığı kitaplar hakkında sohbetten ileri geçmemelidir. Özellikle de belli ahlâk ve disiplin kuralları öğrencilere dikte edilmemelidir. Bu, öğretimden sıkılan öğrencilerin okumaya olan ilgisine olumsuz yönde etki edecektir. Etkinliğin, “kültür ve edebiyat sohbeti” düzeyini aşmamasına özen gösterilmelidir.

Her konu gibi çocuk kitapları konusu da yazarı, yayıncısı, okuyucusuyla birlikte çocuklara rehberlik pozisyonunda olan anne, baba ve öğretmenlerin bilinçli yaklaşımına bağlı bir konudur. Konuya daha baştan bilinçli şekilde yaklaşmayıp olumsuzluklar karşısında feryat etmek, oluşması mümkün her türden menfi duruma kapı aralamış olacaktır.