Çin’in soykırım turizmi stratejisi

2018-2019’daki Sert Vuruş Güvenlik Seferberliği Zirvesi sonunda, çoğu Müslüman olan 3 milyona yakın Uygur (uluslararası belgelerde kullanılan muhafazakâr bir tahmin) ve diğer Türk sakinleri, kötü şöhretli eğitim yoluyla dönüşüm ve zorunlu çalışma kamplarına zorla alındı ve Han-Çin kültürüne asimile edildi. Ancak burada basit bir soru ortaya çıkıyor: Doğu Türkistan sakinleri her zaman Çinli idiyse, neden onları zorla asimile ediyorsunuz?

Doğu Türkistanlı misafirliğe gidemeyecek hâle getirildi

KAŞGAR, Gulca ve Kaşgar’da Uygur Türklerinin, evlerine gelen misafirleri 15 dakika ile 3 saat içerisinde yetkililere bildirme zorunluluğu yoğun şekilde uygulanıyor. Söz konusu uygulama son günlerde daha agresif bir şekilde uygulanmaya başladı. Özgür Asya Radyosu’na konuşan üç Uygur ilçe yönetim kadrosu, Doğu Türkistan’ın en az iki bölgesindeki yetkililerin son aylarda Uygurların evlerine gelen misafirleri 10 dakika ilâ iki saat içinde polise bildirme zorunluluğunu agresif bir şekilde artırdığını söyledi.

Bu zorunluluğun ilk kez toplama kamplarından az önce Haziran 2015’ten beri uygulandığını, ayrıca Aralık 2021’de sözde Xinjiang Komünist Parti sekreterliği görevini devralan Ma Xingrui hükümeti tarafından giderek daha fazla vurgulandığını aktaran heyete göre söz konusu zorunluluk, ABD ve bazı Batılı parlamentoların soykırım ve insanlığa karşı suç teşkil ettiğini söylediği Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlâllerinin devam ettiği bir dönemde Çinli yetkililer tarafından Uygurların hareketlerini izlemek için uygulanan birkaç acımasız gözetim politikasından biri.

RFA haberine düşen bazı yorumlarda Uygur internet kullanıcıları, Çinli yetkililerin Uygurların toplu hareket etmesi konusundaki endişelerini, rejim hükümetinin Doğu Türkistan’da devam eden soykırımı saklı tutmak ve daha iyi kontrol ile Uygurlar arasında güvensizlik iklimi oluşturmak niyetinde olduğuna inanıyor. Örneğin Kaşgar vilâyetinin Yengişehr ilçesinde ikâmet eden bir kişi, bu ayın başlarında ziyaret için gelen Gulca’dan bir akrabasını bildirmeyi unuttuğu için eşiyle birlikte Yapçan köyü polis karakolunda gözaltına alındı. Çiftin bir gece süren sorgunun ardından ertesi gün serbest bırakıldığını ve misafirlerinin ziyareti plânlanandan erken bitirerek evlerine döndüğünü söyledi. Konuk,  Bu her yerde böyle  diyerek yaşadığı Gulca’da da benzer uygulamaların yürürlükte olduğunu ima etti. 

RFA’nın ulaştığı yerel bir polis memuru, çiftin tutuklandığını ve serbest bırakıldığını kabul etti. Komşu Hotan vilâyetinin Guma ilçesindeki polis, yeni gelen misafirlerin polise bildirilmesi sistemine geçmişte olduğundan daha titizlikle uyulduğunu söyledi. İlçenin Kokterak kasabasından bir polis memuru, kasaba sakinlerinin şehir dışından gelen misafirleri gelişlerinden itibaren iki saat içinde, komşuları ise bir saat içinde yetkililere bildirmeleri gerektiğini söyledi.

İlçenin Choda beldesindeki bir polis memuru, bölge sakinlerinin misafirlerini 10 dakika içinde polise bildirmeleri gerektiğini ve 30 dakika içinde bildirmedikleri takdirde sorumlu tutulacaklarını söyledi, ancak ayrıntılı bilgi vermeyerek,  Eğer misafirler yarım saatten fazla kalırlarsa ihbar edilmeleri gerekir  dedi. Kaldı ki, herhangi bir sayıda misafir için de aynı şey geçerli. Bu yılın başından itibaren bu politika çok katı hâle geldi. Yetişkin ve 14 yaşından küçük genç ziyaretçilerin bildirilmesi de ayrıca zorunlu.




Doğu Türkistan yoğun Çin istilası altında

Durumun vahametinden de anlaşılıyor ki, Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’ı tamamen Çinlileştirmek amacıyla sözde Batı Bölge Plânı uygulayan Çin Komünist Parti (ÇKP) Rejimi, Çin eyaletlerinden bölgeye Çinli yerleştirme siyasetinde Temmuz ayı itibariyle rekor artışa imza attı.

Çin Gençlik Ağı’nın 22 Temmuz’da bildirdiğine göre, Çin’in Hubei Eyaleti Komünist Gençlik Birliği Komitesi, sözde Batı Bölge Plânı kapsamında sözde Xinjiang’a fedai gönderme kisvesi altında Doğu Türkistan’a Hubei eyaletindeki üniversite öğrencileri için özel bir uğurlama töreni düzenledi. Törende 240’tan fazla sözde gönüllünün Wuhan’dan Doğu Türkistan’a yola çıktığı görüldü.

İstiqlal TV ekibinin ulaştığı bilgiye göre, bu yıl Hubei eyaleti, Batı Bölge Plânı kapsamında sözde “Xinjiang’a Fedai Gönderme” adı altında toplam 764 gönüllüyü Doğu Türkistan’a gönderdi. Bunlardan 512’si ise farklı şehir ve illerde konuşlandırılan Bingtuan yani sözde (Xinjiang İnşaat ve Üretim Kolordusuna yerleştirildi. Çin rejiminin Batı Bölge Plânı çerçevesinde Doğu Türkistan’a Çinli yerleştirme politikalarında “2024 Yılı Gönüllü Alımı” adı altındaki seferberlik sonucu Doğu Türkistan’a kalıcı taşınan Çinli üniversite öğrencilerinin sayısında ciddî bir artış yaşandı ve sadece bu yıl, projenin başlangıcından bu yana en yüksek yerleştirme işlemlerinin gerçekleştiği Çin basınında boy gösteriyor. 

