Çocuk edebiyatı ve şiddet

Yaşamın bir gerçeği olan şiddet, çocuk dünyasına uygun şekilde kurgulanmalıdır. Şiddete başvurmadan kötülüklerin üstesinden gelme öncelenmeli ve bu yönde davranış gelişimi ve yetenek geliştirilmesine katkı sağlanmalıdır.

“ÇOCUK, şiddet ve çocuk edebiyatı” konularında düşüncelerimi önceki sayılarda siz değerli okuyucularımla paylaşmıştım. Bu defa, ömrünü çocukların gelişimine adamış bir eğitimci olarak, çocukların karakter gelişimlerine son derece etkisinin olduğunu bildiğim “edebiyatta şiddet” konusundaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle belirtmek isterim ki, edebiyat edebiyattır; yetişkin ve çocuk diye ayırmak doğru değildir. Asıl önemli olan, edebî kıstaslara uygun olup olmadığıdır. Buna rağmen edebî eserin, hayat tecrübesi olmadığı ve kelime haznesi gelişmediği göz önüne alındığında, edebiliği yönünden değil de hitap ettiği yaş grubunun anlama ve algılama gücü dikkate alınarak hazırlanması gereği ortaya çıkmaktadır. Eserdeki duygu ve düşünceler, çocukların hayata bakış açısına ve onların psikolojik altyapısına uygunluğunun dikkate alınmasını gerektirir.

Çocuk gerçekliği ve dünyayı algılayış biçimleri yetişkinlere göre farklılık gösterdiği için çocuk edebiyatı eserlerinin çocuğun hayatı doğru anlaması ve gelişimine olumlu katkı sağlayıcı düzeyde olması, içinde yaşadığı ülkeyi ve dünyayı tanımasına ve diğer insanlarla uyum içinde yaşamasına katkı sağlamalıdır. Hayâl güçlerinin, yaratıcı düşüncelerinin ve yeteneklerinin gelişmesine katkı vermelidir.

Çocuklar için yazılan eserlerin öncelikle çocuğun ihtiyacı olan sevgi, saygı ve güven duygusu gibi olumlu duyguların yanında, çocukları korkutacak, tedirgin edecek, yaşamsal kaygılarını artıracak yönde olmamasına dikkat edilmelidir. Hayatın gerçeklerini tanıması açısından olumsuzlukların verilmesi durumunda kalınsa bile, şartlara göre kendisini ayarlamalı ve olumsuzlukların üstesinden gelinebilir olduğunu hissettirmelidir. Çocuk edebiyatı, genel edebiyat içinde hiçbir ayrıma tâbi olmaksızın yer alması gereken edebî türlerden olmasına rağmen somut-soyut ilişkisi ve anlama-algılama gücü hesaba katılmadan, çocuk psikolojisi ve kısaca çocuğa görelik dikkate alınmadan oluşturulamaz. Oluşturulduğu takdirde, genç neslin davranış gelişimine olumlu yönde katkı vermek yerine insanî davranışlardan uzaklaşmasına etki edecektir.

Çağın teknolojik gelişimi dikkate alındığında, yeni neslin elinin altında sayısız imkân olduğu herkesin malûmudur. Bu imkânları nasıl kullanıp kullanmaması gerektiği, çocuğun etrafındaki yetişkinlerin dikkat ve titizliğiyle doğru orantılı olarak seyredecektir. Çocuklara yönelik film, mekanik ve dijital oyuncak ve de kitaplarda şiddet içerikli unsurlar göz ardı edilemez. Bunlar, çocukların ruhsal dünyasını etkileyen olumsuz birer etkendir. Edebî karakterlerin karşısındakine karşı güç kullanması; dövmek, vurmak, öldürmek, dayak atmak, tuzak kurmak, taciz etmek, müdahale etmek, hapsetmek ve işkence etmek gibi fiziksel şiddetle birlikte beddua etmek, lakap takmak, küfretmek, tehdit etmek, bağırmak ve argo sözcüklerle hitap etmek de şiddetin başka bir yönünü oluşturmaktadır. Fizikî olarak dokunmak, duyguları tahrik etmek, aldatmak ve cinsel içerikli söz ve hareketler de çocuk edebiyatı içerisindeki şiddet içerikli metinleri oluşturmaktadır.

Olumsuz örneklerden söz edecek olursak, hayvanların birbirlerini parçalayarak yemesi, avcıların hayvanları öldürmesi ve haz duyarak parçalaması, cadıların olağanüstü güçleriyle ortaya koydukları şiddet, cadıların yakılarak yok edilmesi, üvey anne azabı gibi durumlar edebî eserlerdeki şiddete örnek gösterilebilir. Benzeri örneklerin çocuk edebiyatında olması, çocukların benzer duyguları küçük yaşlardan itibaren geliştirmelerine sebep olacak, şiddete ve acımasızlığa kanıksatacak ve normalde olması gereken davranışlar olarak algılanacaktır.

Türk masallarının bilinen birincil kahramanı Keloğlan, devlerle mücadelede olduğu gibi karşılaştığı problemleri haddi aşan şiddetle çözme yolunu izlemesi, çocukları olumsuz olarak etkilemesinin yanında acımasızlığı geliştirmesi açısından da sakıncalıdır. Buna benzer dünya klasiklerinden Sinbat’ın maceralarında, devlerle girişilen mücadelede devlerin ele geçirdiği denizcileri şişlere dizerek kızartıp yemesi, hatta kızartma işleminin açıkça resmedilmesi, verilebilecek olumsuz örneklerdendir. Batı masallarındaki vampirler, kurt adamlar, yer altı dünyasında yaşayan insan düşmanı yaratıklarla mücadeleler ve “canice” katliamlar da örnek verilebilir.

