Çocuk katili ve istismarcısı PKK

Devletine bağlı, milletle aynı değer yargılarına sahip bu güzel insanların masum yavruları küçücük yaşta örgüt tarafından kaçırılıyor ve hem psikolojik baskılar, hem tehditler, hem de çeşitli zorbalıklar yoluyla Türkiye’ye düşman bireyler olarak yetiştirilmesi sağlanıyor. Ve ne yazık ki DEM ve Kent Uzlaşısı masalıyla DEM’e el uzatan CHP, binlerce çocuğa bu haksız, hukuksuz, adaletsiz ve vahşi muameleye en ufak bir dik duruş bile geliştiremiyor.

PKK bir terör örgütüdür. Ne yazık ki bu ülkede çok fazla cana kıymıştır. Fakat bundan daha vahim olanı, PKK’yı terör örgütü olarak kabul eden başta ABD olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinin el altından ya da açıkça desteklemesidir. Ama daha da vahim olanı, içimizde PKK’ya toz kondurmayan, açık bir dille “PKK terör örgütüdür” diyemeyen, teröristleri fonlayan, onlara iş gücü alanı açan ve yaptıkları provokasyonlara çanak tutan bir güruhun olmasıdır.

PKK’ya sadece terör örgütü demek bile yetersiz aslında. Çünkü hem çocuk ve bebek katilidir, hem de çocukları ve kadınları istismar eden, zorla dağa kaçıran ve küçücük yaştaki masumların eline silah verip kendi ülkesine karşı bileyen bir zehirdir.

Kadim Türk-Kürt kardeşliği içine sızmaya çalışan bir nifak odağıdır PKK. Dertleri ne Kürt kardeşlerimizdir, ne de onların hakları. Kürt kardeşlerimizin haklarını ve refahını temin etmek için yine Devletimiz var gücüyle projeler üretmekte, yatırımlar yapmaktayken, PKK ve onların kravatlı destekçileri her fırsatta sabote etmektedir.

Aslında PKK, ABD’nin ve İsrail’in bir piyonudur. Nasıl PKK’nın Suriye’deki uzantıları Sünnî Müslüman katlediyorsa, İsrail’in sözde ordusu içinde de yine PKK’lı teröristler bebek kanı içmektedir.

PKK destekçilerinin de çeşitli tipolojilerde karşımıza çıktığını görüyoruz. Kimi zaman Meclis’imizde kara propaganda yapmak suretiyle, kimi zaman sokakta halkı galeyana getirme gayretleriyle kendilerini açık ediyorlar.

Acımasızca katledilen Narin Güran yavrumuz üzerinden de yine algı oyunları göreviyle sahne aldılar. Bir evlâdımızın katledilmesi üzerinden siyâsî nefretlerini sokağa yayma çabaları ayyuka çıktı. Sadece bu kadar da değil, onlarla kol kola gezenler ve her fırsatta evvelâ İslâm’a ve Devletimize iftira atanlar, bu elim olayı da aynı menfi maksatlarına alet etmeye çalışmaktalar.

HDP/DEM’in sürekli dizayn etmeye çalıştığı anarşi için ergonomik bir zemin olarak görülmüş olmalı ki hiç vakit kaybetmeden sokağa bir taşikardi tesiri bırakmak için kolları sıvadılar. Bu hâdiseyi HÜDA-PAR’a yıkmaya çalışan da, Devlet’i yetersiz ve yanlı göstermeye çalışan da, olayı ısrarla Kur’ân kursu detayına bağlayıp bütün Kur’ân kurslarını hedefe koymaya çalışan da aynı zihniyetin ürünü.

Çocukları ancak eli kanlı teröristler katleder. Bu hususta da dünya üzerinde İsrail’in sözde ordusu IDF ve PKK’nın eline su dökebilecek başka bir örgüt varsa, o da yine ABD-İsrail ortak yapımı bir uzantı üründür; en fazla var olan programlardan sisteme sızan birer eklentidir.