Çin medyasına göre, 2024 yılında sözde Batı Bölge Plânı’na kayıtların tüm hızıyla devam ettiği, bu yıl sadece üniversitelerden değil, özel kolejlerden de yeni mezun veya lisansüstü eğitimli olan Çinli öğrencilerin sözde gönüllü olarak kayıt yaptırabilecekleri vurgulanıyor. Öte yandan Çin propaganda dairesi Xinhua Haber Ajansı’nın 23 Temmuz bildirdiğine göre, Temmuz ayının ortasından itibaren Çin’in dört bir yanından 43 binden fazla sözde  fedai Çinlinin Doğu Türkistan ve Tibet’e yerleştirildiği ve bunların “kırsal eğitim, kırsal inşaat ve üretim hizmetleri, sözde sağlıklı kırsal alan oluşturma” konularında sözde  gönüllü hizmetler yürütecekleri iddia ediliyor.

İstiqlal TV ekibinin ulaştığı bilgiye göre, Çin’in sözde Batı Bölge Plânı’nın 2003 yılında uygulamaya konulmasından bu yana toplamda 540 binden fazla kayıtlı Çinli öğrenci vasıflı işçi olarak Doğu Türkistan’a yerleştirilirken, 2 binden fazla şehir, kasaba ve bölgeye dağılmış hâlde Rejim tarafından besleniyor. Çin’in sözde 2024 Batı Bölge Plânı kapsamında, sadece 7 ay içerisinde bölgeye yerleştirilen Çinli sayısının 83 bin çalışana ulaştığı ve hizmet alanlarının yüzde 90’ından fazlasının kasaba ve şehirlerde yer aldığı, kırsal kesime gönderilen Çinli sayısında da artış yaşandığı ortaya konuluyor. 

Nitekim sözde gönüllü sayısındaki artış Doğu Türkistan’da kurulan işçi sendikaları tarafından organize edilirken, Çin Hükümeti tarafından işverenlerin ihtiyaçlarına göre gönüllü hizmet yönetim sistemi olarak adlandırılan sistem geliştirildiği ve yerleşimci Çinlilerin gönlüne göre iş bulmaları konusunda çeşitli kolaylıklar sağlandığı, tek koşulun ise Çinlilerin Doğu Türkistan’da kalıcı olarak yerleşmeyi kabul etmeleri olduğu öne sürülüyor.

İşte böylece 74 yıldır Çin Komünist Partisi yönetiminin işgali altında olan Doğu Türkistan’da zulüm sınırları aştı. Doğu Türkistan topraklarının meşru sahipleri olan Doğu Türkistan halkı, işgalden beri yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ve insan kaynaklarıyla birlikte Çin sömürüsü altında inim inim inlemekte. Ve elinde kalan son toprak parçası ve azıcık mal varlığıyla yaşam mücadelesi verirken, acımasız Çin yönetimi bunu da gasp etmeye çalışıyor. 

Çin’in etnik soykırım konusunda 2017 yılında başlatılan büyük ölçekli keyfi tutuklamalarla eş zamanlı olarak gerçekleştirilen korkunç ve acımasız baskı uygulamaları, Doğu Türkistan’ın etnik nüfus yapısının kasten ve zorunlu olarak değiştirilmeye çalışıldığını açık ve net olarak ortaya koyuyor. Gelinen noktadaysa milyonlarca Uygur’u kolektif bir şekilde kamplara ve hapishanelere hapsetmesi, onların köle/işçi olarak zorla çalıştırması sonucu geride kalan mal varlığı, meyve bahçeleri ve tarım arazilerine el koyarak, çeşitli imtiyazlar ve prestijli yaşam vaadiyle bölgeye kalıcı yerleşmeyi kabul eden Çinli yerleşimcilere peşkeş çekiyor. 

Gözlemciler, Çin rejiminin son zamanlarda yerleşimci Çinlileri Doğu Türkistan’a kalıcı taşınmaya teşvik etmek amacıyla Doğu Türkistan’ın hava, demiryolu ve karayolu ulaşımını genişlettiğini, ayrıca Doğu Türkistan kaynaklarının Çin’e ulaşımını kolaylaştırmak için çaba sarfettiğini, bütün bu yatırımların Çin işgal rejiminin Doğu Türkistan’ı Çinlileştirme gibi nihaî bir amaca ulaşmak için, bir yandan Doğu Türkistan halkını Toplama kamplarına ve cezaevlerine hapsederken, Uygur gençleri ise Çin eyaletlerine ve başka bölgelere zorunlu çalışmaya sürgün ederek Uygur nüfusunu azaltmaya çalıştığı, diğer yandan da yerleşimci Çinlilerin Doğu Türkistan’a kök salmaları ve kalıcı yerleşmelerini sağlamak üzere çalıştığını dile getiriyorlar. “Her şey normalleşti. Uygurlar mutlu” algısı oluşturmak için “Tek Kuşak Tek Yol” girişiminin engelsiz hayata geçmesini sağlamaya çalışan bir Çin rejimi var. 


Doğu Türkistan topraklarının meşru sahipleri olan Doğu Türkistan halkı, işgalden beri yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ve insan kaynaklarıyla birlikte Çin sömürüsü altında inim inim inlemekte. Ve elinde kalan son toprak parçası ve azıcık mal varlığıyla yaşam mücadelesi verirken, acımasız Çin yönetimi bunu da gasp etmeye çalışıyor.


