Çocuk ile gencin eğitimi ve aile (2)

Ebeveynlik sadece olunan bir şey değil, yapılması gereken bir görevdir. Anne baba olmak, boş zaman olduğunda yapılan basit bir iş olarak değil, aktif bir öncelik olarak seçilmelidir. Herkes iyi bir anne baba olabilir. Bu sadece ebeveynlik yapmaya hayatta öncelik vermeyi istemekle sağlanabilir. Çocukların hayatı anne babalarıyla birlikte aktif bir şekilde yaşayarak öğrenmeye, tanımaya ihtiyaçları vardır ve onlardan ayrı olarak, pasif bir şekilde bu mümkün değildir.

Çocuğun eğitiminde ailenin önemi

AİLE, toplumun temelidir. Ailenin en önemli işlevi, insan neslinin devamı için çocuk meydana getirip yetiştirmektir. Çocuğun eğitiminde en önemli kurum ailedir. Aile, dinî duyguların uyandırılması, uygulanması ve dinî bilgilerin ve de alışkanlıkların kazandırılması yoluyla eğitim görevini yerine getirir.

Aile bu görevlerini informel bir ortamda yerine getirir. Eğitimin mekânı her yerdir (okul, aile, toplum) fakat bütün eğitimin temeli ailededir. Çocuk, davranışları küçük yaşlarda öğrenir ve öğrenmeler kolay sökülüp atılamayacak kadar derin bir şekilde yerleşir. Günlük hayatta “huy ve alışkanlık” dediğimiz kişilik özelliklerinin pek çoğunun temeli çocuklukta aile vasıtasıyla atılır.

Çocuk sadece insanlarla değil, eşya ile olan ilişkilerinin esasını da burada öğrenir. Namaz, oruç, sadaka vermek, cömertlik, cimrilik, temizlik, düzenlilik, dağınıklık, çekingenlik ve sosyallik gibi alışkanlıkların kazanılması hep çocukluktaki eğitime bağlıdır.

Eğitimciler çocukların gelecekte uyumlu ve başarılı olabilmeleri için en sağlıklı eğitim yollarının geliştirilmesi çabası içerisindedirler. Her ne kadar kişilik gelişiminin insanın hayatı boyunca süregeldiğini kabul etsek de kişilik gelişmesi ve yapılanmasında temelin çocukluk döneminde atıldığı gerçeği geçerliliğini korumaktadır. Çocuğa yöneltilen davranış ve ona karşı takınılan tutum, ilk yaşantıların örülmesinde büyük önem taşımaktadır.

Okul öncesi dönemde çocuk sosyal birey olmayı öğrenirken, aynı zamanda özdeşim yapacağı bir modele ihtiyaç duyar. Kişilik oluşumu için gerekli olan özdeşim, büyük ihtimâlle aile içindeki yakın bir üye ile gerçekleşmektedir. Genellikle özdeşim nesnesi anne baba olsa da ağabey, teyze, hala, dayı ya da amca gibi aile içinden bir erişkin de özdeşim kişisi olabilir. Bu üyelerin bozuk bir kişilik yapısına sahip olması hâlinde olumsuz davranış örneğinin çocuğa yansıma ihtimâli artmaktadır.

Eğitimin en iyi gerçekleştirileceği yer ailedir. İnsanlar temel inanç ve değerlerini yeni nesillere aile aracılığı ile aktarırlar. Birey, ilk dinî ve ahlâkî bilgi ve tutumları ailesinden öğrenir. Çocuğun eğitimi her şeyden önce, “Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir” (Nur, 32) ayetinde bildirildiği üzere, temel ruhî ihtiyaçlarının karşılanmasına bağlıdır. Bunlar sevgi, disiplin ve özgürlüktür. Bu üç ihtiyaç birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılıdır ve birlikte karşılanır.

Çocuğun bedensel, ruhsal ve sosyal gelişimi, sevgi dolu sıcak bir ortamda yetişmesine bağlıdır. Böyle bir ortamı sağlayan ilk ve temel topluluk kuşkusuz ailedir. Herkes ailesinin bedensel özellikleri gibi, düşüncelerini, inançlarını, tutumlarını da taşır. Çünkü bütün bunları çoğu zaman bilinçsizce, ailenin hayatından, uygulamalarından alır. Allah, Kur’ân’da aile ortamını karşılıklı sevgi ve merhamet olarak nitelemiştir (Rum, 21). Buna göre aile ortamı, karşılıklı sevgi ve merhamet ortamıdır. Aile bireyleri arasındaki ilişkiler sevgiye dayalı olmalıdır. Karşılıklı sevgi ve saygı, aile bireylerini birbirine daha çok yakınlaştıracaktır.

Çocuk sevgi ortamında büyümelidir. Çünkü çocuğun göreceği sevgi veya sevgisizlik onun kişiliğine etki edecektir. Çocuğun anne babadan aldığı iki şey, sevgi ve eğitimdir. Sevgi; kabullenme, koruma, kollama ve sevecenlik gibi bütün olumlu duygu ve davranışları içerir. Eğitim ise öğretilen her şeyi, verilen bilgileri, becerileri, yasakları, kuralları, inançları, değer yargılarını, görgü kurallarını ve insanın sosyalleşmesi için gerekli olan tüm toplumsal değerleri kapsar.