Hepimizin aklını kurcalayan ve hayrete davet eden tespit ise DEM’in ve onunla demlenenlerin PKK tarafından katledilen çocuklar için tek bir sızıya sahip olmamaları ve hatta kaçırılan, zorla eline silah tutuşturulan, örgüt tarafından istismar edilen çocukların ve kadınların hakkını savunmak üzere bir cılız cümlecik bile kurmamaları. Ne var ki, Narin Güran cinayeti üzerinden sahte bir hassasiyete bürünüp bunu da yine Devlet’i karalama ve toplum içinde kaotik bir süreci tetikleme gayesine evirdiler.

Aslında bütün bu örüntüler Orta Doğu’yu yangın yerine çevirmeye yeminli büyükbaşların ve onların bölgedeki terör oluşumlarının aslî hedefine hizmetten başkası değil. Orta Doğu ülkelerini İslâm’dan ayrıştırmak aslî hedeftir. Ardından da toplum içinde kontrastlar peydah etmek ve her olay üzerinden düşman kitleler dizayn etmek, bu yolla ülkelerin istikrarını ve refahını alaşağı etmek de ardıl projeler arasındadır. Bilhassa gözünü Gazze’den sonra Mescid-i Aksa’ya dikmiş terörist İsrail’in Anadolu’ya kadar işgal plânının arayüzü tam da bu iç dinamiklerin sarsılmasına, birliğin sekteye uğratılmasına ve milletlerin özgül ağırlık yitimine göre kodlanmıştır.

Yeri gelmişken yine altını çizmeli ki, terör örgütlerinin destekçileri kendine Meclis’te yer bulabilmek adına nasıl sürekli isim ve muhteva değişikliğine gidiyorsa, terör gruplarının da yazılımı aynı düstur üzere tasarlanmıştır.

Sınır ülkelerde PKK’nın çeşitli adlarla aynı amaca hizmet ettiği gerçeği de bu tespiti destekler. İran, Suriye ve Irak’ta PKK uzantısı pek çok oluşum bulunduğu biliniyor. PKK ile aynı elden yönetilen KCK adlı örgütün İran’daki adı PJAK, Irak’taki namı Tavgari Azadi, Suriye’ye gelince PYD/YPG olarak değişim geçirmektedir. Bunların stratejik bağlamda ve silahlı örgüt üyelerinin yapısal tasarımı dikkate alındığında da aralarında tek bir merkeze bağlılık olduğu aşikârdır.

ABD’nin raporlarında bile bu örgütlerin Orta Doğu’da 15 yaş altı çocukları örgüte eleman olarak dâhil ettiği ve zorbalıkla, taciz ve istismarla çeşitli yasa dışı eylemlerde kullandığı belgelenmiştir.

Ülkemizde de evlatları bu örgüt tarafından kaçırılan Diyarbakır Anneleri’nin direnişi sürmektedir.

Devletine bağlı, milletle aynı değer yargılarına sahip bu güzel insanların masum yavruları küçücük yaşta örgüt tarafından kaçırılıyor ve hem psikolojik baskılar, hem tehditler, hem de çeşitli zorbalıklar yoluyla Türkiye’ye düşman bireyler olarak yetiştirilmesi sağlanıyor. Ve ne yazık ki DEM ve Kent Uzlaşısı masalıyla DEM’e el uzatan CHP, binlerce çocuğa bu haksız, hukuksuz, adaletsiz ve vahşi muameleye en ufak bir dik duruş bile geliştiremiyor.

2019 yılında HDP Diyarbakır İl Örgütü’nün binası önünde başlayan oturma eylemi, bu masumları PKK’ya teslim edenlerin siyâsî ayağını da işaret ediyor. Ve buna rağmen bugün bir evlâdımızın katledilmesi üzerinden hassasiyet sahteliğiyle yüzlerini boyayanlar, kaçırılan, öldürülen ve örgüt liderlerine köle yapılan çocuklar adına hâlâ tek bir kıpırdanış gösterebilmiş değiller.