Cırcır böceklerine veda

“Gittim bir göl kenarına, dinledim kuşların seslerini/ Kalmadı efkâr, unuttum dünya meselesini/ Üstelik efkâr da neymiş, fikrin çoğulu/ Anlamaya çalıştım ama anlayamadım insanların çoğunu/ Oysa anlamaya çalışırım insanları amma/ Ne mümkün, sanırsın kocaman muamma…” (İsmail Ünal)

SELÂM ile…

Dar bir pencereden bakıyorum hayata; ufacık, çelimsiz, bir hayli karanlık… Geleceğe dair umutlarım bir bir tükenmekte. Kaygılarım asla yersiz değil. İtiraflarım kendime. Haddini bilmeyen hudutlarım kendi çerçevemde. Sonsuzluk şuurunun etekleri altında bitmek tükenmek bilmeyen ihtiyaçlarımın esiri olmuşken, kapanıp kaldığım dört duvar, bu psikolojik eziyetin bayatlamış nimetlerini tattırıyor bana.  

El âlemin maskarası, gururumun oyuncağı, zihnimin en hazin sonu olmamak ümidiyle çırpınıp dururken, rengârenk düşüncelerimin karanlığa bulandığı saatlerde bir diyar arıyorum kendime uçsuz bucaksız.

Cümlelerim, yeni bir hayata niyetten çok, vedaya merhabadır. Üstelik yılların benden, benliğimden alıp götürdüğü onca şeye rağmen… Ağır gelen gurbet değildi. Ağır gelen, zor olan, fakat asla imkânsızlaştırmadığım bir hayatım bu diyarda son buluyor ve ben, kimliğimde yazan memleketin duman kokan soğukluğuyla yüz yüze kalmak üzereyim. Pencerem dar, evet. Çünkü ben siyahlaşan duvarlarımla, is kokan odamla, nefessiz perdelerim ve yanan sobamla bir bütün oldum. Onlardan ibarettim. 

Yağmurun sesi her zaman hoş gelmedi. Şimşekler çaktığında yorganıma sarıldım. Yastığım ise gözyaşlarımı silendi. Evet, bu hayatı ben seçtim. Kendi kararlarımın bedelini ödedim. Şayet emeklerimin karşılığı ve kararlarımın doğruluğu bir yerlerde beni bekliyorsa, lütfen, geç kalmasın! Çünkü ben çok büyüdüm. Mandalinamın kokusu, ıhlamurumun tadı damağımda; yaşadıklarımın gücü bağrımda, hayatımın bu kısmına olan minnetimle daha da büyüdüm ve cırcır böceklerime veda ediyorum. 

Ben gülemeyecek baştayım. Ben kahkahanın tutsağı olmalıyken, hüznün adresi oldum. Ben sayamayacağım çoklukta insanın kibrinden geçtim. Fakat her şeye rağmen, iyi insanların hâlâ var olduğunu bana hissettiren güzelliklerde gördüm. Çok şükür. Ben açken tok yatan komşum olmadı. Derdimle dertlenenlerin azlığı, beni özlüğüyle doyurdu. Mutluluk kalabalıkla anlam buldu. Bir bir yerden topladım susuz kalan bostanımdan ümit kırıntılarını. 

Şimdi içimde biriktirdiğim tüm anılarımla gidiyorum. Hatıraların elem verici yanını da yanımda götürüyorum. Hareketlerine anlam veremediğim yığınla insanın ekmek kavgası da çantamda. Yokluktan bîhaber yaşayıp “Hurda topladım” diyenlerin “üç yüzlülüğü”, “Bugünlerime çok şükür” deyip, her gün hesap yapanın onurunu da kalbimde taşıyorum. 

Çok fazla şey biriktirdim içimde. Yeryüzüne sığamıyorum. Niyetlerin samimiyetine inanmak isterken, buz gibi olmuş yanımla redde varıyorum. Anlamıyorum, anlatamıyorum. Bilmişliğin, görmezden gelmenin, sindirememiş olmanın ruhumu kestiği dakikalarda bir elvedaya varamıyorum. Çünkü veda mıdır, bilmiyorum. Kaderim beni bu şehre sürükledi, bu şehirde büyüttü, bu toprakların üstünde ağlatıp bu yeşillikte güldürdü. Evimmiş gibi hissetsem de ne kalmaya razı gönlüm, ne gitmeye. 

Sanırım insan anlaşılmadığı yere ait olamıyor, kendini kendin gibi hissetmediğin yerde olamıyorsun. Benim bu kavgam bitmez. Gurbetim de, esaretim de hep bu yüzden.