Christopher Dawson çevirisi: Sol-Sağ aldatmacası

Dawson’a göre çağlar boyunca bilimsel çalışmaların gerçek kaynağı üzerinde durulmamış, özü yeterince anlaşılamayan din, engelleyici bir kurum olarak nitelenmiştir. Oysa gerçek engelleyici din değil, dini araç olarak kullanmak isteyenlerdir. Bir ulusun yarattığı uygarlık hangi gelişim aşamasında olursa olsun, kaynağında değeri yeterince anlaşılmayan din vardır.

BİLHASSA Katolikler açısından önemli olan bugünkü Sol ve Sağ terminolojilerine neden karşı çıktığımı açıklama fırsatına sahip olmaktan ötürü son derece mutluyum.

Bugün barbarlığa dönüş olasılığıyla karşı karşıya olduğumuz açıktır. İnanç, özgürlük ve hukukun üç sütunu üzerine kurulu olan eski Batı Hıristiyanlık geleneği, gözümüzün önünde solmakta ve yerine totalitarizm olarak bilinen, son derece güçlü, ancak tamamen insanlık dışı toplumsal örgütlenme sistemleri yükselmekte.

Bu sistem, bin yıldan fazla süren, sürekli ve meşakkatli bir çabayla geliştirilen uygar yaşamın ve ahlâkî davranışın bütün biçimlerini işlevsiz hale getirmekte ve yalnızca barbarlığın eski şeytanlıklarını –kölelik ve soykırım ve işkence gibi– geri getirmekle kalmayıp, aynı zamanda eski barbarlığın hayal dahi edemeyeceği örgütlü şeytanlık ve adaletsizliğin yeni türlerini ortaya çıkarmaktadır.

Bu barbarlık seline karşı var olan her dalgakıranı korumak için elimizden geleni yapmak hepimizin görevi!

Eğer medeniyet adalarını koruyup muhafaza edebilirsek, o zaman medcezirin geriye dönmesiyle birlikte Hıristiyan kültürünün gizli güçleri yeniden ortaya çıkma şansı bulacaktır.

Bu görev siyasetin boyunu aşar, ancak işin siyasî bir boyutu vardır ve eğer biz siyasî duruşumuzdan vazgeçer, totalitarizmin siyasî taktikleri ile oyuna getirilmeye ve körleştirilmeye göz yumarsak, daha da önemli konulara dair dayanma gücümüzü kaybederiz.

Bugün geleneksel Batı siyasî düzeni, hukuk ve özgürlük üzerine kurulmuştur. Devlete sadakatin ortak bağı, daha küçük seviyedeki aidiyetleri ve Batı kültürünün zengin çeşitliliğini meydana getiren topluluk haklarını dışlamaz. Ve bu iki ayaklı gelenek, benim soyut bir ideoloji olmaktan çok, basitçe özgür seçimlere ve özgür tartışmaya dayalı, temsilî kurumlar ve vekâlet sorumluluğu aracılığıyla işleyen tarihi öz-yönetim biçimi olarak anladığım, modern zamanlarda şu veya bu Batılı ülkede hüküm sürmüş olan Batı demokrasisinin mirasıdır.

Kendisinden türediği daha eski sistemlerde olduğu gibi bu sistem, tüm anlaşmazlık ve fikir ayrılıklarına rağmen ortak bir aidiyet bağı ve temel değerlerde mutabakat iradesi olmadan işlemez. Bu mutabakat, özgür bir toplumun varlığı açısından önemlidir ve sonuç olarak bu, Batı kültürüne yönelik totaliter saptırmaya karşı direnişin kilit noktasıdır.

Totaliter taktik

Totaliterliğin taktikleri, görüş ve gelenek farklılığını ve ekonomik çıkarlarla ilgili bütün anlaşmazlığı, toplumu birbirine zarar veren düşmanca gruplara ayıran mutlak bir ideolojik muhalefetle kaynaştıracaktır. Sağ-Sol mitolojisinin parçalandığı bu kampanya, imha güçleri için mükemmel bir lütuftur. Bu, onlara ham ve basit, ama neredeyse bütün durumlara uygulanabilen ve pek çok farklı konunun kitlesel bir karmaşa ve ideolojik palavra içinde bir araya getirilebildiği son derece etkili bir araç temin etmektedir.

Örneğin liberaller ve muhafazakârlar var, cumhuriyetçiler ve monarşistler var, ruhbanlar ve ruhban sınıfına karşı olanlar var, komünistler ve faşistler var, sosyalistler ve bireyciler var, Yahudiler ve Yahudi aleyhtarları var… Bunların hepsi, bir diğeri ile gerekli bağlantısı olmayan farklı karşıtlıklardır; yine de hepsi Sağ-Sol başlığı altına getirilmekte ve böylece gereksiz ve absürt olabilen ideolojik düşmanlıklara zorlanmaktadırlar.

