Çocuk ile gencin eğitimi ve aile (3)

Anne babaya Allah’ın bir lütfu ve sevinç kaynağı olan çocukların bakım ve eğitimi anne-babanın görevidir. İslâm dinine göre, çocuğun bakım ve eğitilmesi görevi devletten daha çok anne babalara ve onlar yoksa yakınlarına verilmiştir. Anne babalar veya yakınlar, çocukların iyi/salih davranışlarından kazandıkları sevaplara ortak oldukları gibi, onları günahlardan da korumakla emredilmektedirler.

Evlilik öncesi sorumluluklar

BİR bilgeye, “Çocuk eğitimi ne zaman başlar?” diye sormuşlar. O da, “Bir erkekle bir hanım evlenmeye karar verdikleri zaman, çocuğun eğitimi bitmiştir” diye cevap vermiş. 

Burada vurgulanmak istenen, çocuk eğitiminin iyi bir eş seçimiyle başladığı hususudur. Kur’ân’da doğrudan bir ayet bulunmamakla birlikte, eğitimin önemine dikkat çeken ayetler bulunmaktadır: “Allah, sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumdayken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi” (Nahl, 78) 

Anne babanın çocuklara asıl etkisi ise bizzat örnek model olmalarıdır. Çocuğun ilk ve temel örneği anne baba olacağına göre, evlenecek kız veya erkek, eş seçiminde bu hususu da göz önünde bulundurmalıdır. 

Eş seçiminde titiz davranmak, ailenin devamı için olduğu kadar, anne babadan oluşan bir ortamda eğitim görecek olan çocuğun eğitiminde de son derece önemlidir. Çocuk belli bir döneme kadar hem maddî, hem de manevî anlamda anne ve babasına muhtaçtır. Zira bu dönemde onun her açıdan korunmaya ihtiyacı vardır. Bu çerçevede çocuğun hayatiyetinin devamlığını sağlamanın yanında eğitim ve sağlığı için zorunlu birtakım harcamaların yapılması gerekmektedir. 

Çocukların büyüyüp gelişmesi için gerekli olan beslenme, giyinme, barınma, sağlık ve eğitim gibi çeşitli maddî ihtiyaçların (nafaka) temininde öncelikli olarak baba, imkânı oranında sorumludur. Bakara Sûresi 233’üncü âyette geçen “Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri örfe uygun olarak bir borçtur” mealindeki ifade, çocukların nafakalarının babaya ait olduğuna işaret etmektedir. 

Müslüman’ın helâlinden yiyip içmesi İslâm’ın temel kurallarındandır: “Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin!” (Bakara, 188) 

Müminun Sûresi 51’inci ayetinde ise buyuruluyor ki, “Ey Peygamber! Temiz olanlardan yiyiniz ve salih ameller işleyiniz”. 

Yine Bakara Sûresi’nin 168’inci ayetinde, “Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helâl şeylerden yiyin, şeytana ayak uydurmayın, zira o sizin için apaçık bir düşmandır” buyurulur. 

Kur’ân’ın bu ayetleri, helâl kazancı farz kılmaktadır. Kişinin kendisinin helâl ile beslenmesi gerektiği gibi, çocuklarının nafakasını da helâlinden kazanması şarttır. Bu durumu açıklayan hadis şöyledir: “Yediğiniz şeylerin en temizi, kendi kazancınızdan elde edilendir. Şüphe yok ki, çocuklarınız da sizin kazancınızdandır.”

Müslüman’ın ailesi ve çocukları için helâlinden kazanması ve harcaması teşvik edilmiş ve bu, sadaka olarak kabul edilmiştir. Bu konudaki hadislerde şöyle buyurulur: 

“Eşine, çocuğuna ve hizmetçine yedirdiğin, senin için bir sadakadır. Kendine yiyecek ikram etmen de senin için bir sadakadır.”

