
MÜSLÜMAN milletimizin âli
istikbâli olan çocuklarımızın ve gençlerimizin yetiştirilmesi ve de onların yarınları
için Kur’ân ışığı ve Risâlet-i Rasûlullah’ın izinde bir eğitim ve aile modelini
anlatmaya, bu konuda emek veren üstadların ve kalem erbabının görüşlerinden
bilistifade birtakım notları arz etmeye çalışacağız.
Çocuk
ve genç, toplumun geleceğidir. Her toplum, kendi geleceğini garanti altına alacak,
kendi değerlerini yükseltip geliştirecek fertler yetiştirmeyi hedef edinir.
Yeni yetişen nesiller ruh ve bedence sağlıklı, güçlü ve dinamik kişilik
geliştirdikleri ölçüde toplum da güç ve kuvvet kazanacaktır.
Ayrıca,
gençlerin eğitimine ve öğretimine çağın gelişen şartlarını da göz önünde bulundurarak
önem veren milletler daima yükselmiş ve dünyada söz sahibi olmuşlardır. İslâm dini aynı zamanda bir eğitim sistemi,
insanlar arası ilişkilerin temeli olan bir değerler ve davranışlar düzenidir. Bu
konularda da en güzel örnek ve model, şüphesiz Sevgili Peygamberimizdir (asm).
Bir
peygamber olduğu kadar bir eğitimci, olgun ve örnek insan olarak O’nun çocuk ve
gençlere yaklaşımını, onlarla olan ilişkilerini doğru bir şekilde öğrenip
bunların gerisinde yatan davranış prensiplerini kavradığımız ölçüde, kendi
çocuk ve gençlerimize bunları yansıtma imkânı buluruz.
Hazreti Peygamber (asm), İslâm toplumunun şekillenmesinde, İslâmî
değerlerin yaşanmasında ve yayılmasında gençlere büyük görevler vermiştir. İslâm’a göre çocuklar,
Allah’ın anne babalara, hatta topluma verdiği birer nimet ve hayatın süsü
olmasının yanında, anne ve babaların aynı zamanda sınavlarıdır. Hiçbir şey
bilmeden dünyaya gelen çocukları hayata hazırlamak ve dinini öğretmek, anne
babanın görevidir. Çocuklar dünya hayatının süsüdür, dünya ise hayatı geçicidir.
Önemli olan, ahirete hazırlanmaktır. O hâlde çocuklar hem dünya, hem de ahiret
hayatına hazırlanmalıdır.
İslâm’a
göre aile kutsaldır. Çocuk eğitimi en iyi aile kurumu içinde gerçekleşir.
Toplumun en küçük birimi olan aile, bir hanım, bir erkek ve varsa çocuklardan
oluşur. Bu kurumun en önemli meyvesi çocuklardır. Çocuklar, neslin devamını
sağlayan, aile bireylerini hem birbirine, hem de hayata bağlayan önemli
varlıklardır. İslâm’a göre çocuk, Allah’ın insanlardan dilediğine bahşettiği
bir lütuf ve nimettir: “Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O,
dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir.
Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir, dilediği kimseyi de
kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir.” (Şûrâ,
49-50)
İnsanların
çocuklarına karşı içten gelen karşılıksız sevgileri, insanın doğasına
yerleştirilmiş bir olgudur. “Böylece Biz, anasının gözü aydın olsun ve
üzülmesin, Allah’ın vaadinin hak olduğunu bilsin diye onu anasına geri
döndürdük. Fakat onların pek çoğu bunu bilmezler” (Kassas, 13) ayeti de bu
olguyu anlatmaktadır.
Benzer
ayetler olarak Kasas 9, Nahl 72, Hicr 51-54’üncü ayetler de mevcuttur.
İslâm’da
ailenin önemi
Aile
anne, baba ve çocuklardan oluşan en küçük toplum birimidir. Bu bakımdan aile,
toplumun temel taşı sayılmıştır. İlk toplumlardan günümüze kadar bütün
toplumlarda aile vardır. İnsanları diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerden
biri, insanların aile düzeni içinde yaşamalarıdır. Anne, baba ve çocukların
yanında nine, dede, amca, hala, dayı ve teyzeler de aileden sayılır.
Dinimize
göre aile, kutsal bir yuvadır. Birbirlerine sevgi ve saygı bağlarıyla bağlı
olan, aynı inanç, aynı düşünce ve aynı duyguları paylaşan, kendilerine düşen
görevleri yerine getiren bireylerden oluşan aileler huzurlu olurlar. Kur’ân-ı
Kerim’deki “Allah sizlere kendinizden eşler, eşlerinizden de oğullar ve
torunlar var eder” (Nahl, 72) ile bu durum izah edilir.
İslâm
dini aileye büyük önem vermiştir. Çünkü aile hem kişinin huzur bulduğu bir
ortam, hem neslin devamı için bir vesile, hem de kişiyi dince günah sayılan
çeşitli kötülüklerden koruyan bir kurumdur. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle
buyuruluyor: “İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp
aranızda sevgi ve rahmet var etmesi, Allah’ın varlığının belgelerindendir.
Bunda düşünen insanlar için dersler vardır.” (Rum, 21)
Bu
ayet, evliliğin amaç ve sonucunun huzur olduğunu, bu huzurun oluşabilmesi için aile
bireylerinin doğuştan getirdikleri sevgi ve merhametle davranmaları gerektiği
açık bir şekilde belirtilmektedir. Bu ve bunun gibi ayetlerle hadislerden çıkarılan
sonuç olarak, “Müminin dünyadaki cenneti, içinde aile hayatını yaşadığı evdir”
anlayışı dile getirilmektedir.
Toplumun
özü ve temeli ailedir. Uygarlıkta ileri gitmiş ne kadar millet varsa, aile
ocağında iyi eğitim görmüş bireylerden meydana gelmiştir. Çünkü millet, birçok
ailenin birleşmesinden meydana gelmektedir. Dinimiz ailelere, aile kurumuna ve
aile bireyleri arasındaki ilişki ve bağlara büyük önem vermektedir.
Aile,
evlilik ve nikâh bağıyla kurulur. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde, “Nikâh
benim sünnetimdir. Evleniniz. Ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla
öğünürüm” buyurarak evlenmeyi tavsiye etmektedir.
“Sizden
bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin.
Eğer bunlar yoksul iseler Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu
geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Nur, 32)
(Devamı gelecek…)