Çin, sahte arkeolojik kanıtlarla Uygur tarihini değiştiriyor 

Mesele sadece insan haklarını ihlâl etmek değil elbette. Çin Hükümeti, Doğu Türkistan tarihini çarpıtmak amacıyla da arkeolojiyi adeta bir silah olarak kullanarak işgal altındaki toprakların sözde kendilerine ait olduğunu da iddia ediyor. İtalya merkezli Bitter Winter sitesinde yer alan ve Marco Respinti’nin kaleme aldığı yeni makalede, Doğu Türkistan’ın Kaşgar yakınlarındaki çölün ortasında eski bir Budist stupası bulunduğu, konik şeklin Uygur dilinde “baca” anlamına gelen “Mo’er” ile adlandırıldığı, Çinli uzmanlara tarafındansa stupa ve yanındaki tapınağın yaklaşık bin 700 yıl önce inşâ edildiği ve birkaç yüzyıl sonra bölgenin unutulduğu argümanları savunuluyor. Ayrıca Çinli arkeologların 2019 yılında kazı çalışmalarına başladığı ve bazı taş aletler, bakır sikkeler ve bir Buda heykeline ait parçalar keşfedildiği iddia ediliyor. 

Buraya kadar her şey normal ilerlerken, bundan sonrası Çinlilerin her zamanki gibi tahrifatıyla yürüyor. Bu arkeolojik alanın Doğu Türkistan’ın tarihsel olarak Çin’in bir parçası olduğunu kanıtladığı safsatasını meşrulaştırmaya çalışan demeçler dikkat çekiyor. Çinli uzmanlar, Mo’er’de keşfedilen eserlerin binlerce kilometre doğuda, Han egemenliğindeki bölgelerde bulunanlara benzediğini savunulurken, ayrıca tapınağın bazı bölümlerinin Han Budist tarzında inşâ edilen tapınaklar olabileceği iddiası öne sürülüyor. Yol boyunca Xuanzang (602-664) olarak bilinen, Orta Çin’den ünlü bir keşiş tarafından ziyaret edildiği yer hakkındaki muğlak ve bölük pörçük bilgiyi Pekin, Doğu Türkistan üzerindeki otoritesini haklı çıkarmak için kullanıyor. 

Hatta geçtiğimiz günlerde de Çin Komünist Rejimi, Kaşgar’da Mo’er tapınağı ve diğer alanlarda yapılan keşiflere odaklanan sözde bilimsel konferans düzenledi. Ulusal Etnik İşler Komisyonu Başkanı ve Birleşik Cephe Çalışma Departmanı Başkan Yardımcısı Pan Yue, bu arkeolojik bulguların Doğu Türkistan ve Çin kültürü arasında hiçbir ayrım olmadığını kanıtladığını açıkça iddia ediyor. Ayrıca Doğu Türkistan’da çeşitli medeniyetlere ait çok sayıda uydurulmuş arkeolojik bulguyu sıraladıktan sonra, sözde Xinjiang kültürünün çeşitli ama daha çok birlik içinde olduğunu ve birleştirici unsurun “Çin kültürü” olduğunu  vurguluyor. 

Gözlemciler Çin’in bölgedeki politikalarıyla Çin tarihi konusundaki yaygın cehaletlerini ortaya koyduğunu ve temelsiz anlatılar sattığını vurgularken, bunun, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) Uygur kimliğini ve kültürünü silmeye yönelik ısrarlı çabalarından dikkatleri başka yöne çekme girişimi olduğunu, Çinli Başkan’ın açıklamalarına bakıldığında, odak noktasının Doğu Türkistan’daki kültürün Çin kültürünün parçası olduğu görüşünü desteklemekten başka vasfı olmadığına dikkat çekiyorlar.

Çin’de arkeolojiye verilen önemin bir göstergesi olarak 14’üncü Beş Yıllık Kalkınma Plânı’nda arkeolojiyle ilgili pek çok proje yer alıyor. Çin Ulusal Kültürel Miras İdaresi Başkanına göre, 2021 yılında bin 388 arkeolojik proje yürütüldü. Daha önce de belirtildiği gibi bu projeler bilimden çok siyaset tarafından yönlendiriliyor. Makalenin yazarı Marco Respinti’ye göre ise Çinli yetkililiklerin Doğu Türkistan’la ilgili anlatısı aslında tehlikeli. Eski hanedanlarının Doğu Türkistan’da 8’inci yüzyıldan 18’inci yüzyılın başlarına kadar inişli çıkışlı bir askerî dayanakları vardı, ancak çok az etkileri bulunuyordu. Çin’in Qing Hanedanı 1759’a kadar bölgeyi fethetti ve bir koloni hâline getirdi. Daha sonra 1944’ten 1949’a kadar, bölge Çin Komünist Partisi tarafından ilhak edilmeden önce fiilen bağımsız bir cumhuriyetti. O zamandan beri ÇKP, Doğu Türkistan’ı çeşitli şekillerde Çinlileştirmeye çalışmıştır. Bunların arasında (sözde Xinjiang olarak yeniden adlandırmak da dâhil olmak üzere) 2018-2019’daki Sert Vuruş Güvenlik Seferberliği Zirvesi sonunda, çoğu Müslüman olan 3 milyona yakın Uygur (uluslararası belgelerde kullanılan muhafazakâr bir tahmin) ve diğer Türk sakinleri, kötü şöhretli eğitim yoluyla dönüşüm ve zorunlu çalışma kamplarına zorla alındı ve Han-Çin kültürüne asimile edildi. Ancak burada basit bir soru ortaya çıkıyor: Doğu Türkistan sakinleri her zaman Çinli idiyse, neden onları zorla asimile ediyorsunuz? 

Kaldı ki, sözde eğitim kampları uluslararası bir tepkiye yol açmış ve bazı ülkeler ÇHC’nin Doğu Türkistan’daki eylemlerini kültürel soykırım olarak nitelendirecek kadar ileri gitmiştir. 


Yurdun saklı kalan büyük kısmında halka zulmederken, bunun yerine turistler için özenle kurgulanmış bölümünde Uygurların bir zamanlar orada yaşadığını düşündürmek için tasarlanmış, adeta Disneyleştirilmiş bir Uygur mirasının seçkin simgelerinin yanı sıra Çin’in şahlanan ticaretini ve kalkınma başarılarını gören turistler var. 


