Çılgın Türkler ve korkak düşmanlar

Tarih atlasımız, Türklerin kahramanlıklarıyla, daha doğrusu çılgınlıklarıyla dolu olduğu kadar, aynı oranda hasımlarının da korkaklığına işaret eder. Türkler, birey anlamında her biri birer ordu hükmünde cenk meydanına çıkarken, düşmanları ise ihanet sarmalında kolkola, omuz omuza vererek, yan yana gelerek, fikir birlikteliği yaparak, bu amaçları doğrultusdunda pervasızca hareket etmekteler. Hasımların en belirgin özelliği, hiç şüphesiz “korkak” oluşlarıdır.

ŞU Çılgın Türkler” kitabını bilmeyeniniz yoktur. Hani şu yedi yüz küsur sayfadan oluşan ve 2013 yılında aramızdan ayrılan Turgut Özakmanın Kurtuluş Savaşı dönemini ele aldığı belgesel tadındaki romanı… Başka bir ifadeyle, yayıncısını vergi mükellefleri listesinde dereceye sokan  kitap… Büyük Taarruz’dan tutun, İnönü, Kütahya-Eskişehir ve  Başkomutanlık Muharebeleri ile Sakarya Zaferini kapsayan ölümsüz eser…

Türk siyâsî tarihine bakıldığında, her zaferin arka plânında büyük bir millî mücadele azminin yattığını görmekteyiz. Bu gözlem, son yüzyılda Cumhuriyet öncesi ve sonrasındaki süreci kapsadığı gibi, Türklerin Malazgirt ovasından Anadolu topraklarına girdiği günden bugüne dek gördüğümüz ve bize çok da yabancı olmayan bir durumdur.

Ömürleri at üstünde geçmiş bir ecdadın soyu olarak, sancak ve bayrağın gök kubbede ilelebet dalgalanması için Çaldıran’da, Otlukbeli’nde, Mercidabık’ta, Kosova’da, Avusturya önlerinde, İstanbul’un Fethi’nde ve Çanakkale’de verilen büyük mücadelelerin benzerlerini, demokrasi ile buluştuğumuz yakın tarihimizde de gördük...

Özlemini duyduğumuz yarınlara ulaşma gayreti içinde olan Anadolu evlâtları, yüzyıllardır içten içe hançerlenme ve arkadan vurulma riskiyle hep karşı karşıya kaldılar. Dün taht kavgasının ayyuka çıktığı dönemlerde görülen ihanetlerin benzerlerine, dış mihrakların desteği ile birlikte başka bir isimle devam edildiğine şahitlik edildi...

Adı üzerinde, “darbe”... Ülkenin normal seyreden demokratik ve hukukî işleyişine çomak sokmak isteyen her türlü vesayetin önüne set çeken Türk halkının çelikleşmiş iradesi, 12 Eylül 1980 Darbesinden 36 yıl sonra gündeme gelen, daha doğrusu tekrarlanan senaryo ile 15 Temmuz 2016 tarihli hain darbe girişimine imza atanları da bozguna uğratmıştı.

“Çılgınlıklarımız” tam da burada tekrarlandı!

Mizahî bir anlayışın parçası olsa da kendi halkının üzerine bomba yağdıran uçaklara terlik fırlatmak suretiyle bunu realize eden bir duruş sergiledi Türk milleti.

Kimi tankın önüne geçti, kimi tankın önüne arabasını sürdü. Kimi namlunun önüne göğsünü gerdi, kimi de yollara serildi ve o hayâsız akınlardan biri daha durduruldu.

Türk halkı, kendisine vadedilen günlere Hakk’ın inayetiyle ulaşmayı bir kez daha başarmıştı. Bugün 5’inci yılını geride bırakan darbeye benzer girişimlerin olmayacağını kimse garanti edemeyeceği gibi, tamamen steril bir hâl aldığı da söylenemez.

Birlik ve beraberliğimize kastedenlerin arka plânındaki ittifak arayışlarına karşı daha duyarlı olmamız gerektiği ise gün gibi aşikâr.

Dün 15 Temmuzda toprakla buluşan 251 şehidin kahraman olma gibi arzusu ve gayesi yoktu. Tek gayeleri vardı, o da al bayrak yere düşmesin... Sırf bu uğurda canlarını ve mallarını çekinmeden feda ettiler. Bugün nefes alıp veriyorsak şayet, dün şehadet mertebesine koşaradım gidenlerin yüzü suyu hürmetinedir ve şükür vesilesidir.

Onlar kutlu yolun yolcuları, minnetle yâd edilmesi gereken, korkusuz yiğitlerdir. Öyle bir kahramanlık sergilediler ki, çılgınlıkları asırlarca konuşulacak ve dilden dile dolaşacak...

15 Temmuz’un şöyle bir avantajı var: 36 yıl önceki darbeye şahit olanların ekser kısmı, bugün orta yaşın çok çok üzerinde. Yani o gün çocuk olanlar, bugün orta yaşında üstünde. Darbeyi gerçekleştirenlerin de, darbenin mağdurlarının da birçoğu hayattan göç etmiş durumda. Geri kalanlardan bir kısmı 28 Şubat ve 27 Nisan e-bildirisine canlı şahitlik eden birer durak olarak gösterilebilir, ancak 15 Temmuz hâdisesi, son kuşak da dâhil olmak üzere herkes için en az yarım yüzyıllık hafıza içerecektir.

Tarih atlasımız, Türklerin kahramanlıklarıyla, daha doğrusu çılgınlıklarıyla dolu olduğu kadar, aynı oranda hasımlarının da korkaklığına işaret eder. Türkler, birey anlamında her biri birer ordu hükmünde cenk meydanına çıkarken, düşmanları ise ihanet sarmalında kolkola, omuz omuza vererek, yan yana gelerek, fikir birlikteliği yaparak, bu amaçları doğrultusdunda pervasızca hareket etmekteler. Hasımların en belirgin özelliği, hiç şüphesiz korkak oluşlarıdır.

Şühedaya bin selâm olsun!