Dahası, iyi etiketlenmiş düşmanlarınız varsa, siz de aynı işlemi -onları kargaşa ve dağılmanın aynı sürecine sokmak amacıyla sosyalistleri “aşırı sol” veya “merkez sol” diye, liberalleri de “ılımlı” veya “yenilikçi” diye kamplara ayırarak- başkalarına uygulayabilirsiniz.

Artık bölünme yönteminin temel çarpıtması (ya da dilerseniz avantajı), bunun herhangi bir rasyonel dayanağı olmamasıdır. Bu, insanları ve fikirleri kural olarak muhayyel bir merkez nokta ile olan ilişkilerine göre sınıflandırır.

Tüm bu akıldışı niteliğe rağmen Sol ve Sağ, insanları akıl ve muhakemeden yoksun kılarak, onları bir yamyam kabilesini utandıracak türden şiddete ve insanlık dışı eylemlere sürükleyen vahşi bir ideolojik aidiyet ve düşmanlığın merkezi haline gelebilmektedir.

Siyasî ayrışma yoluyla toplumsal parçalanma, modern toplumda bir salgın gibi yayılmaktadır.

Bu süreç Avrupa’yı, dünyanın en uygar bölgesini, Hıristiyan kültürünün vatanını bir nefret ve şüphe cehennemine çevirmektedir. Bu ancak, henüz bu yıkım girdabına sürüklenmemiş olanların gösterecekleri ahlâkî çabayla denetlenebilir.

Bu kötülüklere karşı en etkili çözüm, yeni barbarlıkların yadsıdığı ve kenara ittiği o eski tabiî siyasî erdemlerde bulunabilir:  Adalet ve iyi niyet, doğruluk ve sabır, hepsinin ötesinde Aristo’nun “insanî iyiliğin ve kötülüğün alanındaki yegâne akılcı ve nesnel ruh hali” olarak tanımladığı sağduyu… Toplumu, onu tehdit eden siyasî bölünmeden korumak ve de Sol ve Sağ’ın düşman barbarlıkları arasında bir toplumsal adayı muhafaza etmek de ancak bu erdemlerin hayata geçmesi ile mümkündür.

Yüz yüze olduğumuz şey, akılcı önermelerle karşı çıkabileceğimiz yanlış bir ideoloji değil, fakat kendi içinde tamamıyla mantıksız olan, ama soğukkanlı siyasî entrikalarca kasıtlı olarak teşvik edilen türde toplumsal çapta bulaşıcı bir illettir.

Sağ-Sol bölünmesinin kaynağı

Sol-Sağ bölünmesinin ortaya çıkmasının, modern totaliterizmin yükselişinden çok önce olduğu bir gerçektir. Ancak her ikisi de başından itibaren benzer ahlâkî kötülüklerle lekelenmiştir. Bu, ilk kez Fransız devrimi sırasında siyasetin iç savaş batağına saplandığı, temizlik ve tasfiyelerin, tek parti diktatörlüklerinin totaliter tekniklerinin ilk kez tekâmül edildiği, giyotinin gölgesi altındaki terör döneminde ortaya çıkmıştır. Her insanın ya bir tarafı ya da diğerini seçmek zorunda bırakıldığı ve kendi tarafının zaferi uğruna kelleyi koltuğa almayı göze aldığı koşuların ortaya çıktığı yerde, Sağ ve Sol’un mantıksız ikiliği doğal hale gelmektedir.

Bugün Batı uygarlığının dağılma noktasına gelmesi ve Kıta Avrupa'sındaki toplumsal parçalanma son derece ciddi bir hale gelmiştir. Dolayısıyla bugün kendimize gelmeye, Sağ ve Sol ile ilgili siyasî kan davaları gütmeyi reddetmeye her zamankinden çok ihtiyacımız var. Zira güdülen bu yol, yıkımdan başka bir şey getirmemiştir. Yüzünü ne Sağ’a, ne de Sol’a dönen adalet, yaşamın asıl hakikatidir.

Hıristiyan Devleti’nin siyasî düzeni, daha güçlü olanın hakkına ya da çoğunluğun isteğine bağlı olmayan, kralların ve halkın iç hukukta aynı yasalara tâbi olduğu bir adalet anlayışı üzerine kuruludur. Bu adalet inanışı, manevî temelleri sık unutulsa da günümüzde devam etmekte, böylece “hukuk ve düzen”, bize bahşedilen sıkıcı bir kolaylıktan daha fazlası gibi görünmektedir.

Her şeye rağmen bu, bugün sahip olduğumuz en değerli şey. Ve bugün Avrupa’da binlerce insan onun eksikliği yüzünden canını veriyor. Partizan şiddete ve parti propagandasının yalanlarına karşı hak ve adaleti savunan insanlar var olduğu sürece hem Avrupa, hem de Hıristiyan medeniyeti için hâlâ bir ümit var demektir.


*Makalenin orijinali ilk kez 1946 yılında Catholic Mind dergisinde yayınlanmıştır.