Zorla organ topladığı kanıtlandı

Çin rejimi bu kadarıyla kalmıyor. Çin’in zorla organ toplama uygulamasından kurtulan Pei Ming, akciğerinin ve karaciğerinin bir kısmının kesildiğini söyledi. Röntgen taramaları, mağdurun deneyim sırasında organlarının bir kısmının alındığını doğruladı. Mağdur Cheng Pei Ming, Falun Gong üyesi olduğu için Çin Komünist Parti (ÇKP) rejimi tarafından yıllarca hapis ve işkence gördüğünü, ayrıca rızası dışında organlarının çalındığını söyledi. 

Cheng, 2002 yılında hükümet tarafından Falun Gong’a karşı yürütülen zulmün sona erdirilmesini savunduğu için 8 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Cheng, “Beni isteğim dışında hastaneye götürdükten sonra bir ameliyat için onay formlarını imzalamaya zorladılar. Reddettiğimde 6 gardiyan beni yakalayıp yere yatırdı ve bana bir şey enjekte ettiler. Hatırladığım bir sonraki şey, burnumda tüpler olan bir hastane yatağında olduğum ve bilincimin gidip geldiğiydi. Yan tarafımdaki bandajın altından kanlı bir sıvı akan bir tüp vardı” dedi.

Cheng, bir gardiyanın kendisini yatağa kilitlemeyi unutması ve uykuya dalması üzerine kaçmayı başardığını, 2020 yılında ABD’ye taşınmadan önce birkaç yıl boyunca da Tayland’da mülteci olarak Çinli yetkililerden kaçtığını söyledi. Cheng’in röntgen taramaları, maruz kaldığı deneyim sırasında organlarının bir kısmının alındığını doğruladı. Çin Hükümeti tarafından organ toplandığına dair iddialar yıllardır devam ederken, uzmanlar Cheng’in tartışılmaz bir kanıt olduğunu ifade etti. İnsan hakları avukatı ve organ toplama araştırmacısı David Matas, “Çin, siyâsî muhaliflerini yalnızca idama mahkûm etmekten vazgeçince, organlarını almak yeni infaz biçimi hâline geldi. Aynı zamanda sağlık sektörü de organlar için kârlı bir pazar olduğunu fark etmeye başladı” dedi.

Çin’de 1970’lerden beri süregelen zorla organ toplama cinayeti, genellikle Çin rejiminin idam mahkûmları, siyâsî suçlular, Falun Gong uygulayıcıları ve özellikle Uygur Türkleri üzerinde yoğunlaşıyor. Bu doğrultuda geçtiğimiz yıl Nairobi’de düzenlenen Dünya Sağlık ve Tıp Cemiyeti’nin son toplantısında, Çin rejiminin Uygurlara yapılan muameleden ve Uygurların iç organlarının alınması gibi suçlardan sorumlu tutulması gündeme getirildi. Kısa süre sonra New Jerseyli Cumhuriyetçi senatör Chris Smith tarafından önerilen ve ABD Temsilciler Meclisi’nde 413’e karşı 2 hayır oyuyla kabul edilen, “Çin’in zorla organ toplama girişimine karşı somut adım atma yasası”, ABD Hükümeti’nin Çin’de zorla organ toplamaya karışan kişi ve kuruluşlara karşı önemli yaptırımlar uygulamasını ileri sürmüştü. Oysa 2015 yılında küresel çapta tepki ile karşı karşıya kalan Çin rejimi, zorla organ toplamayı bırakacağına taahhüt etmişti. Ancak İngiliz Tıp Konseyi Tıbbi Etik Komitesi, Çin’in organ toplama alanlarını değiştirerek, geçmişteki mahkûmlar ağırlıklı uygulamalarını, etnik gurup üzerinde sürdürdüğünü ve eleştirileri önlemek için verileri kısıtladığını ortaya koydu.

Ayrıca Çin, dünya çapında en büyük organ nakli merkezi ve bu sektörde milyarlarca dolar kazanıyor. İç organ ihtiyaç sahipleri dünyanın geri kalanında olduğundan farklı olarak, sadece 10-12 günlük bir bekleme süreci sonrası, ihtiyaç duyduğu canlı organa ulaşabiliyor. Bu organların nereden geldiğine ilişkin iddiaları ise ilgili tanık beyanları doğruluyor. Çin’de hâlihazırda her yıl 90 bin organ nakli yapılıyorken, Uygur Türklerinin zorla iç organlarının alınması ise 1990’lı yıllarına kadar dayanıyor. Ancak Washington’daki Çin Büyükelçiliği Sözcüsü Liu Pengyu, Amerikan Temsilciler Meclisi tarafından çıkarılan “Uygur insan haklarını koruma yasa tasarısına” tepki göstererek, Amerika’nın Sesi VOA’ya gönderdiği bir e-posta mektubunda, Çin’in Uygur İnsan Haklarını Koruma Yasası’nda belirtilen suç eylemlerini reddederken, ABD tarafının Çin’i insan hakları konusunda karalamaya çalıştığını savunmuştu. 




Türk gazetecilerden Çin propagandası

Maalesef Çin’i güzelleme propagandası sadece Çin’de kalmıyor. Örtülü fonladığı ve dünyaya yaydığı pek çok medya şirketiyle Çin, Türkiye’de de kendi propagandasını yapacak medyacılar buluyor. Çin’in davetiyle Doğu Türkistan’a giden Türk gazeteciler de Çin propagandası yapmaktan geri durmuyorlar. Çin, dünya kamuoyunun tepkisini azaltmak için Doğu Türkistan’daki baskı ve soykırım politikasını örtmek adına yabancı medya kuruluşlarını ve Türk gazetecileri bölgeye davet ederek Çin propagandasına alet ediyor. 

Örneğin, Çin Hükümeti tarafından desteklenen, yönetilen ve Çin’in en büyük günlük gazete olan Guangming Daily’in özel davetiyle Türkiye’deki farklı medya kuruluşlarından bir grup gazeteci, Çin’in önceden belirlediği program çerçevesinde Doğu Türkistan’a gitti. Çin’in gözetimi altında 9 günlük ziyarette bulunan gazeteci kafilesinde Türkiye’nin Yön Haber, Anka, Dim TV, Bir Yönetmen, T24, Harici ve Cumhuriyet gibi farklı medya kuruluşlarından 11 gazeteci bu ziyaret heyetinde yer aldı. Çin destekli Guangming Daily’e demeç veren gazetecilerden bazıları, Doğu Türkistan’daki baskı ve zulmü görmezden geldi. Çinli gazete, gazetecilerin Doğu Türkistan’da herkesin mutlu ve mesut bir şekilde yaşadığını belirten gazetecileri manşet olarak verdi.