Peygamberimizin (sav) çocukları sevip öptüğünü gören bir bedevinin bunu yadırgaması ve çocuklarını hiç öpmediğini itiraf etmesi üzerine Peygamberimizin (sav) “Allah senin kalbinden merhameti almışsa Ben ne yapabilirim?” buyurması, konunun önemini gösterir.

Ailenin düzenli, huzurlu ve mutlu olması, aile bireylerinin birbirlerine karşı sevgi, saygı, yardımlaşma ve dayanışma bilinci içinde olmalarına bağlanmıştır. Aslında milletin bütün bireyleri birbirleriyle sevgi, saygı ve yardımlaşma ihtiyacındadırlar.

İnsan, yaratılışı gereği bir başkasına muhtaçtır. Üzüldüğümüz veya sevindiğimiz zaman bu duygularımızı paylaşacak dostlar ararız. Bunların başında da aile üyeleri gelir. Anne ve babalar, kendileri ve çocukları için çalışırlar. Aile üyelerinin ihtiyaçlarını helâl yoldan çalışarak temin ederler; çocuklarının geleceği için çok büyük maddî ve manevî fedakârlıklar gösterirler. Çocuklarına millî ve manevî değerleri tanıtırlar. Onların güzel ahlâklı olmaları için çaba harcarlar. Aile bireyleri kendi aralarında yardımlaşma ve dayanışma içinde olurlar. Herkes ailenin sevinci ile sevinir, üzüntüsüyle üzülür. Aile bireyleri kendilerine düşen görevleri aksatmadan yerine getirirler. Her ailenin, çocuğun eğitimiyle ilgili mutlaka doğru bilgilere sahip olması gerekir. Bu husus hiçbir şekilde ihmâl edilmemelidir.

Anne babaların çoğu, ebeveynlerinin kendilerini yetiştirme tarzından şikâyet ederken kendi çocuklarını nasıl yetiştirmek istedikleri konusunda ya fazla fikir sahibi değildir ya da bu konuda düşünmeye vakit bulamaz. Hayatlarını devam ettirirken ebeveynliğin kendiliğinden olacağını zannederler. Bu “pasif ebeveynlik tutumu” içine düşme hatası herkesin başına gelebilir.

Ebeveynlik sadece olunan bir şey değil, yapılması gereken bir görevdir. Anne baba olmak, boş zaman olduğunda yapılan basit bir iş olarak değil, aktif bir öncelik olarak seçilmelidir. Herkes iyi bir anne baba olabilir. Bu sadece ebeveynlik yapmaya hayatta öncelik vermeyi istemekle sağlanabilir. Çocukların hayatı anne babalarıyla birlikte aktif bir şekilde yaşayarak öğrenmeye, tanımaya ihtiyaçları vardır ve onlardan ayrı olarak, pasif bir şekilde bu mümkün değildir. Yasalar da çocukların yetiştirilmesi görevini yani velâyeti aileye vermiştir (Türk Medenî Kanunu Madde 335).

Toplumun en küçük birimi olan aile, aynı zamanda küçük bir eğitim yeri olan okuldur. Bu okulun öğrencileri, öncelikle çocuklar olmak üzere tüm aile bireyleridir. Yine bu okulun öğretmenleri, başta anne baba olmak üzere diğer aile büyükleridir. Çünkü anne baba hem öğrenen, hem de öğreten, eğitendir. Bunun için her zaman, anne babanın çocuk eğitimine hazır olması gerekir.

Aile hayatı yeni gelen misafirleri sayesinde büyük bir değişikliğe uğrar. Ailenin en büyük sermayesi çocuklarıdır. Allah’ın aileye lütfettiği çocuk, o aileye taze kan, tatlı bir neşe, huzur ve direniş kaynağıdır. Ancak Allah, anne babaya emanet olarak verdiği çocuğa karşı büyük bir sorumluluk da yükler. Kur’ân, çocukların birer emanet olduğu gerçeğinden hareketle, onları Cehennem azabından korumayı telkin etmektedir: “Ey inananlar! Kendinizi ve ehlinizi cehennem ateşinden koruyunuz.” (Tahrim, 6)

İslâm kaynaklarında aile ve çocuk eğitimine dayanak olarak gösterilen bu ayette insanın hem kendisini, hem de ailesini ateşten koruması istenmektedir. Kişinin kendisini ateşten koruması, Allah’ın emir ve yasaklarına uymakla olur. Ehlini ateşten korumanın yolu ise onlara dinî eğitim vermektir. Ayette geçen “ehil” kelimesinden eş ve çocuklar olduğu anlaşılmaktadır. Burada “Koruyunuz” emri de bu görevin farz olduğunu göstermektedir.

Çocuğun eğitiminden ise anne baba (sağken ikisi birlikte) sorumludur. Anne babanın sorumluluğu hakkında meşhur bir hadis de şöyle buyurur: “Hepiniz çobansınız. Hepiniz gözetmekle görevli olduklarınızdan sorumlusunuz. Devlet başkanı yönettiği kimselerden, erkek ailesinden, kadın evinden, hizmetçi kendisine emanet edilen şeylerden sorumludur.”

Çocuğa eğitim verenlere Peygamber Efendimiz (sav) birçok ödül müjdelemiştir: “Öldükten sonra üç kişinin amel defteri kapanmaz: Salih evlat yetiştirenler, faydalanılacak bir ilim bırakanlar, (yol, köprü, okul, cami gibi eser) sadaka-i cariye bırakanlar.”

“Bir baba, çocuğuna güzel bir eğitimden daha hayırlı bir hediye vermemiştir.” (Tirmizî)