Edebî eserdeki karakterlerin problemleri şiddet yoluyla çözmesi, özellikle kahramanların amacına şiddet yoluyla ulaşması, çocuğa yapılmış kadar onların psikolojilerini de etkileyebilmektedir. Bundan dolayı, yetişkinler için yazılmış tarihî hikâyeler ve masalların şiddet içerikli ve çocuk kitabı formatında sunulması uygun değildir. Kültürel devamlılık açısından destanlar, masallar ve hikâyelerin çocukların okunmasına sunulacaksa -özellikle belirtmeliyim ki doğru bir adım olacaktır- hitap edeceği yaş gruplarına göre yeniden ele alınıp düzenlenmesi daha doğru olacaktır. Bu sayede hem kendi klasiklerimiz her yaştaki çocukların hizmetine sunulacak, hem de kültür birliğinin devamı ve gelişmesine katkı sağlanacaktır.

Edebî eserlerdeki karakterlerin fiziksel özürlerinden dolayı aşağılanması da başka bir şiddet türünü oluşturmaktadır. Her sözcük, çocuğun gelişimine, kişiliğine, olgunlaşmasına, kendini tanımasına katkı sağlayacaktır. Onların ruhlarında derin yaralar açabilecek ve kişilik gelişimlerini olumsuz yönde etkileyebilecek anlatımlardan sakınılmalıdır. Gerçeklerle yüzleşmesini düşünürken, çocuğun psikolojik yapısı göz ardı edilmemelidir. Bununla birlikte çocuğa görelik ve hitap ettiği yaş grubuna uygun dil kullanmayı gözden ırak tutmamak gerekir.

Çocuğa görelik, onun yaşam alanını kapsar. Çocuğun yaşam deneyim alanı dışında, onda olumsuz ruhsal etkiler yaratacak öldürme, yaralama, taciz, tecavüz gibi olaylara çocuk kitaplarında yer verilmemelidir. Çocuklar gerçek hayattan soyutlanamazlar ancak hayatın gerçeğindeki olumsuz durumları olumlandırarak dikkat çekmek veya ders çıkarmak için verilebilmelidir.

Çocuk kitaplarında işlenen şiddetin amacı, çocukları benzer durumlara karşı neler yapılması gerektiği konusunda duyarlı kılmak ve şiddete karşı bir anlayış oluşturabilmek için olmalıdır. Onları, şiddetin tek çare olmadığını ve şiddete başvurmadan da birçok çözüm yollarının bulunabileceği hususunda yüreklendirmektir. Örneğin korku insanî bir duygudur; yazar korkutmak için değil, korkuyla baş etmenin yollarını sezdirmek için vermelidir. Ölüm duygusunu belirli yaşlarda uygun bir dil ile vermekle birlikte “öldürme” fikrinden uzak durmak gerekir.

Özellikle on yaş altı çocuklar için hazırlanacak edebî eserlerde, çocukların anlama ve algılama güçlerini destekleyeceği için resim ve çizimlere yer verilmesi tercih edilir. Resim ve çizimlerde de çocuğu şiddete yöneltecek veya şiddeti içselleştirmelerine katkı sağlayacak çizim ve resimlere yer verilmemelidir.

Küçük yaşlardaki çocuklarda iyi-kötü, faydalı-zararlı, olumlu-olumsuz kavramları tam gelişmediği için, gördüklerini ve duyduklarını taklit etmekten zevk alırlar. Taklit yetenekleri oldukça gelişmiştir. Hayatı öğrenmeye, gördükleri ve duyduklarını taklit yöntemiyle geliştirdikleri dikkate alındığında, çevresindeki yetişkinler, çocuğa model olabilecek unsurların seçiminde dikkatli olmalıdırlar.

Dikkat edilmesi gereken en önemli husus, şiddetin sorun çözme yöntemlerinden biri olmamasıdır. Yaşamın bir gerçeği olan şiddet, çocuk dünyasına uygun şekilde kurgulanmalıdır. Şiddete başvurmadan kötülüklerin üstesinden gelme öncelenmeli ve bu yönde davranış gelişimi ve yetenek geliştirilmesine katkı sağlanmalıdır.

Yukarıda bahsedilen sakıncalar göz önünde bulundurulduğunda, edebî eserlerde soyut-somut ilişkisi hitap ettiği yaş gruplarına göre ayarlanmalı, algı düzeyleri göz önünde bulundurularak olgu ve olaylara yer verilmesinin önemi ortaya çıkarılmalıdır. Bahsedilen dengenin kurulabilmesi, çocuk edebiyatı yayınlarının pedagog ve psikolog denetiminden geçirilmesi ihmâl edilmemelidir.

Özellikle belirtmek gerekirse, bu titizliğimiz, yazarın özgünlüğüne müdahale olarak algılanmamalı, çocukların duygu ve düşüncelerinin henüz tam olarak oturmadığının dikkate alınması yönünde bir çabanın neticesi olarak alınmalıdır. Bundan dolayı yaş seviyelerine uygun eserlerin üretilmesi hususunda Kültür, Eğitim ve de Aile Bakanlıkları, yazar ve yayınevlerinin kaliteli edebî eserlerin üretilmesine destek vermelidirler. Bununla birlikte, bahsi geçen üç bakanlığın yanında akademik çevrelerin de desteği ile millî çocuk yazın kıstaslarının bir an önce ortaya konulmasında büyük bir yararın olduğunu belirtmek isterim.