Cumhuriyet Gazetesi İnternet Genel Yayın Yönetmeni, Çin gazetesine verdiği demecinde, “Bugün Urumçi’de herkes gülümsüyor, bu da onların mutlu olduğu anlamına geliyor. Batı medyasından duyduklarımızdan tamamen farklı” ifadelerini kullandı. Harici Haber Genel Yayın Yönetmeni ise, “Yüzlerinde gülümsemeyle yürüyen ve alışveriş yapan bu kadar çok sayıda insanı görünce Urumçi’nin huzurlu oluşundan etkilendim” diyerek Uygur Türklerinin nüfusunun azaldığı Urumçi’de Çin propagandasına hizmet etti.

Öte yandan Dim TV sunucusu, “Burada insanlar millî kıyafetler giyerek dünyanın her yerinden gelen turistlere kendi kültürlerini tanıtıyorlar. Bu bir ülke ve bölge için çok özel bir durum” ifadeleriyle Çin’in Doğu Türkistan’daki kültürel soykırımını yok saydı.

Çin’in gazetecileri Türkiye’den toplayıp Doğu Türkistan’a ziyarete götürme sebebi ise, geziyi düzenleyen Çin gazetesi Guangming’in Genel Yayın Yönetmeni Yang Gu’nun geziye katılanlara yaptığı konuşmada açıkça ifade edildi. Yang Gu, “Türk konuklarımız tarafından yazılan (sözde) Xinjiang hikâyelerinin Türk toplumunda geniş çapta yayılmasını umuyoruz. Türkiye’deki insanların Çin’deki gerçek Xinjiang’a dair daha kapsamlı ve objektif bir anlayışa sahip olmasını sağlayabilirsiniz” şeklinde bir beyanda bulundu.

Geçtiğimiz yıllarda tamamen Çin’in kontrolü ve izin verdiği yerleri ziyaret etmek zorunda kalan Avustralya’nın dünyaca ünlü televizyon kanalı ABC ekibi, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) yıllar süren acımasız baskısının ardından Doğu Türkistan’ı bir turizm noktasına dönüştürmeye çalıştığını aktarmıştı. ABC’nin 30 Eylül 2023 tarihinde yayımladığı özel raporunda, Çin’in baskıları neticesinde Doğu Türkistan’ın dünyadan izole edildiği bildirilmişti. Soykırımcı Xi Jinping’in 2014 tarihinde Doğu Türkistan’a yaptığı ziyarette verdiği sözde “terörizme karşı sert saldırı”  emrinden bu yana, Doğu Türkistan’daki baskıların arttığı ve uluslararası medya kanallarınca belgelendiği vurgulanmıştı.

Zekât dağıttığı için 18 yıl hapse atıldı

Çin’de İslâm ve kültür bakımından her şey yasak. Bunlar arasında sadece namaz kılmak ve oruç tutmanın yasaklanması yok. Çin, birbirine yardım eden Müslüman Uygulara da tahammül edemiyor. Bu yüzden Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’da İslâm dinine ait her türlü ibadet yasak ve bunlardan biri de zekât. Doğu Türkistan’da Uygur iş adamı Alican İsmail’in, ihtiyaç sahibi 10 bin kişiye zekât verdiği için 18 yıl hapis cezası verildiği öğrenildi. İsmail, çoğu hastanede tedavi için maddî zorluk çekenlere yardım ediyordu.

Doğu Türkistan’daki sözde Xinjiang Sadakat Biyo-Teknoloji’nin sahibi Alican İsmail’in 2017’de toplama kampına alındığı ve 2018’de “yasadışı seyahat ve yasadışı hayır işi” suçlamalarıyla hapse atıldığı bildirildi. 6 yıl sonraki haberden yeni bahsediyor olmamıza şaşırmayınız, zira rejimin kapalı dikta yönetimi nedeniyle toplama kamplarına alınanlar hakkında oldukça geç zamanlar sonrasında ya haber alınıyor yahut da hiç alınamıyor. RFA muhabirinin uydu telefonu aracılığıyla yaptığı telefon görüşmelerinde, İsmail’in etnik ayrılıkçılık ile suçlandığı ve siyâsî mahkûmların aileleri de dâhil olmak üzere 10 binden fazla kişiye zekât ödediği için 18 yıl hapis cezasına çarptırıldığı öğrenildi. Acaba İsmail, zekât yerine Çin rejimine veya rejimin memurlarına bu parayı verseydi, akıbeti nasıl olurdu?

Durumu aşina bir kişiye göre, 2010’lu yıllarda Urumçi’de yükselen Uygur girişimcilerden biri de, 2017 yılında başlayan kitlesel keyfî gözaltıları sırasında Kazakistan’a seyahat ettikten sonra alıkonulan, sözde Xinjiang Sadakat Biyo-Teknoloji Şirketi’nin sahibi Alican İsmail’di. 1990’ların sonunda cezaevindeyken bir zamanlar ulusal ayrılıkçılıkla suçlanan Alican İsmail, 2017’de geniş çaplı keyfî tutuklama olayının başlamasıyla eski rehineler arasında kara listeye alınmıştı. O dönem kara listeye alınan Kazakistan gezisi, kendisini sorgulayan polislerin şüphelerini uyandırdı. Yurtdışında attığı her adımı ve sorgu sırasında tanıştığı her kişiyi detaylı bir şekilde anlatmak zorunda kalan Alican İsmail, yurt dışı gezisindeki sorgulamadan nispeten kurtuldu ancak Doğu Türkistan’da yaptığı hayır işleriyle ilgili sorgulamalar, özellikle Kaşgar ve Urumçi’de yaptığı hayır işleriyle ilgili sorgusu sırasında şüpheden kaçmanın bir yolunu bulamadı.

