
Çocuğun
eğitiminde ailenin önemi
AİLE, toplumun temelidir. Ailenin en önemli
işlevi, insan neslinin devamı için çocuk meydana getirip yetiştirmektir.
Çocuğun eğitiminde en önemli kurum ailedir. Aile, dinî duyguların
uyandırılması, uygulanması ve dinî bilgilerin ve de alışkanlıkların kazandırılması
yoluyla eğitim görevini yerine getirir.
Aile
bu görevlerini informel bir ortamda yerine getirir. Eğitimin mekânı her yerdir
(okul, aile, toplum) fakat bütün eğitimin temeli ailededir. Çocuk, davranışları
küçük yaşlarda öğrenir ve öğrenmeler kolay sökülüp atılamayacak kadar derin bir
şekilde yerleşir. Günlük hayatta “huy ve alışkanlık” dediğimiz kişilik
özelliklerinin pek çoğunun temeli çocuklukta aile vasıtasıyla atılır.
Çocuk
sadece insanlarla değil, eşya ile olan ilişkilerinin esasını da burada öğrenir.
Namaz, oruç, sadaka vermek, cömertlik, cimrilik, temizlik, düzenlilik,
dağınıklık, çekingenlik ve sosyallik gibi alışkanlıkların kazanılması hep
çocukluktaki eğitime bağlıdır.
Eğitimciler
çocukların gelecekte uyumlu ve başarılı olabilmeleri için en sağlıklı eğitim
yollarının geliştirilmesi çabası içerisindedirler. Her ne kadar kişilik
gelişiminin insanın hayatı boyunca süregeldiğini kabul etsek de kişilik
gelişmesi ve yapılanmasında temelin çocukluk döneminde atıldığı gerçeği
geçerliliğini korumaktadır. Çocuğa yöneltilen davranış ve ona karşı takınılan
tutum, ilk yaşantıların örülmesinde büyük önem taşımaktadır.
Okul
öncesi dönemde çocuk sosyal birey olmayı öğrenirken, aynı zamanda özdeşim
yapacağı bir modele ihtiyaç duyar. Kişilik oluşumu için gerekli olan özdeşim,
büyük ihtimâlle aile içindeki yakın bir üye ile gerçekleşmektedir. Genellikle
özdeşim nesnesi anne baba olsa da ağabey, teyze, hala, dayı ya da amca gibi
aile içinden bir erişkin de özdeşim kişisi olabilir. Bu üyelerin bozuk bir
kişilik yapısına sahip olması hâlinde olumsuz davranış örneğinin çocuğa yansıma
ihtimâli artmaktadır.
Eğitimin
en iyi gerçekleştirileceği yer ailedir. İnsanlar temel inanç ve değerlerini
yeni nesillere aile aracılığı ile aktarırlar. Birey, ilk dinî ve ahlâkî bilgi
ve tutumları ailesinden öğrenir. Çocuğun eğitimi her şeyden önce, “Sizden bekâr
olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin.
Eğer bunlar yoksul iseler Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah lütfu geniş
olandır, hakkıyla bilendir” (Nur, 32) ayetinde bildirildiği üzere, temel ruhî
ihtiyaçlarının karşılanmasına bağlıdır. Bunlar sevgi, disiplin ve özgürlüktür.
Bu üç ihtiyaç birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılıdır ve birlikte karşılanır.
Çocuğun
bedensel, ruhsal ve sosyal gelişimi, sevgi dolu sıcak bir ortamda yetişmesine
bağlıdır. Böyle bir ortamı sağlayan ilk ve temel topluluk kuşkusuz ailedir.
Herkes ailesinin bedensel özellikleri gibi, düşüncelerini, inançlarını,
tutumlarını da taşır. Çünkü bütün bunları çoğu zaman bilinçsizce, ailenin
hayatından, uygulamalarından alır. Allah, Kur’ân’da aile ortamını karşılıklı
sevgi ve merhamet olarak nitelemiştir (Rum, 21). Buna göre aile ortamı,
karşılıklı sevgi ve merhamet ortamıdır. Aile bireyleri arasındaki ilişkiler
sevgiye dayalı olmalıdır. Karşılıklı sevgi ve saygı, aile bireylerini birbirine
daha çok yakınlaştıracaktır.
Çocuk
sevgi ortamında büyümelidir. Çünkü çocuğun göreceği sevgi veya sevgisizlik onun
kişiliğine etki edecektir. Çocuğun anne babadan aldığı iki şey, sevgi ve eğitimdir.
Sevgi; kabullenme, koruma, kollama ve sevecenlik gibi bütün olumlu duygu ve
davranışları içerir. Eğitim ise öğretilen her şeyi, verilen bilgileri,
becerileri, yasakları, kuralları, inançları, değer yargılarını, görgü
kurallarını ve insanın sosyalleşmesi için gerekli olan tüm toplumsal değerleri
kapsar.
Peygamberimizin
(sav) çocukları sevip öptüğünü gören bir bedevinin bunu yadırgaması ve
çocuklarını hiç öpmediğini itiraf etmesi üzerine Peygamberimizin (sav) “Allah
senin kalbinden merhameti almışsa Ben ne yapabilirim?” buyurması, konunun
önemini gösterir.