“Çoluk çocuğunun geçimini helâlinden temine çalışan, Allah yolunda cihad eden gibidir. Namusu dairesinde helâlinden dünyalık peşinde olan, şehitler derecesindedir.” (Gazalî, 1975, s.235)

İnsanlar her şeyi bilerek dünyaya gelmemekte, başta aile çevresi olmak üzere sosyal çevreden ve okullardan bilgi ve beceriler öğrenmektedir. İslâm dininde ilim öğrenmek teşvik edilmiştir. Ancak bir de zarurî olarak öğrenmemiz gereken bilgi ve beceriler vardır. “Zorunlu eğitim nedir ve bu konuda sorumluluk kime aittir?” konuları tartışılmıştır. Yaklaşık iki yüzyıl öncesinde, “Çocuğun eğitiminden başta baba ve anne olmak üzere aile sorumludur” anlayışı ve uygulaması söz konusuydu. Ancak bu anlayış, her çocuğa zorunlu eğitim anlayışıyla ailenin yanında devletin görevleri arasında da yer almıştır. Hatta şimdilerde aile ve babanın tercihine bırakılmadan zorunlu eğitim anlayışı tüm dünyada benimsenmiş ve devlete ilköğretimi parasız verme yükümlülüğü getirilmiştir. 

İslâmî açıdan baktığımızda çocuğun zorunlu genel yaşama becerilerinin ve dinî görevlerinin kazandırılması görevinin aileye verildiğini söyleyebiliriz. Bu konudaki meşhur hadis, “İlim öğrenmek/talep etmek her Müslümana farzdır” (İbn Mace, Mukaddime, 17) şeklindedir. Peki baba, anne veya bunlar yoksa diğer akrabalar çocuklara hangi bilgi ve becerileri nasıl kazandırmak zorundadır? 

Çocuklara kazandırılması gereken bilgi ve becerilere yani ortak kültüre “temel eğitim” diyoruz. Bir Müslümanın öğrenmesi gereken yani farz-ı ayn ilimlerin ne olduğu, yukarıdaki hadis çerçevesinde tartışılmıştır. Tartışmalarda farz olan bilgiler daha çok dinî bilgiler olarak anlaşılmaktadır (Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye). Bu tavır, dinî bilgiler dışındaki konuşma, okuma yazma, matematik, sosyalleşme gibi temel becerilerin kendiliğinden oluştuğu anlayışından kaynaklanmış olabilir. Ancak farz-ı ayn bilgilerin yanında farz-ı kifaye bilgiler konusunu geniş olarak tartışan Gazalî, Müslüman toplum için başta tıp ve fıkıh ilmi olmak üzere hayat için gerekli tüm ilimleri farz-ı kifaye olarak kabul etmiştir (Gazalî, çev.1974, s.43-65). 

Gazalî’nin bu anlayışı, onun hayatı ve bilgileri dinî ve dünyevî olarak ikiye ayırdığı şeklinde yorumlanmıştır. Hâlbuki ona göre bir Müslüman, hayatta kalabilmek için gerekli sağlık, ekonomi, (geçimini sağlamaya yarayan) meslek edinimi gibi bilgileri öğrenmek mecburiyetindedir. Çünkü insanın kendi hayatına son vermesi yani intihar büyük haramlardandır. İnsan, doğal olarak hayatta kalmak için gerekli olan yeme, içme, barınma gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak durumundadır ve bu da farz olmaktadır (Gazalî, çev.1974, s.49).

Okullarda verilen temel eğitim anlayışı da böyledir. Dinî bilgiler açısından farz-ı ayn olan ilimlere “ilmihâl bilgileri” denilmektedir. İlmihâl bilgileri kısaca iman, ibadet, ahlâk ve muamelat konularını kapsamaktadır. 

İslâm eğitim tarihine göz attığımızda, ailenin yanında, Türklerin mahalle veya sıbyan mektebi, Arapların “küttap” dedikleri okulların programlarında daha çok kısaca iman esasları, namaz kılıp oruç tutacak kadar ibadet ve namaz kılacak kadar Kur’ân ezberleme (zeki çocuklar için yüzünden okuma ve hafızlık) eğitiminin yapıldığını görüyoruz. 

Bu genel açıklamalardan sonra, çocuklara öğretilmesi gereken bilgilerle ilgili uygulamalara örnekler verebiliriz. 

Çocuklara kazandırılacak ilk beceri, elbette konuşma eğitimidir. Konuşma ile ilgili Peygamberimizin (sav) dili fasih (açık, düzgün, Kitabî) konuştuğu bilinmektedir. Bunun yanında güzel ve etkileyici konuşmayla ilgili bir hadis şöyledir: “Gerçekten beyanda sihir vardır ve gerçekten şiirde de hikmetler vardır.”