Ayrıca Norveç’te yaşayan Uygur aktivist Abduveli Eyüp de Alican İsmail’in hapse mahkûm edildiği bilgisini yerel kaynaklardan teyit etti. Durumu bilen bir kişiye göre, 2000’li yılların başında Maralbashi’de işine başladığı ve 2008’de şirketini Urumçi’ye taşıdığını belirtildi. Urumçi’deki işinden zekât vermeye kaynak ayıran Alican, işine başlar başlamaz kendisi gibi bir grup genç girişimciyle arkadaş oldu ve özellikle Urumçi’deki hastanelerde sağlık hizmeti alamayan insanlara yardım etmek için gelirinin zekâtını ayırmaları adına onlara da rehberlik etti. Sorgulama sırasında, arkadaş grubu “etnik ayrılıkçı yapan bir grup” olarak kabul edildi ve eylemleri, özellikle de yardım ettikleri kişiler hakkında sorgulandı. 

Soruşturma, Maralbashi İlçesi Şerif Ofisi ve Maralbashi Kasabası Polis Karakolu tarafından yürütüldü. RFA’nın görüştüğü kasabadaki polis karakolu memuru, Alican İsmail’in yasadışı tahsilat ve kara para aklama işleriyle uğraştığının tespit edildiğini iddia etti. Ona göre Alican İsmail ve arkadaşları, 2014’ten bu yana 10 binden fazla kişiye zekât vererek bunu yaptı(!). 

Doğu Türkistan’da her türlü İslâmî ibadet gibi zekât da yasak ve herhangi bir kişiye herhangi bir miktarda para bağışlayabilmek için ilgili makamlar tarafından onaylanması gerekiyor. Polis, Alican İsmail’in yaklaşık 20 arkadaşının 2017 yılının sonlarında tutuklandığını, ancak hiçbirinin serbest bırakılmadığını söylüyor. Öte yandan Maralbashi kasabasındaki bir güvenlik müdürü, Alican İsmail’in yasadışı olarak toplanan paraları depolamak ve dağıtmak suçundan da 18 yıl hapis cezasına çarptırıldığını doğruluyor. Alican İsmail’in 18 yıl hapis cezasına çarptırıldığı biliniyor ancak kendisinin ve diğer 20 girişimci arkadaşının kaç yıl hapis cezasına çarptırıldığı bilinmiyor. Nitekim yakız zamanda Yale Üniversitesi tarafından yapılan yeni bir analiz, Çin Komünist Partisi’nin Doğu Türkistan’daki Uygurlara ve diğer Müslüman Türk halklarına karşı yürüttüğü zulmün şaşırtıcı maliyetini de rakamlarla ortaya koymuştu. Yayınlanan rapora göre Pekin, Uygurlara yönelik zulmü “kitlesel keyfî tutuklamalar” programından “bireyleri hapsetmek için sahte bir yasal dayanak bulduğu” bir programa dönüştürürken, Çin mahkemeleri ise Doğu Türkistan sakinlerini toplam 4,4 milyon yıl hapse mahkûm etmiş durumda. 

Yale Macmillan Soykırım Araştırmaları Merkezi’nin raporunda, “Baskının bu tür yasallaştırılmış biçimi son derece endişe vericidir; ilkinden daha az yaygın ya da daha az insanî değildir” denildi. Aslında, tam da yasal meşruiyet perdesinin onu uluslararası denetimden kaçırması ve insan hakları ihlâllerini yasallaştırması nedeniyle daha da zararlı olduğu düşünülebilir. Uygur karşıtı program, 2010’ların sonunda kamuoyunun dikkatine sunuldu ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2021 yılında ihlâlleri soykırım olarak tanımlamasıyla sonuçlandı. O zamandan bu yana Pekin “Doğu Türkistan üzerindeki yönetimine ilişkin yabancı algıları yeniden şekillendirmeye çalıştığı” için uluslararası inceleme gecikti. Camilerin yıkılması ya da Çinlilerinin girebileceği bar ve pavyona dönüştürülmesine yönelik kampanyaların tamamlanması ve bölge şehirlerini turizm merkezlerine dönüştürmeye yönelik diğer çabalara giren Pekin, bölgeye gelen ziyaretçileri memnuniyetle karşıladı. 

Partinin kitlesel gözaltılara yasal meşruiyet algısı kazandırmaya yönelik daha geniş kapsamlı çabası da bu revizyonun bir parçası. 4,4 milyon tahminine ulaşmak üzere masum Uygur Türklerinin kamplardan serbest bırakılması için kampanya yürüten insan hakları avukatları ve araştırmacılar, Çin kolluk kuvvetlerinden sızdırılan belgeleri de dâhil olmak üzere çeşitli kaynaklardan 62 binden fazla belirli mağdura ilişkin bilgiyi bir araya getirdiler. Hapis cezası verilen 13 bin vakayı inceleyen araştırmacılar, ortalama cezanın 8,8 yıl olduğunu tespit ettikten sonra bu sayıyı sözde Xinjiang Yüksek Halk Savcılığı’nın 2017’den 2021’e kadar kovuşturduğunu söylediği 540 bin kişiyle karşılaştılar. Rapor, Doğu Türkistan mağdurları veri setinin, cezaevi programının gerçek boyutunun sadece bir kısmını yansıttığını ve gerçek rakamların çok daha önemli olduğunu söylüyor. 


Klasik Komünist Parti stratejisi, gerçekliği gizlemek ve bunun yerine sterilize edilmiş alternatif gerçekler uydurup halka yutturmak ister. Bu da çoğu zaman hem yabancı, hem de yerli turistler üzerinde işe yarar. Öyle ya, “Görmek inanmaktır” ifadesi, Çin’in İngilizce turizm tanıtım propagandasının temel sloganıdır. 


Çin’in soykırım turizmi stratejisi

Ve gelelim dosyamızın son başlığına… 

Turizmin bir propaganda silahı olarak kullanılması, otoriter rejimlerin eski bir numarasıdır. Bu bağlamda Çin Hükümeti, Uygur halkına yönelik soykırımı örtmek için turizmi kullanıyor.