Ailenin
düzenli, huzurlu ve mutlu olması, aile bireylerinin birbirlerine karşı sevgi,
saygı, yardımlaşma ve dayanışma bilinci içinde olmalarına bağlanmıştır. Aslında
milletin bütün bireyleri birbirleriyle sevgi, saygı ve yardımlaşma
ihtiyacındadırlar.
İnsan,
yaratılışı gereği bir başkasına muhtaçtır. Üzüldüğümüz veya sevindiğimiz zaman
bu duygularımızı paylaşacak dostlar ararız. Bunların başında da aile üyeleri
gelir. Anne ve babalar, kendileri ve çocukları için çalışırlar. Aile üyelerinin
ihtiyaçlarını helâl yoldan çalışarak temin ederler; çocuklarının geleceği için
çok büyük maddî ve manevî fedakârlıklar gösterirler. Çocuklarına millî ve
manevî değerleri tanıtırlar. Onların güzel ahlâklı olmaları için çaba
harcarlar. Aile bireyleri kendi aralarında yardımlaşma ve dayanışma içinde
olurlar. Herkes ailenin sevinci ile sevinir, üzüntüsüyle üzülür. Aile bireyleri
kendilerine düşen görevleri aksatmadan yerine getirirler. Her ailenin, çocuğun
eğitimiyle ilgili mutlaka doğru bilgilere sahip olması gerekir. Bu husus hiçbir
şekilde ihmâl edilmemelidir.
Anne
babaların çoğu, ebeveynlerinin kendilerini yetiştirme tarzından şikâyet ederken
kendi çocuklarını nasıl yetiştirmek istedikleri konusunda ya fazla fikir sahibi
değildir ya da bu konuda düşünmeye vakit bulamaz. Hayatlarını devam ettirirken
ebeveynliğin kendiliğinden olacağını zannederler. Bu “pasif ebeveynlik tutumu”
içine düşme hatası herkesin başına gelebilir.
Ebeveynlik
sadece olunan bir şey değil, yapılması gereken bir görevdir. Anne baba olmak,
boş zaman olduğunda yapılan basit bir iş olarak değil, aktif bir öncelik olarak
seçilmelidir. Herkes iyi bir anne baba olabilir. Bu sadece ebeveynlik yapmaya
hayatta öncelik vermeyi istemekle sağlanabilir. Çocukların hayatı anne
babalarıyla birlikte aktif bir şekilde yaşayarak öğrenmeye, tanımaya
ihtiyaçları vardır ve onlardan ayrı olarak, pasif bir şekilde bu mümkün
değildir. Yasalar da çocukların yetiştirilmesi görevini yani velâyeti aileye
vermiştir (Türk Medenî Kanunu Madde 335).
Toplumun
en küçük birimi olan aile, aynı zamanda küçük bir eğitim yeri olan okuldur. Bu
okulun öğrencileri, öncelikle çocuklar olmak üzere tüm aile bireyleridir. Yine
bu okulun öğretmenleri, başta anne baba olmak üzere diğer aile büyükleridir.
Çünkü anne baba hem öğrenen, hem de öğreten, eğitendir. Bunun için her zaman,
anne babanın çocuk eğitimine hazır olması gerekir.
Aile
hayatı yeni gelen misafirleri sayesinde büyük bir değişikliğe uğrar. Ailenin en
büyük sermayesi çocuklarıdır. Allah’ın aileye lütfettiği çocuk, o aileye taze
kan, tatlı bir neşe, huzur ve direniş kaynağıdır. Ancak Allah, anne babaya
emanet olarak verdiği çocuğa karşı büyük bir sorumluluk da yükler. Kur’ân,
çocukların birer emanet olduğu gerçeğinden hareketle, onları Cehennem azabından
korumayı telkin etmektedir: “Ey inananlar! Kendinizi ve ehlinizi cehennem
ateşinden koruyunuz.” (Tahrim, 6)
İslâm
kaynaklarında aile ve çocuk eğitimine dayanak olarak gösterilen bu ayette
insanın hem kendisini, hem de ailesini ateşten koruması istenmektedir. Kişinin
kendisini ateşten koruması, Allah’ın emir ve yasaklarına uymakla olur. Ehlini
ateşten korumanın yolu ise onlara dinî eğitim vermektir. Ayette geçen “ehil”
kelimesinden eş ve çocuklar olduğu anlaşılmaktadır. Burada “Koruyunuz” emri de
bu görevin farz olduğunu göstermektedir.
Çocuğun
eğitiminden ise anne baba (sağken ikisi birlikte) sorumludur. Anne babanın
sorumluluğu hakkında meşhur bir hadis de şöyle buyurur: “Hepiniz çobansınız.
Hepiniz gözetmekle görevli olduklarınızdan sorumlusunuz. Devlet başkanı
yönettiği kimselerden, erkek ailesinden, kadın evinden, hizmetçi kendisine emanet
edilen şeylerden sorumludur.”
Çocuğa
eğitim verenlere Peygamber Efendimiz (sav) birçok ödül müjdelemiştir: “Öldükten
sonra üç kişinin amel defteri kapanmaz: Salih evlat yetiştirenler, faydalanılacak
bir ilim bırakanlar, (yol, köprü, okul, cami gibi eser) sadaka-i cariye
bırakanlar.”
“Bir
baba, çocuğuna güzel bir eğitimden daha hayırlı bir hediye vermemiştir.” (Tirmizî)