Çizgi film mi?

Sıkıştığı anda dua etmeyi aklına getirmekten beri olarak, bilmem ne hayalî kahramanını çağırmaya kalkan çocuklarımızın, zor anlarında Yaratıcı’dan dua eden modelleri/figürleri göremedikleri için o masum halleriyle yaptıkları büyük hatanın tek sorumlusunun sorumsuz büyükler olduğunu biliyoruz.

EN küçüğünden büyüğüne, bebeklikten gençliğin son evrelerine kadar çocukların vazgeçilmez tutkusu çizgi filmler…

Televizyonun ellerine teslim ettiğimiz taze dimağların meftunu olduğu çizgi filmlerin mazisinde ve icadında bizim insanımızın ne kadar emeği var? “Çizgi film” derken, şimdi de yetişkinleri dahi kelepçeleyen animasyonların kaçta kaçı bizden bir nefes taşıyor? Gece gündüz insanımıza boca edilen gösterimlerim kaçının kurgusu ve yapımı bizim çalışkan (!) insanımızın eseri?

Ömer Kawan Alani’nin yönetmenliğini yaptığı, 1940’lı yıllarda Kudüs’te yaşayan bir kızın gerçek yaşam öyküsünü konu alan “Zeytinin Hayali”, Peygamberlerin hayatından bahseden çizgi filmler, Hay… Velhasıl, bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar az sayıda olanlar hariç, yüzlerce, hatta binlerce çizgi filmden hiçbiri bizim çocuklarımızın beynine temiz fidanlar dikmiyor.

İzledikleri basit birer çizgi film mi? Masumane mi kurgulanmış?

Küçükken işitilen, öğrenilen şeylerin yetişkinlere nazaran taşa yazılan yazı gibi kalıcı olduğu gerçeği genel geçer bir kanundur; gelin görün ki bizler, çocuklarımızın beynine hep Batı kültürünü kazıyor, onların dinî ritüellerini çizgi filmler yolu ile belleklerine işliyoruz. “Çocuğun kişiliğinin oluşmasında onu uyaranların sesli ve görüntülü öğelerin yeri büyük” diyen uzmanlara kulak tıkayıp kendi değerlerimizden bîhaber nesiller yetiştiriyoruz.

Peki genç, taze, her verileni sünger gibi çeken beyinlere Batı tandanslı gösterimler neler empoze ediyor? Kilise şablonları, diğer dinlerin ayin ritüelleri, büyücülüğe özendiren temalar, uçan, olağanüstü güçlere sahip modeller… Konu itibariyle ise savaş/çatışma, ezen, öldüren, savaşanın güçlü olarak dayatıldığı hep birbirine benzeyen kurgular… Dimağların bunlarla beslendiğini görünce gergin, asabi, hiperaktif, yaramaz, kavgacı çocukların saldırgan tavırlarının sebebini bulmuş oluyoruz.

Kendini çizgi film kahramanlarıyla özdeşleştiren, yüksekten uçmaya kalkan, sihirli çubukla her şeyi değiştirmeye çalışan çocukları duydukça, bu tezin doğruluğuyla beraber, yavruları hangi kültürün kucağına attığımızı da esefle gözlemliyoruz.

Sıkıştığı anda dua etmeyi aklına getirmekten beri olarak, bilmem ne hayalî kahramanını çağırmaya kalkan çocuklarımızın, zor anlarında Yaratıcı’dan dua eden modelleri/figürleri göremedikleri için o masum halleriyle yaptıkları büyük hatanın tek sorumlusunun sorumsuz büyükler olduğunu biliyoruz.

Teknik kalitesi olmayan ve çalakalem yazılan saçma senaryoların -ki bu senaryolar Batı orijinli cadı filmlerinden intihal edilerek oluşturuluyorlar- saçma konularıyla tamamen kakofoni oluşturan repliklerin halktan hüsn-ü kabul görmesinin sebebi, muadili düzgün yapımların olmamasından değil midir?

Soyut-somut ayrımını henüz yapamayan, gerçekle kurguyu ayırt edemeyen 0-6 yaş arasındaki sabilere uçan adam figürlerinin potansiyel tehlike oluşturduğunu gazetelerin üçüncü sayfalarında oynarken ölen çocuk haberlerinde görüyoruz.

Mesela Spiderman (Örümcek Adam)… Onlarca kat yüksekten atlayan, ipi dev plazalara atıp düz duvarlarda tırmanan bu tip, çocuklara nasıl da büyük bir kahraman (!) gibi lanse ediliyor. Spiderman’ın ABD’yi temsili,  Batman’ın Rusya’ya öykündüğü söylemleri ortalarda gezdiğinden beri ne hikmetse her şeyde Spiderman figürleri abartılı şekilde önümüze konuldu.

Çocuğunuza silgi mi alacaksınız? Üzerinde Spiderman resmi olmayanını bulamazsınız! Kitap, defter, çanta, nevresim… Ne alırsanız alın, kızlara pembe Sindy, erkeklere Spiderman resmi olmayanı bulmanız muhal.

Annesinin elinden tutmuş bir ilkokul çocuğu, Fatih Sultan Mehmet’in resmini gördüğü kitabın kapağını göstererek, “Bak anne, adam ata binmiş!” diyor, az sonra Spiderman’i görünce ise gözlerini açarak, “Anne, Spiderman’in ayaktaki resmi bende yok, bunu alalım!” diye sevinç çığlığı atıyor. Bir yerlerde birilerinin yaptığı hataları, birilerinin rant sevdasını masum zihinler kirlenerek ödüyor. Kendi büyüğüne “adam” diye bakarken, diğer hayalî kahramanın her haline hayran oluyor.  

Çocuklarımızın izledikleri filmi, aldıkları oyuncağı ve dolayısı ile oluşturacağı düşünce yapısını kirli mihraklar şekillendiriyor. Bu kirlilik, ebediyen düzeltilemeyen bozuk kişilikli fertler, agresif çocuklar ve kimliksiz kalabalıklar olarak bize geri dönüyor. Çizgi filmlerin çizdiği beyinler, onların çizdiği çizgide yol alıyor. Ne zaman kendi değerlerimize uygun filmler diğerlerinden fazla izlenirse, işte o zaman ülkemin istikbaline dair güzel hayaller kurabilirim.

Ajanda Yayınlar Grubu yazarlarına sesleniyorum: Senaryo yazarları, sinema, tiyatro, çizgi film sektörünün yetkili mercileri, çocuklarımızın hayal dünyasını artık sizlerin eserleriyle süslesin!