Polonya’da yaşayan bir gazeteci, geçtiğimiz günlerde şaşırtıcı bir bulgudan bahsetti. Gazeteci Magnus Fiskesjö’ye göre, Nazi Almanya’sının işgali altındaki Polonya’nın külleri üzerinde, sürgün edilen istenmeyenler için en kötü şöhretli çöplüğü olan Genel Hükümet bölgesi, oraya giden turistler için 1943 yılından kalma bir Nazi turist rehberi. Bölgedeki pek çok gezi noktası, gururlu Alman turistlerin rehber kitabının yardımıyla ziyaret ettiği bir bölge. Hatta bölge, Alman mirası olarak yeniden düzenlendi.

Bugün Çin’in sözde Xinjiang’daki (yerli Uygur nüfusu tarafından “Doğu Türkistan” olarak adlandırılıyor) kendi soykırım bölgesinde gördüğümüz şey de tam olarak bu! 

Olası tüm direnişlere karşı müthiş bir gözetim aygıtıyla şüphelenilen herkesin kitlesel olarak gözaltına alınması ve kamplardan sağ kurtulanların kitlesel olarak zorla çalıştırılması, Çin rejiminin artık kolayca yürüttüğü bir işlem. Bu yolla işgal ettiği bölgeleri bastıran Çin Hükümeti, bugünlerde Uygur bölgesine hem iç, hem de dış turizmi teşvik ediyor.

2017’de başlatılan soykırım faaliyetleri üzerine yabancı eleştirileri engellemeyi umarak bir propaganda kampanyası yürüten Çin’in en önemli hedeflerden biri de “Doğu Türkistan’ın güvenli ve iyi olduğunu sözde kendi gözleriyle gören yerli ve yabancı turistleri destekçi olarak kazanmak”. Yerli turistler yeni altyapı, yenilenen şehirler ve kurgulanmış eğlence parklarından Uygur kültürünü egzotikleştirip ilkelleştirirken, yepyeni, sahte, tarihinden arındırılmış, sözde gizemli mekânlarıyla Doğu Türkistan, sözde bir cazibe merkezi hâline getiriliyor. Çin propaganda ajansı Xinhua’ya göre 2023 yılında Doğu Türkistan’ı 265 milyon turist ziyaret etmiş. Belli ki işler açık. 

Yabancı turistler Uygur şehirlerini ziyaret ediyor, mesajı alıyor ve Çin’in propaganda görevlilerini memnun edecek şekilde yurtdışına iletiyorlar. Dış turizm, zaferinden emin olan en üst düzey liderin bunu alenen onayladığı şekilde, yaklaşık 2023 yılından itibaren yükselişe geçmiş gibi görünüyor. Uluslararası tur şirketleri Doğu Türkistan turları sunmaya başladı bile. Şahıslar da özel olarak seyahat edebiliyorlar. Ama bir şartla: Çin’in propagandasını yapmak…

Çin hegemonyasının ve soykırım projesinin genel olarak başarılı olduğu doğrudur. Mevcut ikinci aşamada, 1 milyondan fazla Uygur çocuk (ki giderek artıyor), ailelerinden alınarak dillerinin ve kültürlerinin yasak olduğu Çin yatılı anaokullarına kapatılıyor. Uygur kadınlar sistematik olarak kısırlaştırıldı (demografik ve eğitim istatistikleri devlet sırrı hâline getirildi). Sağlam olanlar zorla çalıştırılıyor; yüz binlerce kişi ise onlarca yıl sürecek ölümcül cezalarla hapse gönderiliyor.

Uygur kültürü; kültürel liderler, sanatçılar, akademisyenler ve benzerlerinden oluşan bütün bir sınıfın ortadan kaybolması ve susturulması yoluyla başsız bırakılıyor. Tarihî anıtlar ve kutsal mekânlar buldozerlerle yıkıldı ve böylece gelecekte yeniden dirilecek bir Uygur kimliğinin temeli ortadan kaldırıldı. Tüm bunlar soykırım projesinin amaçlanan sonucuna işaret etmektedir: Uygur kimliğinin kırılması ve yok edilmesinin yanında Çince konuşan fabrika işçileri yaratmak.

Klasik Komünist Parti stratejisi, gerçekliği gizlemek ve bunun yerine sterilize edilmiş alternatif gerçekler uydurup halka yutturmak ister. Bu da çoğu zaman hem yabancı, hem de yerli turistler üzerinde işe yarar. Öyle ya, “Görmek inanmaktır” ifadesi, Çin’in İngilizce turizm tanıtım propagandasının temel sloganıdır. Turistlerin Doğu Türkistan’da görmesini istedikleri şey, yiyecek tezgâhları, sahte dans gösterileri ve benzeri şeyler… Herhangi biri, bunun tamamıyla kurgu ve seçici olduğunu anlamayabilir. Turistler hapishanelerdeki yüz binlerce Uygur’u, zorla çalıştırma endüstrilerini, kilitli yatılı okul sistemini veya yerle bir edilmiş tarihî mirası görmüyorlar. Çünkü bunlar onların görüş alanında değil. 

Yurdun saklı kalan büyük kısmında halka zulmederken, bunun yerine turistler için özenle kurgulanmış bölümünde Uygurların bir zamanlar orada yaşadığını düşündürmek için tasarlanmış, adeta Disneyleştirilmiş bir Uygur mirasının seçkin simgelerinin yanı sıra Çin’in şahlanan ticaretini ve kalkınma başarılarını gören turistler var. Ancak ibadet edebilen yok. Din bitti. Bu yüzden ibadet mekânlarını yeni (Çinli) girişimciler devraldı. Bu arada, eyalet başkenti Urumçi’deki “Miraj Zinciri” gibi Uygurlara ait restoranlar kapatıldı ve sahibi gözaltına alındı. 

Daha önce Melissa Shani Brown ve David O’Brien’in gözlemlediği gibi, bu, aynı zamanda Doğu Türkistan’ın anlamı hakkında yeniden yazılan ve resmî hafızayı içselleştiren bir tanıklık bakışı. 