Beyan, “söz söyleme, belagat, söz söyleme sanatı, açık ve anlaşılır söz söylemek” demektir. Bu ve benzeri hadislere göre, bir Müslümanın konuştuğu dili düzgün yani kurallara uygun konuşması sünnettir. Yine konuşurken, “lahn” yani dili yanlış ve dilbilgisi kurallarına uymadan kullanmak hoş görülmemiştir. 

Konuşmayla ilgili öğrenilmesi gereken asıl ve önemli husus, dil ile yapılan haramlardan kaçınmaktır. Ahlâk kitaplarında genellikle “dilin afetleri” veya “dil ile işlenen günahlar” başlıkları altında sayılan başlıca haramlardan bazıları şunlardır: Yalan, gıybet, dalkavukluk, boş sözler, gereksiz tartışmalar, lânetlemek, müstehcen konuşmalar, sır tutmama.

Dinî bilgi açısından çocuklara öğretilecek ilk bilgilerin doğal olarak iman esasları olması normaldir. Peygamberimizin (sav) bu konudaki uygulamaları konusunda Cündeb bin Abdullah’in sözleri şöyle rivayet edilmiştir: “Biz ergenlik çağına ermek üzere birer gençken Peygamber (sav) ile beraberdik. Biz Kur’ân-ı Kerim’i öğrenmeden önce imanı öğrendik. Ondan sonra Kur’ân’ı öğrendik. Kur’ân sayesinde de imanımız arttı.”

İbni Abbas’tan rivayet edildiğine göre, Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Çocuklarınıza ilk olarak ‘Lâ ilâhe illâ-Allah’ı öğretin. Ölüm anında da onlara ‘Lâ ilâhe illâ-Allah’ı söylemelerini telkin edin.” 

Elbette iman ile ilgili öğretilecek sadece bundan ibaret değildir ve imanın diğer şartları da çocuğun yaşına uygun olarak öğretilecektir.

Sonuç

Anne babaya Allah’ın bir lütfu ve sevinç kaynağı olan çocukların bakım ve eğitimi anne-babanın görevidir. İslâm dinine göre, çocuğun bakım ve eğitilmesi görevi devletten daha çok anne babalara ve onlar yoksa yakınlarına verilmiştir. Anne babalar veya yakınlar, çocukların iyi/salih davranışlarından kazandıkları sevaplara ortak oldukları gibi, onları günahlardan da korumakla emredilmektedirler. 

Çocuk eğitimi en iyi aile kurumu içinde gerçekleşir. Bu nedenle İslâm’a göre aile kutsaldır. Anne babanın çocuğa karşı görevleri, iyi bir eş seçimiyle başlamakta ve Allah’tan hayırlı evlat istemek, annenin iyi bir hamilelik dönemi geçirmesi, iyi bir ad konulması ile devam etmektedir. 

Ebeveynlerin çocuklarına hayatta kalma, topluma uyum sağlama eğitimi vermelerinin yanında dinlerini öğretmeleri de önemli bir yer tutmaktadır. İslâm dini, Müslümanların emir ve yasaklar, helâl ve haramlar dairesinde yaşamalarını istemektedir. Bu nedenle anne babanın doğal görevlerinden biri de evlatlarına kendi inançlarını, ahlâk kurallarını, gelenek ve görenekleri öğretmektir. Toplumsal hayata uygun davranışlar elde etmenin en etkili yöntemlerinden biri çocuğu eğitmekse, diğeri gelenek görenekleri yaşatmaktır. 

Geleneklerin önemli bir kısmı dinî kurallardan oluşmuştur. Fakat zamanla dinî niteliklerden çok kültürel özellik kazanmışlardır. Bu nedenle bu dönemde çocuğa gelenek görenekler ve görgü kuralları öğretilmelidir. 

Bütün yazılı ve temaşa vasıtalarını hayra doğru ve asrın teknolojik usulleri ile asrımızın en büyük fitne kaynağı “sosyal medya trollerinden ve LGBT denilen (Lût’un -as- kavminin helâkine sebep olan) dernek ve yapılardan ve adına devlet denilen lâkin şeytanla işbirliği yapan vahşi kapitalizmin modern kapıkulu firavunlarının şerrinden nesillerimizi korumak için Kur’ân ve Risalet-i Resûlullah’ın sünnetini baş tacı edip onu metot ve yol seçelim. Vesselâm…