Çınarlar dünyayı korurken dünyanın çivisini çıkaranlar

Karar alma mekanizmasında bir yetkili olmayabilirim, ama kendimle, ailemle ilgili kararları ben veririm. Petrol türevli oda parfümlerinin kokusunun temizlik olmadığını, temizliğin su ile olduğunu öğretirsem çocuğuma ve en yakınıma, örnek olabilirsem meselâ eşime yahut komşuma, kaç ederiz, bir düşünün!

GEÇTİĞİMİZ gün Türkiye’nin en büyük değerlerinden birini, bir marka insanı kaybettik. “Toprak Dede” olarak yediden yetmişe herkesin bildiği Hayrettin Karaca, ebedî yaşamına gitmek üzere ömrünü adadığı toprakla buluştu.

Koca bir yaşam; erdemli kalmanın, inandığı şey için yanında, arkasında duranların sayısına bakmadan, katlanan inancı ile yol almanın en güzel örneğini yaşattı bize... Nur olsun!

İhtiyaç ile isteğin ayrımının ve öncelik tespitinin yapılamadığı zamanlarda, ekonomik seviye ne olursa olsun, her kesimde tüketim ve israfın zirve yaptığı bir asırda yaşayan koca çınarımız, Toprak Dedemiz, artık önce onunla anımsayacağımız kırmızı yeleğiyle, bu asrın hiç de alışık olmadığı bir manifestoyu haykırıyordu o nazik üslûbu ile: “Param var ama hakkım yok!”

Tüketmenin yalnız parayla alâkalı olmayıp bireysel ve toplumsal ekonomik verilerin üstünde bir ekolojik gerçeklik olduğunu, dünyamızı tükettiğimizi yılmadan ve vazgeçmeden anlattı. Kurduğu vakıfla oluşturduğu bilinç, bu ülkenin üç dört kuşak insanı için yönlendirici oldu. Bıraktığı bu kültür mîrasını daha nice kuşaklara aktarmaktır bize düşen...

Küresel ısınmaya ilişkin tehditleri, öngörüleri ilk ondan duyduk biz. Kendi yaşamında gösterdiği hassasiyet ve bizzat üstlendiği misyonu, bugün Avustralya yangınlarından sonra ağlayıp klavyeye sarılan çevrecilerden farkını ortaya kokuyor.

O sözde çevreciler ki, su kaynaklarını korumak adına işaretlenen on binlerce devenin katline sessiz kalıp, daha az zararlı yahut en azından yararı olabilecek bir çözüm üretmezler!

Kişisel bakım adına kullandıkları malzemeler bile dünyayı zehirliyorken, en afili sözleri sarf etmekten imtina etmezler!

O, mütevazı ve bilge duruşu ile ahkâm kesmeden, üstten bakmadan anlattı, yaptı ve görevini en lâyık şekilde yaparak gitti. Toprağı bol olsun! Zaten “Toprak” idi...

O bu asrın dengi değildi ya, bu asırda en çok onun gibi kalplere, kafalara ihtiyaç var. Yıllarını verdiği erozyonla mücadelede gösterdiği metânet, şimdi bize en çok lâzım olan!

Erozyona uğramış değerlerle insanlık insanî anlamlardan soyutlanıyorken, en çok şimdi lâzım bize Hayrettin Karacalar… İnanan, önceliklerini yitirmeyen, değerler skalası zerre şaşmayan insanlar gerek bize.

Bugün televizyonda, gazete manşetlerinde insancıkların ettiği ahlâksızlık ve zulümler bir yanda, hâlâ bombalanan Suriye’nin İdlib’i, Afganistan’ın Kunar’ı bir yanda, nerede sömürülecek alan varsa çoktan üzerine konuşlanmış dünyanın sözde en büyükleri diğer yanda…

Neyse ki fâni dünya, neyse ki zulmeden de, zulmettiği de ölümlü… Başka türlüsüne nasıl katlanırdık bilinmez. Bildiğim o ki, tek bir insan bize hediye yahut kutlama olarak bile “ağaç dikilebileceğini”, çelenklerin ille de o canım güzel canların koparılarak değil, aksine hayat vererek yapılabileceğini göstermişse, gösterebilmişse ümit var!

Tek bir insan, tüketmenin bile kutsallaştırılmaya, tükettikçe kutlu ve mutlu olacağımızı inatla dayatan bunca kanal ve bunca stratejinin önünde durabilmişse, bizim yapacak çok şeyimiz var.

Moda akımların rüzgârına kapılmamak, fazladan bir kâğıt parçasının kıymetini bilmek, “İhtiyacım yok” diyebilmek trend bir ürüne meselâ, tek başına bunlar bile ne büyük bir adım gerçekte…

Ben, siz, o, onlar, diğerleri… Sıradan insanlar olarak aslında varlığımız, nerede ve nasıl durduğumuz ne büyük bir anlam ifade ediyor, önce bunu görmeliyiz.

Karar alma mekanizmasında bir yetkili olmayabilirim, ama kendimle, ailemle ilgili kararları ben veririm. Petrol türevli oda parfümlerinin kokusunun temizlik olmadığını, temizliğin su ile olduğunu öğretirsem çocuğuma ve en yakınıma, örnek olabilirsem meselâ eşime yahut komşuma, kaç ederiz, bir düşünün!

Sahip çıkmalıyız hayatımıza. Bu hayatın nasıl olması gerektiğine inanıyorsak, onunla doldurmaya başlamalıyız. Varlığımıza, her adımımıza, sözümüze, susuşumuza yüklemeliyiz inancımızı. Biz yüklemezsek, her türlü boşluktan sızıyor içimize bizden olmayan ve bize yaramayanlar.

“Yaşamak istiyorsanız yaşam hakkınızı elinizden aldırmayın, tüketime esir olmayın!” diyen o çok saygın Hayrettin Karaca’ya duâ ile… Ve hürmetle, daha iyi bir dünyanın hayâliyle…