Yerli Çinli ziyaretçilerse geldikleri Türk şehirlerinde kalmaya teşvik ediliyor. Adeta Nazi işgali altındaki Avrupa’da yeniden yerleşim yoluyla Almanlaştırılmaya çalışılması gibi bir paralellikte ve ürkütücü. Doğu Türkistan’daki Çinliler, Uygur olan sahipleri gözaltına alınıp kaybedildiğinde boşaltılan evleri devralıyorlar. Evler, gelen yeni Han Çinlisi yerleşimcilere iş teklifleri ve evlilik için Uygur kadınlarla birlikte ucuza sunuluyor.

1920’lerden itibaren Stalin’in yol arkadaşlarının küratörlüğünde mükemmelleştirilen Sovyet Yeni Tip Kültürel Diplomasisi ile ortaya çıkmıştı bu strateji. İşgali altındaki Polonya’ya seyahat etmeye Almanları teşvik eden Nazi yönetimi örneği de Çin vakasıyla paralel. Aslında Nazi rejimi, “Neşe Yoluyla Güç” (Kraft durch Freude) gibi, hükümet tanıtım girişimleri de dâhil olmak üzere bu tür bir “soykırım turizmi” için büyük ve koordineli çabalar sarf etmişti. Dünya Savaşı’nın başlamasına kadar oldukça başarılı oldu. Hem de sadece ticarî anlamda değil... 

Kristin Semmens’in “Hitler’in Almanya’sını Görmek” ve “Üçüncü Reich’te Turizm” adlı kitaplarında açıkladığı gibi, birçok turisti Nazi Almanya’sının  normalliğine inananlar ve hatta sisteminin üstünlüğünün savunucuları hâline getirdi. Julia Boyd’un “Travellers in the Third Reich” adlı kitabı, Nazi vahşetinin görüntüleri henüz zihinlerimize kazınmamışken, Nazi Almanya’sında seyahat etmenin nasıl bir şey olduğunu, savaş sonrası geriye bakışın avantajı olmadan anlatır. Bugün Çin’de olduğu gibi, Nazi Almanya’sı da yabancı turistler için genellikle eğlenceli, varlıklı ve dost canlısı bir yer gibi görünüyor olabilir. Amerikalı ve İngiliz turistler rejim tarafından büyük ölçüde teşvik ediliyordu ki sayıları diğer ülkelerden gelenlerden çok daha fazlaydı (1937’de yarım milyon Amerikalı ziyaret etmişti Almanya’yı). Hatta Amerikalılar ve İngilizler çocuklarını Hitler Almanya’sına okumaya göndermişlerdi. Tıpkı Komünist Çin gibi Nazi rejimi de “görmenin inanmak” olduğuna güvenerek turizmi memnuniyetle karşılamaya devam etmişti.


-----------------------------------------------------------------------------------------------

https://turkistanpress.com/page/uygur-evlerine-gelen-misafirleri-raporlamak-zorunda-/6891

https://www.rfa.org/uyghur/xewerler/uyghur-mehman-yerim-saet-07112024171202.html

https://habernida.com/uygurlarin-evlerine-gelen-misafirleri-yetkililere-bildirme-zorunlulugu-yogun-sekilde-uygulaniyor/

https://turkistanpress.com/page/dogu-turkistan-yogun-cin-istilasi-altinda-/6897

https://turkistanpress.com/page/7-ayda-100-bin-e-yakin-cinli-yerlestirildi/6903

https://new.qq.com/rain/a/20240722A00M3R00?suid=&media_id=

https://bitterwinter.org/china-manipulates-archaeology-to-claim-the-land-of-the-uyghurs/

https://turkistanpress.com/page/cin-dogu-turkistan-tarihi-ve-realiteyi-carpitiyor/6855

https://habernida.com/cin-uygurlarin-topraklarina-sahip-cikmak-icin-arkeolojiyi-manipule-ediyor/

https://turkistanpress.com/page/cin-sahte-arkeolojik-kanitlarla-uygur-tarihini-degistiriyor/6913

https://www.tamgaturk.com/soykirimci-cin-in-zorla-organ-topladigi-kanitlandi-kurtulan-ilk-kisi-dehseti-anlatti/75398/

https://www.uygurhaber.com/cinin-zorla-organ-toplama-uygulamasindan-kurtulan-kisi-konustu/ Ek Kaynakları:  https://turkistanpress.com/page/cin-organ-ticareti-ne-kuresel-ortak-ariyor-/6349 https://turkistanpress.com/page/-dogu-turkistan-da-her-yil-35-bin-organ-caliniyor-/6399 https://turkistanpress.com/page/urumci-39-de-organ-bagiscilarinin-artmasi-suphe-uyandirdi/6651 https://turkistanpress.com/page/uygur-34-karacigeri-34-karaborsada-160-bin-dolara-satiliyor-/6560 https://turkistanpress.com/page/cin-in-yasa-disi-organ-toplama-cinayeti/5833

https://www.rfa.org/uyghur/xewerler/turk-muxbir-uyghur-elide-08152024124119.html

https://www.qha.com.tr/turk-dunyasi/cin-davetiyle-dogu-turkistan-a-giden-turk-gazetecilerden-cin-e-propagandasi-493141

https://turkistanpress.com/page/turk-gazetecilerden-cin-propagandasi-/6922

https://www.rfa.org/uyghur/xewerler/karxanichi-elijan-ismayil-qamaq-08132024171914.html https://turkistanpress.com/page/10-bin-kisiye-zekat-dagittigi-icin-18-yil-hapse-atildi/6925 https://habernida.com/iste-kizil-cin-zulmu-10-binden-fazla-kisiye-zekat-dagittigi-icin-18-yil-ceza-aldi/

https://www.rfa.org/uyghur/xewerler/uyghur-turme-jaza-mudditi-08162024162333.html

https://habernida.com/uygurlarin-hapis-cezalarinin-toplami-44-milyon-yil/

https://www.rfa.org/uyghur/xewerler/xitay-sayahetchi-uyghur-mestaniliq-08152024171624.html

https://www.rfa.org/uyghur/xewerler/uyghur-meschit-bezmexana-ussul-08152024183702.html

https://www.rfa.org/uyghur/qisqa_xewer/irqiy-qirghinchiliq-08202024140642.html

https://habernida.com/cinin-soykirim-turizmi-stratejisi/