CHP’nin ahvali ve “eziklik” tipolojisi

Boşuna değil bunca hırçınlık. Son 70 yılda görüp görecekleri birkaç koalisyon hükûmeti, o kadar! Vah! Gerçekten pek üzücü… Bunca süreye mi yansınlar; iktidar olamadıkça inkâr, iftira, nifak ehli ile iş birliği, terör örgütleriyle yoldaşlık, FETÖ’ye yandaşlık gibi her yolu denediklerine mi?

HANİ diyorum ki, nitelikli fikirleri olan, ülkesinin kalkınmasından onur duyan, vatanını seven, milletini sayan bir muhalefet olsa, ne âlâ olurdu! Gönül isterdi ki, Ziya Paşa’nın dediği gibi, “Âdeme âdem gerektir âdem etsin âdemi/ Âdem âdem olmayınca âdem netsin âdemi”…

Ama nerede?

Elimizde olan, ona “Yok”, buna “Yok”, şuna “Yok” diyen bir “ana muhalefet partisi” var... Başka şansımız yok! Siyâsî başarısızlıkları ve kendilerine yakıştırdıkları yerde başkasını görmenin hazımsızlığı seslerine, sözlerine, tiplerine ve bütünüyle üslûplarına yansıyor hâliyle. 

Bilirsiniz, belli topluluklarda, bilinç düzeyi henüz gelişmemiş, hazımsız ve başarısız kimi kişilerin varlıklarını belli etme yöntemlerinden biri de, olur olmaz her şeye karşı çıkmak, her fikri ve her olayı eleştirmek, her başarıya bir kulp takmak, hatâları olabildiğince abartarak çıngar çıkarmaktır. Eziklik emâresi...

Acınası bir varoluş çabası olsa da, aynı sendromlarla var olma gayretine düşmüş kişilerce bu yöntemin kabul görme ihtimâli yüksektir.

Yûnus Emre çözmüş insanın bu damarını ve bu ahvalin şerhini düşmüş zamanın içine: “Küçük insanlar dengini, büyük insanlar kendini arar…”

***

Geçtik eleştirinin yapıcısından ve yıkıcısından, çocuklarda ve ergenlik döneminde görülen, psikologların KGB (Karşı Gelme Bozukluğu) dedikleri sendromla eş değer, abartılı eleştirileri seyredip köprüye, kanala, yola, ağaca, limana, olana bitene, yapılana edilene “Dehşet!”, “Rezalet!” gibi abartılı ifadelerle karşı, argümanlarıyla korku virüsünü zihinlere yerleştiren (deprem gibi çıkan) muhalefetin siyâsî yaşı büyük olmasına rağmen fikretme yaşının düşüklüğüne vermek lâzım eylediklerini.

Fakat hiç de kolay değil ana muhalefetin durumu! “Neden?” derseniz, 1950’den beridir tek başına iktidar olamamak vahim ve örseleyici bir durum…


Düşünsenize, tam tamına 70 yıllık bir bekleyiş bu!

Beklemek tüketir insanı. Hele bir de dâvâ edinilen siyâsî prensipler, 1932’den beridir “hayat” değil “memat” üzerinden dinamize ediliyorsa, hepten zor.

Bir mefkûreleri olsaydı ve dâvâ edinilen ölümlü olmasaydı, bugünün CHP’lilerine, “Ezilmeyin, üzülmeyin, dik durun!” derdi belki...

FETÖ’cüler bile bu ölümlülük meselesine bir çâre üretmişti; ulvi rüyalar, aksakallı dedeler geliyor, şakirtleri motive ediyordu. Bu motivasyonsuzluk da zorlaştırıyor elbette durumlarını…

***

Şimdi siyâsî hâfızamızı pratikçe bir yoklayalım ve siyâsî tarihimizde CHP’nin durumunu kısaca hatırlayalım…

En son, 16 Ocak 1949’da Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Şemsettin Günaltay başkanlığında tek başına iktidar olur, 18’inci Hükûmet kurulur.

22 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerle Demokrat Parti Genel Başkanı Adnan Menderes (rûhu şâd olsun), 19’uncu Hükûmet’i kurar.

İşte o seçimlerden beridir CHP, bir daha tek başına iktidar olamamıştır!

Bir siyâsî parti için feci bir tarihî süreç!

Hay aksi! Ülkemizin ana muhalefet partisinin tek başına iktidar olma hevesi 70 yıldır kursaklarındaymış… Bu siyâsî gerçeğin matematiğini zihnen biliyor olsak da yazınca bir tuhaf empatiyle üzülüyor insan.

Boşuna değil bunca hırçınlık! Son 70 yılda görüp görecekleri birkaç koalisyon hükûmeti, o kadar!

Vah! Gerçekten pek üzücü…

Bunca süreye mi yansınlar, iktidar olamadıkça inkâr, iftira, nifak ehli ile iş birliği, terör örgütleriyle yoldaşlık, FETÖ’ye yandaşlık gibi her yolu denediklerine mi?

Doğrusu kim olsa ezilir bu siyâsî süreçte. Tek başına iktidar olamamanın ezikliği var tipolojilerinde…